Þu Mübarek Günde Küsmek Olur Mu?*Uzat Ellerini Bayramlaþalým.*Tanrý Selamýný Kesmek Olur Mu?*Uzat Ellerini Bayramlaþalým.

MERHABA
YURTTA BARIŞ DÜNYADA BARIŞ
KIRŞEHİR
KARINCALI KÖYÜNE HOŞ GELDİNİZ
1-Karıncalı'nın Tarihi
2-Köy Anıları-Yağmur Duası
3-Köyden bakýþ
4-Karıncalı Sülaleler
5-Kurtuluşta Karıncalı
6-Kırşehir ve Köyümüz
7-Karıncalı Meslek Mensupları
8-TEVFİK YILMAZ
"Sazımız-Sözümüz"

9-Köy Yemekleri
10-Kırşehir Tarihi
11-Kırşehir Ozanları
12-Kırşehir Halk Kültürü
13-Kýrþehir ve Dünya
14-Kýrþehir Ünlüleri
15-İstiklalden İstikbale Kırşehir
16-Kırşehir Turizmİ
17-Neþet ERTAÞ
18-Kırşehir Kültürü
19-Kırşehir Haritası
20-Bektaþilik
21-Ahilik
22-Aşık Paşa
23-Atatürk Köþesi
24-Atatürk ve Dünya
25-Atatürk Kýrþehir'de
26-Türk Gençliği 10.Yıl Nutku
27-Bilgi Dağarcığı
28-Topraksız Alkan ın Şiirleri
29-Türkü Şiir ezgi Ağıt Harmanı
30-Serbest Kürsü-Aşık İsmail -Karıncalı Manileri-Misafir Eserleri
31-Deyimler ve Maniler
32-Tarım ve Hayvancılık
33-Yurt Dışındaki Karıncalılar ve Konsolosluk Adresleri
34-VATANA CAN VERENLER
35-Ay Yıldızlı Al Bayrak
36-İstiklal Marşı
37-KIRŞEHİR SEMAHI ve SAKLAMA ODASI
38-Ermenistan/Türkiye ilişkileri
39-Kıbrıs KKTC.
40-Ana Vatan Türkiye
41-TÜRK DÜNYASI
42-Linkler
43-DUYURU-ÖLÜM İLANLARI-ETKİNLİK HABERLERİ GÜNLÜK AYLIK DÜNYADA ZİYARETCİ SAYISI
44-Hayatın İçinden*ANILAR
45-AB-TÜRKİYE İLİŞKİLERİ
46-KONUK ESERLERİ
MİSAFİR ARAŞTIRMACILARIN KÜLTÜR VE
ARAŞTIRMA MAKALELERİ
48*İNTERNET HABER*GAZETE OKU*RADYO DİNLE*TELEVİZYON SEYRET*
49-KONUK DEFTERİ

10-Kırşehir Tarihi


http://www.karincalikoyu40.com/Ataturkungizemleri/

235716.jpg

BEN ETİ,BEN SÜMER,BEN KAPODOKYA,BEN BEHRAMŞAH,
BEN HACI BEKTAŞ,BEN AHİ EVRAN, BEN AŞIK PAŞA,BEN GÜLŞEHRİ,BEN YUNUS EMRE ,BEN CACA BEY,BEN ŞEYH EDEBALİ,BEN TÜRKMANİ,BEN DADALOĞLU,BEN AŞIK SAYIT,BEN KUVAYI MİLLİYECİ MÜFTİYİ SABIK HOCA,BEN MÜFİT KIRŞEHRİ ÖZDEŞ,BEN OĞUZ ÖZDEŞ,BEN KIRŞEHRİYİM.

KIRŞEHİR



Kırşehir 1867 yılında bucak, 1869 yılında
ilçe, 1870 yılında sancak olmuş,
Avanos, Keskin ve Mecidiye (Çiçekdağı) ilçeleri Kırşehir'e bağlanmıştır.
1921 yılında bağımsız mutasarrıflık, 1924 yılında il olan Kırşehir'e Avanos,
Çiçekdağı, Hacıbektaş, Mucur ilçeleri bağlanmıştır. 1944 yılında ilçe olan
Kaman, Kırşehir'e bağlanmıştır.



20 Temmuz 1954 tarihinde 6429 sayılı kanun ile Nevşehir il, Kırşehir'de
Nevşehir iline bağlı bir ilçe haline getirilmiş Çiçekdağı ilçesi Yozgat'a,
Kaman Ankara'ya, Hacıbektaş, Mucur ve Avanos da Nevşehir'e bağlanmıştır.



01 Temmuz 1957'de kabul edilen 7001 sayılı kanunla Kırşehir tekrar il haline
getirilmiş, yeni ile Yozgat'ın Çiçekdağı, Ankara'nın Kaman ve Nevşehir'in
Mucur ilçeleri bağlanmıştır.



TARİHTE KIRŞEHİR

KIRŞEHİR'İN ADI



Kırşehir tarihi, Hititler dönemi ile anılmaya başlar. Fakat, ilin adının o
zaman ne ol­duğu henüz bilinmemektedir. İlin bir ara Aquae Saravenas
(Akova-Saravena) adıyla (M.Ö.2.yy.) bilindiği anlaşılmıştır. Önceleri
Makissos (Macissus) adıyla anılan kent, İm­parator I. Jüstinianos devrinde
(527-568) yeniden kurulmuş ve Jüstinianopolis diye anılmaya başlamıştır.



Uçsuz bucaksız kırın ortasında yükselen bu kente Türkler "Kır şehri" adını
vermiş­lerdir. Kır şehri zamanla halk dilinde "Kırşehir" oldu. Bu gün bile
bazı köylerinde yaşa­yan halk, burasını Kır şehri diye anar. Kırşehir ismi
Türkçe'dir. Bir rivayete göre de Timur'un Anadolu'ya gelişinde kendisine
karşı koyan burada yaşayan halkı göstererek "kırın şehri" dediği, daha sonra
bunun Kır şehri olarak değiştiği ve bu günkü ismini aldığı da
söylenmektedir.

KIRŞEHİR'İN TARİHİ



1 - Tarih Öncesi Çağda Kırşehir (Tunç Dönemi M.Ö. 3000-2000)



Kırşehir ve çevresinde yapılan arkeolojik kazılarda Kırşehir'in tarih öncesi
çağda,özellikle Tunç çağı döneminin etkisi altında kaldığı görülüyor.
1943'te Hashöyük kazılarında ilk Tunç çağı'na ait beş-altı tabaka tespit
edilmiştir. Bu tabakalarda taş ve kerpiç yapı temelleri, siyah renkli
seramik parçaları, çömlek ve çanaklar bulunmuştur. Bu ka­lıntılar bölgede
ilk Tunç çağı döneminin (M.Ö. 3500-2000) yaşandığını açıklar. Hashöyük ve
şehir merkezindeki Kale'de başlayan kazı çalışmaları ile Kaman'a bağlı
Çağırkan kasabasında yapılan kazılardan yeni bilgiler de elde edilebilir.



Çağırkan kasabası yakınında bulunan Kalehöyük'ün tarihinin M.Ö. 1750-600
yıl­larına kadar uzandığı sanılmaktadır. Kazılar sonunda 25 metre
yüksekliğindeki höyük ve buradan çıkarılan iki büyük küp ve diğer
buluntular, yörenin tarih öncesi dönemini aydınlatır. Kırşehir'in
kuruluşunu, ilk çağlarda Anadolu'yu kuzey-batıdan, güney-doğudan bir baştan
bir başa kesen eski ve işlek bir anayolun ortasında bir durak ve yerleşme
yeri olmasında, Asya'dan Avrupa'ya giden önemli karayolları üzerinde
bulunuyor olmasında, ayrıca Kapadokya bölgesine de yakın olmasında arayan
bilim adamları olmuştur.



2 - Hitit Dönemi (M.Ö. 1850-1200)

Kırşehir Hititler'in yerleşim yeri olan Kızılırmak yayı içinde olduğundan,
Hititler döneminin Kırşehir'de yaygın bir şekilde yaşandığı kesindir.
Kalehöyük'te yapılan kazılarda yerleşim alanının en alt tabakasını Hitit
döneminin teşkil ettiği ortaya çıkmıştır. Bu kazılar sırasında erken ve geç
Hitit çağlarına ait kalıntı ve eserler gün ışığına çıkarılmıştır. Resmi veya
saray yapılarına ait olduğu ,sanılan duvar temelleri ile mühürler, takılar,
seramik mutfak eşyaları ve Hitit çapına ait çivi yazılı bir tablet parçası
da bulunmuştur.



Kırşehir'e bağlı Sevdiğin Köyü'nün 10 km. kadar kuzeydoğusunda bir Hitit
Prensi'nin adının geçtiği yazılı taş blok bulunmuştur. Bu taş blokun bir yol
işareti olduğu ve yakınlarından Hitit dönemine ait bir yolun geçtiği
sanılmaktadır.



Kırşehir'de Hitit dönemi tarihi için önemli bir belge olan ve "Malkayası"
olarak bili­nen bir yazıt bulunmuştur. Prof. Dr. H. Th. Bossert bu yazıtı
incelemiş ve bunun bir yol levhası olduğunu açıklamıştır. Malkayası
yazıtının bir yol levhası olması Kırşehir'in de Hattuşaş'tan güneye inen yol
üzerinde bulunması ilin Hititler döneminde önemli bir mer­kez olduğunu
açıklar. Bunun dışında yine Hitit döneminden kalma önemli bir eser de
Öküztaşı olarak bilinen Hitit Sunağı'dır. Bu sunak, üzerinde bir adak
havuzunun yer al­dığı kare prizma bir gövde de iki öküz başının bulunduğu
bazalt taşından yapılmıştır.



1950'de yapılan Merkez Kalehöyük'deki araştırmada Hitit dönemine ait çanak
­çömlek parçaları bulunmuştur. M.Ö. 1600'lerden M.Ö. 1200'lere değin
Hititlerin yaşadığı bu yöre M.Ö. 675'e kadar Frig'lerin yönetimi altına
girmiştir.



3 - Frig Dönemi



Hititlerin zayıflayıp gücünü yitirmesi üzerine yöreye Frigler hakim
olmuştur. Kızılırmak ve Tuz Gölü'ne kadar sınırlarını genişleten Frigler,
M.Ö. 1200'den itibaren başta Batı ve Orta Anadolu olmak üzere geniş bir
alana yayılmışlardır.

Kimmerler Frigler'i yenilgiye uğratınca Lidyalılar Anadolu'nun batı
kısımlarını ele geçirdiler ama Kırşehir'e kadar ilerleyemediler. Kırşehir
daha sonra M.Ö. VIl.yy.da Medlerin egemenliğine sonra da Persler'in
egemenliğine girmiştir.



4 - Pers Dönemi (M.Ö 546-332)

Med Devleti, M.Ö. 550'de Persler tarafından yıkılmış ve ardından Anadolu
Pers hakimiyetine girmiştir. Kırşehir, Perslerin Katpotukya (Kapadokya) yani
"Güzel Atlar Ül­kesi" adını verdikleri bölgenin batısında yer alıyordu.
Persler, vergi yoluyla yöreye hakim olmuştur. Yöre halkı ise, ağır vergiler
altında ezilince çeşitli kaleler yapmak zorunda kalmıştır. Kırşehir ise bu
çabaya girmemiştir. Çünkü toprakları çok kıraçtı. Persler ise M.Ö. 334'de
Büyük İskender'in ordusuna yenildiler ve Makedonlar Kırşehir'i ele
geçirdiler. Yöre halkının ayaklanmasından sonra Kapadokya kralı olarak M.Ö.
332'de Ariarates bağımsızlığını ilan etmiştir.



5 - Kapadokya Krallığı Dönemi (M.Ö. 333-M.S. 18)

Kapadokya (Kappadokia) krallığı M.Ö. 333'de kurulmuştur. Bu krallık
döneminde Kırşehir ve yöresi yoğun bir baskı yaşamıştır. Komutan Evmenes ve
Antipatos dönem­leri ise bu kişlerin Kapadokya bölgesini ele geçirme
istekleri yüzünden savaşlarla geç­miştir. Ariarates öldü. Büyük iskender'in
ordusunu yenilgiye uğratan ii. Ariarates ise Kır­şehir'in kuzeyine egemen
olmayı başarmıştır. Daha sonra bu bölge toprakları Orta Av­rupa'dan Galat
(Kelt) topluluklarının akınına uğramıştır. (M.Ö. 220-163) M.Ö. Il.yy.
son­larında Pontus Kralı Mithradaset buraları denetimine almıştır. Bu
dönemde yöre "Aqu­aesaravenea" adıyla anılıyordu.



iı M.Ö. 85 yılında Roma egemenliğine girmiştir. Kapadokya yöresi M.Ö. 18'de
Ro­ma imparatoru Tiberius tarafından Roma'ya bağlanmış ve Tiberius burayı
eyalet yapmıştır. Kırşehir sınırları içinde Kapadokya krallarına ait
sikkeler bulunmuştur.



6 - Roma Dönemi (M.S. 18-395)

Kapadokya, Roma eyaleti haline geldikten sonra yörede Hristiyanlık hızla
yayılma­ya başlamıştır. (3.yy.) Buna karşılık Roma İmparatoru'nun
desteklediği puta tapan rahip­lerle Hristiyanlar arasında büyük bir mücadele
olmuştur.



Kapadokya bölgesinde III. ve IV. yy.lara ait Hristiyanların sığınmak ve
korunmak amacıyla yaptıkları pek çok yeraltı şehri bu sebeple ortaya
çıkmıştır. İlimiz ise bu döne­me ait; Mucur yeraltı şehri, Dulkadirli inli
Murat yeraltı şehri, Aşıkpaşa yeraltı şehri, Küm­betaltı yeraltı şehri gibi
on tane yeraltı şehri bulunmaktadır. Kırşehir 395'e kadar Ro­ma'ya bağlı
kalmıştır. İlimizdeki höyüklerin bir kısmında Roma dönemine ait
çanak-çöm­lek parçaları ile bu döneme ait sikkeler bulunmuştur.



7 - Bizans Dönemi (395-1071)

Bizans döneminde Makissos, daha sonra da Justinianapolis adıyla anılan
Kırşehir'i aynı yüzyılda yaşayan tarihçi Prokopios'un bildirdiğine göre;
Justinianus Kırşehir'i yeniden imar ederek kent durumuna getirmiştir.
Mazaka'da (Kayseri) ekonomik hayatın daha canlı olması nedeniyle Kırşehir
halkı buraya göç etmiştir. M.S. 605 yılında İran Sa­sani Devleti, Kırşehir'i
istila etmiştir. 626'ya kadar bölge Sasani ve Bizans akınlarıyla
sarsılmıştır. 647'de Emevi devletinin Şam Valisi Muaviye Kayseri ve Kırşehir
dolaylarını işgal etmiştir.



Kırşehir merkezine bağlı Taburoğlu Köyü yakınlarındaki Üçayak Kilisesi,
Kaman Temirli'deki kilise, Mucur Aksaklı ve Aflak köylerindeki Kaya
kiliseleri, Derefakılı kilisele­ri, Mucur Manastır ve Keşiş Sarayı, Bizans
dönemine ait mimari kalıntılardır. Kırşehir ci­varında da Bizans dönemine
ait kandiller, takılar, sırlı mavi ve sarı renkli seramik eşya­lara
rastlanmıştır.



8 - Anadolu Selçuklu Dönemi (1071-1308)

1071 'de Bizans'ı yenilgiye uğratarak Anadolu'yu Türk yurdu haline getiren
Türk orduları, Anadolu içlerine kadar yayılarak Anadolu Selçuklu Devleti'ni
kurdular. 1075'de Kutalmışoğlu Süleyman Şah, Kırşehir'i topraklarına
katmıştır. Anadolu'ya ve Kırşehir'e gelen Oğuz boyları, yerleştikleri
yerlere genellikle kendi boy, oba ve yer adları ile kişi ad­larını da
vermişlerdir. Bugün Kırşehir içinde kasaba ve köy adı olarak Oğuz
boylarından "Çepni, Bayındır, Buğduz (Büğdüz), Kargın, Yazır, Kınık, Avşar"
boylarının adları ile oba, oymak ve diğer Türkçe adlar yaşatılmaktadır.



Haçlı seferleri sırasında Orta Anadolu toprakları elden çıkmıştır.
Danişmentliler 1120'de Kırşehir'i kendilerine bağlamışlar ve o dönemde
Kırşehir "Gülşehir" olarak ad­landırılmıştır. 1174'de Kılıçaslan, Kırşehir'i
yeniden Selçuklu Devleti'ne bağlamıştır. II. Kılıçaslan 1186'da Türk
geleneğine uyarak devletin topraklarını on bir oğlu arasında paylaştırınca
Kırşehir, Muhiddin Mesud'a düşmüştür. Kardeşi Rukneddin Aslan Konya'yı ele
geçirdikten sonra Ankara ve Kırşehir'i de kendine bağlamıştır (1203).
1220'de Ala­addin Keykubat Mengücekler'in Kemah koluna son vermiş, Mengücek
boylarından Mu­zaffer Muhammed'e Şebinkarahisar'ı kan dökmeden teslim ettiği
için Kırşehir'i tımar olarak vermiştir. Kırşehir bu dönemde imar edilmiş ve
bir kültür kenti haline getirilmiştir.



Moğol istilası döneminde Kırşehir, Moğol ordularının yaylak ve kışlağı
durumunda idi. Kırşehir Muzaffer Muhammed'e verildikten sonraki dönemde Baba
ishak çevresinde toplanan Türkmen boylarının silahlanması üzerine Selçuklu
Sultanı II. Gıyasettin Key­hüsrev 60.000 kişilik bir orduyu yardıma
çağırmıştır. Selçuklu ordusu Türkmenleri ve ba­şında bulunan Baba İshak'ı
Kırşehir'in Malya ovasında yenilgiye uğratmıştır (1240).



1243 Kösedağ savaşından sonra Moğollar Anadolu'yu kesin bir şekilde
hakimiyet­Ieri altına aldılar Sultan II. Keyhüsrev, Şemseddin İsvahhani'yi
Moğol sultanı Batuhan'a elçi göndermiş, anlaşma yapılmasını sağladığı için o
Kırşehir ita amirliği ile subaşılığına getirilmiştir. IV. Kılıçaslan
zamanında Caca oğlu Nureddin, 1262'de Kırşehir' suba­şısı olmuştur. İl onun
zamınında çok gelişmiş, bayındır bir il haline gelmiştir. Caca oğlu Nureddin
Bey güvenlik ve barışa önem vermiştir. İlde Cacabey Medresesi ve külliyesini
kurmuştur. Memluk Sultanı Baybars 1277'de Anadolu'ya gelerek Elbistan'da
Moğolları yenilgiye uğratmış, Selçuklu ordusunun bir bölümü bu savaş
sırasında Memluklular'a katılmıştır. Cacabey de, kardeşi ile Mısır Memluk
Sultanı Baybars'a esir düşmüştür. Baybars, esirleri serbest bırakınca
Cacabey Kırşehir'e dönmüştür.



Cacabey, Türk halkını koruması, yüksek bir ahlaka sahip olması özü-sözü pek
bi­ri olması dolayısıyla Anadolu'da çok sevilmiştir. Öz Türkçe konuşup Türk
kültürünün ve eserlerinin Kırşehir ve Anadolu'ya yayılmasına öncülük
etmiştir. Cacabey XIII.yy.da Anadolu'da yaşamış olan diğer Türk
büyüklerinden Hacı Bektaşi Veli, Mevlana Celalettini Rumi ile de görüşmüş,
hatta onların övgülerine bile mazhar olmuştur.



Nureddin Cacabey'in 1272'de Kırşehir'de kurmuş olduğu Cacabey Medresesi onun
adını ebedileştirmiştir. Bu medrese aynı zamanda bir rasathane idi. Batı
Türkis­tan'da Uluğ Bey'in rasathanesine ise Selçuklular zamanında Kırşehir
Cacabey rasatha­nesi de o derece önemli idi. Bugün cami olarak kullanılan bu
medresenin dış köşelerin­de sütunlar, uzay araçlarına benzetilmektedir.
Cacabey medresesinde eğitim tamamen Türkçe idi. Türk dilinin Fars kültürü
içinde erime tehlikesi altında bulunduğu sırada Cacabey, bir kurtarıcı
olarak Türklüğ'ü ayakta tutmuştur. Bu sebeple Ahi Evran, Aşıkpaşa, Hacı
Bektaşi Veli, Ahmet Gülşehri gibi alim ve şairler eserlerini öz Türkçe
yazmışlardır. Bu nedenle Türk tarihinde Cacabey'in önemi büyüktür. Cacabey,
Rum tekfurları ile yaptığı bir çarpışmada şehit düşmüştür (1301). Türbesi
Cacabey Medresesi yanındadır.



Selçukluların başına II. Mesut'un geçtiği dönemde İlhanlı komutanı Baycu
Noyan, Anadolu'da bağımsız davranıyordu. Malya ovasında 300.000 kişilik bir
ordu Baycu No­yan'ı yenilgiye uğratmıştır. Bundan sonra Kırşehir ve çevresi
yakılıp, yıkılmıştır. Ülke dörde ayrılmış; Kırşehir ve yöresi Şerafettin
Osman'a bırakılmıştır. Yöre halkı bu dö­nemde vergilerin ağırlığından
bunalmıştır. 1317'de İlhanlı hükümdarının kardeşi Timur­taş Anadolu'da
düzeni sağlamış ve 1322'de bağımsızlığını ilan etmiştir. Timurtaş, Anadolu
karışınca Memlükler'e sığınmıştır.



9 . Beylikler Dönemi



Kırşehir 1365'de Eretna Beyliği'nin hakimiyetine girmiştir. 1381 'de
Kırşehir yöre­sinde yaşayan Tatar boylarından Samağarlılar, Türkmenler'in
otlaklarına saldırdıklarını iddia edince, Kadı Burhanettin, Emir Pir Ali ile
Seyidi Hüssam komutasında bir ordu gön­dererek Türkmenler'i
cezalandırmıştır. 1389'da Mürüvvet Bey, Kırşehir'i ele geçirerek Kadı
Burhanettin'e vermiştir. 1389'a gelindiğinde Yıldırım Beyazıd, kendisine
karşı itti­fak kuran Kadı Burhanettin ile Candaroğlu Süleyman Paşa üzerine
yürümüştür. Kadı Burhanettin savaşmak istemediğinden Kırşehir yöresine
çekilmiştir. Kırşehir Valisi Adil Şah'ın teklifiyle kentin surlarını
onartmıştır.



Timur'un 1394'de Anadolu'ya geldiği sırada, onu destekleyen Karamanoğulları
Kırşehir'e saldırarak, şehri yağmalamışlardır. 1396'da Timur'un geri dönmesi
üzerine Kadı Burhanettin, Karamanoğulları'nın üzerine yürüyerek onları
cezalandırmıştır. Kadı Burhanettin öldürülünce Kırşehir halkı şehri Yıldırım
Beyazıd'a vermiştir. Bu sıralarda Beyazıd'a sığınan Karakoyunlu hükümdarı
Kara Yusuf, kendisini Timur'a teslim edilece­ğinden endişe edince Kırşehir
ve çevresini yağmalamıştır. Timur 1402'de Ankara sava­şında Yıldırım'ı
yenmesi üzerine Kırşehir, Karamanoğullarına verilmiştir.



Anadolu'da Fetret Devri (1402-1413) yaşanırken Karamanoğlu Mehmet Bey,
Çelebi Mehmet'ten yardım istemiştir. Şimdiki Çayağzı kasabasında Cemele
kalesinde görüşmüşlerdir. Karamanoğulları ve Dulkadiroğulları'nın
saldırısına uğrayan, yağma edi­len ve zamanla eski canlılığını yitiren
Kırşehir, II. Murat döneminde (1402-1451) Osmanlılar'a kesin olarak
bağlanmıştır.



10 - Osmanlı Dönemi



Anadolu'da Osmanlı egemenliğinin kesin olarak kurulmasından yani Fatih
Sultan Mehmet'in Anadolu Türk birliğini sağlamasından sonra Kırşehir'de
Celali isyanları dışında XIX.yy.ın sonlarına kadar kayda değer önemli
olaylar görülmez,



Osmanlı Devleti'nin kuruluşunda Ahiliğin büyük rolü olmuş, düzenli ordunun
yani Yeniçeri Ocağı'nın kuruluşu sırasında Hacı Bektaş Veli'nin etkileri
görülmüştür. Yeniçeriler Hacı Bektaş'ı "Pir" olarak kabul etmişlerdir. Katip
Çelebi Seyahatnamesinde; Kırşehir için, havası güzel bir sahrada
kurulduğunu, üzerinde bir kalesi olduğunu yazmaktadır.



1527'de Hacı Bektaşi Veli'nin torunlarından Kalender Çelebi Ankara-Kayseri
yöresinde ayaklanmıştır. Bu ayaklanma büyüyünce Kanuni Sultan Süleyman,
Sadrazam İbrahim Paşa komutasında bir orduyu 1528'de Kırşehir yöresine
yollamıştır.



1560'lı yıllara gelindiğinde Anadolu'da yoğun bir kargaşa daha yaşanmıştır.
Halkı zorla soyan Hakibe Sührap adlı eşkıyaları cezalandırmak için Kanuni
Kırşehir beyi Memiş Bey'e emir vermiştir. Fakat durum, yani halktan zorla
vergi toplandığı Kırşehir kadısının İstanbul'a gönderdiği mektuplardan
anlaşılmaktadır. 1580'de Kırşehir'de bazı medrese öğrencilerinin ayaklandığı
görülmüştür. Bu öğrencileri cezalandırmak için Çıkartılan ferman,
bazılarının işine gelmiş, bunları fırsat bilen bir kısım görevliler halka
zul­metmeye başlamıştır. 1584'de bu ayaklanmayı bastırmak için gönderilen
Mısır valisi Şehzade Mehmet'in adamları bir çete oluşturarak Kırşehir'deki
köyleri basmıştır ve suçsuz insanları öldürerek mal ve paralarına el
koymuşlardır.



1604-1605'de Hızır isimli bir eşkıya 500-600 kişilik bir güç ile Niğde ve
Kırşehir sancaklarını istila edip, yağmalamıştır. Onun öldürülmesinden sonra
yerine geçen Bıyık Ali'de, Kuyucu Murat Paşa'nın Celali isyanlarını
bastırmak için çıktığı sefere kadar, böl­gede zulüm ve baskısını
sürdürmüştür. Yine ünlü Celalilerden Tavıl Ahmet Paşa'nın kar­deşi olan
Meymun, çevresine topladığı 7.000 kişi kadar bir kuvvetle Kırşehir ve
çevre­sini talan etmiştir. Kuyucu Ahmet Paşa, Meymun ve adamlarını yenilgiye
uğratarak öldürmüştür (1607).



Devlet otoritesinin zamanla zayıflaması "ayanları" ortaya
çıkarmıştır. Ayanlar Kır­şehir ve dolaylarında da etkili olmuştur. Bunlardan
Çapanoğulları Kırşehir'de de etkili olmuştur. Devlet ise, ülke düzeninin
sağlanması ve asker toplanmasında ayanlardan yar­dım istemek zorunda
kalmıştır. 1797 sonunda Vidin ayanı Paspanoğlu Osman ayaklanınca, devlet
Çapanoğlu Süleyman Bey'den yardım istemiştir. O da Kırşehir ve yöresin­den
asker toplamıştır. 1799'da Fransızları Mısır'dan çıkarmak için yapılan
hazırlıklar sırasında Çapanoğlu Süleyman Bey'in 1866'da başlayan Osmanlı-Rus
savaşına asker göndermesine karşılık, II. Mahmut, Süleyman Bey'e 1808'de
Şarkikarahisar sancağı, 1810'da Kayseri sancağı mütesellimliğini, 1811 'de
Kırşehir sancağı mütesellimliğini ver­miştir.



Kırşehir XIX.yy. ortalarında önemini yitirmiş ticaret yolları üstünde küçük
bir durak yeri haline gelmiştir. Bu sıralarda nüfusu yaklaşık 3500 kadardır.
Yüzyılın sonlarına doğ­ru Ankara iline bağlı sancak merkezi halindeki şehrin
nüfusu 8.462 olarak gösterilmek­tedir. Kırşehir kazası merkez kazadır. 185
köy Kırşehir'e bağlıdır. Bu dönemde Kırşe­hir'de 4 medrese, 1 idadi, 1
rüştiye, 2 iptidaiye, mahalle ve köylerde 25 sıbyan mektebi ve 1 Ermeni
mektebi vardır. 1603 ev, 10 han, 600 dükkan, 6 kahve, 25 cami, 19 mescit, 1
kilise, 1 kışla 1 depo, 1 cephanelik bulunmaktadır. İdadi mektebi 1889'da
yapılarak eğitime açılmış, 1903'de bir tadilat gördüğü belirtilmektedir.



Osmanlının ilk dönemlerinde Kırşehir, Karaman eyaletine bağlı bir sancak
duru­mundadır. 1867'de sancak haline gelmiştir. 1902'de Ankara'ya bağlı bir
sancak olan Kır­şehir'e Avanos, Keskin ve Çiçekdağı ilçelerinin bağlı olduğu
görülmektedir.



Kırşehir 1874'de büyük bir kıtlıkla karşılaşmıştır. 15 Mayıs 1874'de
İstanbul'da ya­yınlanan Basiret Gazetesi, Kırşehir'den gönderilen mektuplara
dayanarak; köylünün,kıtlıktan ölmüş hayvan, ağaç kabuğu ve ayrık otu yemek
zorunda kaldığını yazmaktadır.



11 - Yakın Tarih Döneminde Kırşehir

Kırşehir 1921 'de bağımsız mutasarrıflık haline gelmiştir. Cumhuriyet
döneminde il merkezi olmuştur. 1924'te Kırşehir'e; Avanos, Çiçekdağı,
Hacıbektaş ve Mucur bağlan­mıştır. 1944'de Kaman da ilçe haline gelince,
Kırşehir'in ilçe sayısı beş olmuştur.



20 Temmuz 1954 tarih ve 6429 sayılı kanun, Nevşehir'i il, Kırşehir'i de ona
bağlı bir ilçe haline getirmiştir. Çiçekdağı Yozgat'a, Kaman Ankara'ya,
Hacıbektaş, Avanos ve Mucur ise Nevşehir'e bağlanmıştır. 1 Temmuz 1957'de
çıkarılan 7001 sayılı kanunla Kırşehir yeniden il olmuştur. Bu yeni
düzenlemede Kırşehir'e Çiçekdağı, Kaman ve Mu­cur bağlanmıştır. Hacıbektaş
ve Avanos ise Nevşehir'e dahil edilmiştir. Akpınar (1987), Akçakent (1990),
Boztepe (1990) yılında Kırşehir'in yeni ilçeleri olmuştur. Halen Kırşe­hir'e
bağlı yedi ilçe vardır.





MUSTAFA KEMAL PAŞA VE TEMSİL HEYETİ'NİN KIRŞEHİR'E

GELİŞİ VE FAALİYETLERİ

1 - Mustafa Kemal Paşa'nın Kırşehir'e Gelişi Öncesinde Kırşehir ve
Yöresinde Durum



Mondros Ateşkes Antlaşması'ndan sonra ülkenin genelinde olduğu gibi Kırşehir
yöresinde de halkın, genel bir karamsarlığa düştüğü, böylesine ağır şartlar
taşıyan ant­laşmanın gelecekte daha büyük tehlikeleri beraberinde
getireceğini düşündüğü ve bu nedenle gittikçe yaklaşan kötü günleri
göğüsleyebilmek için bir takım çareler, çıkış yol­ları aradığı
görülmektedir. Kırşehir halkı, dernek ve cemiyet çalışmalarını
hızlandırarak, Milli Mücadele ve hazırlık çalışmalarına başlamış, böyle bir
ortamda, İstanbul Hüküme­ti'nin teslimiyetçi anlayışına karşı çıktığı gibi,
çevresinde ortaya çıkan isyancılara karşıda gereken tepkiyi göstermiştir.



Kırşehir halkı, yeni Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu olan M. Kemal Paşa'yı,
Samsun'a çıkışından itibaren, Milli Mücadele yolunda yapmış olduğu tüm
faaliyetlerini, her türlü haberleşme ve ulaşım araç-gereçlerinin son derece
kısıtlı olduğu bir dönemde, bütün çalışmalarını olabildiğince yakından takip
ediyordu. Nitekim Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti'nin Kırşehir'e
gelişleri sırasında Kırşehir halkının, göstermiş olduğu sı­cak ilgi ve
bağlılıktan, ülkenin içinde bulunduğu durumu bilinçli olarak kavramış
olduk­larını anlayabiliyoruz.



Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti'nin Sivas Kongresi'nden (04-11 Eylül
1919) sonra Ankara'ya varmak için izlenecek yolun planlanması, Sivas'ta
Hüsrev Bey (Berlin Elçisi) tarafından önceden yapılmıştı. Bu planda
öngörülen konaklama yerleri, yalnız yolculuk gereği uğranılması zorunlu olan
yerler olmayıp, Mustafa Kemal Paşa'nın Milli Mücadele'nin gerçekleşmesinde
düşündüğü bir planın gereği idi. Ankara yolculuğu için Hüsrev Bey tarafından
hazırlanan genel program Mustafa Kemal Paşa'ya sunuldu­ğunda, Mucur'dan
Hacıbektaş'a gitmenin de mecburi olduğunu, ancak Mucur'a varınca­ya kadar bu
durumun gizli tutulması gerektiğini bildirmiştir.



Zira Hacıbektaş'ta Mustafa Kemal Paşa için çok önemli bir kişi oturuyordu ve
İstanbul'a da dirsek çevirmiş bulunuyordu. Ankara Kalesi'nin yanı başında,
kendiliğinden meydana gelen bu güç, elbette görülmeye, ilgilenilmeye
değerdi. Şüphesiz ki, bu plan yapılırken askeri ve siyasi ortam da dikkate
alınmıştır. Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti'nin Ankara yolu üzerinde
bulunmayan Hacıbektaş'a yönelmesi, Mustafa Kemal Paşa'nın siyasi ve askeri
planının bir gereğidir. Kayseri'den sonra doğrudan Hacıbek­taş'a gitmeyip
Mucur'a kadar geldikten sonra tekrar dönmeleri ise, o tarihlerde doğru­dan
Hacıbektaş'a giden otomobillerin geçebileceği bir yolun bulunmamasındandır.



Bilindiği gibi, Sivas-Ankara yolunun izlenmesi bir rastlantı değildir. Çünkü
M. Kemal Paşa, hayatı boyunca yapacağı işleri hep önceden planlamış ve amaca
ulaşmak için ne gerekiyorsa yapmıştır. Nitekim, bu yolu seçerken de şu
hususları göz önünde tut­muş olması muhtemeldir. Birincisi; Sivas-Ankara
yolu, Anadolu'nun ortasında ve merke­zi konumdadır. Milli Mücadele için
ihtiyaç duyulabilecek kaynağı düzenli olarak üretme­ye uygun olan bu yolun
işgal edilme ihtimali de coğrafi açıdan çok zordur. ikinci olarak; bu
bölgedeki yerleşik birimlerinde kurulan Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri ve
dernekler çok etkin bir şekilde çalışmaktadırlar.



Yukarıdaki görüşleri doğrular biçimde Ali Fuat (Cebesoy) Paşa, bu bölgedeki
mil­li faaliyetler için şunları belirtmektedir: "Kayseri ve Kırşehir gibi
Orta Anadolu'nun önem­li şehirleri ile civarlarındaki milli teşkilatların
durumunu yerinde incelemek üzere uğra­mış, Kayseri ve Kırşehir yörelerindeki
gerek teşkilatlardaki gelişmeleri ve gerekse milli heyecanı memnuniyetle
görmüştüm." Türk devlet geleneğinin bir gereği olarak bu yöre halkının
benliğine yerleşmiş olan padişah ve halifeye bağlılık ve sevgiyi, İstanbul
Hükü­meti, Ankara Valiliği aracılığı ile kendi yararları için kullanmaya
çalışmışsa da, yöre hal­kının kuvvetli önsezisi ve çok yüksek bir milli
bilince sahip olması sayesinde başarıya ulaşamamıştır. İstanbul Hükümeti
tarafından 16.09.1335 (1919) tarihinde Konya'da bu­lunan 12. Kolordu
Komutanlığı'na gönderilen yazıda; Mucur Kaymakamı ve Kırşehir
Mutasarrıfı'nın Hacıbektaş'a gelerek: "...Çelebi Efendi ile tekkesinin
babalarını teslih için iğfalat ve teşfikatta bulunmuşlar ise de nail-i emel
olamayarak avdet ettikleri..."nin belir­tilmesi, İstanbul Hükümeti'nin bu
bölgede açık bir şekilde çalışma yaptığını, ancak ba­şarılı olamadığını
göstermektedir.



Böylece Ali Fuat Paşa da, bu bölgede İstanbul Hükümeti'nin faaliyetlerinin
oldu­ğunu şu sözleri ile doğrulamaktadır: "Birkaç ay evvel Ankara Valisi
Muhittin Paşa'nın bu­rada çevirmek istediği entrikalar tamamen boşa çıkmış,
Kırşehir halkı milli davaya sa­dakatini ispat etmiştir."



Özetle, Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti üyelerine 21-26 Aralık 1919
tarih­leri arasında, Kırşehir'de geçirdikleri beş gün boyunca gösterilen
ilgi ve destek, Kırşehir halkının Milli Mücadele konusundaki olumlu
yaklaşımını ve duyarlılığını açıkça ortaya koymaktadır.





2 - Milli Mücadele Öncesinde Kırşehir ve ilçelerinde Kurulan Milli Dernek ve
Cemiyetler



Milli Mücadele yıllarında Kırşehir'de kurulan dernek ve cemiyetlerde aktif
olarak çalışan Lütfi Müfit Bey, daha önce Mustafa Kemal Paşa ile Şam'da
bulunmuş ve Mustafa Kemal Paşa'nın, II.Abdülhamit'in baskıcı yönetimine
karşı burada kurduğu "Vatan ve Hürriyet Cemiyeti"ni desteklemiştir.



Lütfi Müfit Bey Şam'da, M. Kemal Paşa ile son derece samimi ilişkiler içinde
bu­lunmuş ve samimiyetlerini, birlikte çektirdikleri bir resim ile
ebedileştirmişlerdir. Bu sami­miyet uzun yıllar devam etmiş ve soyadı
kanununun kabulünden sonra Lüfti Müfit Bey'e "Özdeş" soyadı M. Kemal Paşa
tarafından bizzat verilmiştir.

Milli Mücadele'ye hazırlık döneminde Kırşehir'deki etkili kişiler arasında
öğretmenlerin de önemli bir yer tuttuğunu görüyoruz. Mucur'da M. Kemal
Paşa'nın karşılan­ması sırasında ailesi ile birlikte törene katılan öğretmen
Servet Fikret Hanım, Ömer Ay­dın (Geç) Bey, Öğretmen Cevat Hakkı Tarım Bey,
Habip Arıöz ve Tayyip Bey gibi öğret­menler milli birlik ve beraberliğin
oluşmasında önemli roller oynayan seçkin kişiler ola­rak görülmektedirler.
Nitekim bu yurtsever kişiler, Kırşehir'deki dernek ve cemiyetlerin
çalışmalarında da aktif görevler üstlenmişlerdir.



a) Kırşehir Gençler Derneği

30 Ekim 1918'de imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması hükümleri gereğince
terhis edilen asker ve subaylar yörelerine dönmüşler, fakat Milli
Mücadele'yi bırakmaya­rak işgal bölgelerinde başlayan Kuva-i Milliye
hareketine katılmışlardır. Kırşehir gibi he­nüz işgalin söz konusu olmadığı
yerlerdeki gençler ise, milli egemenlik ve bağımsızlık gibi duyguların
etkisi ile sosyal ve siyasal çalışmalar yapmak istemişlerdir. işte, terhis
edilerek Kırşehir'e dönen ve yenilgiyi asla kabullenmeyen Kırşehirli
gençler, 1918 yılı Şubat ayında on kişilik bir heyetle "Kırşehir Gençler
Derneği" adıyla bir dernek kurarak derhal çalışmaya başlamışlardır. Birinci
Dünya Harbi sonrasında Kırşehir'de böyle bir derneğin kurulması ve hemen
çalışmalara başlaması, Mustafa Kemal Paşa'nın Kırşe­hir'e gelişlerinde,
dernek binasını ziyaretleri sırasında, dernek yöneticilerinin Mustafa Kemal
Paşa tarafından övgüye değer görülerek takdir edilmelerine neden olmuştur.
Ni­tekim Mustafa Kemal Paşa bu takdirlerini, dernek hatıra defterini kendi
el yazılarıyla im­zalayarak belgelemiştir.



Kırşehir Gençler Derneği'nin yöneticileri ise, Reis Garipoğlu Reşat (Özdeş),
Ge­nel Sekreter Mustafa Hilmi (Nural), Muhasip Üye Mehmet Fevzi (Saçak), Üye
Cevat Hakkı Tarım, Üye Mehmet Tayyip (İhtiyaroğlu), orman memuru Katıcıoğlu
Ahmet Bey, vergi dairesi veznedarı M. Sıtkı (Doğu) Bey ve daha dört kişiden
meydana geliyordu. Bu dernek; İzmir'in Yunanlılar tarafından işgal
edilmesinden (15 Mayıs 1919) itibaren baş­layan saldırı ve diğer siyasi
gelişmeler konusundaki haberleri, telgraf ve gazeteleri der­nek binasına
asıyor, halkı bilgilendirerek aydınlatmaya çalışıyordu. Dernek üyeleri,
ge­rek kendi aralarında, gerekse halka karşı düşüncelerini şöyle ifade
ediyorlardı: "Bastı­ğın toprak senindir, ona sahip ol. Bu toprak, bütün
Anadolu ve Rumeli'deki toprakları­mızdır. Düşmana boyun eğmek yok, istiklal
uğruna ölmek var". Dernek, ülkenin genel durumu hakkında halkın haber almak
için sık sık uğradığı bir merkez haline gelmişti. Bu dernek, Kırşehir halkı
üzerinde milli duyguların gelişmesinde, vatan ve bağımsızlık ko­nusunda ve
Mustafa Kemal Paşa'ya gösterdikleri bağlılıkla, Kırşehir halkının Milli
Müca­dele'ye destek olmasında önemli bir rol oynamıştır.

b) Kırşehir Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti



Kırşehir Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti, Müftü Halil (Gürbüz) Bey başkanlığında
ku­rulmuştur. Reis Halil (Gürbüz) Bey başkanlığındaki bu cemiyet, ilk önce
çalışmalarını Medrese binasında yürütmeye başlamış, daha sonra Kale'deki
idadi (Lise) binasında sürdürmüştür. Bu cemiyetin şube reisi Haydar Bey
olup, cemiyet, Ömer Aydın (Genç), Mehmet Ağa, Nurullah Efendi, Hacı Nuri
Efendi, Molla Mustafa (Akça) , Hacı Hidayet Efendi gibi üyelerden
oluşuyordu. Cemiyet, Kırşehir ve yöresinde milli mücadeleye tam destek
vermiş ve kendi bölgesinde son derece etkili bir çalışma yürütmüştür.
Cemiyet üyeleri, Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti'nin Kırşehir'e
gelişleri sırasında her türlü çalışmayı yaparak, Milli Mücadele önderliğinin
o günün şartlarına göre en uygun şekil­de ağırlanmasını sağlamışlardır. Buna
ek olarak, Kurtuluş Savaşı sırasında ihtiyaç du­yulan malzeme ve teçhizatın
toplanmasını, devlet düzeninin olmadığı bir ortamda sivil ve askeri işlerin
başarıyla yürütülmesini sağlamıştır. Ayrıca, İstanbul Hükümeti yanlısı
olarak görev yapan Ankara Valisi Muhittin Paşa'nın Kırşehir'e müdahale
etmesini önle­mişler ve halkın milli mücadele bilincini sürekli olarak canlı
tutmuşlardır.



c) Mucur Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti

Mucur Kaymakamı A. Cevat (Akın) Bey'in başkanlığında kurulmuş bir
cemiyettir.Bu cemiyet Kaymakam Cevat Bey'in başkanlığında, Belediye Reisi
Derviş (Dündar) Ağa, Ağa'nın Mustafa (Aksoy Efendi, Hacı Fakı'nın Nari
(Sarıoğlu) Efendi, Köse Va­izi'nin Ahmet (Canatan) Efendi, Hacı Şakir'in
Süleyman Efendi tarafından kurulmuştur. Bu cemiyet ilk iş olarak,
İstanbul'da bulunan Damat Ferit Paşa Hükümeti'ni tanımadık­larını bildiren
bir telgrafı, Ahmet Canatan imzasıyla Bab-ı Ali'ye göndermiştir. Cemiyet
üyeleri köylere kadar giderek, cemiyetin şubelerini açmaya ve ülkenin içinde
bulunduğu durumu anlatmaya çalışmışlar, Mustafa Kemal Paşa ve Temsil
Heyeti'ne içtenlikle des­tek vermişlerdir. Mucur Kaymakamı ve Müdafaa-i
Hukuk Cemiyeti Reisi A. Cevat Bey'e bu tür çalışmalarından dolayı, önce
Mucur'da ve daha sonra da görev yaptığı Sungur­lu'da "Fahri Hemşehrilik"
verilerek onurlandırılmıştır. Ayrıca kendisine, Kurtuluş Savaşı'ndaki üstün
gayret ve çalışmalarından dolayı "Kırmızı Şeritli İstiklâl Madalyası"
veril­diği de ifade edilmektedir.



Mucur'da Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nden başka, İzmir'in işgali üzerine
Mu­cur'dan çekilen bir protesto telgrafında, "Mucur Cemiyet-i İslamiye Milli
Heyeti" adıyla bir başka cemiyetten bahsedilmekte ise de, böyle bir
cemiyetin varlığına dair başkaca bir kaynağa rastlanamamıştır.



d) Kaman Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti

Bu cemiyetin başkanı, yörede Bektaş Oğlu Ali diye tanınan Hacı Ali Bektaş
Ağa'dır. Bu cemiyet, Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti'nin 25 Aralık
1919'da Ka­man'da karşılanması çalışmalarını yürütmüş, Mustafa Kemal Paşa da
o gece cemiyet reisi Hacı Ali Bektaş Ağa'nın evinde misafir olmuştur.



Kaman Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti de Anadolu'da başlayan milli mücadeleye
des­tek olmuş ve Kaman halkında milli birlik ve beraberlik duygularının
gelişip pekişmesine de yardımcı olmuştur.

e) Çiçekdağı ilçesinde Milli Faaliyetler

Çiçekdağı ilçesinde de bir milli örgütlenmenin olduğu ve Çiçekdağı halkının
"Va­tanımızda bir fert kalıncıya kadar ve memleket harabe zar halini
alıncaya kadar devam­la ve saadet-i millimiz uğruna çalışmaya azmettik"
şeklinde bir ifadenin, irade-i Milliye gazetesinde yer almış olmasından
anlaşılmaktadır. Çiçekdağı Müftüsü Hayrullah Alp Efendi de milli mücadele
yanlısı olduğundan Yozgat ve dolaylarından başlayarak, Meci­diye (Çiçekdağ)
sınırına kadar yayılan Çapanoğlu isyanına karşı yörenin huzur ve
gü­venliğini sağlama yolunda gösterdiği üstün gayret nedeniyle, Mustafa
Kemal Paşa tara­fından gönderilen bir telgrafla tebrik edilmek suretiyle
onurlandırılmıştır. Bu arada T.B.M.M. Hayrullah Bey'den, asker toplayarak
beldenin güvenliğini de sağlamasını iste­miş ve Mecidiye'yi kendisine emanet
etmiştir. Ayaklanma bölgesi Yozgat'a sınır olan Mecidiye ilçesinin Belediye
Başkanı Necip Bey, 14 Haziran 1920'de isyancıların Çiçek­dağı'na yürümeleri
üzerine, ilçede bulunan otuz üç jandarma ile asileri durdurmanın mümkün
olmadığını, bir subay ve bir erin dışındaki jandarmaların kaçtığını, bölgeye
Nevşehir jandarmasının yardıma gelmesini veya halktan milli kuvvetler
kurulmasının ge­rektiğini belirten bir telgrafı Genel Kurmay Başkanlığı'na
çekmiştir.



Çiçekdağı Belediye Başkanı Necip Bey'in bu telgrafına karşı, TB.M.M. Reisi
Mus­tafa Kemal Paşa, Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Reisi ismet Paşa imzası ile
gönderilen 16/17.06.1336 (1920) tarihli telgrafta: "Mecidiye Belediye Reisi
Necip ve Müftü Hayrul­lah Efendilere:



"Salâ bet ve metanetinize ve memleketi muhafazada gösterdiğiniz sebat ve
gayre­te teşekkür ederiz. Araca şayan-ı itimat kimselerden miktar-ı kafi
jandarma kayd ediniz ve mesarifini mal sandığından veya bir mahalden
istikraz ederek tesviye ediniz. Devle­tin borcudur. Hemen tesviye
olunacaktır.



Kaymakamlığı vekaleten biriniz deruhte eyleyiniz. Yıldığınız ustanın ne
kadar kat' i bir surette te'dib olunduğunu bir iki günde görülecek ve zât-i
âlileri Mecidiye büyükleri gibi kemal-ı metanet ile hareket edenlerin kadr
ve şerefi anlaşılacaktır. Telgraf teli ile ir­tibatı muhafaza ederek her
altı saatte bir vilayete ahvalden ma'lumat veriniz" emri veril­miştir.



Telgraf metninden anlaşılacağı üzere, Çiçekdağı Müftüsü Hayrullah Bey'den
kay­makam vekilliği görevini de yapması istenmekle, Milli Mücadele'ye
Çiçekdağı beldesi adına yetkili olarak destek olması sağlanmış oluyordu.



Yozgat ve yöresinde başlayan Çapanoğlu isyanının büyüklüğü ve gerekli önlem
alınmadığı takdirde Çankırı ve Çorum'a kadar da yayılabileceği hususunda 16
Haziran 1920'de Genel Kurmay Başkanı Albay İsmet (İnönü) bu ayaklanmaları
bastırmak için o sırada Çerkeş'te bulunan Albay Refet (Bele) Bey'e yazdığı
telgrafta: "Yozgat düştükten sonra Çorum ve Çankırı'nın da tehlikeye düşmesi
muhtemeldir. Bunlar da düşerse kargaşalık çok genişlemiş olur. Çerkeş'te
toplanan kuvvetle Çankırı'ya hareket gereklidir. Ne vakit hareket
edeceğinizi bildiriniz. Ethem kuvvetleri 18 Haziran akşamı Ankara'da
top­lanabileceklerdir" diyerek isyanın boyutları hakkında aydınlatıcı
bilgiler vermektedir.



Yozgat'taki isyan konusunda ise Kırşehir Milletvekili Rıza Bey ve Trabzon
Millet­vekili Hüsrev (Gerede) Bey 17 Haziran 1920 tarihinde TB.M.M.'ne
gönderdikleri ortak telgrafta: "Yozgat ayaklanması Ankara Valisi Yahya Galip
Bey'in idaresizliği, belki de dü­zenlediği fesat yüzünden çıkmıştır"
diyerek, bu konudaki görüş ve düşüncelerini dile getirmişlerdir.



Yozgat'taki Çapanoğlu isyanının bastırılması hakkında Genel Kurmay Başkanı
İs­met (İnönü) Bey'in Çerkez Ethem Bey'e yazmış olduğu telgrafta: "Akdağ
Madeni, Yoz­gat, Alaca isyancıların; Yenihan, Tokat, Mecitözü, Çorum,
Sungurlu, Keskin ve Mecidi­ye bizim elimizdedir" demektedir. Böylece
Çapanoğlu Celal Bey'in başında bulunduğu isyancıların, Kırşehir'de taraftar
bulamadığı ve Çiçekdağı sınırlarında durdurulmuş oldu­ğu anlaşılmaktadır. Bu
sırada isyan i bastırmak için bölgeye gelen Kılıç Ali Bey'e, Çapa­noğlu
Celal Bey tarafından gönderilen mektupta; "Halife ordusunun maksadı Mustafa
Kemal ile yedi arkadaşını yakalamaktır. Kırşehir Mebusu M. Rıza Bey ile
temas ve mu­habere halindeyiz. Kırşehir üzerinden Ankara'ya yürüyeceğiz"
şeklinde bir ifade kullan­mışsa da, bu ifadenin doğruluk derecesi
şüphelidir. Çünkü, Kırşehir Mebusu Rıza Bey, TB.M.M. tarafından Trabzon
Milletvekili Hüsrev (Gerede) Bey ile birlikte, bu isyanın ge­nel durumu
hakkında tespitlerde bulunmak üzere bölgeye gönderildiği gibi, TB.M.M.
Başkanlığı'na çekmiş oldukları telgrafta, isyanın büyümesinin sorumlusu
olarak Ankara Valisi Yahya Galip Bey'i göstermişlerdir.



Görüldüğü gibi Çiçekdağı halkı; Müftüsü (Kaymakam Vekili) ve Belediye
Başkanı ile isyana, isyancılara karşı koymuş, TB.M.M.'nin yanında yer almış
ve Kırşehir üzerin­den Ankara'ya yürümek isteyen Çapanoğlu'nun planlarını
bozarak başarısız kalmış, böylece milli mücadelenin kazanılmasında önemli
bir rol oynamıştır.



3 - Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti Kırşehir'de

Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti siyasi olaylara daha yakın olabilmek
için batıdaki bir yeri şehir merkezi yapmak istiyordu. Bu nedenle konu,
16-29 Kasım tarihle­ri arasında Sivas'ta "Komutanlar Toplantısında"
tartışılmış, Ankara, Konya, Eskişehir üzerinde durulmuş, sonunda İstanbul'a
bir demiryolu ile bağlı bulunan ve milli teşkilatı kuvvetli olan Ankara bu
husus için en uygun şehir olarak kabul olunmuştur.



Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti Sivas Kongresi'nden sonra (04-11 Eylül
1919) Sivas Lisesi önünde toplanan binlerce atlı, arabalı ve yayadan oluşan
Sivas hal­kının coşkun sevgi gösterileri arasında üç otomobillik bir
konvoyla 18 Aralık 1919 tari­hinde yola çıkmıştır. Heyetin, Sivas'tan,
merkezi Sivas'ta bulunan "Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti"
öncülüğündeki Sivaslı kadınlar tarafından coşkuyla uğurla­nışı, Anadolu
halkının bağımsız yaşama arzu ve isteğinin canlı bir göstergesidir.



Yeni Türkiye Cumhuriyeti'ni kurma azim ve kararı ile yola çıkan ve Temsil
Heyeti diye anılan bu çekirdek kadronun, son derece kısıtlı imkanlarla
hareket ettiği görülmek­tedir. Mustafa Kemal Paşa ile birlikte; Rauf Bey,
misafir olan Alfred Rüstem Bey, Şeyh Fevzi Efendi, Hakkı Behiç, Yaver
Muzaffer ve Cevat Abbas, Yüzbaşı Bedri Bey, Genel Katip Hüsrev Bey (Berlin
Elçisi) Doktor Refik (Saydam), Mazhar Müfit (Kansu) Bey'ler­den oluşan
heyet, ikisi dolma lastikli olmak üzere üç otomobil ile yola çıkmıştır.
Heyet üyeleri mevcut paraları ile ancak yirmi yumurta, bir okka (1283 gr.)
peynir ve on ekmek alabilmişlerdir. Yolculuk için gereken bin liradan daha
az miktarda parayı da Osmanlı Bankası'nın Sivas şubesinden borç olarak temin
etmişlerdir.



Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti Sivas-Kayseri yolunda, büyük sıkıntılar
çe­kerek 19 Aralık 1919 Cuma günü akşam üzeri Kayseri'ye ulaşmıştır.
Kayseri'de imam zade Reşit Ağa'nın evinde iki gece misafir olan Mustafa
Kemal Paşa, şehirde kaldığı sü­rece Kayseri'nin ileri gelenleri ile görüşmüş
ve Kayserililer'in Kuva-i Milliyeci, fedakar ve vatansever insanlar
olduklarını ve Milli Mücadele için her türlü desteğe hazır bulunduk­larını
memnuniyetle görmüştür.



21 Aralık Pazar sabanı 9.00 sıralarında Kayseri'den hareket eden heyet, öğle
üze­ri Himmetdede Köyü'ne (şimdi ilçe) ulaşmış ve kısa bir ara verdikten
sonra Mucur'a var­mak üzere hareket etmiştir.



a) Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti'nin Mucur'a Gelişleri



XX. Kolordu Kumandanı Ali Fuat (Cebesoy) Paşa, Mustafa Kemal Paşa ile
Amas­ya'da görüştükten sonra, kolordu merkezi olan Ankara'ya dönerken
Çorum-Yozgat-Mucur-Kırşehir yolunu izlemiş, Mucur'da iken Mucur ileri
gelenlerine; "üç gün sonra gele­cek olan paşalara karşı çıkınız" diyerek,
Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti'ni karşı­lamaları ve destek olmaları
gerektiğini belirtmiştir. Zaten Mucur Belediye Başkanı Der­viş Dündar Bey'in
Mustafa Kemal Paşa'ya çektiği bir telgraf ile, Ankara'ya geçerken Mu­cur'a
da teşrif etmeleri istenmiş, Mustafa Kemal Paşa'da bu davete: "...geçerken
uğra­yacağım, alakanıza teşekkür ederim" şeklinde cevap vermiştir.



Kayseri-Himetdede'den hareket eden Mustafa Kemal Paşa ile Temsil Heyeti'ne
Himmetdede.,-Mucur arasında bulunan Topaklı Köyü (şimdi ilçe) sınırına kadar
Kayseri atlıları, Topaklı'dan sonra ise Kırşehir atlıları rehberlik
etmiştir. Aralıklarla yağan kar ve yağmurdan tamamen çamurlaşan yolda
güçlükle ilerleyebilen heyet, ancak 21 Aralık Pazar günü saat 20.30'da
Mucur'a gelebilmiştir.



Mucur Kaymakamı Cevat Bey, heyetin Yenice Çiftliği'nden sonra Hacıbektaş'a
gi­deceğini sanmasından dolayı herhangi bir hazırlık yapamamıştır. Heyet,
yol yorgunlu­ğuna rağmen kaymakamlık binasına davet edilen Mucur ileri
gelenleri ile ülkenin içinde bulunduğu durum hakkında genel bir görüşme
yapmıştır. Mustafa Kemal Paşa, geceyi kaymakamlık binasında, heyet üyeleri
de Mucur ileri gelenlerinin evlerinde geçirmiştir. Sa­bah iki otomobil ile
Hacıbektaş'a hareket eden heyet, öğle üzeri Hacıbektaş yakınında­ki Yenice
Çiftliği'nde Hacıbektaşlılar tarafından karşılanmıştır.

Hacıbektaş'ta Anadolu Alevileri'nin önderi olan Çelebi Cemalettin Efendi ve
Hacı­bektaş Dede postu Vekili Niyazi Salih Baba ile görüştükten sonra 23
Aralık 1919 Salı gü­nü tekrar Mucur'a dönen heyeti, bu kez Mucurlular ile
birlikte Kırşehir'den gelen atlılar Kurugöl Köyü (şimdi belediyelik)
mevkiinde karşılamıştır. Mucur Kaymakamı ve Müda­faa-i Hukuk Cemiyeti Reisi
Cevat (Akın) Bey, Sivas Kongresi kararlarından haberdar ol­duğu gibi,
Sivas'tan yola çıkan heyetin Mucur'a da uğrayacağını biliyordu. Nitekim
Ha­cıbektaş'tan Mucur'a dönmekte olan Mustafa Kemal Paşa ve heyeti için
coşkulu bir tö­ren düzenlenmiştir. Bu törene katılmak için gelen 150 kadar
silahlı Mucur atlıları davul, zurna eşliğinde halkla birlikte Kurugöl
Köyü'ne kadar giderek, çiseleyen yağmur altında iki saatten fazla bir süre
heyeti beklemiştir. Mucur Belediye Reisi Devriş Ağa, heyetin gel­mekte
olduğunu haber vermiştir. Kendilerini karşılamak üzere Kırşehir ve Mucur'dan
ge­len coşkulu kalabalığı gören Mustafa Kemal Paşa ve heyet üyeleri,
otomobillerden in­mişler ve halkı selamlamışlardır. Kaymakam Cevat Bey,
heyet üyelerine kazası adına "Hoş geldiniz" demiş ve bu sırada Mucur'a
geldiğinde şimdiki Ziraat Bankası ve Hükü­met Binası arasında kız ve erkek
ilkokul öğrencileri ile öğretmenleri bulunuyordu. Öğ­renciler ellerinde eski
harflerle yazılmış: "Mustafa Kemal Paşa Hazretleri Hoş Geldiniz" yazılı bir
pankart taşıyordu. Burada Mustafa Kemal Paşa öğrencilere ve kalabalık
kar­şılayıcılara: "Şimdiye kadar böyle içten bir karşılamaya rastlamadım.
Mucurlular sağo­lun. Vatan elden gidiyor. EI ele verip düşmanlarımızı aziz
topraklarımızdan kovacağız. Parolamız silah başına" şeklinde bir konuşma
yapmıştır. Karşılama sırasında Kız İlkokulu Müdiresi Servet Fikret Hanım'ın
8-9 yaşlarındaki kızı Meliha tarafından Mustafa Kemal Paşa'ya bir demet
çiçek sunulmuş ve aşağıdaki şiir okunmuştur.



Takdime şitap ettiğimiz şu çiçekler,

Mahsulü gülistan'ı vatandır, ne saadet,

Devşirmesine müftehiren verdik emekler,

Lütfeyle kabul et efendim, eyle inayet.

İşte bu rûzu mesadetle bâkemali iftihar,

Gülistane girip de lâne verdi berkarar,

Desti masumanemizle topladık birkaç çiçek.



Küçük kız öğrencinin okuduğu bu şiire ve sunduğu çiçeğe teşekkür eden
Musta­fa Kemal Paşa, gördüğü sıcak ilgiden dolayı Mucur halkına hitaben,
memnuniyetini be­lirten bir konuşma yapmıştır.



Karşılama sırasında Okul Müdiresi Servet Fikret Hanım da Mustafa Kemal Paşa
ve Temsil Heyet'i üyelerine hitaben, Mucur'a gelmelerinden duydukları
memnuniyetleri­ni belirten bir konuşma yapmıştır. Mustafa Kemal Paşa, Servet
Fikret Hanım'a yağmur­lu ve çamurlu bir günde öğrencileri getirmesinden ve
yapmış olduğu içtenlik dolu konuş­masından dolayı duyduğu mutluluğu
belirttikten sonra Servet Fikret Hanım'a aşağıdaki takdirnarneyi vermiştir:



"Mucur Nümune-i Nezahet Başmuallimesi Servet Fikret Hanımefendiye,



Heyetimiz namına yapılan merasim-j istikbaliyeye şeref verecek suret-i
muntaza­mada iştirak buyurulan eser-i nezakete şahsen müteşekkir olduğumuz
gibi... şu küçük kasabada gördüğümüz asar-ı terakki bizleri cidden
mütehassıs etmiştir. Secayi tebrik olan mesai-yi aliyelerinizde
muvaffakiyetler temenni ederim efendim.



Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti

Heyet-i Temsiliyesi namına

Mustafa Kemal



Mustafa Kemal Paşa Mucur'da kaldığı sırada öğrencileri yanına çağırarak
sıkça görüşmüş ve onlarla yakından ilgilenmiştir. Bu görüşmelerden sonra:
"Bu küçük kasa­bada gördüğüm hürmeti ve çocuklarda gördüğüm zekayı hiçbir
yerde görmedim" diye­rek, duygu ve düşüncelerini belirtmiştir.



Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti bu coşkulu karşılama töreninden sonra
halkla birlikte Kaymakamlık binasına gelmiş ve burada Mucur Müftüsü İsmail
Hakkı Efendi uzunca bir dua okuyarak Tanrı'dan başarılar dilemiştir.



Kaymakamlık makamına Mustafa Kemal Paşa'dan sonra Mucur Belediye Başka­nı
Nuri Bey'le birlikte, belediye meclisi üyelerinden Hacı Süleyman Bey, Tevfik
Bey, Ha­cı Emin Bey, Derviş Mehmet Bey ve Hayri Efendiler gelerek, Mucur
halkı adına "Hoş geldiniz" demişlerdir. Burada Mustafa Kemal Paşa halktan,
görüşmek isteyenleri kabul ederek, dileklerini dinlemiş ve ülkemizin içinde
bulunduğu durum hakkında açıklamalar­da bulunarak, ülkemizi ve milletimizi
bekleyen felaketleri anlatmıştır. Öğle yemeğini Kaymakamlık binasında yiyen
heyet, daha sonra Mucur ileri gelenlerinin ülkenin içinde bulunduğu durumla
ilgili sordukları soruları cevaplandırmıştır. Bu görüşmeler sırasında Mucur
halkından Mehmet Hayri Efendi'nin: "Paşa Hazretleri, İstanbul'la fekk-i
irtibattan bahsolunuyor. Bundan maksat nedir?" diye sorduğu soruya Mustafa
Kemal Paşa: "Mü­tareke ile elimizden çıkan yerleri geri almak için" diyerek
cevap vermiştir. Bu arada Mu­cur'un pazarı münasebetiyle çevre köylerden
haftalık alış-veriş için Mucur'a gelenlerden Çanakkale Savaşları'na katılmış
bir askerin, Mustafa Kemal Paşa'yı cepheden tanı ya­rak, askerce selamlaması
ve elini öpmesi, Mustafa Kemal Paşa'nın da; bu Çanakkale Gazi'sine
birliğini, hangi cephelerde bulunduğunu, köyünü, geçim durumunu ve ailesi
hakkında içtenlikle ilgilenerek sorular sorması, orada bulunan halkın
heyecanlanması­na ve duygulu anların yaşanmasına neden olmuştur. Bu olay,
Mucur halkının gözünde Mustafa Kemal Paşa'nın daha da yücelmesine, halkın,
Temsil Heyeti'ne tam olarak gü­venerek, samimi duygularla bağlanmalarına
neden olmuştur.



21 Aralık 1919 Pazar akşamı saat 20.30'da Mucur'a gelen Mustafa Kemal Paşa
ve Temsil Heyeti, geceyi Mucur'da geçirmiş ve 22 Arlık 1919 Pazartesi sabahı
iki oto­mobil ile Hacıbektaş'a hareket etmişlerdir.



23 Aralık 1919 Salı gecesini Mucur'da geçiren Mustafa Kemal Paşa ve Temsil
He­yeti, 24 Aralık 1919 Çarşamba sabahı Kırşehir'e hareket etmiştir.



c) Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti'nin Kırşehir'de Karşılanışı



24 Aralık 1919 Çarşamba sabahı Kırşehir'e gelmek üzere Mucur'dan hareket
eden Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti yağmurlu bir havada, şehir
girişinde bulu­nan Gölhisar yöresinde Kırşehir atlıları tarafından coşkulu
bir şekilde karşılanmıştır.



Daha önceden Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti'nin Kırşehir'e gelmekte
ol­duklarını haber alan bazı Kırşehirli atlılar Topraklı'ya kadar gitmişler,
hatta ülkenin için­de bulunduğu kötü durumdan kaygılanan duyarlı bir kısım
Kırşehirliler de Mucur ve Ha­cıbektaş'a giderek Mustafa Kemal Paşa ile
görüşmüş ve fikir alışverişinde bulunmuşlar­dır.



Ülkenin her köşesinde olduğu gibi Kırşehir'de de, içinde bulunulan durum
hakkın­da her yerde sohbetler yapılıyor, yeni gelişmeler büyük bir ilgi ile
takip ediliyor ve Sivas Kongresi'nde alınan kararlar en küçük yerleşim
birimlerine kadar ulaştırılıyordu. Zaten Kırşehir halkı Mustafa Kemal
Paşa'yı Sivas Kongresi ile tanımış ve O'na güven duymuş­tu. Kongre
Heyeti'nin Kırşehir'e geleceği duyulur duyulmaz hemen şehirde hazırlıklara
başlanmıştır. Kırşehir Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti ile birlikte önceden beri
çalışmalarını sürdüren ve Mustafa Kemal Paşa ile aynı görüşleri savunan
Kırşehir Gençler Derneği mensupları da bu haberi büyük bir sevinç ve
heyecanla karşılamışlar, dernek üyelerin­den M. Hilmi Bey şehir halkından
yapılacak masraflar için yardım toplamış, ertesi gün de Mustafa Kemal
Paşa'nın ve Temsil Heyeti'nin Kırşehir'e geleceğini çarşı esnafına
du­yurmuştur.Daha o günlerde "Kurarıcı" gözüyle bakılan Mustafa Kemal
Paşa'yı coşkulu bir şekilde karşılamak için yapılabilecek her türlü hazırlık
tamamlanmaya çalışılmıştır.



Bu sıralarda Kırşehir'de mutasarrıflık görevini vekaleten yürütmekte olan
muhase­beci Ali Hikmet Bey, Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti'nin
Kırşehir'e geleceğini ha­ber alır almaz, vergi dairesinde veznedar olarak
görev yapan M.Sıtkı (halk arasında Ha­cı Bey diye bilinmektedir) Doğu ile
birlikte karşılama ve uğurlama programını son kez gözden geçirmişlerdir. Bu
haber, resmi kurumlar ve sivil halk arasında da çok hızlı bir şekilde
yayılmıştır. Olumsuz hava şartlarına rağmen herkes karşılama töreni için bir
şeyler yapabilmek düşüncesi ile harekete geçmiştir. M. Sıtkı (Doğu) Bey,
karşılama töreni için yapılan hazırlıkları şöyle anlatmaktadır:



- O zaman Kırşehir'de mutasarrıf vekili muhasebeci Ali Hikmet Bey, ben ise
ver­gi dairesinde veznedar idim. Aynı zamanda Kırşehir Gençler Derneği
Yönetim Kurulun­da üye olarak bulunuyordum. Mutasarrıf Vekili Ali Hikmet
Bey, vezne bölümündeki oda­ma geldi Kapıyı sıkıca kapattı ve sandalyesini
masamın yanına yaklaştırarak oturduk­tan sonra bana: "Hacı, kongre üyeleri
Ankara'ya giderken buradan geçecekler. Şerefle­rine uygun bir karşılama
programı hazırlamak lazım. Buna göre bir program hazırlarsı­nız. Gençler
Derneği ile de hemen temasa geçin dedi." Bu emir üzerine M. Sıtkı (Doğu) Bey
hazırlamış olduğu programı Ali Hikmet Bey'e göstererek onayını almış ve
hazırla­nan bu program; Mutasarrıf Vekili A. Hikmet Bey, Müdafaa-i Hukuk
Cemiyeti Reisi Müf­tü Halil Efendi ile birlikte Kırşehir Gençler
Derneği'nden Mustafa Nural Bey, Reşat (Öz­deş) Bey ve Necati Bey'den oluşan
bir grup tarafından başarıyla uygulanmıştır.



Kırşehir halkı, Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti'nin Mucur'dan hareket
etti­ğini öğrenir öğrenmez önde atlılar olmak üzere, Mucur yönüne doğru yola
koyulmuştur. Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti'nin Kırşehir'e gireceği yol
üzerinde bulunan Ye­nice Mahallesi'nin sokakları Kırşehir halkı tarafından
doldurulmuştur. Kırşehir halkı, Mustafa Kemal Paşa'nın şahsında gelecekteki
aydınlık günleri görüyordu. Bu umutla halkın büyük çoğunluğu Kılıçlı Köprüsü
çevresinde toplanmıştı.



Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarını karşılamaya giden atlılar, bugünkü
otobüs terminali yakınında bulunan Koşu Yolu'nda, Kılıçlı Köprüsü çevresinde
bekleyen kala­balığı görünce, kalpaklarını sallayarak geliyorlar" diye haber
vermişlerdir. Kılıçlı Köprü­sü'nde de yüz elli kadar atlı, kuyrukları
düğümlenmiş atları ile heyeti taşıyan otomobil­lerin çevresinde cirit
oynarken, Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları otomobillerden ine­rek halkı
selamlamışlardır. Mustafa Kemal Paşa otomobilden yere iner inmez "tekbir"
getirilerek, kurbanlar kesilmiştir.



Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti'ni karşılayan Mutasarrıf Vekili Ali
Hikmet Bey, Mustafa Kemal Paşa ve heyete hitaben "Hoş geldiniz Paşa
Hazretleri, aziz misa­firler" dedikten sonra, Kırşehir'in ileri gelenlerini
ve Gençler Derneği üyelerini Mustafa Kemal Paşa'ya tanıtmıştır. Mustafa
Kemal Paşa da memnuniyetini belirttikten sonra yol kenarındaki tarlada cirit
oynayan atlıları kısa bir süre seyretmiş ve daha sonra Ali Hik­met Bey'e
gösterilen bu ilgi ve yapılan hazırlıklar için teşekkür etmiştir.



Kılıçlı Köprüsü'nden itibaren halkla birlikte bir süre yürüyen Mustafa Kemal
Pa­şa'nın, başında bir kalpak, üzerinde de askeri bir elbise bulunuyordu.



Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyet' i için geçtikleri yol üzerinde yaklaşık
her iki yüz metrede bir kurbanlar kesilmiştir. Heyet, şimdiki Gazi ilkokulu
önüne geldiğinde, okul müdürü Ömer Aydın Bey'in yönetimindeki öğrenciler
tarafından alkışlarla karşıla­mıştır. Bu sıcak ilgi karşısında Mustafa Kemal
Paşa otomobilden inerek, Ortaokul Mü­dürü Ömer Aydın Bey'in yanına
gelmiştir. Ortaokul Müdürü Ömer Aydın Bey, Mustafa Kemal Paşa'yı
öğrencilerine; "Aziz yurdumuzu çizmeleri ile kirleten düşmanı kovmak için
canlarını ortaya kuymuş, tarihin en şanlı sayfalarına giren milli
kahramanlarımızdan­dır. Onları size tanıtmakla bir ders daha vermiş
oluyorum. Yurt için çalışanları, nesiller unutur "mu?" diyerek takdim
etmişti: Mustafa Kemal Paşa ise bu sözlere teşekkür ede­rek yoluna devam
etmiştir.



Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti Gazi ilkokulu'ndaki törenden sonra otel
ve hanlarla çevrili bulunan şehir girişine doğru ilerlerken, çevredeki halkı
da selamlayarak Kapıcı Camii önündeki meydana gelmişlerdir. Kapıcı Camii
önünde ana okulu öğrencilerini de gören Mustafa Kemal Paşa otomobilinden
inerek çocukları okşamış ve sevmiş­tir.



Kırşehir, o zamana kadar böyle bir kalabalık görmemiştir. Burada Hacı Ali,
Mülâzım'ın oğlu Ethem Hacı ile Terma Hacı'nın oğlu Hafız Şevket "tekbirler"
getirerek kurban­lar kesmiş, halk ise coşkun sevgi gösterilerinde bulunmuş
ve Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti'ni dakikalarca alkışlamıştır. Böyle
siyasi bir ortamda, Kırşehir halkının mil­li bağımsızlık ruhu ve heyecanı
içinde büyük kahramanı ve arkadaşlarını candan ve sa­mimi bir şekilde
kucaklamaları, gelişmelerin hangi yönde olması gerektiğini sezinleyen
Kırşehirliler için, Milli Mücadele tarihinde takdirle kaydedilecek milli bir
şereftir.



d) Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti'nin Kırşehir'deki Faaliyetleri



Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları Kırşehir'de büyük bir törenle ve coşku ile
Ka­pıcı Camii Önündeki meydanda karşılandıktan sonra, ilk olarak hükümet
binasına git­mişlerdir. Burada kısa bir süre dinlendikten sonra Gençler
Derneği üyelerinden M. Sıtkı(Doğu) Bey ve Hilmi (Nural) Bey, Mustafa Kemal
Paşa ve arkadaşlarını çay içmeye der­nek binalarına davet etmişlerdir. Bu
arada Kırşehir Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Reisi Müftü Halil (Gürbüz) Bey ve
arkadaşları, Mustafa Kemal Paşa'nın yanından bir dakika olsun
ayrılmamışlardır. Bu yakın ilgi sonucunda Mustafa Kemal Paşa'nın Gençlik
Der­neği ve Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti üyelerine olan güveni iyice artmıştır.
Hatta bu sırada Mustafa Kemal Paşa'ya gelen bir şifre telgrafını hiçbir
sakınca görmeden, şifre çözücü ile birlikte açarak onların okumalarına izin
vermiştir.



Müftü Halil (Gürbüz) Bey'in ifadesine göre Mustafa Kemal Paşa Kırşehir
Müdafaa­

i Hukuk Cemiyeti'nden şunları istemiştir:
a) Erzurum ve Sivas Kongrelerinde belirlenen esaslara göre verilen emirlerle
ha­reket edilmesini, çünkü bu emirlerin her türlü durum dikkate alınarak
hazırlandığını, bu hususun tüm vatandaşlara duyurulması ve aydınlatılmasını,



b) Her fırsatta halkla ilişki kurulmasını ve genel durumun anlatılması
hususudur.



Hükümet binasından ayrılan heyet, önce belediyeyi, sonra da ortaokulu
ziyaret et­mişlerdir. Ortaokulda Kırşehir Sancağı'nın eğitim-öğretim durumu
hakkında okul müdü­rü ve aynı zamanda Milli Eğitim Müdür Vekilliği görevini
yürüten Ömer Aydın (Genç) Bey'den gerekli bilgileri almıştır. Bu arada
Mustafa Kemal Paşa ile Ömer Aydın Bey arasında şöyle bir konuşma geçmiştir.



M. Kemal Paşa: - Müdür Bey, Kırşehir'in kaç iptidai mektebi var?

Ömer Aydın Bey: - Yetmiş, Efendim,

M. Kemal Paşa: - Kaç köyünüz mevcut?

Ömer Aydın Bey: -Üç yüz altmış iki pare

M. Kemal Paşa: - Mektep adedi köy sayısına göre azdır. Her köyde bir mektep

açılmasını temin etmek için ne düşünüyorsunuz
Ömer Aydın Bey: - Efendim, eğer Umumi Harp'ten dönen ihtiyat zabitlerinin
mu­allimlikle istihdamı mümkün olursa bu fikirlerinizi ziyadesiyle mevkii
fiile koymak imkan dahiline girer. Okuma nispeti birden yükseltilebilir.

Mustafa Kemal Paşa bu konuşmasıyla, ülkenin kurtulacağından emin olduğu
an­laşılacağı gibi, eğitim ve öğretim konusundaki düşüncelerinin de daha
şimdiden hangi boyutta olduğunu göstermesi bakımından çok önemlidir. Çünkü
henüz örgütlenme aşa­masında bulunan halkın durumu, ülkenin yer yer işgal
edilmeye başlanması, İstanbul Hükümeti'nin tutumu ve Anadolu'nun çeşitli
yörelerinde başlayan isyanlar sürüp gider­ken, Mustafa Kemal Paşa'nın eğitim
ve okullaşma konusundaki düşünceleri, ne denli uzak görüşlü olduğunu ve
milletine olan güvenini açıkça ortaya koymaktadır.



Mustafa Kemal Paşa ve heyet üyeleri ortaokuldaki bu görüşmelerinden ve
sunu­lan kahveleri içtikten sonra Gençler Derneği'ne gitmişlerdir.


..............2........................
Kırşehir Gençler Derneği üyeleri Mustafa Kemal Paşa ve heyet üyelerini
kapıda karşılamışlar ve dernek üyesi M. Sıtkı (Doğu) Bey: "Genç arkadaşlarım
adına derneği­mizi şereflendirdiğiniz için teşekkür ederim" demiş, Dernek
Reisi Reşat Bey, konukları ve üyeleri Mustafa Kemal Paşa'ya takdim ettikten
sonra, kısa bir teşekkür konuşması yapmıştır. Cevat Hakkı Bey'de hazırlamış
olduğu konuşmasını okuduktan sonra, konuklara çaylar ikram edilmiş ve
ülkenin o günlerde içinde bulunduğu olağanüstü durum ko­nuşulmaya
başlanmıştır. Dernek üyeleri milli mücadeleden yana olan görüşlerini
belirt­miştir, Mustafa Kemal Paşa ise, Kırşehir gençlerinin ülke
meselelerine gösterdikleri ilgi ve duyarlılıktan sonra derece memnun
olmuştur.



Bu arada Gençler Derneği'nin tüzüğünü alarak inceledikten sonra; "Sevgili
genç­ler, sizin gösterdiğiniz heyecanlı tavır ve hareketlerinizden çok mutlu
olduk. Esaret teh­likesine düşen, hürriyet ve istiklalini elde etme
hususundaki davamızın ruhuna inanmış olduğunuza kanaat getirerek tüzüğünüzün
çizdiği esaslar cidden takdir edilir şekildedir. ilerde hepinizin şerefli
başarılar yolcusu olduğunuzu görmekle iftihar ederiz. Şeklinde dernek
yöneticilerini duygulandıran ve mutlu eden sözleş söylemiştir.



Mustafa Kemal Paşa Kırşehir Gençler Derneği'ndeki bu takdir dolu ve anlamlı
konuşmasından sonra, dernek yöneticileri tarafından getirilen hatıra
defterine, o andaki duygu ve düşüncelerini yansıtan aşağıdaki metni yazarak
Temsil Heyeti üyeleri ile bir­likte imzalamıştır. Kırşehir gençliği ve
Kırşehir halkı için bir övünç belgesi olan bu bel­gedeki sözler şöyledir:



"Kırşehir gençliğinin, vatanımızda gençliğin kıymetli bir enmuzeci
olduklarını ispat edecek efkar-ı metine ve musîbe ile mütehallî kanaati ile
vaz-ı imza eyleriz.

24 Kânunuevvel1335



H. Behiç A. Rüstem M. Müfit H. Rauf M.
Kemal"



(Kırşehir gençlerinin, ülkemiz gençliğinin değerli bir örneği olduklarını
kanıtlaya­rak ve doğru görüşlerle donatılmış oldukları kanaati ile
imzalarız.

24Aralık 1919



Hakkı Behiç Alfred Rüstem Mahzar Müfit Hüseyin Rauf
Mustafa Kemal)



Kırşehir Gençler Derneği'ndeki bu tarihi görüşme ve açıklamalardan sonra,
geç vakit gençlere veda ederek ayrılan Mustafa Kemal Paşa ve heyet üyeleri
Müftü Halil (Gürbüz) Bey ile birlikte kendilerine ayrılan Kılıçözü kenarında
ve şimdiki Ekinciler Un Fabrikası yakınında bulunan, Sait Efendi'nin (Çopur
Sait) oğlu Öğretmen Mustafa (Er­dem) Bey'in evine gitmişlerdir. Konukların
yatabilmeleri için gerekli yatak-yorganlar Be­lediye Başkanı ve üyelerin
evlerinden getirilmiştir. Çorba, hindili pirinç pilavı, su böreği, turşu ve
meyveden oluşan akşam yemeği, yer sofrasında, samimi bir ortamda
yenilmiş­tir. Mustafa Kemal Paşa en çok Kırşehir'in geleneksel yemeği olan
"su böreğini" beğen­miştir. Yemek sırasında Ortaokul Müdürü Ömer Aydın
Bey'in düzenlemiş olduğu ve or­taokul öğrencilerinin katıldığı coşkulu fener
alayının, kaldıkları binanın önüne gelmesi üzerine, Mustafa Kemal Paşa ve
heyet üyeleri dışarı çıkarak, bu coşkulu topluluğu se­lamlamışlardır. Bu
sırada Ortaokul Müdürü Ömer Aydın Bey; "Pek muhterem Paşa Haz­retleri,
vatanımızın kolunu, kanadını budamak için her taraftan memleketimizin saran
düşmanlara, sizin kahramanca yapacağınız kumanda altında savaşacak olan
askerleri­mizden yiyecekleri tokatla, cezalarını bulacaklarını imanımız
vardır. Fransa Cumhur Başkanı Raimonde Poincare, vatanımızın hastalandığını
söylemekle büyük hataya düş­tüğünü ilerde kendisi de itiraf edecektir.
Memleketimizin hasta olmadığını, vatanımızın aslanlar yatağı olduğunu ispat
için bu millet sizin rehberliğinize muhtaçtır.



İstanbul Hükümeti ecdadımızın kanını akıtarak kazandığı bağımsızlığı feda
edecek kadar aczi yet içinde bulunuyor ve sanki düşmanla işbirliği yapmış
gibi görünüyor. işte bu ,gördüğünüz halkın sevgi gösterisi, size candan
bağlılığının açık bir belirtisidir. Varolunuz. Amacınıza ulaşmanızı ve
sağlığınızı Allah'tan dileriz, aziz ve muhterem he­yet." şeklinde bir
konuşma yapmıştır.



Ömer Aydın (Genç) Bey'in bu konuşması üzerine Mustafa Kemal Paşa'da
genç­lere olan güvenini, ülkenin içinde bulunduğu durumu ve nelerin
yapılması gerektiğini açıklayan uzun bir konuşma yapmıştır. Bu konuşma, o
günlerde ortaokulda tarih, coğ­rafya ve beden eğitimi derslerini veren ve
daha sonra da Kırşehir Milli Eğitim Müdürlü­ğü görevi yapmış olan Cevat
Hakkı Tarım Bey tarafından "Atatürk Kırşehir"de adlı bir ki­tapta yer
almıştır. Mustafa Kemal Paşa'nın yaptığı bu konuşma 30 Ağustos 1936 tarih­li
"Kırşehir Gazetesi" nde yayınlanmıştır. Bu konuşmanın en çarpıcı yanı ise:
"Müstakil yaşamak için feyizli vatanın teminine muhtacız. Çizdiğimiz bir
hudut vardır. Bu hududu ecnebilerin elinde bırakmayacağız, emniyetiniz pek
sağlamdır" şeklindeki bu ifadelerle üstü kapalı da olsa Misak-ı Milli
sınırlarının 20 Ocak 1920 tarihinden önce düşünülmüş olduğunun, Mustafa
Kemal Paşa tarafından Kırşehir'de açıklanmış olmasıdır. Aynı ko­nuşma A. Ü.
Türk inkılap Tarihi Enstitüsü'nce de resmi bir belge olarak kabul
edilmiştir.



Mustafa Kemal Paşa bu konuşmasından sonra, fener alayı alkışlar arasında
da­ğılırken: "Sevgili Kırşehir halkı ve gençleri! Bizi çok hislendirdiniz.
Her yerde halkın coş­kun sevgi gösterileri ile karşılaştık. Milletin
inancının kuvvetli olduğunu gördük.



Namık Kemal:

'Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,

Yok imiş kurtaracak baht-ı kara mâderini,



demiş. Bu milletin içinden çıkan ben Kemal de övünerek değil, milletimizin
asalet ve kahramanlığına dayanarak söylüyorum:

'Vatanın bağrına düşman dayasa hançerini,

Elbet bulunur kurtaracak baht-ı kara mâderini,"

diyerek, milletin hayat ve hürriyeti söz konusu olduğunda, kendisiyle
birlikte tüm Türk Milleti'nin her türlü özveriye katlanabileceğini dile
getiriyordu.



e) Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti'nin Kırşehir'den Uğurlanışı



25 Aralık 1919 sabahı çok erken saatlerde uyanan Mustafa Kemal Paşa ve
arka­daşları, kahvaltıdan sonra Kırşehir halkının doldurduğu sokaklardan
geçerek Hükümet Konağı'na gitmişlerdir. Mustafa Kemal Paşa ve heyet, Hükümet
Konağı'nda şehir ileri gelenleri ile tek tek vadalaştıktan sonra
otomobillerine binerek Kaman'a doğru hareket etmişlerdir. Ortaokul Müdürü
Ömer Aydın Bey, heyetin gelişinde olduğu gibi, gidişinde de öğrencilerle
birlikte şehrin çıkışında yerini almıştır. Mustafa Kemal Paşa kendisini
uğurlamak amacıyla Ömer Aydın Bey ve öğrencilerinin beklemekte olduklarını
görünce, arabasından inerek aralarında bir müddet dolaşmış, onları okşamış
ve Ömer Bey'in de elini sıkarak vedalaşmıştır. Bu sırada Mustafa Kemal Paşa
ile Ömer Aydın Bey arasın­da şöyle bir konuşma geçmiştir.



Ömer Aydın Bey - Paşa Hazretleri, eğer milletimizin yeteneklerini iyi
yönetir ve kul­lanırsanız, ki bundan kesinlikle eminiz, hem vatanımız, hem
de bağımsızlığımızı sağla­mış, milli tarihimize adınıza değer bir şan, şeref
sayfası ve destanı yazmış olursunuz. Hepimiz hepinize hayırlı yolcuklar
dileriz.



Mustafa Kemal Paşa - Milletimizin yüksek yeteneğini iyi kullanarak bu yolda
ba­şarılı olacağımızdan eminiz ve siz de emin olabilirsiniz" dedikten sonra
otomobillerine tekrar binerek 25 Aralık 1919 Perşembe günü Kırşehir atlıları
eşliğinde Kaman'a gitmek üzere ayrılmışlardır.



f) Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti'nin Kaman'a Gelişi Sonrasındaki
Gelişmeler



Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti 25 Aralık 1919 Perşembe günü saat 9.00
civarında Kırşehir'den uğurlanmış, saat 11.00 civarında da Kaman'a 20 km
uzaklıkta bulunan Sofular'da (Aydınlar) durarak köy bakkalı ile bu civarda
bulunan köyler ve Ka­man hakkında kısa bir söyleşi yapmışlardır. Kırşehir
atlıları, Aydınlar Köyü'nün biraz ile­risinde bulunan tepede Kaman atlıları
ile buluşarak birlikte cirit oynamış ve daha sonra Kırşehir'e dönmüştür.
Heyet ise, Kaman atlılarının rehberliğinde Kaman girişindeki bir hanın
önünde kalabalık bir halk tarafından karşılanmıştır. Kamanlılar tarafından
coşku­lu bir şekilde karşılanan Mustafa Kemal Paşa'nın, başında sarı bir
kalpak ve sırtında as­keri bir elbise bulunmaktadır. Otomobilden inen
Mustafa Kemal Paşa ve heyet üyeleri­nin etrafına toplanan halk ile birlikte
Kaman Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti başkanı Hacı Ali Bektaş Ağa da gelmiş ve
konukları hazırlamış olduğu atlarla kendisine ait çiftliğe götür­müştür.
Burada ikindi kahvaltısı şeklinde; yağda pişirilmiş yumurta, yoğurt, pekmez
ve meyve yenilmiş, yol yorgunluğunu atmak için bir saat kadar dinlenen
Mustafa Kemal Pa­şa, köylerden gelen bazı kişilerle görüşmeler yapmış,
memleketin içinde bulunduğu du­rumu açıklayarak, padişahın iş göremez hale
geldiğini, yurdun yer yer işgal edildiğini, Erzurum ve Sivas Kongrelerinde
alınan kararları anlaşmıştır. Orada bulunan halktan da köylünün durumunu,
"aşar" vergisini, "mültezim"lerin uygulamaları ve hayvan yetiştirme
miktarlarını sormuştur. Daha sonra dışarıda bekleyen topululuğa karşı yüksek
bir yere çıkarak bir konuşma yapmıştır. Mustafa Kemal Paşa'nın yapmış olduğu
bu konuşmanın içeriği hakkında H. Ali Bektaş Ağa'nın yeğeni ve Kaman
Belediye Başkanı Halil Bey ta­rafından şu şekilde nakledilmektedir.



- Köyünüz ne kadar güzel, her taraf ağaçlarla dolu, kim bilir yazın ne hoş
ve se­rin havası olur. Şu cennet gibi köyünüzün içinde düşman çizmelerinin
dolaşmasına han­giniz ve hangimiz razı oluruz. işte şirin İzmir'e düşman
girdi. Oradaki vatandaşlarımızın hepsi esir muamelesi görmektedir. Padişah
da esir edilmiş bir haldedir ve memleketin derdine çare bulacak bir durumda
değildir. Düşmanlar bin bir hile ile, elbirliği yaparak bi­zi yok etmek
istiyorlar. Sizlerin yardımı ile bu felaketli günleri atmaya çalışacağız.



Mustafa Kemal Paşa'nın konuşması bittikten sonra çevresinde toplanan halk
sev­gi gösterisinde bulunmuş ve bir müddet daha sohbet ettikten sonra
hazırlanan akşam yemeğini yemek üzere H. Ali Bektaş Ağa'nın evine
girmişlerdir. Baş menüsü kızartılmış tavuk ve bulgur pilavından oluşan akşam
yemeği yer sofrasında neşe içerisinde yenildikten sonra heyet üyeleri
kendileri için ayrılan odalarda yatmışlardır. Mustafa Kemal Paşa ise gece
bir müddet daha bazı notlar almak ve almış olduğu notları da gözden
ge­çirmek için yatmamış, bu süre içerisinde de Kaman Belediye Başkanı Halil
Bey kendi­sine refakat ederek ikramlarda bulunmuştur.



26 Aralık 1919 Cuma günü sabah erken kalkan Mustafa Kemal Paşa ve Heyeti
Kaman'dan, çevre köylerden ve Kırşehir'den gelen atlılarla birlikte
kalabalık bir halk ta­rafından yağışlı ve çamurlu bir ortamda Ankara'ya
uğurlanmıştır.



Kaman'dan hareket eden Heyet'e ait otomobillerden biri Beynam'a yaklaşırken
çamura saplanmış, havanın soğuk ve yağışlı olmasından dolayı heyet
üyelerinden Hak­kı Behiç Bey hastalanmış ve bir kısım heyet üyeleri çamura
saplanan otomobillerin içe­risinde geceyi geçirirken Mazhar Müfit ve Rauf
Bey'in yaya olarak Beynam'a gelip yar­dım istemeleri üzerine, Beynam'dan
sağlanan katır ve öküzlerle birlikte gelen köylülerin yardımı ile otomobil
ve içindekiler ancak sabaha karşı Beynam'a gelebilmişlerdir.



26-27 Aralık 1919 gecesini Beynam'da geçiren Mustafa Kemal Paşa ve Heyet
üyeleri, 27 Aralık 1919 Cumartesi günü Ankara'ya ulaşmışlar ve Dikmen Keklik
Pına­rı'nda Ankaralı atlılar ve seymenler tarafından coşkulu bir şekilde,
oyunlar oynayarak ve halaylar çekilerek karşılanmışlardır. Bu tarihten
itibaren Ankara Milli Mücadele Merkezi ve İstanbul'dan koşup gelen
milletvekillerinin, aydınların ve vatanseverlerin buluştuğu "umut kent"
olmuştur.



4 - Milli Mücadele'de Kırşehirliler'in Tutumu ve Katkıları



Kırşehir ve çevresi Birinci Dünya Harbi'nin sonlarında kurdukları Kırşehir
Gençler Derneği ve hemen hemen tüm yerleşim birimlerinde kurulan Müdafaa-i
Hukuk Cemiyet­leri ile Milli Mücadele için hazırlık çalışmalarına
başlamıştır.



Son Osmanlı Mebusan Meclisi'ne Avanos (1871) doğumlu Ali Rıza Bey ile,
Hamit­köy (1877) doğumlu M. Rıza Bey (Silsüpür) Bey Müdafaa-i Hukuk grubu
Kırşehir millet­vekili olarak katılmışlardır. Bu milletvekillerinin
İstanbul'un resmen işgalinden sonra da (16 Mart 1920) Ankara'ya gelerek
milli mücadeleyi desteklemeye devam etmişlerdir.



Kırşehir halkı Mondros Ateşkes Antlaşması'ndan sonra başlayan işgallere
karşı, İstanbul Hükümeti gibi teslimiyetçi bir tutum takınmamış, Milli
Mücadele'yi başlatan Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti'nin tüm
çalışmalarını yakından takip etmiş ve so­nuna kadar yanlarında yer almıştır.
Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarını Samsun'dan beri takip eden Mucur halkı,
Sivas'ta milli bir kongrenin toplanacağını öğrenince, Mucur'u temsilen
Kaymakam Cevat Bey ile Hacıbektaş Nahiye Müdürü Mucurlu Avni (Er­kanlı)
Bey'i, Kongreye katılmak üzere Sivas'a göndermiştir. Ancak bu heyet,
Şarkışla'ya vardığında kongrenin bitmiş olduğunu, Mustafa Kemal Paşa temsil
Heyeti'nin de Si­vas'tan hareket ettiğini öğrenince Mucur'a dönmek zorunda
kalmıştır. Kırşehir halkının bu olumlu tutumu Ankara vilayetinden gelen 28
Aralık 1919 tarihli şifre telgrafından da açıkça anlaşılmaktadır. Ülkenin
diğer taraflarının Milli Mücadele'nin gelişiminden haber­siz olmasına
rağmen, Kayseri, Kırşehir ve Ankara gibi Orta Anadolu illerinde Mustafa
Kemal Paşa ve Temsil Heyeti'nin büyük törenlerle karşılanması ve bölge
halkının konu­ya olan duyarlılığı son derece dikkat çekicidir. Kırşehir
halkı Milli Mücadelede olduğu gi­bi Cumhuriyetin ilanından sonra da
Atatürk'ün yanında yer almış O'nun ilke ve inkılaplarının savunucusu
olmuştur.

a) Siyasal Yönden Katkıları

23 Nisan 1920'de açılan T.B.M.M.'nde ise Kırşehir Ahmet Müfit (Kurutluoğlu)
Bey, Rıza (Silsüpür) Bey, Yahya Galip (Kargı) Bey, Sadık (Savtekin) Bey,
Cemalettin Çelebi Efendi, Bekir (Kocaoğlu) Efendi, Cevdet (Seçkin) Bey
tarafından temsil edilmiştir. Bu milletvekillerinden Yahya Galip Bey,
İstanbul Hükümet,'nin emirleri doğrultusunda olmak üzere Mustafa Kemal
Paşa'yı tutuklatarak, Milli Mücadele'yi daha başlangıcında engel­lemeye
çalışan Ankara Valisi Muhittin Paşa'nın tutuklanmasından sonra; Ankara
Valiliği yapmış, daha sonra da üç dönem Kırşehir milletvekili olarak yeni
Türk Devleti'ne önem­li hizmetlerde bulunmuştur. Muhittin Paşa'nın
tutuklanmasından sonra Defterdar Yahya Galip Bey, Ankara halkı tarafından
seçilerek Valilik görevine getirilmiştir. Bu durum, An­kara halkının,
Anadolu'nun ortasında bulunan bir ilde, demokratik yöntemle yöneticisini
seçmesi bakımından çok önemli bir olaydır. Ayrıca böyle bir hareket şekli,
bir bakıma İstanbul Hükümeti'ne karşı da bir başkaldırı niteliği
taşımaktadır.



Vali Yahya Galip Bey, Mustafa Kemal Paşa'yı Samsun'dan itibaren yakından
izle­mekte ve ülkenin kurtuluşunun ancak Mustafa Kemal Paşa'nın önderliğinde
başlayan milli bir mücadele ile gerçekleşeceğine inanmaktadır. Nitekim
Mustafa Kemal Paşa'nın Amasya Mülakatı (görüşmesi) (20-22 Ekim 1919) için
Amasya'da bulunduğu sırada, An­kara Valiliği görevini yürüten Yahya Galip
Bey'den 15 Ekim 1919 tarihli, şifreli bir telgraf almıştır. Bu telgrafta
Yahya Galip Bey: "Mukadderatımızı, milletin mukadderatını bilme­yen bir
hükümete ve ne de rastgele gönderilecek valilere terk edemeyiz. Mahmut Ferit
Paşa kabinesinin tayin edip te gönderemediği eski Bitlis Valisi Ziya Paşa'yı
buraya ve Suphi Bey'i de Konya'ya Vali tayin etmek suretiyle merkezi hükümet
ilk adımını attı. Mil­let meclisi kurulmadan önce dışardan bir kişinin
hiçbir memuriyete getirilmemesini evvelce arz etmiştik. Merkezi hükümet
buraya yeniden Vali göndermekle, buradaki milli hareketi söndürmek istiyor
demektir. Siz nasıl askerlikten istifa ile milletin bir ferdi gibi çalışmaya
karar verdinizse, ben de buradan çekilerek, aynı surette milletimin
vazifesini yapmaya karar verdi. Vali gelinceye kadar vekaleti kime
bırakacağımı lütfen bildiriniz" diyerek, Mustafa Kemal Paşa'ya ve Temsil
Heyeti'ne bağlılığını ve her türlü emir ve yet­kiyi onlardan alacağını
göstermek suretiyle, Milli Mücadele'ye tam bir destek sağlamış oluyordu.



Yahya Galip Bey, Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti'nin 27 Aralık 1919'da
An­kara'da karşılanması sırasında da Ankara valisi olarak aktif görev
almıştır. Ankara vali­si olan Yahya Galip Bey ilk iş olarak, Muhittin
Paşa'nın tutuklatmış olduğu ittihat ve Terakkicileri serbest bırakmış ve bu
nedenle kendisine "Hakan" ünvanı verilmiştir. Sıcak kanlı ve babacan bir
yapıya sahip olan Yahya Galip Bey, Ankara valisi iken milletvekil­lerinin
özel hayatlarına da müdahale edebilmekte idi. Nitekim bu konuda; "Yahya
Galip Bey mebusları bile içki başında görünce sopayla kovalardı" şeklinde
belirtilmektedir.



Yahya Galip Bey T.B.M.M.'n de 23 Nisan 1920 den 4 Mayıs 1931'e kadar üç
dö­nem Kırşehir milletvekili olarak bulunmuş, bu süre içerisinde 45 kez söz
alarak; maliye, dış politika, komünizm-bolşeviklik, anayasa, hukuk,
tekalif-i milliye, israf, demokrasi, meclisin sağlıklı çalışması, istiklal
mahkemeleri ve çalışmaları, Hıristiyanların ve azın­lıkların ülkemizdeki
faaliyetleri, Yunan işgali, misak-ı milli, sosyal yardım, meclis
görüş­meleri, bakanlıkların ödenekleri ve benzeri konularda görüş ve
düşüncelerini dile getire­rek meclis çalışmalarında etkili olmuştur.



Birinci dönem T.B.M.M.'n de etkili olan diğer bir Kırşehir milletvekili de
Ahmet Mü­fit (Kurutluoğlu) Bey'dir. İlmi düzeyi yüksek bir aileden olan ve
daha çok dini ilimler ala­nında isim yapmış Savcılı Türkmen abasına mensup,
Müftü Hacı Vehbi Efendi'nin oğlu olan Müfit Bey 1879 yalında Kırşehir'de
doğmuştur. Müfit Bey Kırşehir Rüştiyesi'ni bitir­dikten sonra on beş yaşında
iken medrese tahsili için İstanbul'a gitmiş, İslam Hukuku alanında tahsil
görerek diploma almıştır. Medrese öğreniminden sonra Kırşehir'e deği­şik
adliyelerde hizmet yapmış ve 1910 yılında babasının ölümünden sonra
Kırşehir'e gelerek, Kırşehir Müftüsü olmuştur. I. Dünya Harbi sonunda
imzalanan Mondros Ateşkes Anlaşması'nı, devletin sürekliliği bakımından son
derece tehlikeli görmesi, bu mü­tarekeyi imzalayanları ve savunanları
kınaması üzerine tutuklanarak İstanbul'a gönde­rilmiştir.



I. Dünya Harbi'nden sonra, devletin yönetimine adeta bir karabulut gibi
çökerek Milli Mücadele aleyhine bir yönetim sergileyen Sadrazam Damat Ferit
Paşa tarafından "Harp Divanı"na gönderilen Müfit Bey, Erzurum Kongresi'nden
önce bir fırsatını bularak kaçmış ve Kırşehir'e Müdafaa-i Hukuk Teşkilatı
içinde bulunmuş ve Sivas'ta bulunan Temsil Heyeti ile ilişki kurarak, Milli
Mücadele'ye katkı sağlayan Kırşehir'in önderleri ara­sında yer almıştır.



Müfit Bey, 23 Nisan 1920'de T.B.M.M.'nin Ankara'da toplanma şamasında diğer
Kırşehir milletvekili ve arkadaşı Yahya Galip Bey ile çok üstün bir gayret
göstermiş ve bu hususta Ali Fuat (Cebesoy) Paşa hatıralarında, Meclis'in
Ankara'da toplanmasında Kırşehir milletvekillerinin önemli bir yeri olduğunu
belirtmiştir.



Müfit Bey de diğer din adamları gibi, Milli Mücadele'de önemli rol oynamış,
birinci T.B.M.M.'n de "ikinci Reis Vekilliği" görevini yürütmüş ve meclis
çalışmalarına aktif ola­rak katılmıştır. Müfit Bey, İzmir'in işgalinin
birinci yıldönümü nedeniyle Ankara halkının işgali protesto amacı ile
T.B.M.M. önünde toplanmaları üzerine söz alarak:



- Efendim bu gün İzmir'in Yunanlılar tarafından işgalinin birinci
yıldönümüdür. An­kara halkı bu işgali kabul etmeyerek protesto
düzenlemişlerdir. Dışarıda toplanmışlardır. Onların duygularına ortak olmak
üzere hepinizin dışarıya çıkmanızı meclis adına öneri­yorum diye konuşarak;
yurdun işgaline karşı son derece duyarlı davrandığı gibi, TB.M.M.'n de de
bütün üyeleri yönlendirebilecek güçte olduğunu göstermiştir.



Kırşehir milletvekili olarak Müfit Bey, Koçhisar ve Kırşehir bölgesinde
satın alma komisyonlarının çalışmalarını kontrol etmek ve hızlandırmak için
Harp Encümeni tara­fından müfettiş olarak görevlendirilmiştir. Başlangıçta
Padişah ve İstanbul Hükü­meti'nden ümidini kesen Müfit Bey, Mustafa Kemal
Paşa ve Milli Mücadele'ye tam des­tek verirken, daha sonra T.B.M.M.'n de
muhalefet grubu olarak bilinen ve sayıları 123'e ulaşan ikinci grupta yer
almış, hatta grubun sözcüleri arasına girmiştir.



İkinci ve daha sonraki dönemlerde milletvekili seçilemeyen Müfit Bey
politikadan çekilmiş, 1923 yılından itibaren avukatlık yapmış ve 15 Haziran
1958 tarihinde 79 ya­şında vefat etmiştir. Müfit Bey, çevresinde çok temiz
ve şık giyinen, son derece kültürlü bir kişi olarak bilinmektedir.
T.B.M.M.'nin açılışında yaptığı konuşma ile de milli benliği ve islamiyeti
savunduğu gibi Bolşevikliği şiddetle reddetmiş ve işgalci devletlere karşı
Afyonkarahisar'dan başlayarak saldırıya geçilmesi gereğini savunmuştur.
Müfit Bey mecliste bulunduğu ve ikinci Reis Vekilliği görevini yürüttüğü
süre içerisinde, yaklaşık otuz kez söz alarak; T.B.M.M.'nin toplanması ve
amacı, hukukun üstünlüğü bütçe gö­rüşmeleri, ülkede huzur ve güvenliğin
sağlanması, Osmanlı Devleti'nin borçları meselesi, dış politika, istiklal
mahkemelerinin gerekliliği, banka ve kredi sorunları ile yabancıla­rın mal
ve mülkleri hususunda ortaya çıkan anlaşmazlıklar konularında özlü ve
aydınla­tıcı konuşmalar yapmıştır.



Diğer bir Kırşehir milletvekili olan ve Hacıbektaş'ta bulunan Çelebi
Cemalettin Efendi, yalnız Kırşehir ve Hacıbektaş'ta etkili biri değil, tüm
Anadolu'daki Alevi'lerin Bek­taşi'lerin önderi konumunda olan bir kişi idi.
Ankara Valisi Muhittin Paşa, O'nu Damat Ferit Hükümetine kazandırmak için
Kırşehir'e gitmiş ve para dahil elinden gelen her im­kanı kullanmış, fakat
başarılı olamamıştır. Başından beri Mustafa Kemal Paşa ve Tem­sil Heyeti
yanında yer alan Çelebi Cemalettin Efendi, TB.M.M.'n de "birinci dönem"
mil­letvekili olarak görev yapmış ve temsil ettiği tüm Alevi'ler ile
birlikte Milli Mücadele'yi desteklemiştir. Hatta mecliste bir ara "Meclis
Reis Vekilliği"de yapmıştır.



b) Askeri Yönden Katkıları



Kırşehir halkı, Balkan Harbi'nde (1912-1913) ve Birinci Dünya Harbi'nde
(1914­-1918) ülkenin içinde bulunduğu savaş yıllarında çeşitli cephelere
gönderdiği evlatları ile ülke savunmasına fiilen katıldığı gibi, Mondros
Ateşkes Antlaşması'ndan sonra yaban­cı işgaline uğramamasına rağmen, milli
heyecan ve mücadele ruhu sürekli canlı kalmış, muhtemel tehlikelere karşı
askeri yönden de gereken hazırlıkları yapmaya başlamıştır. Nitekim 19 Mayıs
1919'da Samsun'da başlayan ve 27 Aralık 1919'da Ankara'da sona eren Türk
Milleti'nin yeniden diriliş serüveninde, Kırşehir önemli bir destek merkezi
ol­muş, Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti'nin Kayseri sınırından itibaren
Ankara'ya kadar güvenlik içerisinde ulaşması Kırşehirliler tarafından
sağlanmıştır. Ayrıca Sivas Kongresi sırasında Mustafa Kemal Paşa ve
arkadaşlarının, İstanbul Hükümeti yanlısı olan Ankara Valisi Muhittin Paşa
tarafından tutuklanmaları hususundaki planın bozul­ması da, o dönemde
Kırşehir yöresinde etkili bir kişi olan, M. Rıza Bey yönetimindeki "Kırşehir
Milli Müfrezesi"nin, Ankara Valisi Muhittin Paşa'yı, Elmadağ yakınında
bulunan Kılıçlar Beli mevkiinde tutuklayarak etkisiz hale getirmesi
sonucunda gerçekleşmiştir.



İstanbul Hükümeti ise görevden uzaklaştırılan Vali Muhittin Paşa'nın yerine
başka bir Vali göndermeye kalkınca, Ankara Müdafaa-i Hukuk Derneği Başkanı
Müftü Rıfat Börekçi) efendi sert bir çıkış yaparak, Eskişehir'e gelmiş olan
Damat Ferit'in Valisini tek­rar İstanbul'a göndermiştir.



Mustafa Kemal Paşa Mucur'a geldiği 21 Aralık 1919 tarihinde, Mucur halkı
tara­fından coşkulu bir şekilde karşılanmıştır. Heyetin karşılanması ve
muhtemel bir baskı­nın önlenmesi için, Jandarma Komutanı Yüzbaşı Sadık
(Vicdani) Bey'in yönetiminde, Mucur ve çevre köylerden oluşturulan yirmi
kişilik bir gönüllü müfreze birliği kurulmuş­tur. Bu çekirdek kuvvetin her
türlü ihtiyacı Mucur halkı tarafından karşılanmış, daha son­ra bu birlik
takviye edilerek "Mucur Milli Süvari Müfrezesi" adıyla İnönü Cephesi'ne
gön­derilmiştir. Bu şekildeki teşkilatlanmadan son derece memnun olan
Mustafa Kemal Pa­şa: "Siz şimdiden milli davamızı muhitinizde kat' i bir
muvaffakiyetle tebarüz ettirmiş bu­lunuyorsunuz" demiştir.



Milli Mücadele'de düzenli ordu kurulması aşamasında, Batı Cephesi
Komutanlı­ğı'nca 4 Ağustos 1920 günü, Genelkurmay Başkanlığı'na sunulan ve
Batı Cephesi'nin insan gücü faaliyetlerini açıklayan raporda: "500 mevcutlu
Kırşehir Taburu'nun kuruluş, donanım ve silahlandırma işlerine hızla devam
edildiği" açıklanmaktadır.



I. Dönem Kırşehir Milletvekili olan M. Rıza Bey de, kendisine bağlı kişiler
ve ha­pishaneden çıkartmış olduğu mahkumlardan meydana gelen beş yüzden
fazla kişiden oluşun bir kuvvet ile "Ertuğrul Grubu" Komutanı Kazım Özalp
Bey'in emrinde, İnegöl, Bi­lecik ve Yenişehir havalisine giderek Milli
Mücadele'ye destek vermiştir.

Kırşehir halkı Mondros Ateşkes Antlaşması'ndan sonra Milli Mücadele yan'lısı
bir tutum içerisine girerek, İstanbul Hükümeti ve dış güçler tarafından
yapılan kışkırtma ve telkinlere kanmamış, Kuva-i Milliye'den yana olmuş,
hatta yanı başında baş gösteren çapanoğlu isyanı'na taraftar olmayıp, karşı
bir tutum sergilemiştir.



Milli Mücadele'de hazırlık safhası bitip düzenli ordunun kurulmasından sonra
da cepheye çağrılan Kırşehir gençlerinden bir çoğu şehit olmuştur. Savaş
yıllarında Kırşehir Gençler Derneği yöneticilerinin hemen hemen tamamının
askere alınması, dernek faaliyetlerinin durmasına sebep olmuştur. Kurtuluş
Savaşı'nda tespit edilebilen şehit sa­yısı; Kırşehir merkezden iki yüz on,
Mucur'dan yetmiş beş, Avanos'tan seksen beş kişidir.



1921 Temmuz başlarında Batı cephesine ulaştırılmak üzere Ankara, Yahşiyan,
Akşehir, Köprüköy, Kırşehir, Kayseri ve Ulukışla gibi yurt içi cephanelik
depoları oluştu­rulmuş, Köprüköy ve Kırşehir deposunda 1600 Osmanlı, 100
Alman, 1000 Rus, 1316 İngiliz, 261 Avusturya, 67 sandık da Fransız cephanesi
olmak üzere toplam 1120 san­dık Kırşehir deposunda, 1014 sandık da Köprüköy
deposunda piyade cephanesi depo­lanmıştır. Bunlara ek olarak Kırşehir milli
savunma deposunda 1159 Osmanlı seri sah­ra top cephanesi ve 2186 İngiliz
sahra top cephanesi bulunuyordu.



Milli Savunma Bakanlığı tarafından kurulan "Menzil Teşkilatları'nın"
korunması amacı ile Ankara Komutanlığı, 100 mevcutlu bir muhafız bölüğünü
Kırşehir'e gönder­miştir. Bölük merkezi Kırşehir olmak üzere,
Köprüköy-Kırşehir ve Küçüktaş'ta birer ta­kım bulunuyordu. 8 Eylül 1920'de
ilk defa Kırşehir'de kurulan "Koruma Birliği" 8 Kasım 1920'de kaldırılarak
birlik, Bakanlık emri ile Kayseri'ye gönderilmiştir. 17 Şubat 1921 'de ise
Kayseri Menzil Bölge Müfettişliği'ne bağlı, Kırşehir'de bir "Menzil Hat
Komutanlığı" kurulmuştur.



Kırşehir Menzil Hat Komutanlığı, Kırşehir, Hacıbektaş, Keskin ve Mucur'da
"Men­zil Nokta Komutanlıkları", Kırşehir, Hacıbektaş, Keskin'de "Erzak
Ambarı", Topaklı'da "Ambarlı Konak", Kırşehir'de bir "Kol" şeklinde idi.



Yine Kırşehir ve Mucur'da "iaşe merkezleri", Kırşehir'de bir "Revir ile
Silah ve Teç­hizat Deposu" bulunmakta idi.



Milli Savunma Bakanlığı Kütahya-Eskişehir Savaşları'ndan sonra duyulan
ihtiyaç üzerine 28 Temmuz 1921 tarihinde Menzil Teşkilatları'na araştırma,
biriktirme ve topla­ma görevleri de vermiştir. Kırşehir Menzil Bölge
Müfettişliği de ek olarak, Aksaray-Kon­ya Ereğlisi arasında karayolu
nakliyatı kurmuştur. Sivas-Kayseri bölgesiyle Yozgat, Ço­rum, Kırşehir
bölgelerinde 100.000 insan ve 50.000 hayvan iaşesini karşılamak amacı ile
stok ambarlar kurulması kararlaştırılmış ve karar doğrultusunda Köprüköy ve
Kırşe­hir'de ambarlar açılmıştır. Kurtuluş Savaşı'nın hangi şartlar altında
kazanıldığının daha açık bir şekilde anlaşılması açısından, Kırşehir Hat
Komutanlığı'nın nasıl çalıştığını belirtmekte yarar vardır. Komutanlık
emrindeki Müteahhit Nakliye Kolları, 232 Nolu Çift Araba Kolu, 231 Nolu
Devre Kolu ve iki Eşek Kolu'ndan oluşturulmakta idi. Dört koldan ibaret olan
bu birliklerde toplam olarak 4 nakliye müteahhit eri ile 8 er, 10 çift altı
araba, 25 deve ve 90 eşek bulunmakta idi. Oluşturulan hat komutanlıkları ile
cephelerde ihti­yaç duyulan malzemeler Anadolu'dan toplanarak sevk edilmekte
idi. Mesela Sakarya Meydan Muhaberesi döneminde Kayseri-Kırşehir-Yahşihan
yolu ile 10.5 ton çeşitli çap ve büyüklükte silah, 44.5 ton cephane, 152 ton
yiyecek ve yem, 20 ton donatım ve ge­reç malzemesi gönderilmiştir.



26 Ağustos 1922'de başlayan Büyük Taarruz hazırlığı kapsamında,
Kayseri-Kır­şehir- Yahşiyan yolu ile 48.5 ton silah, 221.5 ton cephane, 1367
ton yiyecek ve yem, 49.5 ton da donatım ve gereç malzemesi gönderilmiştir.

Harp Encümeni 26 şubat 1922'de yaptığı toplantıda aldığı karar üzerine,
Kırşehir taşıt araçları Aksaray'da toplanan tahılların nakledilmesi için
geçici bir süre ile Aksaray Komisyonu emrine verilmiştir.

1921 yılı Aralık ayında Keskin'de 500, Avanos'ta 750, Kırşehir'de 1500
yataklı as­keri hastaneler bulunuyordu. Ancak, daha sonra Kırşehir'deki
hastanenin yatak sayısı400'e düşmüştür.



Hastanelerden taburcu edilip, uzun süre dinlenmesi gereken subaylar için
cephe gerilerinde, havası iyi bir yerde bir "Nekahet hane" kurulması, Mayıs
1920'de Ordu Sağ­lık Daire Başkanlığı tarafından Kızılay kurumuna
önerilmiştir. Bu öneri dikkate alınmış, Kırşehir'de Lise binasında bir subay
nekahet hanesi kurulmuştur. Daha sonra binanın noksanları tamamlanmış, 100
yataklı bir nekahet hane haline getirilmiştir. 13 Temmuz 1921 'de Kütahya,
Afyon ve Eskişehir yönüne doğru başlayan düşman saldırısı üzerine,
Eskişehir'de bulunan Kızılay Hastanesi zorunlu olarak Kırşehir'e
taşınmıştır. Kırşehir'de Devlet Hastanesi olmadığından fakir halk ile subay
ailelerinin muayene ve tedavileri bu­rada yapılıyor, hastaların ilaçları ise
Kızılay tarafından veriliyordu. Hastane 3.5 ay hiz­met verdikten sonra 1
Aralık 1921 'de kapatılmıştır.



c) Diğer Yönden Katkıları



Kırşehir halkı, Milli Mücadele için yola çıkmış olan Mustafa Kemal Paşa ve
arka­daşlarına gösterdikleri ilgi ile, arkalarında kendilerine destek olacak
heyecanlı bir toplu­mun varlığı hususunda güvence vermiş ve Heyet üyelerinin
morallerinin yüksek tutul­masını sağlamıştır.



Kırşehir halkı, Milli Savunma Bakanlığı'nın, Harp Encümeni'nin kararlarına
ve "Te­kalif-i Milliye" emirlerine, güçleri oranında katkıda bulunarak,
Milli Mücadele'ye destek olmuştur. Milli Mücadele'ye yalnız askeri ve siyasi
yönden katkı sağlamakla kalmayan Kırşehirliler, Mucur Müdafaa-i Hukuk
Cemiyeti tarafından, o zaman için yüksek bir mik­tar olan kırk bin kuruş
göndererek, maddi yönden de desteklemiştir. Ayrıca Mucur Mü­dafaa-i Hukuk
Cemiyeti, Ankara'da açılan ilk meclis binasının yapımı ve onarımında
kul­lanılmak üzere otuz bin kuruş daha göndererek bu yöndeki desteklerini
sürdürmüştür.



Mustafa Kemal Paşa'nın Başkomutan olarak Batı Cephesi Komutanlığı'na
gön­derdiği emirde, Koçhisar ve Aksaray alım komisyonlarının çalışmaları
sırasında, Kırşe­hir Mutasarrıflığı'ndan ve Yol Komutanlığı'ndan yardım
isteyebilecekleri ve bu istekleri­nin hemen yerine getirileceğini
bildirmesi, Mustafa Kemal Paşa'nın bölge halkına olan güvenini açıkça ortaya
koymaktadır. Bu konuda Başkomutanlık tarafından 14 Şubat 1922'de yayımlanan
altı maddelik emir de aynen şöyledir:

1. 23.01.1992 gün ve 1 sayılı Başkomutanlık emrindeki kurallara göre kurulup
ça­lışmak üzere, Keskin ve Kırşehir'de de büyük yerel yöneticilerin
başkanlığında birer alım komisyonu kurulacaktır.

2. Savunma Bakanlığı'nca Kırşehir Komisyonluğuna haftada yirmi bin
lira, Keskin Komisyonluğuna haftada on bin lira verilecektir.

3. Komisyonlar, arpa, buğday, un ve para verilerek alınıp (peşin
ödeme) paralı ta­şıtlar da Yahşihan Askeri Deposu'na bırakacaklardır.
Alınacak yiyeceğin oranını Milli Savunma belirler, komisyonlara bildirir.

4. Komisyonlar (1) sayılı emrin 15. maddesi gereğince yaptıkları
çalışmaları tuta­naklarla belgeleyerek Milli Savunma'ya vereceklerdir.

5. Alımlarda ve taşınmalarda sıkı çalışma ve çabukluktan komisyonlar
sorumlu­dur.

6. 14.02.1992 gün ve 3 sayılı olan bu buyruk Milli Savunma Bakanlığı
ile Kırşehir Sancağı'na, Ankara iline, Keskin Kaymakamlığı'na ve bilgi için
içişleri Bakanlığı'na ve­rilmiştir.



Kırşehir halkı, Mondros Ateşkes Antlaşması'na da uymayarak, çeşitli
bahanelerle çıkarlarına uygun gördükleri Anadolu topraklarını işgal eden
itilaf Devletleri ve yandaşlarına karşı da tepkilerini değişik şekillerde
ortaya koymuşlardır.



15 Mayıs 1919'da Yunanlılar'ın İzmir'i işgal ettiğini haber alan Mucur
halkı, ilgili makamlara başvurarak bu haksız işgali, hem ülke genelinde hem
de uluslararası düzey­de protesto etmiştir. Çeşitli Avrupa hükümetlerine
yaptıkları müracaatları ile işgalin kal­dırılmasını istemiş, şayet bu
istekler yerine getirilmez ise haklarını kendi güçleri ile ala­caklarını
bildirmiştir. Mucurlular, duygu ve düşüncelerini, "Mucur Cemiyet-i islamiye
ve Milli Heyeti" imzası ile Harbiye Nezareti'ne gönderdikleri telgrafla
şöyle anlatmaktadır: "Sevgili vatanımızın mühim bir parçası bulunan
İzmir'in, Yunanlılarca işgali ve ilhak edil­mek üzere bulunduğu haberi
felaketini bugün altık. Halkımız galeyan halinde ve orada­ki kardeşlerimize
yardım edebilmek için hazırlanmaktayız. Aynı zamanda Avrupa hükü­metlerine
müracaattan geri durmuyoruz. Eğer Avrupa bizim bu haklı feryadımızı
duy­mazsa, hakkımızı kendi kuvvetimizle korumak hususundaki azmimiz
kat'idir. Bize reh­ber olunuz."



Milli Mücadele yıllarında yönetim bakımından Kırşehir'e bağlı bulunan
Keskinliler de, İzmir ve dolaylarının Yunanlılar tarafından işgal edilmeye
başlandığını duyunca bü­yük bir üzüntü içerisine girmişler, 16 Mayıs 1919
tarihinde binlerce kişinin katıldığı bü­yük bir miting ile durumu protesto
etmişlerdir. Konu ile ilgili olarak Keskinliler, bütün halk adına Müftü
Mehmet Sadık ve daha birkaç kişinin imzaladığı Milli Mücadele'ye hazır
ol­duklarını bildiren bir metin yayınlamışlardır. Metinde, İzmir'in
işgalinden dolayı halkta derin bir üzüntü meydana geldiği belirtilerek şöyle
denilmiştir: "Bu işgal hareketini milli haysiyetimize, hukukumuza açık bir
tecavüz telakki ederek, bütün heyecanımızla hare­kete hazırız. Dört devletin
milli haklar hakkındaki vaadlerine güvenerek, sükunet ile mü­tarekenin
başlangıcından beri hakka riayet edileceğini umduğumuz halde, iş bu
vaadIe­re müstenid ilmî görüşlere de uymayan işgal hareketini milli şeref
ile mütenasip bir su­retle muhafelette bulunulmasını "Hükümet-i Seniye'den
talep ve temenni eder, bu hu­susta maddi ve manevi bütün fedakarlığa hazır
ve amade bulunduğumuzu arz ederiz".



İstanbul'un itilaf Devletleri tarafından 16 Mart 1920 tarihinde işgal
edilmesi de Kır­şehir halkı tarafından büyük bir üzüntü ile karşılanmış,
batılı devletlerin uzun süreden beri dile getirdikleri milliyet, hürriyet,
bağımsızlık ve vatanseverlik ilkelerine uymayan bu davranışları, Kırşehir
halkı tarafından büyük bir miting yapılarak protesto edilmiştir. Mi­ting
sonunda "Kırşehir Müdafaa-i Hukuk Reisi Hilmi" imzası ile Ankara Müdafaa-i
Hukuk Cemiyeti Başkanlığı'na aşağıdaki karar metni gönderilmiştir:



"Bu tecavüz Osmanlı hakimiyetinden ziyade yirmi asırlık insanlık
medeniyetinin meydana getirdiği hürriyet, milliyet ve vatanseverlik
esaslarına bir darbe teşkil edeceği ve Osmanlı milletinin varlığını ve
istiklalini koruması hususundaki azim ve imanına bu hadisenin hiçbir tesiri
olmayacaktır. Yalnız hür milletlerin bu haksızlığı kabul etmekle bü­yük bir
tarihi mes'uliyetin altına girmiş olacaklarından bu üzücü hadiseyi 'kemal-i
şiddet­le' protesto ederiz. Bu hadiseden doğacak her türlü mes'uliyetin de
müsebbiplerine ait olacağını arz ve haksızlığın bir an evvel tamirini
bekleriz".

İstanbul'un işgal i üzerine Mucurlular tarafından da 19.03.1920 tarihinde
bir miting düzenlenmiş ve miting sonrasında işgalci güçlerin
temsilciliklerine çektikleri telgraflarla, durum protesto edilmiştir.
Kaymakam Cevat Bey, yaptıkları çalışmaları aşağıdaki telg­rafla temsil
heyetine bildirmiştir: "Bugün mübarek Cuma namazının edasını müteakip
Belediye dairesi önünde büyük bir miting akdedilerek sevgili İstanbul'umuzun
son vazi­yeti münasebetiyle hazır bulunan ümmet-i islâmiyenin vatanperver
duygularını açıkla­yan şiddetli ve müessir ifadeleri içine alan protesto
telgraflarının sureti bilcümle mü­messillere gönderildi"



Mondros ile birlikte yurdun her köşesinde işgal, öldürme, talan ve yağma
şeklinde başlayan olumsuz hareketleri yakından izleyen Mucur halkı,
Fransızlar ile birlikte hare­ket eden Ermeniler'in, Güneydoğu Anadolu
Bölgesi'nde yaptıkları zulüm ve Maraş'ın iş­gali üzerine 26.01.1920
tarihinde, hem ilgili devletlere karşı durumu protesto etmiş, hem de "Ankara
Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Heyet-i Merkez iyesi"ne çekilen telgrafla, bölge
halkının konuya duyarlılıklarını dile getirmiştir. Son derece anlamlı olan
telgraf metni, emperyalist devletlere karşı Mucur halkının haykırışı
niteliğindedir: "Şimdi Maraş'ta me­deni bildiğimiz Fransızlar'ın,
Ermenilerle işbirliği yaparak, top ve mitralyöz ateşleri altın­da din
kardeşlerimize can verdirdikleri, insanlık ve medeniyet eserlerini tamamen
yok ettikleri haberini aldık. Ey!... Medeniyetin ve insanlığın vicdanı
olarak tanıtılan Amerika Devleti ve Avrupa Devletleri!.. Daimi adalet,
medeniyet ve insaniyet sözleriyle bütün dünyayı kana boyayan ve bu suretle
avutan bu sahte medeniliğin hakiki kararını hemen, tereddütsüzce tasdik
et!... Veyahut bu kötü fikri, göstereceğin adil ve seri icraatla ispat ve
tekzip et!.. Ey İtalya, Fransa, İngiltere, tarihin kara sahifeleri ile
dolduracağı kara ve lekeli katreleri olmaktan, bütün insanlık aleminin
vereceği büyük fikri kararla tarihi me­suliyetten sakın! Hak ve hakkaniyeti
tarafsız olarak insanlığa yakışacak bir surette bir an evvel teslim et!...



Bu namerdâne insanlığa mugayir hareketleri artık kır, yık, ez!.. bununla
şöhret ka­zan, bütün insanlığın hür temini daima kendine topla ve düşünmeye
çalış.



Yapılan hareketi kemal-i nefret ve şiddetle proteste eder, halen hadisenin
durul­masıyla beraber mes'ullerinin acilen ve pek şiddetli bir surette
cezalandırılmalarını talep ederiz."



Kırşehir halkının, İstanbul'daki siyasi gelişmeleri ve hükümette meydana
gelen değişiklikleri de yakından takip ettiklerini görmekteyiz. Ali Rıza
Paşa kabinesinin istifası üzerine çekilen telgraflar, Kırşehir halkının
devlet politikasını ve yaşanan olaylar ve ge­lişmeleri çok yakından takip
ettiğini göstermektedir. Konu ile ilgili olarak Mucur Müda­faa-i Hukuk
Cemiyeti Reisi Nuri Bey'in Mebuslar Meclisi'ne çektiği telgrafta;
Kabine'nin, yabancı devletlerin baskısı sonucu istifa ettirildiğini, yerine
milli amaçlara karşı bir kabi­nenin kurulmak istendiğini, milletin
kesinlikle böyle bir duruma katlanamayacağını bildir­miştir.



Ali Rıza Paşa Kabinesi'nin istifası üzerine Keskin'den de, "Keskin Müdafaa-i
Hu­kuk Cemiyeti Reisi Sadık" ve arkadaşlarının imzaları ile 5 Mart 1920
tarihinde gönderi­len telgrafta: "Ali Rıza Paşa Kabinesi'nin istifasını
haber aldık. Yerine milli çıkarlara ve milli amaca uygun olarak çalışacak
bir kabine kurulmasını arz eder, aksi halde milletin katlanamayacağını
bildiririz, efendim." denilmiştir.



Kırşehir ileri gelenleri ve aydınları önce Milli Mücadele'ye destek olmuş,
daha son­ra da inkılapların benimsenip yayılmasında önemli katkılarda
bulunmuştur. Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulması sırasında Vali Yahya Galip
Bey, milletvekilleri Müfit Kurutlu­oğlu ve M. Rıza Bey, öğretmenlerden Ömer
Aydın Genç, Cevat Hakkı Tarım, Arif Sıtkı Gönendik ve Habip Arıöz gibi bir
çok kişinin önemli rolleri olmuştur. Ayrıca Cumhuriye­tin bir fazilet rejimi
olarak sevilip benimsetilmesinde de üstün gayretleri görülmüştür.



Büyük Önder Atatürk'ün yeni Türk harflerinin tanıtılması ve öğretilmesi
amacıyla Başöğretmen olarak yaptığı yurt gezisinde, Yerköy istasyonu'na da
uğramış ve burada kendisini Kırşehir'e davet etmek ve görüşmek isteyen iki
otobüs ile gelen Kırşehirli eği­timci ileri gelenlerle görüşmüştür. Bu
görüşme sırasında Cevat Hakkı Tarım Bey'in Ata­türk'e hitaben:



- Paşam, Ulus'un bütün sayfaları yeni harflerle yayın yaparsa, halka daha da
ko­laylık yapılmış olacak, şeklindeki teklifini yerinde bulan Atatürk,
yanında bulunan CHP Genel Sekreteri Saffet Arıkan Bey'e:



- Saffet, not et... şeklinde vermiş olduğu emir üzerine, resmi gazete
niteliği taşı­yan Ulus Gazetesi, önceleri yalnızca baş sayfayı yeni
harflerle çıkarırken, bu konuşma­dan sonra tamamını yeni harflerle
çıkarmıştır.



Atatürk'ün yenilikçi düşüncelere karşı gösterdiği olumlu yaklaşımından
cesaret bulan Cevat Hakkı Bey, ikinci bir öneride bulunarak:



- Paşam, halkımız (ch) harflerini birleştirerek (ş) şeklinde okumakta güçlük
çeki­yor. (s) harfine (,) sedil işaretini koyarak (ş) harfi şeklinde
yazılırsa kolaylık olur kanısın­dayım, diye konuşmuştur. Bu isteği de akla
yakın bulan Atatürk:



- Saffet, bunu da not et, emrini vermiştir.



Özetle belirtirsek; Kırşehir halkı, Milli Mücadele'ye maddi ve manevi her
türlü des­teği vermeye çalışmıştır. Nitekim yetiştirmiş olduğu asker ve
sivil kişileriyle, Milli Müca­dele'ye etkin bir şekilde katıldığı gibi,
güvenilir bir belde olarak da her türlü silah ve teç­hizatın saklanması,
sevkıyatın yapılması, dernek ve cemiyet çalışmaları ile Milli Müca­dele'ye
son derece olumlu katkılarda bulunmuştur.



Sivas Kongresi'nde (4-11 Eylül 1919) "manda" tartışmaları yapılırken,
Kırşehir hal­kının, gerek işgaller karşısındaki tepkisi, gerekse Damat Ferit
Paşa'nın izlemiş olduğu teslimiyetçi politikaya karşı, milli davayı savunan
Ali Rıza Paşa Kabinesi'nin istifası ve işgallere karşı gösterdikleri
tepkilerden tam bağımsızlık için hareket ettikleri, bu politika­nın önderi
olan Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarına tam bir destek vererek her türlü
özveride bulundukları görülmektedir.



5 - Mustafa Kemal Paşa'nın Milli Mücadele'den Sonra Kırşehir'le ilişkileri



Milli Mücadele'ye hazırlık aşamasında yaklaşık beş gününü Kırşehir'de
geçiren Mustafa Kemal Paşa'nın, Milli Mücadele'yi başarıya ulaştırıp,
Cumhuriyeti kurduktan sonra da Kırşehir'i ve Kırşehir halkını unutmadığını
görüyoruz.



Mustafa Kemal Paşa, Türkiye Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanı olarak 17 Ekim
1924 tarihinde saat 17.00 sularında eşi Latife Hanım ile birlikte Kırşehir'e
gelmiştir. Ga­zi Mustafa Kemal Paşa ve Heyet, şehrin dışında Vali Atıf Bey,
Belediye Başkanı Baktıroğlu Ziya Bey, Daire Başkanları ve bir kısım halk
tarafından coşkulu bir şekilde karşı­lanmıştır. Şehrin girişinde de bütün
Kırşehirliler, okullar, köy ve kasabalardan gelen ka­labalık bir halk
tarafından "Yaşa büyük Başbuğumuz" şeklindeki sevgi gösterileri ve
al­kışlarla karşılanmıştır. Şehrin girişinden merkezine kadar uzanan cadde
boyunca kuru­lan takların altından geçen Gazi Mustafa Kemal Paşa için
kurbanlar kesilmiştir. Kırşehirli,bayanlar ise Hükümet Konağı karşısındaki
alanda toplanmıştır. Hükümet binasının önündeki alanda yenilikçi bir
öğretmen olan Habip Arıöz Kırşehirli'ler adına "hoş geldi­niz" diyerek,
Kırşehir halkının minnet, şükran ve bağlılıklarını belirten bir konuşma
yap­mıştır. Öğretmenin bu konuşmasında, Cumhuriyet, inkılaplar ve yenileşme
yolundaki çalışmalarında Gazi Mustafa Kemal Paşa'yı tam bir bağlılıkla
izleyeceklerini söylemiş ve bu konuda güvence vermiştir.



Gazi Mustafa Kemal Paşa belediye başkanını, Tüccar Heyetleri'ni, memurları
ve Mucur Heyetini Hükümet binasında kabul etmiş ve bu sırada Gazi; "asayişin
sağlanma­sında en önemli etken nedir?" diye sorunca, orada bulunanlar hep
bir ağızdan: "Cum­huriyetin ilanıdır" cevabını vermişlerdir.



Burada Kırşehir Valisi Atıf Bey, Latife Hanım'a bir çift Kırşehir işi halı
armağan et­miştir.



Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın Kırşehirliler'le üçüncü görüşmesi 20 Eylül 1928
ta­rihinde Yerköy'de olmuştur. Harf inkılabı münasebetiyle 14 Eylül 1928'de
İstanbul'dan başlayan yurt gezisinde, İzmir vapuru ile Sinop'a, oradan 16
Eylül'de Samsun'a, daha sonra da Amasya, Sivas ve Kayseri yoluyla 21 Eylül
1928 günü Ankara'ya dönmüştür. Yeni harflerin benimsetilmesi amacı ile
Anadolu gezisine çıkan Gazi Mustafa Kemal Ata­türk'ün, Yerköy'den geçeceği
haberi alınınca, Kırşehir Valisi B. Nazım Akyürek başkan­lığında
altmış-yetmiş kişilik Kırşehir heyeti otomobiller ile Yerköy'e gitmiştir.
Kırşehir, Yozgat, Çiçekdağı ve Yerköy halkı tarafından doldurulan istasyonu
n her tarafı Kırşe­hir'den getirilen halılar, bayraklar ve renkli radyum
lambaları ile donatılmıştır. KırşehirIi­ler ellerinde kırmızı zemin üzerine
beyaz harflerle "Kırşehir Halkı Büyük Kurtarıcısını Saygıyla Selamlar"
şeklinde bir pankartla, Mecidiyeliler (Çiçekdağ) ise, "Mecidiyeliler Ulu
Gazisini Hürmetle Selamlar" yazılmış bir pankartla karşılamıştır. Trenden
inen Atatürk ve diğer misafirler, toplanan halkı selamladıktan sonra,
Atatürk: "Nasıl yeni harfleri öğ­reniyor musunuz?" diye sormuştur. Kırşehir
heyeti içerisinde bulunan Cevat Hakkı Ta­rım Bey ve orada bulunan halk hep
birlikte: "Yeni harfleri öğrenmek bizim için milli hay­siyet ve vicdan
borcudur." diye cevap vermiştir. Atatürk'ün bu ziyareti bir bakıma
harfle­rin öğrenilip öğrenilmediğini denetleme niteliğini de taşıyordu.
istasyonda salona giren Atatürk, Cevat Hakkı Tarım Bey tarafından hazırlanan
kara tahtaları görünce tebeşir is­temiş ve Cevat Bey'e tahta başına
geçmesini emretmiştir. Tam bu sırada Yozgat heyetin­den bir kişi Atatürk'e
bir cep defteri ile kalemini uzatarak, "Türk Ocağına adına imzala­malarını
istemiştir. Atatürk ise: "Şimdi sırası mıdır?" diye gülümseyerek o kişiyi
tahta ba­şına göndermiş ve şu cümleyi yazdırmıştır: "Türk Ocakları milleti
tenvir (aydınlatma) için çok kıymetli bir fırsata malik (sahip)
bulunuyorlar"



Daha sonra Atatürk orada bulunanlara yeni harflerle yazılmış okuma
kitabından parçalar okutmuş, bazı yazım kuralları ve ifade yanlışlıkları
üzerinde durmuş ve düzelt­meler yapmıştır.



Kırşehir'e ilk gelişlerinde kendisini son derece sıcak ve saygıyla
karşılayarak fe­ner alayı düzenleyen, yaptıkları konuşmalar ve uğurlanışı
sırasında büyük ilgi gösteren öğretmen Ömer Aydın Bey'i görünce, hemen
kendisini hatırlamış, burada da O'na övgü dolu sözler söylemiş ve: "Türk
Milleti'nin Nurlu Ordusu, Yüksek Erkanı Muallimler, Cid­den Milleti
Kendilerine Minnettar Kılacak Vaziyette Bulunuyorlar" cümlesini yazdırarak,
bu şerefli eğitim ordusuna karşı yüksek takdirlerini ve sevgilerini bir kez
daha açıklamış­tır.



Atatürk daha sonra, Çiçekdağı ilçesi ilkokulu Başöğretmeni (Müdürü) Oğuz
Bey'e de bir cümle yazdırarak, ilçedeki yeni harfleri öğrenme ve öğretme
çalışmaları hakkın­da bilgi almıştır.



Bu teftişi sırasında, yeni harfleri öğrenmeye bir hafta önce başlamış olan
Naci Genç ve Nesibe Gönendik adlı öğretmenlerin, yeni harflerle kusursuz
okuyup yazdıkla­rını gören Atatürk, son derece memnun olmuş ve
inkılaplarının benimsenerek hayata geçirilmiş olmasından engin bir mutluluk
duymuştur. Mustafa Kemal Paşa uygun ortamı ve konuyla ilgilenen öğretmenleri
bulunca, yol yorgunu olmasına rağmen istasyon bina­sında bir saatten fazla
bir süre yazım kuralları ile ilgili birçok konuda aydınlatıcı açıkla­malar
yapmıştır. Daha sonra kendisi için hazırlanan koltuğa oturan Atatürk, Cevat
Hak­kı Tarım Bey'in uzattığı okuma kitabını, 20 Eylül 1928 tarihini yazarak
imzalamıştır. Da­ha sonra bu konuda Atatürk, kendi imzası ile 21 Eylül'de
Ankara'dan telgrafla Valilikle­re yeni yazım kuralları ile ilgili bir
genelge göndermiştir.



Mustafa Kemal Paşa'nın Kırşehir'e son gelişleri 1 Şubat 1934 tarihindedir.
Çok şiddetli bir kış günü gerçekleştirilecek olan bu ani ziyaretin haberi
duyulunca, Cevat Hakkı Tarım Bey, yolda karşılaştığı birinci dönem T.B.M.M.
'n de Kırşehir Milletvekili ola­rak görev yapan Müfit Kurutluoğlu'na, "Bu
karda kıyamette bu seyahatin sebebi nedir acaba" diye sormuştur. Müfit Bey
de: "Bilirim Hazreti O bir şeye karar vermesin yoksa.. Mahali mümkün kılar."



Vali B. Nazım Akyürek'in yalnız jandarma kumandanı ile Atatürk'ü karşılamaya
git­tiğinin duyulması üzerine, başta Cevat Hakkı Tarım Bey ve eşi, Turgut
Çopuroğlu ve kı­zı, Ortaokul öğretmenlerinden Arif Sıtkı Gönendik ve eşi
Öğretmen Nesibe Hanım ile Müfit Bey'in Eşi Mihribuna Hanım tarafından
oluşturulan grup "Dağ başını duman almış" marşını söyleyerek Özbağ mevkiine
kadar gitmiştir. Havanın aşırı soğuk olmasından dolayı akşam karanlığına
kalacaklarını düşünen karşılayıcılar, şehir girişindeki hastane önünde
bekleyen halkın arasına katılmak için tekrar dönmüşlerdir. Atatürk ve diğer
misafirleri getiren otomobil konvoyu, coşkulu sevgi gösterilerinde bulunan
kalabalığın önünde durmuştur. Atatürk, otomobilinden inerek, ön safta
bulunan hükümet erkanı ve ileri gelenlerle el sıkıştıktan sonra, hastaneye
gitmiş, hastaları ziyaret etmiş ve Müfit Bey'in eşi ve yayındakilerle de
tanıştıktan sonra, büyük bir kalabalık eşliğinde, kendisi için hazırlanan
Halk Partisi binasına gelmiştir. Ani yapılan bu yolculuk, Ankara'daki
ma­kamları da telaşa düşürmüş, Kırşehir Valisi B. Nazım Bey de güvenlik
nedeni ile Ata­türk'ün gelişini halka duyuramamıştır. Atatürk, yanında
bulunan Kılıç Ali Bey, Afet İnan, Falih Rıfkı Atay, Ruşen Eşref Ünaydın,
bazı komutanlar ve diğer arkadaşları ile birlikte Bala-Kaman üzerinden
Kırşehir'e gelmiştir.



Atatürk ve misafirler çay ve kahvelerini içip, bir süre dinlendikten sonra,
görüşebil­mek için kapıda bekleyen Kırşehir ileri gelenlerine doğru kızgın
bir şekilde hızla yürüye­rek dışarı çıkmışlardır. Atatürk'ü kızdıran durum
ise; Atatürk'ün parti başkanından, mi­safirlerin nerede kalacağını sorması
üzerine, bir Genel Meclis Üyesi'nin Arap harfleri ile yazdığı yazıyı
Atatürk'e uzatmış olmasıdır. Atatürk: "Ben böyle yazı tanımıyorum" diye­rek
kağıdı fırlatmış ve dışarı çıkmıştır. Atatürk'ün üzülmesine neden bu olay,
orada bu­lunan Kırşehir halkını da son derece üzmüştür. Şehir merkezinin
Kuzeydoğusu'na dü­şen imaret mahallesindeki (Celal Efendi'ye ait) Vali
Konağı'na giden Atatürk, geceyi bu­rada geçirdikten sonra 2 Şubat 1934'de
Yerköy üzerinden Yozgat'a gitmek üzere, ken­disini uğurlamak için Vali
Konağı önüne gelen Kırşehirliler'le vedalaştıktan sonra diğer arkadaşlarını
da beklemeden yola çıkmıştır.



Şehir merkezi ile Vali Konağı arasındaki yolun, son derece kötü ve çamurlu
olma­sı nedeniyle, Vali'nin arabası konağa gelirken çamura saplanmıştır.
Yolun kötülüğünden Atatürk de rahatsız olmuş ve bu konuda Vali Bey ile
aralarında şöyle bir konuşma geç­miştir.

Atatürk:

- Oturduğunuz ev çok güzel, hangi sokaktan gidiyorsonuz?

Vali, pencereden dar ve çamurlu bir sokağı gösterir. Atatürk ise:

- Kaç yıldır bu evde oturuyorsunuz? Diye sorar. Vali:

- Yedi yıldır, deyince Atatürk kaşlarını çatar. Atatürk:

- Eve her gidiş-gelişte sokağa bir taş koysaydınız, bu çamur sokak, kaldırım
olur­du. Yazık!... diyerek üzüntülerini belirtmiştir.



Vali B. Nazım Bey, Cevat Hakkı Tarım Bey'e daha önce Adana Valisi oğlu
sıralar­da Mustafa Kemal Paşa'nın Halep'ten dönerken Adana'ya uğradığını ve
aralarında şöy­le bir konuşmanın geçtiğini belirtmiştir. Atatürk: "Vali Bey,
Vali Bey! Bu memleketi hürri­yet ve istiklaline kavuşturacak en acil ve
cezrı tedbir, Anadolu'nun bağrında milli bir hü­kümet kurmaktır. Bu işe
hemen burada başlayabiliriz...!" şeklindeki ifadesine karşı, Vali Bey'in:
"Paşam, İstanbul'da altı yüz asırlık bir Saltanat ve Hilafet, onun kurulmuş
bir hü­kümeti mevcut, ordularımız bu vaziyette, düşmanlar memleketin bir çok
aksamını istila etmiş bir halde iken, böyle bir teşebbüse girişmek, bilmem
ki nasıl karşılanır?" diye ce­vap verdiğini söylemiştir. Bu ifade ile Vali
B. Nazım Bey, Mustafa Kemal Paşa'nın Yıldı­rım Orduları Grubu Kumandanı iken
söylediklerini, o zaman için gerçekleşemeyecek bir hayal ürünü gibi
karşılamış olduğunu, oysa bu düşüncenin artık düşünce olmaktan Çı­kıp,
Atatürk'ün Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni kurmuş olduğunu dile getiriyordu.



Kırşehir Valisi B. Nazım Bey'in, olumsuz durumu Atatürk tarafından bizzat
tespit edilmiş, fakat emekliliği yaklaştığı için hemen görevden
alınmamıştır. Atatürk bu konu­da da lütuf göstererek, B. Nazım Bey'in Ordu
Valiliği'ne tayinini yaptırıp, emekli olması için gereken zamanı burada
fazlasıyla doldurarak, emekliliğe ayrılmasını sağlamıştır.Kırşehir'den
ayrılan Atatürk ve arkadaşlarının, bir gün de Yozgat'ta kalacaklarını
öğrenen Yozgat Valisi Bekir Sami Bey, karla kapalı olan yolları açtırarak
heyetin Yoz­gat'a rahatlıkla ulaşmalarını sağlamıştır.



ATATÜRK'ÜN KIRŞEHİR GENÇLER DERNEĞİNDEKİ SÖYLEVİ (*)



(24.XII.1919) (**) (Sivas'tan Ankara'ya
ilk gelişinde)



Milletimiz teşkilat fikrini henüz zihnine sokmamıştır. Ekseriya bunu
hükümete terkeder. Bu, milletimizin öteden beri itiyat ettiği bir ahlaktır.
Fakat, zaman, hadisat ve tecarüb gösterdi ki, bizatihi milletin mütehassıs
ve mütelekkir olması lazım. Her ne şekil ve vasıfta olursa olsun ahara terk
etmemek lazımdır, ederse bugünkü netice hasıl olur.



Nazarımızı tarihe çevirecek olursak, millet derecei hakimiyetinden aşağı
doğru in­meğe başlamıştır. Fakat, düşününüz! Milletimizin her ferdi
mütefekkir ve mütehassıs bir tarzda yetiştirilmiş olsaydı muhakkak bu hale
gelmeyecekti. Memleketi ve milletin idare­sini deruhte etmiş olanlar,
içtihadatında hata etmiş olur, fakat bütün bu hataların netice-i
müellimesinden millet mutazarrır olmuştur.



Mütarekeyi müteakip milletimiz, teessüfle söylenir, mukadderatının
müsamahaka­rı bir halde bulunuyor, mevcudiyetimizi imhaya hahişker olan
düşmanlar, acı darbeler in­diriyor, milletimiz parçalanmaya namzet
bulunuyordu. Şayanı teşekkürdür ki, bazı ahval, haizi kıymet olan
milletimizi teyakkuz ve intibaha getirdi. Yer yer efradı milletimiz
yekdi­ğerini aramaya, bulmaya başladı. Bunun neticesi olarak teşkilat
meydana geldi. Devle­timizin istiklalini mahvetmeye çalışan ecanip,
milletimizden böyle bir ruhu tecelli edece­ği ne intizar etmiyorlardı.
Burada yaşayan insanları hissiz mahlukattan ibaret zannediyorlardı. "Böyle
bir milletin hakkı bekası olamaz" kararlarını ittihazda bir millet
mevcudiyeti nazar-ı dikkate alınmadı, milletimizin hadisat ve derebat
neticesi olarak yer yer taazzuv etmesine ehemmiyet vermemişlerdir. Bu
ehemmiyet verilmeyen parçaların müda­faa etmek istedikleri ve verdikleri
karar ve bütün milletin kabul ettiği nokta-i esası; Kuvayı milliyenin amil,
iradesi milliyenin hakim olmasıdır.



Ve bu teşkilatın ruhu budur. Bu maksatla teşkilatı teşmile başladığı zaman,
eca­nip nazarı dikkatini Türkiye'ye çevirmeğe başladı, mahiyeti asliyesine
inanamadı; muh­telif memurlar, heyetler gönderdiler; bizde bir hissi hayat
keşif ve onu yakından temas ile tetkike başladılar ve binaenaleyh anladılar
ki, miskin bir millet değildir, altı yüz sene ve daha evvelden beri
hakimiyetini ispat etmiş, efendilik yapmış bir millet, onların tasav­vur
ettiği gibi esir bir millet değildir. Binaenaleyh ecanip tamamen kani
olmalıdır ki: Tür­kiye ve Türkiye'de yaşayan Millet, başlı başına bütün
cihan milletleri içinde müessir bir mevcudiyete maliktir, bu izole edilemez.
Elhamdülillah devletimiz ve milletimizin istiklali mevzuu bahs olmaktan çok
uzaklaşmıştır. İstiklalimize her suretle hürmet edilmesi ta­hakkuk etmiştir.
Bu bizim için kafi değildir, bu maksat ve gayemizi temin edemez, maddeten
takarrütünü görmek mecburiyetindeyiz, tamamen mutmain olmak atideki küşayış
ve temeddünü bihakkın temin edebilmek için vatan sahıla olarak görüşmeliyiz.

_______________

(*) Bu Konuşma A. Ü. Türk inkılap Tarihi Enstitüsü tarafından Resmi Belge
Olarak Kabul edilmiştir.

(**) Bu Konuşma Kırşehir Gazetesi'nin 30.08.1936 tarihli nüshasında
yayınlanmıştır.





Müstakil yaşamak için feyizli vatanın teminine muhtacız. Çizdiğimiz bir
hudud vardır, bu hududu ecanibin elinde bırakmayacağız, emniyetimiz pek
kavidir.



Bu teşkilat henüz bir şekilden ibarettir, bugün yarın buna bir şekli hendesi
gibi ba­kamayız, buna ruh verebilmek için de her ferdi milletimizin dimağını
inkişaf ettirmek,heyeti umumiyenin mukadderatına vuku bulacak taarruz ve
tecavüzden kendilerini muhafaza edebilmek için teşkilata müttehiden tevessül
etmek lazımdır.



Vahdeti vatana ait fikirlerimiz kısa oluyor, diğer vatandaşımıza vuku
bulacak za­rardan müteessir oluyoruz. Bütün millet bir vücut gibi bir hale
getirilmelidir. Her millette olduğu gibi bizde de bir işe müteşebbisler
başlar, en son ferde ve yukarıya doğru şirayet ettirilir. Az zamanda matlup
vechile istikameti hakiye ye sevk edebilmek için münev­verler daha çok
vazife dardır. Münevverlerin vazifeleri gayet büyüktür. Hiç bir millet
yok­tur ki, ahlak esasatına istinat etmeden tefeyyüz etsin. Münevverlerimiz
vatan ve millet fikirlerini vermekle beraber rakip milletlere karşı
muhafazai mevcudiyeti için lazım olan hususatı temin ederlerse vazifelerini
daha vasi surette ifa etmiş olurlar."







17 Ekim 1924 Tarihinde Mustafa Kemal Paşa'nın Kırşehir'e Geldiği

Sırada Hükümet Konağı Önünde Habip Arıöz Tarafından

Yapılan Konuşmanın Metni



Soylu Türk Milleti'nin göz bebeği Gazi Paşamız! Asırlardan beri Türk'ün
kanıyla varlığını sürdürerek, kendisine Allah'ın gölgesi süsünü vererek,
zihinlerde yerleşen, düşmanlarımızla birlikte büyük milletimizin, büyük
Kemalleri'ni yetiştiren şu nazlı vatanı temelinden yıkmak, Türk milletini
sonsuza kadar tutsak etmek hayalini kurarken onu tut­saklıktan, ölümden
kurtarmak amacı ile kahramanca meydana atılarak üç yıl önce şehrimizden
geçmiş ve o zaman üzgün kalplerimizde bir kurtuluş ve ümit ışığı
yakmıştınız!



Çok geçmedi: Kararlı, kahraman ve olağanüstü gücünüzle altı yüzyıldan beri,
dün­ya tarihinin yazmadığı büyüklükte denizler kadar engin, şanlı bir zaferi
gerçekleştirerek milletimizin ve bütün İslam dünyasının sonsuz teşekkürleri
ile şereflendirdiniz, takdirlerini topladınız.



Senelerden beri kalpleri istek ve şevkle çarpan Kırşehir halkı, Türk
milletinin layık olduğu yüksek mevkiye ulaştıran yenilik, ilerleme
yollarında bizlere aydınlık hedefleri gösteren Gazi Cumhurbaşkanımızı
selamlamak onuruna sahip olduğumuzdan dolayı kendilerini mutlu ve bahtiyar
bilirler.



Burada büyük milletimizin duygularını dile getirerek diyorum ki: Biz
Kırşehir halkı, saygıdeğer Cumhurbaşkanı Paşamızın kurtarıcı kılıcı ile
kurtardığı ve güçlü kalemiyle belirlediği ilkeler etrafında toplandık.
Kutsal amacımızın gerçekleştiğini görmek ve son amaca ulaşmak için açtığımız
gerçek yolda: Genç ve sağlam Cumhuriyetimizin güçlü ve aydınlık ışıklarında
sizinle birlikte yürüyeceğiz. Bizi bu hakikat yolundan çevirecek hiç­bir güç
yoktur. Önümüze çıkan her engeli korkusuzca aşacağız. Milletimizin şu
demir­den yumruğu: Zulüm, esaret, bağımsızlık ve bilgisizlik zincirlerini
parçaladığı gibi, her cehennem ateşini söndürmeye yeterlidir.



Biz Türkler, yeni ve güçlü cumhuriyetin gerçek koruyucusu ve sahibiyiz.
Milli ve kutsal düşüncemiz budur. Cumhuriyet fidanını gerekirse kanımızla
sulamaktan çekinmeyeceğiz. Yaşasın Türk Cumhuriyeti, Yaşasın Türk Milleti,
Yaşasın Büyük Gazi Paşamız!



yasaravci@karincalikoyu40.com