|
TEVFİK YILMAZ
HARAÇ-MEZAT (SİYASAL CAMBAZNAME)
Gelin alın mallarım var Tuzaklarım allarım var Baykuş gibi dillerim var Karanlıkta ötüyorum Haraç mezat satıyorum
Asyalı Amerikalı Avrupalı Afrikalı Velhasılı beş kıtalı Alın nolur batıyorum Haraç mezat satıyorum
Gavur müslüman ayırmam Milletimi hiç kayırmam Atatürk e de duyurmam Çiğnemeden yutuyorum Haraç mezat satıyorum
Kitleri ve de itleri Vapur gemi ve yatları Sığır davar ve atları Panayıra tuttuyorum Haraç mezat satıyorum
Irmaklarla barajları Denizlerle plajları Ahırlarla garajları Birbirine çatıyorum Haraç mezat satıyorum
Ormanlarla çölleri de Köprülerle yolları da Kızlar ile dulları da Ticarete itiyorum Haraç mezat satıyorum
Öz al kişi güzel kişi Tez zamanda bitir işi Kuru üzümle kişnişi Birbirine katıyorum Haraç mezat satıyorum
Yer üstünü yer altını Al hepsini ver altını Elde sıfır çal altını Her el düşeş atıyorum Tüm dünyayı ütüyorum Haraç mezat satıyorum
TİCARET MARŞI
İç ticaret dış ticaret Altın sıçan kuş ticaret Ne de karlı iş ticaret Hem ziyaret hem ticaret
Afyon tütün üzüm fındık Biriktirdik sandık sandık Attan indik jete bindik Gezdik vilayet vilayet Hem ziyaret hem ticaret
Fabrika kurduk bacasız Okullar yaptık hocasız Okuyup yazdık hecesiz YÖK çüden aldık icazet Hem ziyaret hem ticaret
Sınırlara koyduk kolcu Afrika ya olduk yolcu Ne sağcıyız ne de solcu Kaddafi ye olduk ümmet Hem ziyaret hem ticaret
Bulgar Hungar Acem Arap İncir üzüm rakı şarap Satamazsam halim harap Aman IMF inayet Hem ziyaret hem ticaret
Dış ticaret iç ticaret Baş ticaret kıç ticaret Ne de karlı iş ticaret Hem ziyaret hem ticaret
OZAN YILMAZ
Orhan Şayik Gökyay ın ünlü şiirine benzek,
BU VATAN KİMİN
Bu vatan toprağın kara bağrında, Milyonlarca köleyi çalıştıranlarındır. Armatörlük, kompradorluk uğrunda, Soyunu yolsuzluğa alıştıranlarındır.
Ormanları yakıp küllercesine, Hanümalar yıkıp sellercesine, Haramiler gibi tam ercesine Merkez Bankasını karıştıranlarındır.
Ticarette yakan, meyhanede coşan, İş deyince yatan, haraç deyince koşan, Partiden partiye yol bulup aşan, Siyasette sidik yarıtıranlarındır.
Satılmışım ne desem ziyade değil, Bu sözler kuru bir ifade değil, Sencileyin şeytanla rüyada değil, Metresle villada kırıştıranlarındır.
KÖY ODASI (SAZIMIZ SÖZÜMÜZ) 16.12.1971 Tevfik YILMAZ
BANT : Sinyal SES :
Sular dibinde mahiyle Sahralarda ahu ile Abdal olup yahu ile Çağırayım Mevlam seni
Böyle diyor koca Yunus... Ve sonra onun yolundan gidenler, onun tarlasından biçenler, onun dağından odun getirenler, abdal oluyorlar Yunuslayın...
Abdal Musa oldum geldim cihana Arifler anlar bizi ne boydanız
Bu da Abdal Musa...
Bize Meftun olan marifet söyler Biz Horasan elleründe baydanız
Diye tanıtıyor kendini...
Abdal Musa nın dostluğuna meftun olan, marifetini anlayan, bir başka abdal:
Kaygusuz Abdal n idelim Ahd ile vefa güdelüm
Diyerek, yoluna can ile baş koyuyor.
Aşık olan bu yolda Can ile baş oynadır Sen dahi aşık isen Bakma gel kenareden
Biliyor ki, Kaygusuz, kenardan bakmakla girilmez bu yola... Aşk atına binip, gerçeklerin kırbacını yemeden aşılmaz. El ele, omuz omuza gönül gönüle vermeden ulaşılmaz. Abdal olup, yedi iklim dört bucağı gezmeden bulunmaz.
Bu yol, gözünü mal hırsı bürümüş ham ervah ın yolu değil, gerçeği görenlerin, almadan verenlerin yolu...
Kaygusuz bunu böyle bilmiş. Bilmiş de, kişisel kayguyu atmış içinden. Ve hak erenlerin yolunda özünü viran kılmış.
Derler ki :
Bundan beş yüz yıl önce, Güney Anadolu da, Elmalı yöresinde bir bey hüküm sürermiş. Alaiye Bey i... Bu Bey in bir oğlu varmış. Gaybi derlermiş adına... Gezip tozmayı, ok atmayı ve de ava gitmeyi çok severmiş.
Günlerden bir gün, okunui yayını sarmış sırtına. Kafesini, tuzağını koymuş heybesine. Kekliğini, şahanını almış eline. Atını ahırdan çekip eğerlemiş. Binmiş üstüne. Ve sürmüş ormana...
Ormanda sansar ve porsuk vurmuş. Sonra dağa çıkmış. İnip oturmuş bir kaya dibine. Kurmuş tuzağı; salmış şahanı... Keklik, bıldırcın avlamış...
Derken, gün varıp ikindiye ulaşmış. Karnı acıkmış Gaybi nin... Bu sefer, dağın öbür yamacına sürmüş atını...gitmiş, gitmiş... Elmalı yaylasında bir pınarın başına yetmiş. Ateş yakıp, keklik, bıldırcın pişirmiş. Yanına da buz gibi bir ayran yapmış; tadını çıkarıyormuş avcılığın...
Birden gözü bir hayvana ilişmiş. Bakmış ki, bir geyik. Pınarın elli adım kadar uzağında, bir ardıç fidanı dibinde durmuş, kendisini seyreder...Göz göze gelmiş geyikle...Ala gözlü, güneş yüzlü bir hayvan...Bihoş olmuş Gaybi...İçine bir od düşmüş. Ne yapıp ne edeceğini şaşırmış... Sonra bir çobaan köpeği havlaması işitmiş uzaktan... Kendine gelip , oku çekmiş kınından; yayı almış eline... Bakmış... Yine göz göze gelmiş geyikle.. Yayını germeye gücü yetmemiş...Ya, çoban bir kaya dibinden seyrediyorsa kendini... Utanmış, kızmış kendi kendine. Çekmiş yayı, salmış oku... Varmış, geyiğin kalbine saplanmış. “Cız” etmiş içi...Elleri düşmüş yere...Bir daha göz göze gelmemek için başını eğmiş, öylece durmuş...Neden sonra doğrulup bakmış ki, geyik, yüreğinde ok, koşup gider ovaya... Kalkmış yerinden, düşmüş geyiğin peşine...
Geyik gitmiş, o gitmiş. Geyik gitmiş, o gitmiş...Varıp Elmalı da bir tekkeden içeri girmiş hayvan. Arkasından Gaybi girmiş. Merhaba Erenler! demiş. Geyiğim girdi içeri, onu isterim.Pirimiz, Abdal Musa bilir; git, ondan iste... demişer.
Varıp durmuş Abdal Musa.nın karşısına... Görmüş ki, ala gözlü, güneş yüzlü bir derviş...
Geyiğimi isterim. Okla vurdum onu... Gelip tekkenize girdi...
Abdal Musa, hırkasını atmış sırtından. Ve yüreğine saplı bir oku çıkarıp uzatmış: “Okun bu mu evlat
Okunu tanımış Gaybi... Tanımasiyle eline sarılması bir olmuş. himmet ya erenler!”
Himmetin bol olsun evlat. Kaygulanma...Olur böyle şeyler... At tasayı içinden... Burası kadı huzuru değil, dost evi...
Dost evine kapılanmış Gaybi...Alaiye beyi olan babası, haber salmış gelsin diye... O da haber salmış ki; Bundan sonra, Bey konağında babama değil dost evinde halka hizmet edeceğim...
Alaiye beyi, tekke beyine başvurmuş; zorla alsın da teslim etsin oğlunu,diye... Teke beyi, Abdal Musa tekkesi üstüne savaş açmaya kalkışmış ama, daha işin başında onun yüce kişiliği karşısında yenilmiş...
Ve işte böylecene, alaiye beyinin oğlu Gaybi, Abdal Musa canları arasına karışmış. Ve de Kaygusuz dostları bu işin efsanesini böyle düşlemiş; destanını böyle yakıştırmış. Biz de giydirip kuşattık. Dillendirip, türkülendirip saldık ortaya... İsmail ipek çala, dostlar dinleye...
MÜZİK :
Beylerimiz elvan gülün üstüne Ağlar gelir şahım Abdal Musa ya Urum abdalları postun eğnine Bağlar gelir şaım Abdal Musa ya
Meydanında dara durmuş gerçekler Çalınır koç kurbanlara bıçaklar Döğülür kudüm açılır sancaklar Tuğlar gelir şahım Abdal Musa ya
Ikrarıdır koç yiğidin yuları Muannidi çeksem gelmez ileri Akpınar ın Yeşilgöl ün suları Çağlar gelir şahım Abdal Musa ya
Benim bir isteğim vardır Kerim den Münkir bilmez evliyanın halinden Kaygusuzum ayrı düştüm pirimden Ağlar gelir şahım Abdal Musa ya
SES :
Avcısıyle geyiğiyle, oluruyle, olmazıyla,, öyküsüyle türküsüyle destan bu... Şimdi gelelim gerçeğe...
Kendi dışındaki gerçekler, Kaygusuz Abdal hakkında pek bir şey söylemiyor. Onu ancak söylediklerinden ve yazdıklarından öğreniyoruz.
Kaygusuz Abdal takma adı altında, Gaybi ve Sarayi diye iki ada rastlıyoruz. Bu iki Kaygusuz Abdal, ayrı ayrı kişi mi, yoksa bir mi? Bunu bilmiyoruz. Bildiğimiz şu ki: XV. Yüzyılda Kaygusuz Abdal diye büyük bir halk ozanı yaşamış. Abdal Musa tekkesine girmiş. Çalışıp çabalamış. Anadolu yu, Rumeli yi gezip dolaşmış. Duyup dinlemiş, görüp öğrenmiş, okuyup bilmiş. İyiyi kötüyü, gerçeği, yalanı birbirinden ayırır olmuş. Ve de söylemiş :
***BUNU DUYDUNUZMU?*** (Kırşehir'in bir dağ köyünde geçmiş gerçek hikaye)
KARAOĞLAN VE ÇOBAN
Bir Eğitimcimiz; 1973 yılında yakın köylerden birinde eğitimcilik yapmaktadır.Köyün çoban ı da komşusu. Çobanla iyi görüşürler.1973 yılı seçim i de yapılmak Üzere. Çoban sorar: -Eğitimci bey oyumuzu kime verelim. Hoca cevaplar: -Karaoğlana vereceğiz. -Neden -Karaoğlan gelirse şehirdeki zenginin evinin birini sana verecekler. Birde sana iş verecekler çoban olmayacaksın sen artık. -İyi der çoban ve bunu kafaya kor.1973 yılı seçimleri yapılır. Karaoğlan çoğunluğu alır.Bizim Çoban kardeş;bunu duyar duymaz Köy meydanına gelir.Davarları sahiplerine gönderir.Deyneğide Havaya atıp,çobanlığı bırakır.Bir gün, iki gün, beş gün,aylar Geçer.Bizim çobana ne ev veren var nede iş.Gider eğitimci beye Hoca hani bize bu Karaoğlan gelince zenginin evini Verecekti.Haydı ondan vaz geçtik.Bize iş verecekti.Hiçbir şey Yok. Hoca; - Kardeş;Bu Karaoğlan tek başına gelemedi.Büyük hocayla koalisyon kurdu.Dur hele tek başına gelirse bunu yapacak. Çoban üzgün ve süzgün çobanlığa tekrar başlar.O gündür bu gündür Çoban çobanlığına devam eder.
------------------------------------ **......AVUSTURYA DA YUMURTA İSTEMEK....
KARINCALI KÖYÜNDEN AVUSTURYA YA TURİST İŞÇİ GİDEN BİRİNİN MARKETTE YUMURTA İSTEMEYE GİTTİĞİNDE TAVUK GİBİ GID GIDAK DEYİP ARKADAN ELİYLE YUMURTA ÇIKAN YERİ GÖSTERDİĞİNİ(DUYDUNUZMU)
--------------------------------------- **....KARINCALIYA GÖRE ATLETMİ ATLASMI...
KARINCALI BİR VELİNİN ÇOCUĞUNDAN BEDEN EĞİTİMİ ÖĞRETMENİ ATLET VE ŞORT İSTEMESİ ÜZERİNE ÖĞRENCİ BABASINA SÖYLER BABADA TUAFİYECİYE GİRİP BANA BİR ATLAS VER DEDİĞİNİ(DUYDUNUZMU)
---------------------------------------- **....ZİFTMİ ZINKMI..............
DEVRİ OSMANLIDA KIRŞEHRİNE GİDEN VE KENDİSİNE ZİFT ISMARLANAN KÖYLÜMÜZÜN ZİFT ALMAYAI UNUTTUĞUNU NE ZAMANKİ ARKASINDAN ZINK DİYE BİR SES GELDİĞİNDE İŞTE HATIRLADIM ZİFT ALACAKTIM DEDİĞİNİ(DUYDUNUZMU)
------------------------------- **...TÜRKİYENİN ÇOK TOPRAĞ.......
KARINCALI BİR HEMŞEHRİMİZ 1930 LU YILLARDA ANAKARA YA GİTMEK İÇİN BİR OTOBÜSE BİNER.OTOBÜS TAKA VE ESKİ YARIM GÜNDE KAMAN A VARIR.KAMAN DA İNEN HEMŞERİMİZ SAĞA SOLA BAKAR.TÜRKİYENİN AMMDA ÇOK TOPRAĞI VAR DER.
|