|
KARINCALI KÖYÜNÜN İLERLEMESİ VE SOSYAL HAYATINA ETKİ EDENLER BURADA YAYINLANACAK
KARINCALI KÖYÜNDE TEK SAZ ÇALAN AŞIK İSMAİL'İN YAZILARIDA BURADA YAYINLANACAK
ALATEPE GİBİ DAĞIN OLMASIN ÜZERİNDE MOR SÜMBÜLLÜ BAĞIN OLMASIN DUL AVRAT ÇOCUĞUNDAN AĞAN OLMASIN KELLE İLE KARINI HESABA SAYAR
AŞIK İSMAİL
TİLKİ KÜMESE GİRERSE
İsmail sazını düver. Yahya tazısını üver. Gülüzar dizini döver. Aniden görmese bari. Tilkiler Tilkiler Hindileri Meze etti Tilkiler
Tilki hindileri nittin. Düğününe meze mi ettin. Fakiri batırıp gittin. Ocağıma incir diktin Tilkiler Tilkiler Hindilerimi Meze etti Tilkiler Karıncalı Aşık İsmail
GARAMEDİN EŞŞEĞİ
Garamedin eşşeğini naptılar. Tandırda kebap yaptılar. Kebaplı tandır. Eşşeğim yandı. garamet kandı. Vay
Garamedin eşşeğinin gözünü naptılar. Tandıra lamba yaptılar. Lambalı tandır. eşşeği yandı. Garamed kandı vay.
Eşeğinin kuyruğunu naptılar. Tandıra sübürge yaptılar. Çalgılı tandır.Eşşeği yandı Garamed kandı vay vay
Eşşeğinin kafasını naptılar. Muhtara paça yaptılar. Paçalı tandır.Eşşeği yandı. Garamed kandı vay.vay
Bağırsaklarını naptılar. Savcuya telefon yaptılar. Telofonlu tandır.Eşşeği yandı. Garamed kandı vay, vay
Eşşeğin meretini naptılar. Haydara zurna yaptılar. Zurnalı tandır. Eşşeği yandı. Garamed kandı vay, vay.
Topraksızım bunu buldu. İsmail'den bize kaldı. Hem söyledi hem de çaldı Teşekürler bizden hay hay.
Aşık İsmail DEMİR (Kasetinden Yazılmıştır.) www.karincalikoyu.com sitesinden alınmıştır.
Tilkiler Tilkiler Hindileri Yedile
Dam başında hindiler seni nasıl gördü, Yedin hindileri de murada mı erdin, Altı aylık emeğimi peşin verdin, Bana mıydı garezin zalim tilki,
Bu tilkinin elinden nasıl edelim, Günlerdir artıyor da benim kederim, Seni avcılara şikayete giderim, Goymam intkamı mı alırım tilki, Seni avcı mehmete şikayet ederim, Goymam intkamimı alırım tilki,
Yazılar yazılar da anam bizim yazılar, Yarelendi hindilerde sızılar, Peşine düşsünde kara tazılar, Bana mıydı garezin zalim tilki, Koymam intikamımı alırım tilki,
Çıktım Bozkurun da dağına, Ataş attın yüreğimin bağına, Alsam tüfeğide çıksam Senin avına, Goymam intikamı alırımı tilki,
Şimdi bu dertle dağlarda gezerim, Oturdum tilkiye destan yazarım, Tutarsam derini de devre yüzerim, Bana mıydı garezin zalim tilki,
Düğünün olurda geri kalsın, Sidikliğin dursun tilki, Özbağlı Yahya gelsin intikam alsın, Bana mıydı gazerin zalım tilki Özbağlı Yahya gelsin intikam alsın, Bana mıydı gazerin zalım tilki,
Kaçırdın hindileri de neyledin yaptın, Her birisini dereye mi attın, Düğünün var mıydı da mezemi yaptın, Bana mıydı garezin e zalim tilki, Düğünün var mıydı da o oh mezemi yaptın, Bana mıydı garezin e zalim tilki,
Zalim tilkilerde düşkün ete, Kaçırdın hindileridi de yidin kerata, Ankara da yayın etsin TRT, Bana mıydı garezin zalim tilki, Ankara da yayın etsin TRT Bana mıydı garezin zalim tilki,
KÖYÜMÜZE GİDELİM
Şu Bizim Köyde De, Dostlar Bozuldu Düzen, Virane Yurdumuzda, Tarlalar Hozan, Evin Terk Edipte Gutbette Gezen, Gel Gardaşin Hanimize Gidelim, Bozulmuş Bağlarımız Seyran Edelim. Gel Gardaşim Köyümüze Gidelim. Bozuktur Evleri Nasıl Edelim,
Ağlar Düşman Peşinde De Gafil Durma Gaygısız. Virandir Bağlarımızda, Bahçalar Susuz Ağladı Gözlerimde, Kanlı, Uykusuz Gel Gardaşım Köyümüze Gidelim. Bozuktur Evleri De Nasıl Edelim. Gel Gardeşim Yurdumuza Gidelim. Bozuktur Evleri De Nasıl Edelim
Aman Suya Gider De Susuz Gelen Bacılar Kaldı Yürekte Kardaş Çıkmaz Acısı Gidip Beytullaha Yüz Süren Zalım Hacılar Gel Gardaş Köyümüze Gidelim Bozulmuş Bağları Nasıl Edelim.
DAVULLUDAN ATTIM KENDİMİ
Çiftten geldim,Bağlamadım öküzü Babam mektup yazmış, alma o kızı, Kör olaydı.Babam görmeseydi gözlerin. Kanımı daşlara doldurdun felek, gülüm taze iken soldurdun felek, Kanımı daşlara doldurdun felek, Gülüm gonca iken soldurdun felek
Çıktım davulluya attım kendimi, Zalim babam ahtin yerine geldimi, Dost ağlayıp, Düşmanların güldümü Kanımı daşlara doldurdun felek Gülüm taze iken soldurdun felek, Kanımı daşlara doldurdun felek Gülüm gonca iken soldurdun felek,
Yüksekten görünür anam davullu dağı Yaşım onsekiz gençtir çağım Düğünüme gelmiş cemele köyü Kanımı daşlara doldurdun felek Gülüm Goncayken soldurdun felek.
Çıktım davulluyada anam bir avcı Babam mektup yollamış zehirden acı Keşfime gelmiş doktorla savcı Kanımı daşlara doldurun felek Gülüm gonca iken soldurdun felek,
Benim feryadım anam kuşlar yandı Davullu taşları kana boyandı Zalım babam Bana nasıl dayandı Kanımı daşlara doldurdun felek Gülüm goncayken soldurdun felek.
ANADAN BENLİ
Yar yar eeeeyi
Alaydımda sarı sazı dizime,
Mayil oldım haktan gelen yazıma,
Dünya güzeli de olsa girmez gözüme
Benim Arzettiğm kaşı kemandır.
Anadan benlim heey, ben yandım
Yay yaar eeeyi
Çicekdağı derler şu dağların ulusu
Birgün yağmur yağar, Birgün dolusu
Zenginler de, fakirlerin valisi
Fakirlerin nasibini gönder yaradan
Anadan benlim heey, ben yandım
www.karincalikoyu.com
Sitesinden alınmıştır VİDEO
BOZLAKTIR BİZİM TÜRKÜMÜZ
Kırşehir.dir bizim aslımız Bozlaktır bizim destanımız Avşar.dan gelir neslimiz. Bozlaktır bizim türkümüz.
Bozlaklar bizim sazımızda Türküler kışımız yazımızda Sevgidir çoğumuz azımızda Bozlaktır bizim türkümüz
Bozlaklar bizim sazımızda Türküler kışımız yazımızda Sevgidir çoğumuz azımızda Bozlaktır bizim türkümüz.
Bitimola Kırşehir.gülleri Acep değiştimola halleri Yine bozlak söyler mi dilleri Bozlaktır bizim türkümüz.
Sazımız ekmeğimiz aşımız Dertten azade değil başımız Türkü olur bize gözyaşımız Bozlaktır bizim türkümüz.
Neşet Ertaş, Hacı Taşan Türkülerde coşup taşan Gurbetten sıladan koşan Bozlaktır bizim türkümüz.
Bozlak söylenir dillerde Türkü ile gurbet ellerde Bozlak var dertli dillerde Bozlaktır bizim türkümüz.
Terme, Özbağ, Âşık Paşa, Yiğit dayanır dertli başa Bozlak söylenir coşa taşa Bozlak bizim türkümüz.
Türkü dilde sazımızda Varlık yokluk azımızda Ağıt türkü bol yazımızda Bozlaktır bizim Türkümüz.
Bozlak bir ağıt feryattır Türkümüz bizlere ağıttır Atadan bize bir öğüttür. Bozlaktır bizim türkümüz.
Bozlaktır bizim türkümüz Dost sevmektir ülkümüz Aşkistandır bizim ülkemiz Bozlaktır bizim türkümüz.
Bozlakta gizlidir derdimiz Sazın avazındadır sırrımız Türkü bozlaktır sesimiz Bozlaktır bizim türkümüz. Çekiç Ali, Hacı, Neşet Bize bir bozlak bahşet Sazımıza kuşattılar şet Bozlaktır bizim türkümüz.
Ağıdımız derdimiz türkü İçimizdeki ulu Atatürk.ü Severiz türküyü Türk.ü Bozlaktır bizim türkümüz.
Fırgat gelir Kızılırmak.tan Ağıt olur bize yakın ıraktan Bozlak olur ağıt feryattan Bozlaktır bizim türkümüz.
Türkü çalar telli sazımız Allı turnadandır avazımız Bozlak söyler ağzımız Bozlaktır bizim türkümüz.
Yiğit biner arabatına Dağlar aşıp gider yadına Kemlik mi getirir adına Bozlaktır bizim türkümüz.
Bize engel mi karşı dağlar Sılaya mı gider allı durnalar Gurbette yar yaren ağlar Bozlaktır bizim türkümüz.
Ölüler, diriler, düğünler, Bozlak ile geçti günler Bizde türkü ile öğünürler Bozlaktır bizim türkümüz.
Gönül takıldı kaşı karaya Destan oldu bahtı karaya Acep ilaçmıdır bu yaraya Bozlaktır bizim türkümüz.
Kızılırmak nettin yiğidimi Kanlı selin yiğidimi yedimi Mahzun konun çifte yetimi Bozlaktır bizim türkümüz.
Gurbet olur dağlar arası Döne dolana sılaya varası Bozlak olur gönül yarası Bozlaktır bizim türkümüz.
Bir ağıt geldi bozlaktan Türkü olur acılar dertten Bozlak içten, acı yürekten, Bozlak bizim türkümüz.
Emekli Öğretmen Cevat Kulaksız
ZAMAN KÖTÜ ZAMANDIR
Vatan namus diyerek, beynimize kazıdık. Neler gördük Allah.ım, bayrak yere atıldı. Zaman kötü zamandır, böyle nasıl yaşanır. Haine destek çıkıp, gariplere çatıldı.
Nakış nakış işledik, kalbimize vatanı. Bırakmadık duasız, kefensizce yatanı. İzledik ihaneti, yola çıkıp satanı. Dağda yaban domuzu sürümüze katıldı.
Geçmişinden utanıp sağa,sola baktılar. Moda sanıp bayrağı, yakalara taktılar. Ele peşkeş çekip de, yürekleri yaktılar. Şehidimiz kan ağlar, toprağımız satıldı.
Gizliden çalıştılar, yok ettiler varını. Biçtirdiler ekini, vermediler darını. Çoğu zevki sefada, düşünen yok yarını. Beni bağlamaz deyip, horlayarak yatıldı.
Kardeş kardeşe düştü, kan akıyor her yerde. Unutuldu hayırlar, akıllar şimdi şerde. Gülümseyen yüzler yok, obamız düştü derde. Gözümüz görmez artık, dilimizde tutuldu.
Kurulan hayalleri, anlamakta zorlandık. Dışlandık her ortamdan, sevilmedik horlandık. Şamar oğlanı olduk, sırt döndüler,arlandık. Verilen vaatlerse bir lokmada yutuldu.
Gururu hasat sanıp, zamansızca biçtiler. Meze yapıp canları, kanımızı içtiler. Serdar. ın gül bağından, yol diyerek geçtiler. Yapılanın haddi yok, yine de unutuldu.
SERDAR ATABAY
TEVELLÜT
Tevellüt yetmiş yedi,şafak vakti doğmuşum. Ezan ile yoğrulmuş,Bismillah sözüm benim. Vatanıma bağlandım,bağrımdaki aşk ile, Hilâline vuruldum,Bayrağım özüm benim.
Aslım Türkmen,Türk benim!Bilin Oğuzun boyu. Kula kulluk etmedi, yiğit Avşar.ın soyu. Kırşehir de obası, Kızılca köyde toyu. Özbağı.na har düştü ,yanıyor közüm benim.
Allah.tan başkasına ,hiç boynumu eğmedim. Helâl düştü canıma, harama el değmedim. Sarıldım kitabıma, inkâr için doğmadım. Cemâlini ararım,Kıblede gözüm benim.
Gam,kasavet,belalar,gelip beni bulsa da. Vatan için ölürüm, canıma mâl olsa da. Şehit olsam uğruna,gonca gülüm solsa da. Şükür Allah&.ım sana,aktır ak yüzüm benim.
Canımı can eyledim,yiğit ile mert ile. Sonu azap olsa da,uğraşırım dert ile. İyi dosta gardaşım,hesabım namert ile. Bakılırsa görülür,bellidir izim benim.
Nefsime gem vurarak,gönüllere bakarım. Kapılmışım deryana,sularında akarım. İçimdeki ateşle,şeytanı da yakarım. Abdestimi alınca,kırılır dizim benim.
Okyanusu kucaklar,dertlerle barışırım. Yıldızlara tutunur,göklere karışırım. Serdar.ım gözüm kara,güneşle yarışırım. Yoluma set konsa da,kesilmez hızım benim .
SERDAR ATABAY
.jpg)
BAHÇELERDE BOZ YILAN GÖZÜM DOLDU TOZUNAN BEN GELİNİ İSTEMEM PAZARLIĞIM KIZINAN
*Kaynak* Küçük Mehmet Kızı ELMAS AVŞAR(Çoban)
Kimden : oguz.avci@mmo.org.tr [Göndereni Engelle] [Adres Defterine Ekle]
Kime : yasaravci@karincalikoyu40.com
Konu : hatırla baba - can dündar
Tarih : 7/08/2006 17:48
Onca emek, onca yorgunluk, bunca fazla mesai hep benim içindi, değil mi baba? Sen okuyamadın, ben okuyabileyim diye... Onca emek, onca yorgunluk, bunca fazla mesai hep benim içindi, değil mi baba? Sen okuyamadın, ben okuyabileyim diye...
Hatırla baba!
Kolunu çevirdikçe merdanesinde ömrümüzü sıktığımız eski model bir çamaşır makinesi gibi zaman... Yıpranıyor işledikçe; tekliyor zorladıkça... Senin hafızan teklemesin diye hatıralar galerisinde bir hatırlatma denemesi yapmak istedim bugün baba... Böyle açık seçik, uluorta... Bağışla!
Kolunu çevirdikçe merdanesinde ömrümüzü sıktığımız eski model bir çamaşır makinesi gibi zaman... Yıpranıyor işledikçe; tekliyor zorladıkça... En yakın anlardan başlayarak ve en eski anıları ata mirası gibi sona saklayarak, unutmaya başlıyor insan belleği... Kaçınılmaz bu baba... Ama kabullenilmez de aynı zamanda... Geçen hafta, bir mezarlık ziyareti sonrası "Oradan bize de iki kişilik bir yer alsan" dediğinden beri bunun ne kadar dayanılmaz, ne kadar erken olduğunu düşünüyorum hep... Oysa daha ne çok şey var yaşanacak. Bak, ilk sözcüğü "dede" olan torunun beşinci sınıf karnesini getirdi dün... Ardı sıra kim bilir ne sürprizler gelecek; en çok seninle paylaşmak isteyeceğimiz... Sevgili doktorun Murat, yılgın bir bedenle, körelen bir bellekle baş etmenin çarelerini sıraladı: Sigarayı kesmek... Bulmaca çözmek... Daha çok hareket... Bol sebze meyve, bol sosyal faaliyet... Anıları deşen, hafıza güçlendirici sohbetler... İşte o yüzden bu Babalar Günü'nde, böyle bir sohbete kapı açıyorum ve seninle birlikte bir hatıralar yolculuğuna çıkıyorum. * * * Hatırlasana, ilk oğul müjdesi geldiğinden beri birlikte ne uzun, ne engebeli, ne zevkli bir yol geldiğimizi... O oğula, en sevdiğin futbolcunun adını verdiğini... Sen arkadaşlarınla doğum kutlamasındayken İncesu Deresi'nin taşıp evimizin sel sularına yenildiğini... Başucumda sirkeye bulanmış bir bezle beklediğiniz o uzun ateşli geceleri... O beğenmediğin ama ses etmediğin delikanlılık kıyafetlerini... Sana pazar gecelerini zindan eden resim dersi ödevlerini... Bir parti öncesi ilk senden aldığım dans derslerini... Hayatın boyunca bir fiske dahi vurmadığın oğlun, senin kullandığın bir arabada trafik kazası geçirip alnından yaralanınca nasıl kahrolduğunu... Hatırlıyor musun? Yolun karşısından gelen minibüs, aradaki kaldırımı aşıp bizim arabanın üzerine çıktığında motor, önde oturan annemle benim dizlerimize binmiş, ön cam benim alnımı parçalamıştı. Biz kanlar içinde hastaneye taşınırken seni öldü diye orada bırakmışlardı. Ayılıp hastaneye koştuğunda ben ameliyattaydım herhalde... O korkunç günlerde lunaparkta bir moral gezisinde, atlıkarınca üstünde bir fotoğrafımız var seninle... Annem hastanede... * * * Ne çok felaket atlatmışız birlikte; Emniyet'in asayiş vukuatları raporu gibi belleğim... Bir tatil yolunda da sandalımız batmıştı karanlıkta... Biz dağılıvermiştik soğuk suda ve yine senin güvenli kolların yetişmişti imdada... Nedense ilkin tatsız anılar üşüşüyor insanın zihnine; ama tatlılar daha çok elbette... Anaokul yolundaki Sağlık Sokak dizboyu kar olurdu. Bir elim sende, biri annemde, bu ebeveyn salıncağının emin zincirine tutunarak "Uçtu uçtu" yapmak... Benim için eğlence buydu.
Hatırla baba!
Kolunu çevirdikçe merdanesinde ömrümüzü sıktığımız eski model bir çamaşır makinesi gibi zaman... Yıpranıyor işledikçe; tekliyor zorladıkça... Senin hafızan teklemesin diye hatıralar galerisinde bir hatırlatma denemesi yapmak istedim bugün baba... Böyle açık seçik, uluorta... Bağışla!
Kolunu çevirdikçe merdanesinde ömrümüzü sıktığımız eski model bir çamaşır makinesi gibi zaman... Yıpranıyor işledikçe; tekliyor zorladıkça... En yakın anlardan başlayarak ve en eski anıları ata mirası gibi sona saklayarak, unutmaya başlıyor insan belleği... Kaçınılmaz bu baba... Ama kabullenilmez de aynı zamanda... Geçen hafta, bir mezarlık ziyareti sonrası "Oradan bize de iki kişilik bir yer alsan" dediğinden beri bunun ne kadar dayanılmaz, ne kadar erken olduğunu düşünüyorum hep... Oysa daha ne çok şey var yaşanacak. Bak, ilk sözcüğü "dede" olan torunun beşinci sınıf karnesini getirdi dün... Ardı sıra kim bilir ne sürprizler gelecek; en çok seninle paylaşmak isteyeceğimiz... Sevgili doktorun Murat, yılgın bir bedenle, körelen bir bellekle baş etmenin çarelerini sıraladı: Sigarayı kesmek... Bulmaca çözmek... Daha çok hareket... Bol sebze meyve, bol sosyal faaliyet... Anıları deşen, hafıza güçlendirici sohbetler... İşte o yüzden bu Babalar Günü'nde, böyle bir sohbete kapı açıyorum ve seninle birlikte bir hatıralar yolculuğuna çıkıyorum. * * * Hatırlasana, ilk oğul müjdesi geldiğinden beri birlikte ne uzun, ne engebeli, ne zevkli bir yol geldiğimizi... O oğula, en sevdiğin futbolcunun adını verdiğini... Sen arkadaşlarınla doğum kutlamasındayken İncesu Deresi'nin taşıp evimizin sel sularına yenildiğini... Başucumda sirkeye bulanmış bir bezle beklediğiniz o uzun ateşli geceleri... O beğenmediğin ama ses etmediğin delikanlılık kıyafetlerini... Sana pazar gecelerini zindan eden resim dersi ödevlerini... Bir parti öncesi ilk senden aldığım dans derslerini... Hayatın boyunca bir fiske dahi vurmadığın oğlun, senin kullandığın bir arabada trafik kazası geçirip alnından yaralanınca nasıl kahrolduğunu... Hatırlıyor musun? Yolun karşısından gelen minibüs, aradaki kaldırımı aşıp bizim arabanın üzerine çıktığında motor, önde oturan annemle benim dizlerimize binmiş, ön cam benim alnımı parçalamıştı. Biz kanlar içinde hastaneye taşınırken seni öldü diye orada bırakmışlardı. Ayılıp hastaneye koştuğunda ben ameliyattaydım herhalde... O korkunç günlerde lunaparkta bir moral gezisinde, atlıkarınca üstünde bir fotoğrafımız var seninle... Annem hastanede... * * * Ne çok felaket atlatmışız birlikte; Emniyet'in asayiş vukuatları raporu gibi belleğim... Bir tatil yolunda da sandalımız batmıştı karanlıkta... Biz dağılıvermiştik soğuk suda ve yine senin güvenli kolların yetişmişti imdada... Nedense ilkin tatsız anılar üşüşüyor insanın zihnine; ama tatlılar daha çok elbette... Anaokul yolundaki Sağlık Sokak dizboyu kar olurdu. Bir elim sende, biri annemde, bu ebeveyn salıncağının emin zincirine tutunarak "Uçtu uçtu" yapmak... Benim için eğlence buydu. Sabahları kah Civan'ın ötüşüyle, kah senin sobanın dünden kalma küllerini döküşünün sesiyle uyanırdım. Pazartesi geceleri battaniyeyi çekip çekirdek çitleyerek "Radyo Tiyatrosu" dinlerdik. Ahmet amcalarda, Emin eniştemlerde, Güray'larda çalıp söyler, bir rakı sofrasında hayatın lezzetini, sohbetin hikmetini içimize çekerdik. İlk terzim senin terzindi; berberin, benim berberim. Senin sürdüğün kokuları sürüp senin sevdiğin türküleri sevdim. Senin tuttuğun takıma gönül verdim. Bizim lisenin bahçesindeki maçıma geldiğinde nasıl heyecanlanmış, gözüne girebilmek için fırsat kollamış, bir de gol atıp senden alkış alınca nasıl gururlanmıştım. * * * Ne ki senin "dairen" vardı her sabah gitmen gereken; neden "üçgen" ya da "kare" değil de "daire" olduğuna hâlâ akıl erdiremediğim, o asık suratlı kamusal kıskaç... Sabah erkenden alırdı seni benden; akşam posanı çıkarmış halde geri gönderirdi. Hatırlasana baba, paltonda, dışarıdaki yorgunluğun, serinliğin gün boyu üstüne sinmiş kokusu olurdu. Onca emek, onca yorgunluk, bunca fazla mesai hep benim içindi, değil mi baba? Sen okuyamadın, ben okuyabileyim diye... Sen babanı gönlünce sevemedin, ben hep seveyim diye... Ne var ki, kazalar, ameliyatlar bırakmadı yakanı, yakanızı... Ülkenin tarihi gibiydi hayatın; borç ödemekle başladı, hep taksit taksit yaşandı. Onca yılın fasılasız mesaisi bir arsayı zor aldırdı; araba, ev, ne mümkün? Çekilen eziyetin tek tesellisi bendim muhtemelen: "Oğlum okuyacak, adam olacak. Benim çektiklerimi çekmeyecek." Bütün bir kuşak, bunun için katlanmadı mı onca kahra baba? * * * Sonra ben gittim. Sizi benden önceki baş başalığınıza terk ettim. Bilmem tek çocukta kaldığınıza pişman oldunuz mu? Evin tek neşesi ayrılınca suskunlaşıp buruldunuz mu? Ama o gün bugündür, mezuniyet gününde, ödül töreninde, askerlik yemininde hep birlikte olduk seninle... Yazılarımın en sadık okurusun sen; ben dualarının öznesi... Nihayet onca yılın ardından şimdi huzurlu bir eviniz var başınızı sokacak... Bir de torun; öpücüğü uğruna sana o vazgeçilmez bıyığını gözden çıkarttıracak... Daha çok öpücük var onun stokunda... N'olur bekle onları baba! * * * Bana vakfettiğin ömre karşılık bir "Kırmızı Bisiklet" hediye edebildim sana... İki damla gözyaşıyla teşekkür ettin. Farkındayım, son zamanlarda daha sık bulutlanıyor gözlerin... Eskiden duygularını bu kadar çok dışa vurmazdın sen... Olsun! Ağlamak da yaraşıyor sana, gülmek kadar... Yeter ki hatırla baba! Seni ağlatsa da hatırla! Bunca hızlı koştuysam biraz da sen o çileli ömrün bir ödülü olduğunu görebilesin, boşa gitmediğini hissedebilesin diyedir. Son yıllarda dilinden düşürmediğin "Çok şükür", ihtimal buna delalettir. Şükretmeyi, sabretmeyi, harama el sürmemeyi senden öğrendim. Misket oynamayı, bilek güreşi yapmayı, gusül abdesti almayı, ezan okunurken bacak bacak üstüne atmamayı, tıraş olmayı, kravat bağlamayı, kızları baştan çıkarmayı, aynı kiloda kalmayı, tabakta yemek bırakmamayı, rakıyı ölçülü içip sofrada dağıtmamayı, parayı kafaya takmamayı, insan olmayı baba, insan olmayı senden öğrendim ben... Farklılıklarımız da var: Senin kadar şık olamadım hiç. Sen hiç bir işe el sürdürmediğinden ev işlerinde senin kadar becerikli de olamadım. Bir yere giderken bavula konulacakların listesini üç gün öncesinden hazırlamayı, randevum varsa buluşma yerine yarım saat öncesinden varmayı beceremedim. En kritik kararlarıma seni ortak edemedim. Ama senden farklı olarak ben babamı çok sevdim. Bunu hiç unutma baba!
Hikmet Çiçek" <hcicek@kyk.gov.tr> Kime : karincalikoyu40@mynet.com
Tarih : 17/03/2006 15:51
Ayın Türküsü
BUL GETİR
Tabib Sen Elleme Benim Yaramı Beni Bu Dertlere Salanı Getir Kabul Etmem Birgün Eksik Olursa Benden Bu Ömrümü Çalanı Getir Git Ara Bul Getir Saçlarını Yol Getir
Bir Kor Oldu Görülüyor Özümden Name Name İnliyor Sazımdan Dünyayı Verseler Yoktur Gözümden Dili Bülbül Kaşı Kemanı Getir Git Ara Bul Getir Saçlarını Yol Getir
Merhamet Et Karşısından Bıkmadan Hatırını Gönlünü Yıkmadan Çabuk Getir Can Bedenden Çıkmadan Fakirin Derdine Dermanı Getir Git Ara Bul Getir Saçlarını Yol Getir
Yoksulun Derdine Dermanı Getir Git Ara Bul Getir Saçlarını Yol Getir Benden Bu Ömrümü Çalanı Getir Git Ara Bul Getir Saçlarını Yol Getir
söz yazarı ve beste Aşık Fakir
TEŞEKKÜRLER HİKMET BEY
GEZME GONUL Cok gezme gonul,bos ver gonul Hani,hani nerde sevdiklerin Sevdiklerinin icindeki hos haller Zamanda yok oldular gonul
Nerde sevgi, saygi yumagi Hosaf oldu,essekler anlamaz hosaftan Bos ver gonul,sen avaresin ,sen divane Gezme diyarlar oren ,gonuller bos
Ahmaklar cokmu cok,zaman kutusunda Gonul odaciklari bosmu bos,sonsuz rahman aleminde Bakislar anlamsiz,tavirlar hayvansi vede sahtemi sahte Dostlar cikarci,kurt kuzuyu degil, kuzu dislenmis kurtu yer olmus Bos ver gonul,gezme daha,gezipte insanliktan cikma
Ararsan beni ara,yokta var olan beni Umman denizi kucukmu kucuk kalir ilmimde Bakisimin bir ani ,yildiz gibi parlar gonlunde Bir sozum ozdur,oz ise insan ruhu mayisidir dinde imanda Kayip olup gitmek lagzim, O var olan, ama yok diye avazi ciktigi gibi bagrilan cahillerin dilindeki ALEME,var olusa ,isanin basladigi ana,hale
Gezme bos ver gonul Istesende gezemezsin zaten Baglidir elin,kolun,ayagin Kapatmislar gozlerini,goremezsin Kulaklarini tikamislar ,duyamazsin Sen nediyorsun gonul ,agliyamazsin Gulemez,sevinemez olmusun Kalbini yosunlar sarmis Ruhunu karalar almis Eyvahki eyvah ,senin duyularini bile calmislar huzunlenemezsin bile ZEKIDEMIRYUREK KARINCALI
SEN BIR BASKAYDIN GULUM
Sen bir baskaydin karagozlum sen bambaskaydin,nazlim,cilvelim seninle gulerdi dunya bana seninle yasardim her an,her halimle
Biraktin beni,oldu tam 17 sene, nerdesin gul kokulum,karakasli ,iç bakislim nerdesin ,nerelerde ,kimlerdesin,sevgilim,bir tanem nerdesin hani ,nerde, hayalinde ugramaz oldu duslerime ,ruyalarima ne zordu, senden ayrilmak, olmustum bir sahos berdus, sarhoslugum sen ,divaneligim sen haykiriyordum ismini,heryerde her zamanda isyandaydim ,senin adinla ,rabbime,allahima kusmustum sevgilim senin yok olusunla ,dunyaya simdi bile dile getiremiyorum ismini seni hala seviyorum ekisi gibi gorsem yuzunu ,yada duysam sesini hayalin bile haram oldu ,ismini soylemem bile yasak oldu, sevgilim su an yazmam bile yasak,ama dinlemiyor deli gonlum seni ozluyorum,seni istiyorum birde yaza bilsem ismini diyorum,yasak,iste ,neyin yasagi neyin? kader ayirdi drlerya ,oyle oldu bizim hikayemizde cok sevmek cabuk ayrilik getirdi ne aci,nede dolu izdirap bu ,cehennem bu dunyada yasadik tat,lezzet umit yok artik,sadece kaldi birkac ani ayalin bile yol oluyor seni seviyorum sevgilim zeki demiryurekten
|
| |
|
|
SAYIN CEVAT KULAKSIZ HOCA'NIN BİR YAZISI
MİNARE ŞEREFESİNDE DİNLERİN DOSTLUK SEMBOLLERİ
Cevat Kulaksız ckulaksizster@gmail.com.tr
Gaziantep,in bazı cami minarelerinin birbirinden zarif ve ilginç görünümlü şerefeleri var. Gerek minare şerefesinde, gerekse cami içindeki bazı minber şekli Türkiye,de hiçbir camide görülmeyen yapı, şekil ve motifler bulunmaktadır. Konu edeceğimiz cami ve minare Gaziantep Şahinbey Elmacı Pazarı yakınlarında, Hamdi Kutlar Caddesinde Boyacı Camisi diye bilinen eski ve tarihi bir camide bulunmaktadır.(Bu cami Kadı Kemalettin, Boyacıoğlu, Cami-i Kebir (Ulu Cami) diye de anılır) Elbette her camide minare bulunabilir, fakat bu cami ve minaredeki farklılıklar, motifler sanırım Türkiye,de hiçbir camide yoktur. Pek çok Gaziantep,linin farkına bile varamadığı, Boyacı Camisinin bu minare şerefesinde çok ilginç bir detayın bulunduğunu teleobjektifle gözlemledik. Kitabesinde 13.yy da yapıldığı yazılan bu cami minare şerefesinin resmini çekerek sizinle paylaşmak istedim. Minare şerefesi öylesine bir özenle yapılmış ki, mermer taşı sanki ahşap işler gibi muhteşem süslerle işlenmiş, bu motiflere hayran olmamak elde değil. Ben Ankara,da 25 yıldır oturuyorum, böylesine bir süslü, özenle yapılmış minare şerefesi görmedim. BOYACI CAMİ KİTABESİ Boyacı Camisinin kapısındaki İngilizce ve Türkçe olarak kitabede şunlar yazılı idi: ,Gaziantep,in en eski yapılarından biridir. Cami 13. Yüzyıl başlarında yapılmış ve son şeklini 1575 tarihinde almıştır. Bazı kaynaklar ilk yapılış tarihini 1211 olarak verir. Minber kitabesine göre 1357 yılında Memluklar döneminde bitirilmiştir. Onarımı, 1575 yılına Halep Valisi Mehmet Paşa tarafından yaptırılmıştır. Arşive belgelerinde Kadı Kemalettin, Boyacıoğlu, Cami-i Kebir (Ulu Cami) olarak da anılır. Rivayete göre Boyacı Yusuf olarak anılan meşhur Karakoyunlu Kara Yusuf Bey tarafından yaptırılmıştır. Kadı Kemalettin adı ise, camide görev yapan âlim bir kadıdan kaynaklanmaktadır. Ceviz ağacından yapılan minber yıldız, palmet, rozet ve geometrik motiflerle kündekâri ahşap işlemeciliğin en eski ve özel örneklerinden biridir. Minber, tekerlekler üzerinde hareket eden tek örnektir. Cami enine dikdörtgen planlı olup dört ayakla birbirine paralel iki bölüme ayrılmıştır. Mihrap önü kubbeli diğer bölümler çapraz tonozlarla örtülüdür. Minare yüzyıl sonunda yenilenmiştir. Caminin medresesi yıkılmıştı. 2007 yılı içerisinde Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restorasyon (yenileme) yapılmıştır. Manşette resmi bulunan minare şerefesine dikkatle bakılırsa dört, beş yerde Fransızların attığı kurşun izlerinin halen durmakta olduğunu görürüsünüz. Asıl söylemek istediğim minare şerefesinde yan yana duran, dört semavi dinin sembolleri işlenen motiflerdir. Bu motiflerden birinde Hıristiyan Haçı, hemen yanındaki motifte Hz. Davut,un altı köşeli kalkanının simgesi olan Yahudi yıldızı, Ermenilerin güneş simgesi ve daha ne anlama geldiğini bilmediğimiz ilgi çekici semboller işlenmiş. Resim yakından çekildiği için bu semboller çok belirgin görünmekte. İnsan kendi kendine ister istemez soruyor .bir İslam mabedinde Hıristiyan haçı, Yahudi yıldızı ne arıyor. Minarenin tepesinde İslam hilâli varken, Hıristiyan haçı, altı köşeli Yahudi yıldızı, Ermeni güneş simgesi ve öteki simgelerin bu minarede bulunması, tek Tanrı.lı dinlerin birlikteliğini, dostluğunu sembolize eden bir barış sentezi olsa gerek. Bu şerefeyi yapan, işleyen usta, demek ki, içi dostluk, insanlık sevgisi ile dolu olmalı idi. Bu eşsiz sanat eseri olan Gaziantep Boyacı Cami minaresindeki Hıristiyan, Yahudi motiflerini düşündüğümüz zaman, mimarının bir Ermeni veya Yahudi olduğunu düşündürüyor. Kimin tarafından yapıldığı bilinmeyen, minarenin şerefesinde bulunan ilginç motiflerin bazı yerlerindeki Fransız kurşunları da, bu esere ayrı çelişkili, hüzünlü duygu vermekte. Resmini çektiğim minare şerefesindeki çeşitli semavi dinlere mensup görüntüyü fotoğraflaştırıp Diyanet İşleri Başkanlığına götürdüm. İki uzman inceledi, onlar şaşırdı ve bu hoşgörüye hayran kaldılar. Günümüzden 700 yıl önce yapılmış bu tarihi minaredeki dinlerin simgelerini düşünürsek, günümüzde hangi minare ustası, mimarı bir minareye Hıristiyan haçı, Yahudi yıldızı yapabilir. Cami ve minarenin yapılış yıllarını düşünürsek, Gaziantep.in kurtuluşuna kadar, o zamanki Antep,te, on bin civarında Ermeni ve Yahudi, çoğunluğu teşkil eden Türk-Müslümanlarca, yüzyıllarca birlikte yaşamışlar. Bu uzun süreç içinde mutlaka birbirleriyle etkileşmişler. Ne ki birçok ev, han, kiliseyi Ermeni taş ustaları yapmışlar. Ermeni taş ustaları çok maharetli insanlarmış. Eğer yolunuz düşer de Gaziantep,e uğrarsanız, Bey mahallesinde, iki yıldır restore edilen terk edilmiş Ermeni evlerini görürsünüz. Birbirinden güzel hayran kalacağınız taş işleme motiflerini görebilirsiniz. Anadolu,nun bu ve başka beldelerinde Müslüman, Hıristiyan, Yahudi gibi çeşitli dinlerin mensubu insanlar dostlukla, kardeşçe birlikte yüzyıllarca yaşadıkları vatan üstünde, birbirinin yapılarına yardımcı olmuşlar, dayanışma içinde yaşamışlar. Muhtemelen bir Ermeni taş ustası bu minarenin narin şerefesini yapmıştır. Yaparken de, dinlerin, daha doğrusu Antep'te (o zamanları Ayıntab derlermiş) Müslüman, Hıristiyan, Yahudi, Ermeni'ler bir arada yaşadıkları için, barış ve dayanışmayı sembolize etmek düşüncesiyle, bu narin şerefeye ilginç dinsel sembolleri işlemiş olmalılar diye düşündüm. Bir Hıristiyan taş ustasının Hıristiyan, Ermeni, Yahudi motiflerini gizlice şerefeye işlemesi mümkün olmadığına göre, Müslümanlar da bu insani, maharetli yaklaşımı hoş görüyle karşılamış olmalılar. Minare şerefesindeki motiflere dikkatle bakılırsa, sanki çok özenle yapılmış resim tablosu gibi görülmekte. Acaba günümüzde bir taş ustamız yaptığı minareye bu motifleri işlemesi mümkün müdür? Bu hoş görü nereden geliyor? Bunun için minarenin yapıldığı 12. ve 13 yüzyıllara geriye gidelim. Avrupa Rönesans'ının başlamadığı Orta Çağda Avrupa sefalet, cehalet, yoksulluk içinde iken, o yüzyıllar, İslam bilim ve sanatının zirveye çıktığı zamanlardır. Örneğin bir İbni Sina gibi Türk İslam tarihinin abideleşmiş bilim adamının yazdığı tıp kitapları 300 yıl Batı tıp okullarında ders kitabı diye okutulmuş. (İbni Sina,dan bu yana, İslam tarihi böylesine bir bilim adamını çıkaramamıştır). İşte o minarenin yapıldığı yıllar, Türk İslam tarihinde din, dil ayırımı yapmadan insan sevgisinin yoğun olduğu, Türk Kültüründe insanlığa ışık tutan Mevlanalar, Hacı Bektaşlar, Ahi Evranlar, Yunus Emre, Nasrettin Hocalar ve daha nice çağın gönül, düşün insanlarının yetiştiği, hoşgörünün akıp geldiği çağlardır. O hoşgörülü yıllarda bu minare yapılmış olmalı. Minaredeki bu çeşitli dinlerin motifleri, Mevlana'nın şu engin hoşgörüsünü sembolle yansıtıyor gibidir: ,Gel, gel, ne olursan ol yine gel. İster kâfir, ister Mecusi, ister puta tapan ol yine gel, Bizim dergâhımız, ümitsizlik dergâhı değildir. Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da gel. Şerefedeki bu kardeşlik, dostluk sembolleri Yunus Emre'nin şu dizelerinde dillenmiş gibidir: Adımız miskindir bizim düşmanımız kindir bizim Biz kimseye kin tutmazız kamu âlem birdir bize, Mahsuni Şerif de şerefedeki sembolleri adeta mısraları ile söylemiş: ''Ne Mutlu önce insanım sonra türküm diyene'' ''Doğu - Batı, Gavur - Müslüm bir bana'' Günümüzde ise bir minare ustası kesinlikle yaptığı şerefeye Hıristiyan, Yahudi, Ermeni simgelerini bağnazlığın mahalle baskısı ile kesinlikle işleyemez. Hoşgörü giderse, kin, bağnazlık, düşmanlık, kaos gelir. CAMİ İÇİNDE ÖTEKİ İLGİNÇ DETAYLAR Konu ettiğimiz Boyacı camisinin içindeki hareketli minber, sanırım görülmemiş bir mimari özellik taşımakta. Bütün camilerde imamın cuma, bayram günlerinde merdivenle çıkarak hutbe okuduğu minber denilen yüksek bir özel yer vardır. Her caminin minberinin yapılışı farklı farklı ise de, Boyacı camisindeki minber gibi Ankara,da hiçbir camide (belki de Türkiye,de) görmediğim çok ilginç bir özellik var. Bu hareketli minberden Gaziantep,te dört camide bulunuyormuş. Hatırlayıp gördüğüm, Boyacı, Ömeriye, Kurtuluş camilerinde böyle ahşap hareketli minber bulunmakta. Bu dört cami minberi duvarın içine girip çıkmakta olup hareketli. Duvarın içine doğru girebileceği kadar oyuk kazılmış. Oldukça süslü ahşaptan yapılan kocaman minber kızaklar, tekerler üzerine monte edilmiş. İmam minbere çıkıp hutbe okuyacağı zaman, duvarın içinden minber kızak ve tekerlekler üzerinde dışarı doğu çekiliyor. İmam görevini yapıp minberden inince, tekerlek veya kızak üzerindeki minber duvarın içine doğru itiliyor. Duvarla dümdüz oluyor, sanki orada süslü bir dolap varmış gibi uzaktan öyle görülüyor. Boşalan minber yerine de cami cemaatinden birileri geçip, orada namazını kılıyor. Her hareketli ve ahşap dört minber şahane süslü motiflerle bezenmiştir. Gaziantep'e giden yıl gitmiş, Gaziantep içindeki tüm tarihi eserlerde araştırma yapmıştım, hiçbir yerde görmediğim bu detayları görünce şaşırmıştım. Ayrıca Gaziantep'teki camilerin hutbe yerleri de (vaaz kürsüsü) çok ilginç. Hutbe, Cuma, Bayram gibi özel günlerde veya her gün genellikle namazdan önce imamın, minberden farklı olarak duvarın içine yüksek bir yere yapılmış cemaate hitap eden bir vaaz kürsüsü yeri vardır ki, imam merdivenle oraya çıkar ve oturur, vaaz veya nasihatini anlatır. Gaziantep'te camilerde vaaz kürsü ve minberleri çoğunda çift yapılmış. Kimi vaaz kürsü yerleri sağda solda olmak üzere duvarın içinden merdivenle çıkılan ve balkon gibi yapılmış çıkıntı şeklinde. Sanki simetri gibi, imamın namaz kıldırdığı yerin sağın da ve solunda ikişer tane bulunuyor. Tüm bunların yanında, Fransızların işgalinden kalan eski bütün camilerde büyüklü küçüklü top, tüfek mermi izleri bulunmakta. Resim: Boyacı Cami minaresi şerefesindeki Müslüman, Hıristiyan, Yahudi, Ermeni sembolleri
Kadim Dost Şair Sabit İnce'den MEHMED Savaşta, barışta her yer, her zaman Atılır korkmadan yılmaz Mehmedim. Zalime haşindir vermez hiç aman Durmak nedir asla bilmez Mehmedim.
Gönülden bağlıdır vatan, millete Dünya değişse de düşmez zillete, Birisi yan baksa yüce devlete, Asla bir oyuna gelmez Mehmedim...
Korku nedir bilmez, yok kitabında Hünkarın dili var koymuş adında Korumak, kollamak var muradında Hırsının esiri olmaz Mehmedim...
Yaşlısı, kadını, kızı kızanı, Yerle gök bir olsa susmaz ezanı İyi tanır, bilir kuyu kazanı Ölüp de dirilir, ölmez Mehmedim.
Gurur ve cesaret timsalidir O Şüheda ve Ata emsalidir O Yiğitlik ve mertlik misalidir O Vakurdur, Ciddidir gülmez Mehmedim..
Kahbece oyunu bilir ve bozar Yeter ki emir ver destanlar yazar Düşmanlık edenin kuyusun kazar Muhammed gülüdür solmaz Mehmedim..
Töreye bağlıdır, emre mutidir Asla taviz vermez, komut katidir Milletin mazisi hem de Atidir Sınırlar güvenli, salmaz Mehmedim
Yenilgi mi asla, lügatında yok Saymakla biter mi zaferleri çok Hainler kahpece vursalarda ok Sana asla zarar gelmez Mehmedim..
Öv öv bitiremem senin şanını Şanlı Bayrağıma verdin kanını Her kötü gün geçer sıkma canını Bunlar seni aciz kılmaz mehmedim.
Namın var alemde bak herkes bilir Haktan sana muştu şehitlik gelir Vermezsin canını bir tek Hak alır Asil kanın yerde kalmaz Mehmedim..
Ne kadar anlatsam kelime yetmez, Sevgin ve varlığın içimden gitmez İnce uyusa da O asla yatmaz Milletim göz yaşım silmez Mehmedim
Sabit İnce 26/3/2010 Kayseri Dost sabit İnce'ye Selam olsun.
AŞIK İSMAİL http://karincalikoyu.com/sites/1/ VİDEO
KARINCALI GENÇLERİN YAZILARI,YAPITLARI VE KOMPOZİSYON YAZILARI,BİR MISRA ŞİİRLERİ BURADA YAYINLANACAK.
BU YAZI HABER TÜRK SİTESİNDEN ALINMIŞTIR. 31.12.2008
Amerika'dan bir vatandaşımızın (Turkiye'nin abd seattle Fahri Konsolosu olan Sn. J.Ufuk Gokcen) 'Türk olmak nasıl bir duygudur?' konulu yazısı.
Aslında çok şeydir, Türk olmak. Türk olmak, Osmanlı'nın borcunu ödemektir. Hovarda babanın borçla yaşayan evladı gibi. Kosova'da ve Bosna'da, Batı Trakya'da ve Makedonya'da bilmem kaç asır geçmişte kalan meselelerin hesabını vermektir. Türk olmak Kıbrıs'ta, Hocalı'da, Anadolu'da ve Balkanlar'da soykırıma uğrayıp karşılığında yapmadığın soykırımla suçlanmaktır. Türk olmak faşist olmaktır, vatanına, milletine, tarihine sahip çıktığında. Türk olmak demokrat ve çağdaş olmaktır, vatanına, milletine, tarihine sövdüğünde. Türk olmak lisanının Avrupa'da yasaklanmasıdır ve yine Türk olmak kendini ve derdini anlatamamaktır. Avrupa'da hor görülmek Türk olmaktır, ataların bir çok asır önce Viyana'yı kuşattığı için ve hoş görülmemektir tabii ki sadece kuşatıp; Napolyon gibi bütün Viyana'yı yakmadığın için. Türk olmak Selanik'te Pontus Anıtı'nın, Viyana'da çiğnenen yeniçeri minberinin ve Malta'da papazın üzerine bastığı Türk bayrağı heykelinin önünden geçmektir. Türk olmak zordur, çetindir ve eziyetlidir. Üç kıtadan dönüp, bir küçük yarımadada misafir muamelesi görmektir. Sayısız imparatorluk kurmak Türk olmaktır, aynı zamanda sayısız imparatorluk yıkmak da Türk olmaktır. Arabaya koşulan ilk atın vatanında, ilk yazılı antlaşmanın imzalandığı yurtta, yazının bulunduğu, paranın icat edildiği her metrekaresinden bereket fışkıran bu yurtta, kalkınmak için yabancı sermaye beklemektir. Türk olmak; Truva'dan bu yana, Sümer'den bu yana serpilerek gelse de, tarihten eski bu topraklarda, bütün zamandan damıtılarak gelen yüksek değerlerine rağmen, bir haftalık hafıza ile yaşamaktır. Doğu Roma'yı da Batı Roma'yı da yıkıp, yeni Roma olan AB'ye girmeye çalışmaktır Türk olmak. Türk olmak, Mostar'da köprüdür, Kerkük'te kaledir, İstanbul'da Kızkulesi'dir, Anadolu'da buğdaydır, Çukurova'da pamuktur, Ege'de tütün, Karadeniz'de fındık, Trakya'da ayçiçeğidir. Türk olmak Çanakkale'de ölmektir. Çanakkale'de ölmeden önce düşmana su vermektir, onun yaralısını sırtında kendi hastanesine taşımaktır. Düşmanın ardından rahmet okumak, kanlısından helallik almaktır. Sabahları odana rahmet dolsun diye, camı açmaktır. Kar yağdığında kayak yapmayı değil, evsizleri düşünmektir. Balkon köşesine kuşlar için, kışın ekmek kırıntısı, yazın su koymaktır. Yağmura rahmet, kara bereket diye bakmaktır. Türk olmak, harap bir ülkede, zengin ülkelerin müstemlekesini reddedip, tahtadan kılıç ve ipten üzengi ile, paylaşacak ve sahiple n ecek tek varlığı fakirlik olmasına rağmen, yedi düvele meydan okumaktır. Türk olmak askere davul-zurna ile uğurlanmaktır, belki de dönmeyeceğini bilerek. Türk olmak, annenin şehit oğlunun ardından 'Bir oğlum daha olsun, onu da vatan için göndereceğim.' demesidir. Babanın gözyaşlarını tutarak, tabutuna son kez dokunurken 'Vatan sağ olsun!' demesidir. Türk olmak 'Türk çayında radyasyon olmaz!' yalanları ile, 'Gusül abdesti alana AIDS bulaşmaz!' dolanları ile yaşamaktır. Her hükümetin enkaz devraldığı, ama asla ardında enkaz bırakmadığı ülkede olmaktır. Türk olmak, ecdadın yaşadığı kıtlıktan dolayı, çayın yanında gelen şekerden fazla olanı garsona geri vermektir. Aynı nedenle Türk olmak, yemeği ziyan etmekten korkmaktır. Göz hakkına, diş kirasına saygıdır. Türk olmak. Evindeki bir kap aşın yarısını tanrı misafirine vermektir. Kendi yerde, misafiri döşekte yatırmaktır Türk olmak. Türk olmak, milli maçta ağlamaktır. Ayhan Işık'a, Belgin Doruk'a aşık olmaktır. Türk olmak, aşkını ölesiye sevmektir. Aşkı için ölmektir, öldürmektir. Sevdiceğinin elini bir kez tutamadan, toprağa girmektir. En güzel aşk şiirlerini yüreğinde hissetmektir. Eşkiyaya türkü yakmaktır, Türk olmak. Milletine sövmektir, ama başkasına sövdürmemektir, Türk olmak. Türk olmak Yunus'u bilmektir, Aşık Veysel'i sevmektir. Mevlana'yı, Hacı Bektaş-ı Veli'yi ve Hoca Yesevî -tek bir satırını okumasa da yüreğinde taşımaktır. Türk olmak, saz çaldığında, ney üflendiğinde, kös dövül düğünde ve kaval çaldığında, yüreğinin derinlerinde bir sızı sezmektir, bir de Yemen Türküsü'nde... Hayatın sana verdiklerine 'Nasip', vermediklerine 'Kısmet' demektir. Her işin 'Hayırlısına' inanmaktır ve ağlamamak için çok gülmekten çekinmektir. Türk olmak, Asya'da batılı, Avrupa'da doğulu diye tepki görmektir. Irk sözünü bilmeden yaşamak, yaradılanı Yaradandan ötürü sevmektir. Magazin programları ile dizilerin arasına sıkışsa da, silkinip üzerindeki ölü toprağını atabilmektir. Türk olmak, mahalle maçı için aynı saatte, on kişi buluşamazken, milyon kişinin bir araya gelmesidir. Tavla oynarken bile kavga ederken, milyon kişinin kavga etmeden gösteri yapabilmesidir. Türk olmak, buhran zamanında Arjantin'de de mağazalar yağmalanırken, daha ağır buhranda sıraya girerek, sorumlusuna en ağır cezayı tek bir cam kırmadan sandıkta kesmektir. Türk olmak en zayıf gününde bile dünyaya meydan okumak, en dertli gününde bile her ufunetin bir şafakta biteceğini bilerek tevekkül göstermektir. Zor iştir Türk olmak. Türk olmak Anadolu'da her düşen yağmur damlasına hamdetmek, her çıkan başak için şükretmektir. Türk olmak, medeniyetler mezarlığı Anadolu'da dik durabilmektir.
KÖyüm
Kırşehir ile yağmurlunun arası Karıncalı Köyünün yegane merası Medeniyet diyarı gönlümün aynası Ne güzelsin benim o şirin köyüm
Yaslanmışın ala tepeye Düşmez hiçbir zaman Dilde orta çeşmesi Ne güzelsin benim o şirin köyüm
Fakir gönlümün sıla sevdası Sırtına almış üzüm selesi Karşıma dikilmiş gâvur kalesi Ne güzelsin benim o şirin köyüm
Doğan Avcı
ZEKİ DEMİRYÜREK'İN ANI ŞİİRLERİ
ŞİİR YAZSAM
siir yazsam sair derlerdi gonul alsam dost derlerdi sazcalip soylesem olurdum ozan ben kim,sair ozan ,dost kim
akli cok,akilsiz,sozu cok, kelamsiz ve sessiz biliyorum desem bos,bilmiyorum desem hos ne sirketim var, ne bir diplomam ,makamim sade bir garip,harmandan savrulmus bos bir basagim ben
eskiler severdi,edep terbiye derdi ahlak,haya ve manaya bakardi simdi ise allah olmus para paran varmi?para ,vede para
selamlar ,cebindekinin sinkirtisinda gozler, uzerindeki giyside,altindaki arabada derlerdi haniya, ananda para ,babanda para simdi oldu atanda para ,tanrinda para
insan olana,saf ve aptal tilki gibi kurnaz ve hain olana kiral namus ve ahlak agir bir yuk firlatma olacan , yalaka olacan,terbiysiz olacan bak ozaman hersey dumduz
zeki derki bos ver bu dunyayi bak mezara ,gor orayi kimler geldi, kimler gitti toprak alip yuttu zaman alip unuttu cok guleni , cok aglayani hani gurur? kibir yapani nerde ,yakisikli, guclusu ince belli ?gurbuzu,guzeli hazir olmali, vede nazir belki yarin , belki su an helallesmeli ,vede allahi SIK SIK ANMALI
MENCO DEDEM sabah kalkardi abdest alir amaz kilardi kulekten yufkayi cebine katar, testisine suyunu koyar, zeki hadi oglum derdi binerdik essege sabahleyin koyulurduk tataroglunun yoluna ve cekerdi allah, allah ,la ilahe illah diye sicaktan ilik ilik zikri sukrederdi ,anardi rabbini allah rahmet eylesin ve cümlemizin gecmişlerine rahmet olsun
MİSAFİRİMİZ VAR KIRŞEHİR KIZILCA KÖYLÜ MADEN MÜHENDİSİ SERDAR ATATBAY'A TEŞEKKÜRLER
KIRŞEHİR
Gurbet elin bağrında hasretiyle yandığım. Gül kokulu vatanım, ilimsin sen Kırşehir. Cemaline vurulmuş yaralı bu aşığın, Bülbül olup şakırım dilimsin sen Kırşehir.
Türkmenlerin obası Âşık Paşa diyarı. Ahi Evran, Gülşehri, Caca Bey;di mimarı. Hacı Bektaş can oldu Türkmanî de baharı. Zamana ışık oldun bilimsin sen Kırşehir.
Yiğitleri doğurdun muradına erdin sen. Nesilleri büyüttün Türk.e gönül verdin sen. Namus bilip bayrağı gökyüzüne gerdin sen. Asırlardır bükülmez belimsin sen Kırşehir.
Gecelerin bir başka manilerin okunur. Yeni yetme güzelin kınaları yakınır. Varan gelen, mazıyla ıstarların dokunur. Al beyaza bürünmüş kilimsin sen Kırşehir.
Nazlı ceylanlar gibi ovalarda kaçarsın. Ilgıt ılgıt rüzgârda mis kokunu saçarsın. Kuşlardan nağme alır her mevsimde açarsın. Rengine kurban olam gülümsün sen Kırşehir.
Tarihinden mirastır ulu kervansaraylar. Keçi Kalesi mağrur yayılırdı kır taylar. Külliyeler dolunca kulakta çınlar haylar. Dünyadan ahirete yolumsun sen Kırşehir.
Düğün, dernek, toylarda çağrışır âşıkların. Türkülerle coşulur vuruşur kaşıkların. Geceleri kandırır yakılan ışıkların. Duvaklarda parlayan pulumsun sen Kırşehir.
Ak boncuklu gelinler yemekleri çevirir. Köfte, bamya, çirleme damaklara tat verir. Peynir, yoğurt, kaymağın, pekmezin dilde erir. Tandırlarda gazelim külümsün sen Kırşehir.
Vurulunca tokmaklar soku sesi duyulur. Kaynatılan buğdaylar hedik olur yayılır. Sınangıyla, besmeçler sofralara koyulur. İğdelerin koktuğu dalımsın sen Kırşehir.
Kervansaray Dağ;ında sert geçiyor kışların. Parlar Seyfe Gölü;nde çeşit çeşit taşların. Hirfanlı Barajı;nda uçar yeşilbaşların. Hasretleri bitiren salımsın sen Kırşehir.
Âşık Said, Seyfullah karıldı evlasına. Çekiç Ali, Yastıman sarıldı Mevla;sına. Muharrem;le, Neşet;in darıldı Leyla;sına. Yürekleri yakarsın zulümsün sen Kırşehir.
Âşık Serdar Atabay memleketi özlüyor. Sıladan haber diye yollarını gözlüyor. Şafak vakti duada gözyaşını gizliyor. Sensiz geçen ömrümde ölümsün sen Kırşehir. SERDAR ATABAY
selam kirsehir ben avustria dan Asir;...
Köylüm
Yıllar gelip geçse, bitse de asır; Eksik olmaz senin elinden nasır. Odaya serersin kamıştan hasır, Vah, benim sahipsiz, çilekeş köylüm !
Çift için koşarsın tarlada atı, Boşuna beklersin taban fiyatı. Sürersin kağnıyı, bilmezsin yatı; Vah, benim sahipsiz, çilekeş köylüm !
Tüfek çatar, asker oldum sanırsın; Vergi alan tahsildarı tanırsın; Sandıkta boşuna oy kullanırsın, Vah, benim sahipsiz, çilekeş köylüm !
AŞIR AVCI
KARINCALI KÖYÜ MANİLERİ
TİLKİ GİRDİ KÜMESE TAVUKLARI YEMESE ERGEN KIZIN KOYNUNA KOCA HERİF GİRMESE
ARISTAKDA ÜZÜM VAR OĞLAN SENDE GÖZÜM VAR SURATINI KALDIR OĞLAN SANA BİR ÇİFT SÖZÜM VAR
EKİN EKİLEN YERE CIZGI ÇEKİLEN YERE BEN KURBAN ANAM KURBAN KEKİL DÖKÜLEN YERE
Kaleden indirdiler Yaylıya bindirdiler Daha ben ne idimki Ele gelin verdiler.
Uzaklardan seçilmiyor Gönüldür geçilmiyor Gönül bir top ibrişim Dolaşmış açılmıyor.
KUSBAĞRI KAYALI ALTI ÇİĞDEM BOYALI BEN BU DERTTEN ÖLÜYOM SANA AŞIK OLALI
DELİK KAYA DELİNMİŞ ÜSTÜNE KÖPRÜ KURULMUŞ BİZİNM KÖYÜN KIZLARI GÜL OĞLANA VURULMUŞ
PECELERİ PERDELİ ÇİCEK AÇMIŞ ZERDELİ YENİLE BİR YAR SEVDİM ODA BENDEN ZIR DELİ
DERT DERT DİYE SÖYLÜYOM KİMSE BİLMEZ ÖZLÜYOM HABERİN OLSUN OĞLAN ASKER YOLU GÖZLÜYOM
Of of dedim de geçti bir tilki tüfeğim olsaydı vururdum belki beypazarında satılan kürkü param olsaydı alırdım belki
Karıncalı köyünün gülleri hoştur güzeli gösteren kaşınan gözdür uçan kuşunan mektup ulaştır mahsunum gurbette gülemiyom gayrı
BAHÇELERDE BOZ YILAN GÖZÜM DOLDU TOZUNAN BEN GELİNİ İSTEMEM PAZARLIĞIM KIZINAN
Kaynak.Elmas Afşar Küçük Mehmet Kızı
YAR KAĞNISI UZAKLARDAN GICIRDAR İÇERİMİ SARDI DERTLER ACILAR BU DERDİME İLAÇ YOKTUR DİYORLAR DERDİME DERMAN BULUN BACILAR
FASULYEYİ KURUTTUM YOLUN YARISINI TUTTUM NE SALLANIYON OĞLAN ÇOKTAN ADINI UNUTTUM
Ağ buğdayım buğdayım sereyim kurutayım yar senin dillerini ben nerde unutayım.
ALATEPE GİBİ DAĞIN OLMASIN ÜZERİNDE MOR SÜMBÜLLÜ BAĞIN OLMASIN DUL AVRAT ÇOCUĞUNDAN AĞAN OLMASIN KELLE İLE KARINI HESABA SAYAR *AŞIK İSMAİL
Kırşehir'in kızları Sürmelidir gözleri Sürmesine bakarken Kaybettim öküzleri.
Arabası dört teker Güneyden yar sap çeker Sevdiğinden ayrılan Gece gündüz ah çeker
Orta Çeşme akmazmı Yar yüzüme bakmazmı Kalemin kırılsın oğlan Seven mektup yazmazmı
Küpün içinde pekmez/ Bu pekmez bize yetmez/ Bizim köyün kızları/ Davulsuz gelin gitmez./
Sarısın seçemiyom Güzelsin geçemiyom Sen benden geçtin amma Ben senden geçemiyom
Komşudan aldım közü Ateşi Akşamdan tandıra attım baş eti Çalıştım çabaladım murat almadım Kader benim hayatımı boş etti
Astab yıkadım Çeşmeden Çeşmenin suyunu içmeden Gel Yoluma çık Oğlan Gönlüm ele düşmeden
Köpek katıran olsa Bala batıran olsa Almanya;daki yari Gidip getiren olsa.
Sarmısağı satarlar Kulbu ile tartarlar Varmam avrat üstüne Sıra sıra yatarlar
Çeşme başı beklerim Boşa gitti emeklerim Eğer kız bize gelirsen Hevekleri denklerim
süpürgenin telleri/ süpürmüyor yerleri/ cansız hayalin gelmiş/ konuşmuyor dilleri/
UZUN KAVAK UR GATAR DİBİDE YILAN YATAR GAVUR KALESİNİN KIZLARI HER GÜN BİR SIPA ATAR
Kayalar merdin merdin
Yöre:KIRŞEHİR
Mercan mercana kurban Elde fincana kurban Alem malı mal etmiş Ben de bir cana kurban
Dön beri de hanım Al başından çemberi Burçak burçak terlemiş Şu kızın sineleri
Kayalar merdin merdin Kim bilir kimin derdin Sular mürekkep olsa Yazılmaz benim derdim
TÜRKMEN YÂRİM
Gözler çekik, kaşlar sade. Özü Avşar, Türkmen yârim. Saçlar belik, hâl âsude. Gözü Avşar,Türkmen yârim.
Acep gönlüme yâr mısın? İzi Avşar, Türkmen yârim. Yoksa bana ağyâr mısın? Tozu Avşar, Türkmen yârim.
Yanık tenli,kokusu gül. Yüzü Avşar, Türkmen yârim. Dişler inci,kendi sümbül. Sözü Avşar, Türkmen yârim.
Bahtıma çıkan fal mısın? Poz.u Avşar, Türkmen yârim. Sarı çiçekte bal mısın? Haz.zı Avşar, Türkmen yârim.
Ser.i canım,nazı yare. Yazı Avşar, Türkmen yârim. Yeri yanım,eli çare. Sazı Avşar, Türkmen yârim.
Özlediğim bir an mısın? Kozu Avşar, Türkmen yârim. Aşık Serdar da can mısın? Közü Avşar, Türkmen yârim. SERDAR ATABAY
bektasyalcin@hotmail.com
E-mail : bektasyalcin@hotmail.com Web Adresi : http:// Mesaj : KIRŞEHİRDEKİ ARKADAŞDAN MEKTUP VAR. Sayın çok gıymatlı arkadaşım mektubuma başlamadan önce seni ve gemideki yelkeni, tarladaki dikeni, gurbette hasret çekeni, bahçedeki maydonozu, dünyadaki en güzel kızı yüce allahdan dilerim. Eybenim sağlam ciğerlim,bazen kederli bazen orta şekerlim. Her diden her gönülden anlıyan değerli arkadaşım. Ciğer paresi, kuşlar yuvası,şişeden şarkı söyleyen, dillerde kokulu, kardan beyaz güller gibi olan, az mendil sallar gibi nazik ellerinden, incitmeden beygir gücüyle sıkarım. Sevgili arkadaşım nasılsın iyimisin, rahatmısın. Tatilde gezmişsin, bülbül gibi uçmuşsun inşallah maşallah herhalde iyisin. Degerli arkadaşım eğer beni soracak olursan ben çok hastayım öyle bir derde düştümki ne sen sor ne ben anlatayım. Doktura göründüm doktur bana şu ireteceyi yazdı. Buralada aradım bulamadım onun için sana yazıyorum. Bir eşek arısı, dosan dokuz ermeni karısı, yirmi mısır tanesi, ikide çingene karısı, üç Bursa şeftalisi, beş Niğde alması saatde gece yarısı, bir dabak et kavurması üç şişe kiraz bunları bir tencereye koyup kaynat yetmiş gün oynat seksen gün karıştır. Acele olarak çalıştığım şe adrese ilet. Sinopda oduncu,Gaziantepde ocakçı, Maraşda dondurmacı, Samsunda madenci, Denizlide horozcu, Rizede tütüncü, Afyonda kaymakçı, Adanada kabakçı, Konyada kaynakçı, Aydında efeci Kırşehirden gelen Diyar, diyar gezen mahsüller mıntıkası araver caddesi po ovası adresede bulunmaz isem. P.T.T. eliyle biraz yanık birazıcık uyanık birazıcıkda kafadan arızalı diyip gönderi virirsin. Sevgilerimle
tarık çoban
E-mail : tarikaslan_40@hotmail.com Mesaj : sanmaki derdim güneşten neyapayım bahar geldiyse bademler çiçek aştıysa ucunda ölüm yokya hoş olsada korkacakmıyım güneşten gelecek ölümden ben ki her temmuz daha genç herbahar daha aşıgım korkarmıyım ah dostum benim derdim başka
Kimden : "Alaattin AVCI" <aavci@kyk.gov.tr> Kime : karincalikoyu40@mynet.com Tarih : 14/04/2006 11:36
Karıncalı köyünün gülleri hoştur güzeli gösteren kaşınan gözdür uçan kuşunan mektup ulaştır mahsunum gurbette gülemiyem gayrı
Of of dedim de geçti bir tilki tüfeğim olsaydı vururdum belki beypazarında satılan kürkü param olsaydı alırdım belki
Ağ buğdayım buğdayım sereyim kurutayım yar senin dillerini ben nerde unutayım.
Ardından baksamda boyları güzel önündem baksamda gözleri süzer maşallah deyin onbaşı çavuş mustafa ya değmesin nazar ( Mustafa Yalçın)
süpürgenin telleri süpürmüyor yerleri cansız hayalin gelmiş konuşmuyor dilleri
Gülhan DURMUŞ (AVCI)
Anamın ve Babamın söylediği dörtlük veya maniler
Şeker dağı
Söz-Müzik Muharrem Ertaş
Erken düşer de Şeker Dağı'nın gırcısı Çıkar mı yürekten ciğer acısı Ağlıyor başucunda da çifte bacısı
Ağla bacım ağla ben öldüm galan Güvenme dünyanın ahiri yalan
Siper almış Tuz Gölü'nün yolunu Ağır ağır kaldıramam kolumu Evde koydum zalım da taze gelini
Ağla bacım ağla ben öldüm galan Güvenme dünyanın ahiri yalan
|
|
GEÇMİŞDEN BU GÜNE KÖYÜMÜZ ADINA CABA SARF EDEN KÖYE HİZMET EDEN BÜTÜN İNSANLARDAN VEFAT EDENLERİ RAHMETLE ANIYOR,YAŞAYANLARI SELAMLIYORUZ. Karıncalı Köyü Sitesi
ibo" <topraksizalkan@hetnet.nl> [Göndereni Engelle] [Adres Defterine Ekle]
Kime : "yasar avci" <yasaravci@karincalikoyu40.com>
Konu : Daima güzeldir
Tarih : 23/03/2006 15:52
Yaşar bey. Köyümüze gerek bekçi, gerekse Muhtar olarak, Yol su elektirik, cami ve minaresinin yapımında ve de ormanların bu durumuna gelmesinde büyük emeği geçen Duran çıplak'ı Sayıfanızın birinde belirlerseniz ben kendi adıma sevinirim. Çünkü köye çok yardımı olmuştur, Şu anda senin yapyığın gibi. o hatırlanmalı geleçektekilerine örnek olarak gösterilmelidir. Yinede siz bilirsiniz, ben hatırlatmak istedim. bu ikimizin arasında konuşulan bir şey. bütün güzel günler sizinle beraber olsun. Sevgilerimle.
DELISIN DEDILER Deliyim,ekmegim yufka,yemegim bulgur pilavi Deliyim,kirarim sogani sofrada,bulgur pilavi yaninda Deliyim,ictigim orta cesmenin buz gibi suyudandir ayranim Deliyim,yedigim uzum karincalinin oreninde yetismistir Deliyim,nasil olmamki ,karincali kizlari baska bir yurek yakar Deliyim,peynirinde sayi kokar,cobanin gevrek sesi cinlar Deliyim, mehmet alinin simasi gelir gozumun onune Deliyim,mayam karincali gozum kara,aklim saf ,yuregim yara Varin deli deyin,benim gonlum hos comertligim bol , ben KARINCALIYIM
BOS VER GULUM Bos ver, canim askim,birtanem Yine bir gece oluyor,Yine aklimdasin Yine dusunuyorum,yeter desemde aklimdasin Yuva kurmusun bir serçe gibi,yuregime,kalbime
Ben seni ,nasil unutabilirim,gunes doguyor halaa Ben seni nasil unutabilirim,hayat devam ediyor halaa Ben seni,unutamam yasadikca Ben seni,unutamam dusundukce
Sen birgulsun ,sen bir cansin Sen benim enguzel anim, Sen benim enguzel yanimsin,yarimsin zeki demiryurek karincali
|
|