Þu Mübarek Günde Küsmek Olur Mu?*Uzat Ellerini Bayramlaþalým.*Tanrý Selamýný Kesmek Olur Mu?*Uzat Ellerini Bayramlaþalým.

MERHABA
YURTTA BARIŞ DÜNYADA BARIŞ
KIRŞEHİR
KARINCALI KÖYÜNE HOŞ GELDİNİZ
1-Karıncalı'nın Tarihi
2-Köy Anıları-Yağmur Duası
3-Köyden bakýþ
4-Karıncalı Sülaleler
5-Kurtuluşta Karıncalı
6-Kırşehir ve Köyümüz
7-Karıncalı Meslek Mensupları
8-TEVFİK YILMAZ
"Sazımız-Sözümüz"

9-Köy Yemekleri
10-Kırşehir Tarihi
11-Kırşehir Ozanları
12-Kırşehir Halk Kültürü
13-Kýrþehir ve Dünya
14-Kýrþehir Ünlüleri
15-İstiklalden İstikbale Kırşehir
16-Kırşehir Turizmİ
17-Neþet ERTAÞ
18-Kırşehir Kültürü
19-Kırşehir Haritası
20-Bektaþilik
21-Ahilik
22-Aşık Paşa
23-Atatürk Köþesi
24-Atatürk ve Dünya
25-Atatürk Kýrþehir'de
26-Türk Gençliği 10.Yıl Nutku
27-Bilgi Dağarcığı
28-Topraksız Alkan ın Şiirleri
29-Türkü Şiir ezgi Ağıt Harmanı
30-Serbest Kürsü-Aşık İsmail -Karıncalı Manileri-Misafir Eserleri
31-Deyimler ve Maniler
32-Tarım ve Hayvancılık
33-Yurt Dışındaki Karıncalılar ve Konsolosluk Adresleri
34-VATANA CAN VERENLER
35-Ay Yıldızlı Al Bayrak
36-İstiklal Marşı
37-KIRŞEHİR SEMAHI ve SAKLAMA ODASI
38-Ermenistan/Türkiye ilişkileri
39-Kıbrıs KKTC.
40-Ana Vatan Türkiye
41-TÜRK DÜNYASI
42-Linkler
43-DUYURU-ÖLÜM İLANLARI-ETKİNLİK HABERLERİ GÜNLÜK AYLIK DÜNYADA ZİYARETCİ SAYISI
44-Hayatın İçinden*ANILAR
45-AB-TÜRKİYE İLİŞKİLERİ
46-KONUK ESERLERİ
MİSAFİR ARAŞTIRMACILARIN KÜLTÜR VE
ARAŞTIRMA MAKALELERİ
48*İNTERNET HABER*GAZETE OKU*RADYO DİNLE*TELEVİZYON SEYRET*
49-KONUK DEFTERİ

38-Ermenistan/Türkiye ilişkileri


Ermeni Sorunu
Ermenistan Terörist
bir ülkedir
Türklere karşı kullanılan
Ermeni Sorunu
Büyük Bir Yalandır

ERMENİ SORUNU
T.C.Kültür Bakanlığı
Sitesi
Lintir

ERMENİ SORUNU
LİNK.TİR
AÇABİLİRSİNİZ
TSK.SİTESİDİR.

tarihihikayeler.gif

DÜŞMAN VE TÜRKİYE ALEHTARI ÜLKE VE ŞAHISLARIN
BİZE YAMAMAK İSTEDİKLERİ ERMENİ SORUNUN GERÇEĞİ AŞAĞIDADIR.KARINCALI KÖYÜ SİTESİ OLARAK
TARİHİ BİLMEDEN İÇDE VE DIŞTA HAKKIMIZDA KÖTÜ PROPOGANDA YAPANLARI KINIYOR VE AYIPLIYORUZ.

BİZLERİ BU GİBİ HADİSELER YILDIRMAZ.TAM AKSİNE GÜÇLENDİRİR.BU ULUSUN 81 İLİNDE YAŞAYAN İNSANLARIN BARIŞ VE BİRLİKTE HAREKET ETMELERİ GEREKMEKTEDİR.DIŞ GÜÇLER HEPİMİZİ HEDEF ALMAKTADIR.ERMENİ HAYALİ VAN,BİTLİS,TRABZON,KARS VE DOĞU ANADOLU İLE GÜNEYDOĞU ANADOLUYU HEDEF ALMAKTADIR.ERMENİSTAN 2 000 000 NUFUSLU BİR ÜLKE;BU COĞRAFYADAKİ TÜRK NUFUSU 250 000 000 NOKTASINDADIR.BİR İLİMİZ KADAR OLAN BİR ÜLKENİN BİZİM ALEHİMİZE YÜRÜTTÜĞÜ PROPOGANDAYA BAKIN.HER TÜRK VATANDAŞI VATANIMIZA KARŞI OYNANAN OYUNLARI DİKKATE ALMAK VE KARŞI DURMAK MECBURİYETİNDEDİR.

Ermeni Sorunu
*********************************************************
1960'lı yılların ikinci yarısından itibaren, çeşitli ülkelerde yerleşik olan Ermeni grupların, Türkiye aleyhine başlattıkları karalama kampanyaları ile varlığını hissettiren sözde Ermeni sorunu, 1973'den sonra "Kanlı Ermeni Terörizmi"ne dönüşmüştür.

Bu tarihten itibaren Türkiye'ye yönelik Ermeni faaliyetleri, "Dört T" planı çerçevesinde uygulamaya konulmuştur. Bu plan, sözde Ermeni sorununun tüm dünyada Tanıtılması, soykırımın Tanınması, Türkiye'den Tazminat alınması ve Toprak elde edilmesi aşamalarını içermektedir.

Bugün, maksatlı olarak gündemde tutulmaya çalışılan sözde Ermeni sorununun ne derece mesnetsiz olduğunu ve ne tür çıkar kaygıları ile ortaya atıldığını daha iyi anlayabilmek için tarihsel gelişiminin incelenmesinde fayda görülmektedir.

1. ERMENİ KİMLİĞİ VE TARİHTE TÜRK-ERMENİ İLİŞKİLERİ :

Tarihte, "Ermenistan neresidir? Nerede başlar, nerede biter?" sorularına cevap vermek çok güçtür. Ansiklopedik kaynaklarda; Erivan, Gökçegöl, Nahçıvan, Rumiye gölü kuzeyi ve Mako bölgesine, yukarı memleket anlamına gelen ;Armenia;, bu yörelerde yaşayan halka ise ;Ermeni; denildiği yer almaktadır.

Ermeni tarihçilerin bir kısmı, M.Ö. altıncı yüzyılda Kuzey Suriye ve Kilikya Bölgesi'nde yaşayan Hititlerden olduklarını, bir diğer kısmı ise Nuh'un oğullarından Hayk'a dayandıklarını iddia etmektedir. Bunun yanında, Ermenistan denilen coğrafyada yerleşen ve bugün Ermeni diye adlandırılan toplumun, bölgenin kesin olarak neresinde yaşadıkları, sayıları ve aynı yörede ikamet eden diğer unsurlara kıyasla nüfus oranları bilinmemektedir.

Görülüyor ki, Ermeni tarihçileri bile kökenleri konusunda fikir birliği içinde değildir. O halde tarih boyunca bir millet ve bağımsız devlet olma vasfını taşımayan Ermenilerin, herhangi bir bölgeye "vatanımızdır" demeleri mümkün görülmemektedir. "Büyük Ermenistan" hayalinin de, tamamen yayılmacı bir düşüncenin ürünü olduğu değerlendirilmektedir.

Tarihsel olarak bakıldığında, Ermenilerin sırasıyla, Pers, Makedon, Selefkit, Roma, Part, Sasani, Bizans, Arap ve Türkler'in hakimiyeti altında yaşadıkları görülür. Ermeni derebeyliklerinin birçoğu, bölgeye hakim olan ve/veya Ermenileri kendi saflarına çekerek kullanmak isteyen devletler tarafından kurdurulmuştur.

1071'de Türk hakimiyetine giren Ermenileri, Bizans'ın zulmünden kurtaran ve onlara insanca yaşama hakkını bahşeden, Selçuklu Türkleri olmuştur. Fatih döneminde ise, Ermenilere din ve vicdan hürriyeti verilmiş, Ermeni cemaati için dini ve sosyal faaliyetlerini yönetmek üzere Ermeni patrikliği kurulmuştur.

Ermeni patriğine, ruhani reisleri azletme, dini ayinleri yasaklama, cemaatinden haraç toplama, nikah işlerini yürütme ve hapis cezaları verme yetkileri verilmiştir.

Ermeniler, 19 uncu yüzyılın sonlarına kadar Osmanlı idaresinde, Türk insanının hoşgörüsünden de yararlanarak, adeta altın çağlarını yaşamışlardır. Askerlikten muaf tutulan ve kısmen vergi muafiyeti tanınan Ermeniler, ticaret, zanaat ve tarım ile idari mekanizmalarda önemli görevlere yükselme fırsatını elde etmişlerdir. Rum isyanından sonra boşalan Osmanlı hariciyesine yerleştirilen Ermenilere Osmanlı Devleti'ne hizmetlerinden dolayı "milleti sadıka" adı verilmiştir.

Bu nedenle 19 ncu yüzyılın son çeyreğine kadar Osmanlı Devletinin bir Ermeni sorunu olmadığı gibi, Ermeni tebaanın da Türk yöneticileriyle halledemedikleri bir mesele mevcut değildir.

2. ERMENİ SORUNU NEDİR ?

Osmanlı Devleti zayıflamaya başlayıp, hemen her konuda Avrupa'nın müdahalesine maruz kalınca, Türk - Ermeni ilişkileri kötüleşmeye başlamıştır. Batılı ülkeler Osmanlı Devleti'ni bölerek bölgesel çıkarlarına ulaşabilmek için Ermenilerle Türk toplumunun arasını açmayı hedeflemişlerdir.

Özellikle Avrupa'nın bazı büyük devletleri ;ıslahat" adı altında bir yandan Osmanlı Devleti'nin iç işlerine karışırken, bir yandan da Ermenileri, Osmanlı Yönetimi'ne karşı teşkilatlandırmışlardır.

Böylece ülke içinde ve dışında teşkilatlanan ve silahlanan Ermeni komiteleri ile Ermeni kiliselerinin kışkırtıcı faaliyetleri sonucunda, Ermeni toplumu yavaş yavaş Türklerden uzaklaşmaya başlamıştır.

Türklerin hoşgörüsüne rağmen, yabancı devletlerle ittifak etmek suretiyle Türklerle mücadeleye başlayan Ermeniler, Batının desteğini alabilmek için kendilerini "ezilen bir toplum" olarak göstermeye ve "Anadolu üzerindeki egemenlik haklarını Türklerin gasp ettiği"ni dile getirmeye başlamışlardır. Bu faaliyetlerini basın aracılığıyla duyurarak kamuoyu yaratmaya çalışmışlardır. Bu asılsız propagandalarını iddialarının kanıtları olarak bugün de kullanmaktadırlar.

1839 Tanzimat ve 1856 Islahat Fermanları Ermenilerin daha fazla Batı;ya yönelmesine sebep olmuş, karşılıklı beklentiler artmıştır. Ermeniler, Misyonerler vasıtasıyla yönlendirilmeye ve yabancı devletlerin nüfuzu için kullanılmaya başlanmışlardır. Buna karşılık Ermeniler de Batı;yı amaçlarını gerçekleştirmek için bir araç olarak görmüşlerdir [1] .

Islahat Fermanı ile Müslümanlar ve gayrimüslimler eşit statüye getirilince ayrıcalıklarını kaybeden Ermeniler,1877 - 1878 Osmanlı - Rus Savaşı sonunda, Rusya'dan "işgal ettiği doğu Anadolu topraklarından çekilmemesini, bölgeye özerklik verilmesini veya Ermeniler lehine ıslahat yapılmasını" talep etmişlerdir. Bu isteklerle birlikte Ermeni sorunu ortaya çıkmaya ve uluslar arası bir şekil almaya başlamıştır.

İngiltere ve Rusya tarafından tarih sahnesine sunulan Ermeni sorunu, aslında emperyalizmin Osmanlı İmparatorluğu'nu yıkma ve paylaşma politikasının bir uzantısıdır.

3. ERMENİ İSYAN VE KATLİAMLARI :

Ermenilerce sırasıyla, Anadolu'da: Armenakan ve Vatan Koruyucuları, Cenevre'de: Hınçak, Tiflis'te: Taşnak komiteleri kurdurulmuştur. Bu komitelere hedef olarak Doğu Anadolu toprakları, amaç olarak ise Osmanlı Ermenileri'nin bağımsızlık kazanması gösterilmiştir.

Bu amaçla kışkırtılan Ermeni komiteleri, 1890 yılındaki Erzurum isyanı ilk olmak üzere, Kumkapı gösterisi, Kayseri, Yozgat, Çorum ve Merzifon olayları, Sason isyanı, Babıali gösterisi, Zeytun ve Van isyanı, Osmanlı Bankası'nın işgali, II. Abdülhamit’e suikast teşebbüsü ve 1909 Adana isyanlarını çıkartmışlardır.

Ermeniler, Türk halkına en büyük zararı, Birinci Dünya Savaşı sırasında giriştikleri katliamlarla vermişlerdir. Bu dönemde Ermeniler; Türk köylerine baskınlar düzenlemek suretiyle halka büyük zarar vermişlerdir. Örneğin Van;ın Zeve Köyü;nün bütün halkı, kadın, çocuk ve yaşlı demeden, Ermeniler tarafından öldürülmüştür. [2]

Bir İngiliz belgesine göre; Ermenilerin, asılsız iddialarının aksine Van ve Bitlis yörelerinde öldürdükleri Türklerin sayısı 300.000 ile 400.000 arasındadır [3] .

4. TEHCİR KANUNU, UYGULAMASI VE SÖZDE ERMENİ SOYKIRIMI İDDİASI:

Osmanlı Hükümeti;nin bütün iyi niyetine rağmen, ülkede Ermeni olaylarının giderek yoğunlaşması, erkek nüfusun askere alınmasından dolayı savunmasız kalan Türk kadın ve çocuklarına Ermeni saldırılarının artması ve ordunun birçok cephede savaş halinde bulunması nedeniyle mahalli isyanların topyekün bir ihanete dönüşmemesi için, cephe gerisinin emniyete alınması ihtiyacını doğurmuştur.

26 Şubat 1921 tarihinde Türk Milli Mücadelesinin Önderi Mustafa Kemal Paşa, ‘Public Ledger; (Philadelphia) muhabirine şunları söylemiştir:

;Rus Ordusu, 1915;te bize karşı büyük taarruzunu başlattığı bir sırada o zaman Çarlığın hizmetinde bulunan Taşnak Komitesi, askeri birliklerimizin gerisinde bulunan Ermeni ahalisini isyan ettirmişti. Düşmanın sayı ve malzeme üstünlüğü karşısında çekilmeye mecbur kaldığımız için kendimizi daima iki ateş arasında kalmış gibi görüyorduk. İkmal ve yaralı konvoylarımız acımasız şekilde katlediliyor, gerimizdeki köprüler ve yollar tahrip ediliyor ve Türk köylerinde terör hüküm sürdürülüyordu. Cinayetleri işleten ve saflarına eli silah tutabilen bütün Ermenileri katan çeteler, silah, cephane ve iaşe ikmallerini, bazı küçük devletlerin daha sulh zamanından beri kendilerine kapitülasyonların bahşettiği dokunulmazlıklardan bilistifade ve bu maksada matuf olarak büyük stoklar husule getirmeye muvaffak oldukları Ermeni köylerinden yapıyorlardı.

24 Nisan 1915'de Ermeni Komiteleri kapatılmış ve yöneticilerinden 235 kişi, "devlet aleyhine faaliyette bulunmak" suçundan tutuklanmıştır. Ermenilerin her yıl "sözde soykırım anma günü" olarak andıkları 24 Nisan, bu tarih olup tehcirle alakalı değildir.

Komitelerin kapatılması, elebaşlarının ve bazı teröristlerin tutuklanması, olayları yatıştıracağına daha da şiddetlendirmiştir. Osmanlı Hükümeti son insani çare olarak; savaş bölgelerindeki halk ile Osmanlı Devleti'ne karşı casusluk ve hıyanetleri görülenlerin, savaş alanlarından uzak yerlere "sevk ve iskanı" için 27 Mayıs 1915'de "Tehcir Kanunu"nu çıkarmıştır.

1914 yılı resmi verilerine göre Osmanlı Devleti'nde 1.234.671 Ermeni nüfusu bulunmaktadır. Bu sayı Ermeni Patrikhanesi'ne göre 2.5 milyon, Lozan Konferansı Ermeni Heyeti'ne göre 2.2 milyon, Fransız Sarı Kitabı'na göre 1.5 milyon, Britannica'ya göre 1.5 milyon ve İngiliz yıllığına göre 1 milyon olarak belirtilmektedir.

Arşiv belgelerine göre; Sevk ve Uzaklaştırılmaları Kararlaştırılan Ermenilerin İllere göre dağılımı şöyledir [4] .

Kütüğe Kayıtlı Nüfus
Sevk Olunan Nüfus
Sevk Olunacakları Yol Güzergahı ve Yer
Açıklamalar

İllerin İsimleri
Sayı
Sayı

Ankara
47.224


Erzurum
128.657
120.000
Elazığ Yoluyla Musul ve Zor;a
Geri Kalan Nüfus kısmen çarpışmalarda ölmüş veya kısmen kaçmıştır.*

Adana
46.031




İzmit
54.370
50.000
Konya, Halep yoluyla Zor;a
Geri kalan nüfus kaçmış, saklanmış veya ölmüştür.*

Eskişehir

Bitlis
109.521
20.000
Bir kısmı Siirt yoluyla Diyarbakır&;a, bir kısmı da Elazığ yoluyla Musul ve Zor;a
Geri kalan nüfus çarpışmalarda ölmüş ve bir kısmı da kaçmıştır.* [5]

Samsun(Canik)
26.374
26.374
Amasya, Karahisar, Sivas yoluyla Zor ve Musul;a.

Halep
34.451

Bursa(Hüdavendigar)
66.413

Diyarbakır
61.002

Sivas
141.592
141.592
Malatya yoluyla Zor ve Musul.a.


Trabzon
34.500
28.000
Gümüşhane yoluyla Zor ve Musul;a.
Geri kalan nüfus çarpışmalarda ölmüştür.

Balıkesir(Karesi)
8.290

Afyon
7.327

Kayseri
47.617

Elazığ(Mamuretülaziz)
74.206

Kahraman Maraş
27.101
27.101
Halep yoluyla Zor ve Suriye
Niğde
5.101

Van
67.792

Toplam
987.569
(413.067)

Katolik ve Protestan Ermeniler tehcir edilmemişlerdir [6] .

Sözde Ermeni soykırımı iddiası tamamen uydurma olup, geçerli hiçbir belge ve kanıta dayanmayan, hukuki zeminden yoksun olan ve Türk düşmanlığı üzerine bina edilen, gerçek dışı bir hayal ürünüdür.

Nitekim ABD'li Ermeni profesör Hovannisian, 1982 yılında Münih'te yapılmış olan "Dünya Ermenilerinin Problemleri Kongresi'nde bu gerçeği, "Ermeni soykırımı ispatlanamamıştır. Soykırım hukuken geçersizdir ve zaten zaman aşımına da uğramıştır." şeklinde dile getirmiştir.

ABD'li Prof. Bernard Lewis ve Prof. Stanford Shaw da, sözde Ermeni soykırımının gerçek olmadığı konusundaki tezleri nedeniyle, Ermenilerin yoğun tepkisine maruz kalmıştır. Soykırım iddiası ile ilgili olarak Bernard Lewis, 1993 yılında "Le Monde" gazetesinde yayımlanan makalesinde şöyle yazmıştır: "Osmanlı Hükümeti'nin Ermeni ulusuna karşı kitlesel imhayı öngören bir planı olduğunu gösteren geçerli kanıt yoktur. Türklerin "tehcire" (Ermeni halkın savaş alanından alınarak başka yerlere gönderilmesi) başvurmalarının meşru nedenleri vardır. Çünkü Ermeniler, Osmanlı topraklarını işgal eden Rusya ile ittifak halinde Türklere karşı çarpışıyorlardı". Yine Dr. Karekin Pastırmacıyan'ın "Anadolu-yı Şarki Şimendifer Meselesi" adlı kitabında, Erzurum çevresinde yaşayan 15.000 civarındaki Ermeni'nin kendi isteğiyle Türkiye'yi terk ettiği, Ermenilere Türkler tarafından baskı yapılmadığı ve soykırım gibi bir muamelenin olmadığı yer almaktadır.

5. SOYKIRIM NEDİR?

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu dünyada soykırım suçunu önlemek ve cezalandırmak için 1948'de kabul ettiği Soykırım Sözleşmesinde, Soykırım; ;bir milli, etnik, ırki veya dini grubu, grup niteliğiyle, kısmen veya tümüyle, yok etmek kastıyla;

a. Grubun mensuplarını katletmek,

b. Grubun mensuplarına ciddi bedensel ve psikolojik zarar vermek,

c. Grubun maddi varlığının kısmen veya tamamen yok olmasına yol açacak hayat şartlarına kasten tabi tutmak,

d. Grup içinde doğumları önlemek amacıyla önlemler dayatmak,

e. Grubun çocuklarını bir başka gruba zorla nakletmek; olarak tanımlanmıştır.

Türkiye bu sözleşmeye 1950 yılında taraf olmuştur.

Bugün resmi/hukuki olarak; II nci Dünya Savaşı boyunca Nazilerin Yahudilere ve diğer etnik gruplara karşı giriştikleri kitlesel kıyım ve Srebrenitsa (Bosna) da Sırp milliyetçileri tarafından Boşnaklara yapılan katliam, soykırım kapsamında kabul edilmektedir [7] .

Soykırım suçu, gerçek anlamda yukarıda örneklenmiş olan olaylarda işlenmiştir. Ermenilerin iddia ettiğinin aksine, 1915 yılında Doğu Anadolu bölgesindeki Ermenilere yönelik uygulama, sadece güvenliğin sağlanması amacıyla imparatorluk içinde başka bir bölgeye göç ettirme olup soykırım değildir.

Ermenilerin Doğu Anadolu'da savaş ve tehcir sırasında kayıplar verdikleri doğrudur. Ancak bu kayıplar, Doğu Anadolu'da yaşanan savaş ve isyanlar nedeniyle asayişin sağlıklı olarak sağlanamaması, araç, yakıt, gıda, ilaç yetersizliği, ağır iklim şartları ile tifüs gibi salgın hastalıkların yol açtığı tahribat sonucu meydana gelmiştir [8] .

6. SONUÇ:

Ermenilerin Türklere karşı silahlı terör metodolojisini kullanmaya başlamaları, Türkiye açısından Ermeni sorununa önemli bir boyut kazandırmıştır. Özellikle Türk devlet adamlarına yöneltilen bu terörist strateji ilk defa 1905'te II. Abdülhamit'e yapılan bombalı saldırı ile başlamıştır. 1965 yılına kadar devam eden sakin bir dönemden sonra, Ermeni lobisinin desteğiyle terör hareketleri birdenbire tekrar ortaya çıkarılmıştır. Basın ve yayın faaliyetleri programlı olarak uygulamaya konulmuştur. Ermeni terörü, yurt dışındaki Türk görevlilerine, temsilciliklerine ve kuruluşlarına yönelik silahlı saldırılar şeklinde kısa zamanda hızlı bir tırmanış göstererek yoğunluk kazanmıştır. 1973 yılından 1994 yılına kadar 36 devlet görevlisi şehit edilmiştir [9] .

Ermeni terör örgütlerinin müşterek amacı; her fırsattan yararlanarak Türkiye'yi istikrarsızlığa sürüklemek ve sözde işgal altındaki Ermeni topraklarını kurtararak, "bağımsız bir Ermenistan" kurmaktı. Bugün Ermenistan politikasında, söz konusu isteklerin değişik başlıklar altında devam ettiği görülmektedir.

Ermenistan, bağımsızlığını elde etmesini müteakip, bağımsızlığını kazanmadan önceki yayılmacı politikasını uygulamaya koyarak Dağlık Karabağ üzerinde iddia ettiği haklarını gerçekleştirmeye çalışmaktadır. Türkiye, Ermenistan;ın bağımsızlığını ilk tanıyan devletlerdendir. Buna rağmen Ermenistan, Türkiye ile ilişkilerini ;Büyük Ermenistan;ı Kurma Hayali; çerçevesinde yürütmüş ve bugün dahi aynı politikasını ısrarla devam ettirmektedir.

Ermenistan, soykırım iddialarının kabulü ve tesciline bağlı olarak, Türkiye'den yüklü bir tazminat almak ve son aşamada Türkiye sınırları içerisinde bulunduğunu iddia ettikleri sözde Ermeni topraklarının iadesini sağlayarak büyük Ermenistan'ı kurmak yönünde bir siyaset izlemektedirler. Nitekim Ermenistan parlamentosu 23 Ağustos 1990'da kabul ettiği bildiride; "Ermenistan Cumhuriyeti, Osmanlı Türkiyesi ve Batı Ermenistan'da gerçekleştirilen 1915 soykırımının uluslararası kabul görmesi çabasını destekler." maddesine yer vermiştir.

Ermenistan Parlamentosu, 1992 yılında Sovyetler Birliği ve Türkiye arasında imzalanan Kars Anlaşmasıyla belirlenen Türkiye - Ermenistan sınırını tanımadığını açıklamış, bunun üzerine Türkiye, Ermenistan;ın Türkiye;nin mevcut sınırlarını tanıdığını resmen ve yazılı olarak açıklamaması halinde Ermenistan;la ilişkilerini resmileştirmeyeceğini duyurmuştur. Sonraki yıllarda iyileşmeye başlayan Türk-Ermeni ilişkileri, Dağlık Karabağ;da savaş durumunun devamı, Azeri topraklarının 1/5;inin hala Ermeni işgali altında olması ve binlerce Azeri;nin topraklarından göç etmek zorunda kalması nedeniyle Türkiye;yi Ermenistan ile ilişkilerinde temkinli davranmaya itmiştir.

Sözde soykırımın tanınmasını hedefleyen girişimler, özellikle Belçika, Fransa, Avustralya, Yunanistan, Lübnan, Kanada, Rusya, ABD ve Arjantin'de yoğunlaşmış ve bu ülkelerde ardı ardına soykırım anıtları dikilmeye, söz konusu devletlerin bazılarının okullarında sözde soykırım ders olarak okutulmaya başlanmıştır.

Ermenistan;da Ter-Petrosyan yönetiminin nispeten ılımlı tutumundan sonra, Nisan 1998'de Koçaryan'ın cumhurbaşkanı olmasıyla birlikte, aşırı milliyetçi hareketler serbest bırakılmış ve Ermenistan Türkiye ile ilişkilerinde sertlik yanlısı bir politika izlemeye başlamıştır.

Bunun yanı sıra Koçaryan, yapmış olduğu resmi bir açıklamada; "soykırımı hiçbir zaman unutmayacaklarını, dünyaya bu trajediyi hatırlatmak durumunda olduklarını, soykırımın cezasız kaldığını ve uluslar arası tanıma ile kınamanın layık olduğu şekilde gerçekleşmediğini" ifade etmiş, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun 53. oturumunda da bilinen iddialarını tekrarlayarak, Ermenistan'ın Türkiye ve Azerbaycan tarafından abluka altına alındığını dile getirmiştir.

Sonuç olarak; Ermenistan ve Ermenistan dışında yaşayan Ermeniler; sözde soykırım iddiaları vasıtasıyla sorunun tüm dünyada tanınmasını, soykırım olarak kabul edilmesini, bu yolla Türkiye'den tazminat ve toprak talebinde bulunulmasını amaçlamaktadırlar.
---------------------------------------

[1] Erdal Açıkses, ;Göçün Ermeni Meselesindeki Rolü Üzerine; Ermeni Araştırmaları 1. Türkiye Kongresi Bildirileri. Cilt II Yay. Haz. Şenol Kantarcı vd., Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi Yay., Ankara, 2003, s. 3-13.

[2] Tarih Boyunca Türk-Ermeni İlişkileri Sempozyumu Bildirileri, 13-14 Nisan 2001, http://www.belgenet.com.

[3] Justin McCarthy, Ölüm ve Sürgün, İnkılap Kitapevi, 3. Baskı, 1998, İstanbul, s. 221.

[4] ATASE Arşivi, BDH, Klasör No:361, E.Dosya:1030/Y.Dosya:1445, Fihrist No: 1-6 (7,8); Arşiv Belgeleriyle Ermeni Faaliyetleri 1914-1918 Cilt 1, Genelkurmay ATASE ve Denetleme Başkanlığı Yay. Ankara, 2005, s. 147-170.

* Kaçanlara ilişkin olarak ayrıntılı belge bilgileri için bk. Başbakanlık Osmanlı Arşivleri Dahiliye Fonu; (Yabancı arşiv belge bilgileri için) Ermeniler: Sürgün ve Göç, TTK Yay. Ankara,2004, s. 89-108.

[6] Davut Kılıç, ;1915;te Tehcir Edilmeyen Ermeniler;, Ermeni Araştırmaları 1. Türkiye Kongresi Bildirileri- Cilt II, Yay. Haz. Şenol Kantarcı vd., Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi Yay., Ankara, 2003, s. 113-120.

[7] Hollanda;nın Lahey kentindeki BM Savaş Suçları Temyiz Mahkemesi 1995 yılında Bosna-Hersek;in Srebrenitsa kentinde en az 7.000 Boşnak erkeğin öldürüldüğü katliamı 2004 yılında Soykırım olarak nitelendirmiştir.

[8] Ayrıntılı bilgi için bk. Hikmet Özdemir, Salgın Hastalıklardan Ölümler: 1914 ; 1918, TTK Yay. Ankara, 2005.

[9] Bilal Şimşir, Ermeni Meselesi:1774-2005, Bilgi Yay. 2. Baskı, 2005, Ankara, s. 200-204.




NUTUK DA ERMENİ MESELESİ
NUTUK,TA ERMENİ KONUSU .:.

Genel Durum ve Görünüş

...

Ermeni Patriği Zaven Efendi de, Mavri Mira Heyeti ile birlikte çalışıyor. Ermeni hazırlığı da tıpkı Rum hazırlığı gibi ilerliyor. (s. 2)

...

Milli kuruluşlar siyasi amaç ve hedefleri

...

Vilayet-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk-ı Milliye Cemiyetinin kuruluş amacı da (tüzüklerinin 2. maddesi), Doğu illerinde oturan bütün halkın dini ve siyasi haklarının serbestçe kullanılmasını sağlayacak meşru yollara başvurmak, bu illerdeki müslüman halkın tarihi ve milli haklarını gerektiğinde medeniyet dünyası karşısında savunmak, Doğu illerinde yapılan zulüm ve cinayetlerin sebepleri ile bunları işleyenler ve sebep olanlar hakkında tarafsız soruşturma yapılarak suçluların süratle cezalandırılmalarını istemek. Yerli halk ile azınlıklar arasındaki anlaşmazlığın giderilmesine ve eskiden olduğu gibi iyi ilişkilerin sağlamlaştırılmasına gayret etmek, savaş durumunun Doğu illerinde yarattığı yıkım ve yoksulluğa, hükümet nezdinde teşebbüslerde bulunarak elden geldiğince çare aramaktan ibaretti. (s. 3)

İstanbul.daki yönetim merkezinden verilmiş olan bu direktife uygun olarak Erzurum şubesi, Doğu illerinde Türk.ün haklarını korumakla birlikte, Ermeni göçü sırasında görülen kötü davranışlarla halkın hiçbir ilgisi bulunmadığını, Ermeni mallarının Rus istilasına kadar korunduğunu, buna karşılık müslümanlara pek gaddarca davranıldığını; hatta verilen emre aykırı olarak, göçten alıkonan bazı Ermenilerin koruyucularına karşı yaptıkları kötülükleri, güvenilir belgelerle medeniyet dünyasına duyurmaya ve Doğu illerine dikilmiş olan hırs yüklü bakışları hükümsüz bırakacak çalışmalar yapmaya karar veriyor (s. 3)

...

... Vilayat-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk-ı Milliye Cemiyetinin kuruluşuna yol açan asıl sebep ve düşünce, Doğu illerinin Ermenistan.a verilmesi ihtimali oluyor. Bu ihtimalin gerçekleşmesinin de Doğu illeri nüfusunda Ermenilerin çoğunlukta gösterilmesine ve tarihi haklar bakımından onlara öncelik tanınmasına çalışanların, ilmi ve tarihi belgelerle dünya kamuoyunu aldatmayı başarmalarına ve bir de müslüman halkın Ermenileri topluca öldüren barbarlar olduğu iftirasının bir gerçekmiş gibi kabulüne bağlı olduğu düşüncesi ağır basıyor. İşte bundan dolayıdır ki, dernek, aynı gerekçeye dayanarak ve aynı yollardan yürüyerek tarihi ve milli hakları savunmaya çalışıyor. (s. 4)

...

Kışkırtmalar

Efendiler, Amasya.da görüşmelere başladığımız 20 Ekim günü, alınan bilgilerin özeti şuydu: İstanbul.da, Hürriyet ve İtilaf Partisi, Askeri Nigahban Cemiyeti ve Muhipler Cemiyeti bir blok kurdular. Bu blokla, Ali Kemal ve Sait Molla gibi kimseler, azınlıkları sürekli olarak Kuva-yı Milliye aleyhine kışkırtmaya başladılar. Rum ve Ermeni patrikleri, Kuva-yı Milliye aleyhine İtilaf Devletleri temsilcilerine başvurdular. Ermeni Patriği Zaven Efendi, Neologos gazetesinde yayınladığı bir mektupla, son Milli Mücadele hareketinden dolayı Ermenilerin göç etmekte olduklarını ilan etti. (s. 178)

...

Çürüksulu Mahmut Paşa.nın Demeci

...

Ayan üyelerinden Çürüksulu Mahmut Paşa, Bosphore gazetesi yazarlarından birine, siyasi durumumuzla ilgili bir demeç vermişti. Mahmut Paşanın o tarihlerde, Barış Hazırlıkları Komisyonu üyesi olduğunu da hatırlarsınız. Paşanın 31 Ekim 1919 tarihli Tasvir-i Efkar gazetesinde yayınlanan demecini, 17 gün sonra Sivas.ta okudum. Ermenilerin aşırı isteklerine hak vermemekle birlikte, sınırlarda bazı düzeltmelerin yapılmasına razı oluruz ifadesi dikkatimi çekti. Doğu Anadolu.da Ermenistan lehine toprak tavizlerinde bulunulacağına söz verme anlamı taşıyan bu cümlenin, Barış Komisyonu üyesi olan bir devlet adamı tarafından söylenmiş olması, gerçekten üzerinde düşünülmeye ve hayretle karşılanmaya değerdi. Bu sebeple 17 Kasım 1919 tarihinde, Çürüksulu Mahmut Paşa Hazretleri.ne yazmayı yararlı saydığım bir telgrafta, demecindeki işaret ettiğim cümleden dolayı, Doğu Anadolu halkının pek haklı olarak, son derece üzgün ve kırgın olduğunu belirttikten sonra, Erzurum ve Sivas Kongreleri.nin kararları gereğince, milletin Ermenistan.a bir karış toprak terketmeyeceğini ve hatta, eğer hükümet, böyle acı bir mecburiyete boyun eğerse, milletin kendi haklarını bizzat savunmaya kararlı olduğunu ve bunun bütün dünyaya ilan edilmiş bulunduğunu yazdım ve bu milli azim ve kararın herkesten önce, Barış Hazırlıkları Komisyonu.nun sayın üyelerince bilinmesi ve ona göre hareket edilmesi gereğini arz ettim. (s. 211)

...

Aldatıcı Söz Vermeler, Ağır İftiralar

Efendiler, İstanbul.dan gönderilen 19 Şubat 1920 tarihli yazıda, İngiliz Dışişleri Bakanlığı.ndan İstanbul.daki siyasi temsilciliğine gelen ve siyasi temsilcilik tarafından da resmen hükümete yapılan sözlü tebligatta, padişahlık başkentinin Osmanlı Devleti.nde bırakıldığı bildirilmiş; fakat bununla birlikte, Ermeni katliamının durdurulması ve Yunanlılarla bütün İtilaf Devletleri.nin kuvvetlerine karşı olan tutumumuzun değiştirilmesi istenmiş; aksi takdirde, barış şartlarının değiştirilmesinin muhtemel bulunduğu da ayrıca ifade edilmiştir denilmekte ve bazı hususlar, özellikle şikayete yol açacak en küçük olaylara bile meydan bırakılmaması tavsiye edilmekteydi.

Efendiler, bu sözlü vaadin arkasındaki anlam ve maksat ne olabilirdi? Yunanlıların, Fransızların ve daha başkalarının işgali altında bulunan vatan topraklarından başka, İstanbul.un da alınması kararlaştırılmıştı. Ancak, ileri sürülen şarta uyulursa, İstanbul.u almaktan vazgeçeriz mi, denilmek isteniyordu? Yoksa, Yunanlıların, Fransızların, İtalyanların işgalleri zaten geçicidir, İtilaf Devletleri, yalnız İstanbul.u alacaktı, fakat teklif ettikleri şarta uyarsak, onu da bırakacaklardır; anlamı mı çıkarılıyordu?

Veyahut da Efendiler, İtilaf Devletleri Kuva-yı Milliye.nin işgal bölgelerinde, işgal kuvvetlerine karşı kurduğu cepheleri bozdurmaya ve açtığı savaşları, giriştiği hareketleri durdurmaya, İstanbul Hükümetinin gücünün yetmeyeceğini çok iyi anladıklarından, Yunanlılar da dahil olmak üzere, İtilaf Devletlerine karşı yapılan saldırının önlenememiş ve aslı olmayan Ermeni katliamına son verilmemiş olduğu bahanesiyle İstanbul.u da mı işgal etmek niyetindeydiler?

Daha sonraki olaylar, bu son tahminin doğru olduğunu göstermiştir, sanırım. Ne var ki, İstanbul Hükümetinin İngiliz temsilciliğinin teklifinden böyle bir anlam çıkarmaya yanaşmamış, aksine ümide kapılmış olduğu görülüyordu.

Efendiler, yapılmış olan teklifin ne derece yersiz olduğu hususunda bir fikir verebilmek için, biz de o günlerle ilgili bazı durumları hatırlayalım. Şüphe edilmemek gerekirdi ki, Ermeni katliamı konusundaki sözler, gerçeğe uygun değildi. Aksine, güney bölgelerinde, yabancı kuvvetler tarafından silahlandırılan Ermeniler, gördükleri koruyuculuktan cüret alarak bulundukları yerlerdeki Müslümanlara saldırmakta idiler. İntikam düşüncesiyle her tarafta insafsız bir şekilde öldürme ve yok etme siyaseti gütmekte idiler. Maraş.taki feci olay bu yüzden çıkmıştı. Yabancı kuvvetleri ile birleşen Ermeniler, top ve makineli tüfeklerle Maraş gibi eski bir Müslüman şehrini yerle bir etmişlerdi. Binlerce çaresiz ve suçsuz ana ve çocukları işkenceyle öldürmüşlerdi. Tarihte bir benzeri görülmemiş olan bu vahşeti yapan Ermenilerdi. Müslümanlar yalnız namuslarını ve canlarını korumak için karşı koymuş ve kendilerini savunmuşlardı. Yirmi gün süren Maraş katliamında, Müslümanlarla birlikte şehirde kalan Amerikalıların, bu olay hakkında İstanbul.daki temsilcilerine çektikleri telgraf, bu faciayı yaratanları, yalanlanamayacak bir şekilde ortaya koymakta idi.

Adana ili içindeki Müslümanlar, tepeden tırnağa kadar silahlandırılmış olan Ermenilerin süngülerinin baskısı altında her dakika öldürülmek tehlikesi ile karşı karşıya bulunuyorlardı. Canlarının ve bağımsızlarının korunmasından başka bir şey istemeyen Müslümanlara karşı uygulanan bu zulüm ve yok etmek politikası, medeni insanlığın dikkatini çekecek ve onları insafa getirecek nitelikte iken, aksinin yapıldığını iddia ederek ondan vazgeçilmesini isteme gibi bir teklif nasıl ciddi olarak kabul edilebilirdi? (s. 260,261)

...

Doğu Cephemizde Ermenilerle Savaş Başlıyor

...

Arzu buyurursanız o günlerin doğu sınırlarımızdaki ciddi işlerine geçelim:

Yüksek heyetinizce de bilinmektedir ki, Mondros Ateşkes Anlaşması.ndan beri Ermeniler, gerek Ermenistan içinde, gerek sınıra yakın yerlerde, Türkleri toplu olarak öldürmekten bir an geri durmuyorlardı. 1920 yılının Sonbaharında Ermenilerce yapılan zulümler dayanılmaz bir kerteye geldi ve Ermenistan seferine karar verildik. 9 Haziran 1920 tarihinde, Doğu bölgesinde geçici seferberlik ilan ettik. 15nci Kolordu Komutanın Kazım Karabekir Paşa.yı Doğu Cephesi Komutanı yaptık. 1920 Haziranında, Ermeniler, Oltu.da kurulan, mahalli Türk yönetimine karşı hareketle, o bölgeyi ele geçirdiler. Dışişleri Bakanılığı.mız tarafından Ermenilere 7 Temmuz 1920.de bir ültimatom verildi. Ermeniler aynı şekilde hareketlerine devam ettiler. Sonunda, seferberlikten üç buçuk dört ay kadar sonra, Ermenilerin Kötek, Bardiz bölgelerinde toplanan kuvvetlerimize taarruzu ile savaşa başlandı.

Ermeniler, 24 Eylül 1920 sabahı Bardiz cephesinden baskın şeklinde yaptıkları genel bir taarruz ile başarıya ulaştılar. ... Ermeniler geri püskürtülüp girdikleri bölgelerden atıldılar. Ordumuz 28 Eylül sabahı ileri harekete geçti. ...

Ordu, 29 Eylülde Sarıkamış.a girdi, 30 Eylülde Göle işgal edildi. Fakat bazı sebepler ve düşüncelerle 28 Ekim 1920 tarihine kadar, bir ay, Sarıkamış-Laloğlu hattında kaldı.

...

Efendiler, savaş alanında verilecek emri bekleyen Doğu Ordumuz, 2 Ekim 1920 günü Kars üzerine harekete başladı. Düşman, direnmeksizin Kars.ı terketti. Kars 30 Ekimde tarafımızdan işgal edildi. 7 Kasım tarihinde birliklerimiz, Arpaçay.ına kadar olan bölgeyi ve Gümrü.yü ele geçirdi.

Ermeniler, 6 Kasımda ateşkes ve barış için müracaat etmişlerdir. Biz de ateşkes anlaşmasının maddelerini, Dışişleri Bakanlığı vasıtasıyla, 8 Kasımda Ermeni ordusuna bildirdik. 26 Kasımda başlayan barış görüşmeleri 2 Ocak.ta son buldu ve 2/3 Ocak gecesi Gümrü Antlaşması imzalandı. (s. 331-333)

Milli Hükümet.in Yaptığı İlk Antlaşma: Gümrü Antlaşması

Efendiler, Gümrü Antlaşması, Milli Hükümet.in yaptığı ilk antlaşmadır. Bu antlaşma ile, düşmanlarımızın hayallerinde ta Harşit vadisine kadar uzanan Türk ülkelerini kendisine bağışlamış oldukları Ermenistan, Osmanlı Devleti.nin 1877 seferiyle kaybetmiş olduğu yerleri, bize, Milli Hükümet.e terkederek aradan çıkarılmıştır. Doğudaki durumlarda önemli değişikler olması yüzünden, bu antlaşma yerine, daha sonra yapılan 16 Mart 1921 tarihli Moskova ve 13 Ekim 1921 tarihli Kars Antlaşmaları geçerli olmuştur (s. 333).

...

Türkiye.ye Yapılan Barış Teklifleri Arasında Karşılaştırma

...

Kafkas sınırı:

Sevres.de: Türk - Ermeni sınırının tayini Amerika Cumhurbaşkanı Wilson.a bırakılmıştır. Wilson, sınır olarak Karadeniz kıyısında Giresunun doğusundan başlayan, Erzincanın batı ve güneyinden, Elmalı, Bitlis ve Van Gölü.nün güneyinden geçen ve birçok noktada Birinci Dünya Savaşındaki Türk - Rus Cephesini izleyen bir hattı göstermiştir.

Mart 1921 teklifinde: Milletler Cemiyeti bir Ermeni yurdu kurulması için doğu illerinden Ermenistan.a bırakılacak toprakların tespiti için bir komisyon kuracak, Türkiye bu komisyonun kararını kabul edecek.

Lozan.da: Bu konu ortadan kaldırılmıştır. (s. 508, 509)


--------------------------------------------------------------------------------

Atatürk, Kemal; Nutuk, Yay. Haz. Prof. Dr. Zeynep Korkmaz, Ata. Arş. Mrk., 2000

ADB'li tarihçinin ermeni sorunu ile ilgili sözleri
Tarih: 26.03.2005 Saat: 18:47
Konu: Haber


McCarthy, Türkiye'nin özür dilememesi gerektiğini belirtti

CHP'nin davetlisi olarak Türkiye'ye gelen ABD'li tarihçi Justin McCarthy, Türklerin Ermeni soykırımı yapmadığını yineleyerek, ''Türkler soykırım yapmadığı halde yaptığını kabul edip özür dilerse, bunun arkasından tazminat ve Ermenilerin devlet kurma talebi gelecek'' dedi.

"DEVAMI VAR..."

TBMM eski senato salonunda konferans veren McCarty, Ermenilerle Türklerin 800 yıl barış içinde yaşadıklarını vurguladı. Ermenilerin Rusların kışkırtması ile ayaklandığını belirten McCarty, çok sayıda Türk'ün öldürüldüğünü söyledi.

Rusların kışkırtmaları sonucu Ermeni çeteleri kurulmasıyla iki halk arasındaki barışçı yaşamın sona ermeye başladığını bildiren Mccarthy, ''Ermeniler, Ruslar için casusluk, rehberlik yaptı. Türk halkına eziyet ettiler'' dedi.

McCarthy, Avrupa'nın, Türkiye'nin AB'ye girebilmesi için önce 'Ermeni soykırımı'nı itiraf etmesini beklediğini de belirterek, ''giriş ücreti olarak yalanı talep eden bir kuruluşa girmeniz uygun olur mu? (Babanızı katil olduğunu itiraf edersiniz girebilirsiniz) diyen bir birliğe üye olunabilir mi?'' dedi.

"Belgeler sahte ya da taraflı"

Ermeni kaynakları tarafından ortaya konulan sözde soykırım belgelerinin 'Sahte ya da taraflı' olduğunu ifade Mccarthy, ''Sadece Avrupalılar ya da Amerikalılar kandırılmış değil. Türk bilim adamları arasında da saçma kitaplar yazanlar var. Propagandayı kendine kaynak olarak seçenler propaganda üretir, tarih yazmaz'' dedi.

Mccarthy, bu konudaki Osmanlı belgelerinin ise sağlıklı olduğunu kaydederek, ''yazılanlar siyasi bilgiler değil, gizli tutulmuş iç raporlardır. Bunları yazarken yanıldıkları oldu ama yalan söylemediler, bilerek sahtekarlık yapmadılar'' diye konuştu.

Türkiye'ye öneri

Türkiye'nin bu yanlış tarihi düzeltmek için yapabileceklerine de değinen Mccarthy, ''Türkler, ataları hakkında söylenenlere karşı çıkmalılar. Bu zor bir mücadele, çünkü ön yargılar var, ancak gerçek sizin tarafınızda. Ama çok da iyimser değilim'' dedi.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın bu konuda anlaşarak harekete geçmelerinin, gerçeklerin dünyaya anlatılması açısından büyük önem taşıdığını belirten Mccarthy, ''ben ve benim gibi düşünenler artık kendilerini yalnız hissetmiyorlar'' dedi.

Türklerin bu konudaki gerçeklerden korkmadığınıbildiğini ifade eden Mccarthy, öncelikle bu konuda yazılan bilimsel eserlerin İngilizce'ye çevrilmesi önerisinde bulundu.

McCarthy Ermeni iddialarını içeren Mavi Kitap'a ilişkin bir soruyu yanıtlarken de ''kitap bir dizi yalan'' dedi. Kitapta kişilerin rumuzlarla verildiğini, aynı kişilerin üç ayrı kişi gibi sunulduğunu bildirerek, ''gerçekliğini kanıtlamak isteyenler 'Yazanlar misyoner, yalan söylediklerini gördünüz mü?' diyorlar. Evet, sık sık yalan söylerler'' dedi.


KAYNAK : cnnturk



ERMENLERİN TÜRK KATLİAMI
Ermeni Çeteler 523 bin Türkü Katletti

Ermeniler, yıllardır sözde soykırımı iddialarıyla dünya kamuoyunu yanlarına çekmeye çalışırken, resmi belgeler, Ermeni çeteler tarafından 1910-1922 yılları arasında Anadolu'da 523 bin Türk'ün katledildiğini gösteriyor.

Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürü Doç. Dr. Yusuf Sarınay, uzun bir süredir Türkiye'ye, "tarihinizle yüzleşin" telkinleri yapıldığını belirterek, "Tarihimizle yüzleşince, kendi kayıp ve acılarımızla karşılaşıyoruz" dedi.

Ermeni soykırımı iddialarıyla ilgili olarak tarihin bir noktaya hapsedildiğini ve herkesin 1915 yılına kilitlendiğini kaydeden Sarınay, "Sorun bu tarihte başlamıyor. 1915 bir sonuçtur" dedi.

Ermeni çetelerin Anadolu'da yüz binlerce Türk'ü katlettiğini bildiren Sarınay, şunları kaydetti:

"Ermeniler bir devlet kurmak için Fransız, İngiliz ve Rusların vaat ettiği topraklarda bir çoğunluk oluşturamamış. Bu, büyük devletler tarafından da dile getirilmiş. İşte bu nedenle, çoğunluk oluşturabilmek için, belirli bölgelerde sistematik katliam yapmışlar. Katliamların özelikle Doğu Anadolu ve Çukurova'da yoğunlaşmasının nedeni, etnik temizliğe girişmiş olmalarıdır. Katliamlardan canlarını kurtaranlar da bu bölgelerden göç etmişler. Katliamların amacı, büyük Ermenistan hayalini gerçekleştirmektir."

1910-1922 yılları arasında Ermeni çetelerin yaptığı katliamların tarih ve yerleri ile katledilen Türk sayısı şöyle:

1910 Muş (10 ölü), 21 Şubat 1914 Kars-Ardahan (30 bin ölü), 1915 Van (44 ölü), 1915 Van (150 ölü), 1915 Bitlis (16 bin ölü), 1915 Muş (80 ölü), 1915 Bitlis-Hizan (113 ölü), 1915 Van (5 bin 200 ölü), Şubat 1915 Haskay (200 ölü), Şubat 1915 Dutak (3 ölü), Nisan 1915 Bitlis (29 ölü), Nisan 1915 Muradiye (10 bin ölü), Nisan 1915 Van (120 ölü), Mayıs 1915 Van (20 bin ölü), Temmuz 1915 Muş-Akçan (19 ölü), Ağustos 1915 Müküs (126 ölü), 9 Mayıs 1915 Bitlis (40 bin ölü), 9 Mayıs 1915 Bitlis (123 ölü), 15 Ocak 1916 Terme (9 ölü), 1 Nisan 1916 Van-Reşadiye (15 ölü), Mayıs 1916 Muş (500 ölü), 8 Mayıs 1916 Van-Tatvan (bin 600 ölü), 8 Mayıs 1916 Bitlis (10 bin ölü), 8 Mayıs 1916 Pasinler (2 bin ölü), 8 Mayıs 1916 Tercan (563 ölü), 11 Mayıs 1916 Van (44 bin 233 ölü), 11 Mayıs 1916 Malazgirt (20 bin ölü), 11 Mayıs 1916 Bitlis (12 ölü), 22 Mayıs 1916 Van (bin ölü), 22 Mayıs 1916 Köprüköy-Van (200 ölü), 22 Mayıs 1916 Van (15 bin ölü), 22 Mayıs 1916 Van (8 ölü), 22 Mayıs 1916 Van (8 bin ölü), 22 Mayıs 1916 Van (80 bin ölü), 22 Mayıs 1916 Van (15 bin ölü), 23 Mayıs 1916 Of (5 ölü), 23 Mayıs 1916 Trabzon (2 bin 86 ölü), 23 Mayıs 1916 Van (3 yüz ölü), 25 Mayıs 1916 Bayezid (14 bin ölü), Haziran 1916 Van-Abbasağa (14 ölü), Haziran 1916 Edremid-Vastan (15 bin ölü), 6 Haziran 1916 Şatak-Serir (45 ölü), 6 Haziran 1916 Şatak (bin 150 ölü), 7 Haziran 1916 Müküs-Serhan (121 ölü), 14 Ağustos 1916 Bitlis (311 ölü), 1919 Sarıkamış (9 ölü), 1919 Tiksin-Ağadeve (5 ölü), 1919 Nahçivan (4 bin ölü), 6 Ocak 1919 Zaruşat (86 ölü), 21 Ocak 1919 Kilis (2 ölü), 22 Ocak 1919 Antep (1 ölü), 25 Ocak 1919 Kars (9 ölü), 26 Şubat 1919 Adana-Pozantı (4 ölü), 18 Mayıs 1919 Osmaniye (1 ölü), 13 Haziran 1919 Pasinler (3 ölü), 3 Haziran 1919 Iğdır (8 ölü), Temmuz 1919 Sarıkamış (803 ölü), Temmuz 1919 Kurudere (8 ölü), Temmuz 1919 Sarıkamış (695 ölü), 4 Temmuz 1919 Akçakale (180 ölü), 5 Temmuz 1919 Kağızman (4 ölü), 7 temmuz 1919 Kars-Göle (9 ölü), 8 Temmuz 1919 Mescitli (4 ölü), 8 Temmuz 1919 Gülyantepe (10 ölü), 9 Temmuz 1919 Kağızman (6 ölü), 9 Temmuz 1919 Kurudere (8 ölü), 11 Temmuz 1919 Mescitli (20 ölü), 19 Temmuz 1919 Bulaklı (2 ölü), 19 Temmuz 1919 Pasinler (2 ölü), 24 Temmuz 1919 Kars-Kağızman (9 ölü), Ağustos 1919 Muhtelif köyler (2 bin 502 ölü), 15 Ağustos 1919 Erzurum (153 ölü), 15 Ağustos 1919 Erzurum (426 ölü), Eylül 1919 Allahüekber (3 ölü), 9 Eylül 1919 Ünye (12 ölü), 14 Eylül 1919 Sarıkamış (2 ölü), Kasım 1919 Adana (4 ölü), 11 Kasım 1919 Maraş (2 ölü), 6 Kasım 1919 Ulukışla (7 ölü), 7 Aralık 1919 Adana (4 ölü), 1920 Göle (600 ölü), 1920 Kars (3 bin 945 ölü), 1920 Haramivartan (138 ölü), 1920 Nahçivan (64 bin 408 ölü), 1920 Nahçivan (5 bin 307 ölü), Şubat 1920 Kars civarı (561 ölü), 1 Şubat 1920 Zaruşat (2 bin 150 ölü), 2 Şubat 1920 Şuregel (bin 150 ölü), 10 Şubat 1920 Çıldır (100 ölü), 28 Şubat 1920 Pozantı (40 ölü), 9 Mart 1920 Zaruşat (400 ölü), 9 Mart 1920 Zaruşat (120 ölü), 16 Mart 1920 Kağızman (720 ölü), 22 Mart 1920 Şuregel-Zaruşat (2 bin ölü), 6 Nisan 1920 Gümrü (500 ölü), 28 Nisan 1920 Kars (2 ölü), 5 Mayıs 1920 Kars (bin 774 ölü), 22 Mayıs 1920 Kars (10 ölü), 2 Temmuz 1920 Kars-Erzurum (408 ölü), 2 Temmuz 1920 Zengebasar (bin 500 ölü), 27 Temmuz 1920 Erzurum (69 ölü), Mayıs 1920 Kars-Erzurum (27 ölü), Ağustos 1920 Oltu (650 ölü), Ağustos 1920 Kars-Erzurum (18 ölü), 15 Ekim 1920 Bayburt (bin 387 ölü), 20 Ekim 1920 Göle (100 ölü), 17 Ekim 1920 Pasinler (9 bin 287 ölü), 18 Ekim 1920 Tortum (3 bin 700 ölü), 19 Ekim 1920 Erzurum (8 bin 439 ölü), 26 Ekim 1920 Kars civarı (10 bin 693), Ekim 1920 Aşkale (889 ölü), 1 Aralık 1920 Kosor (69 ölü), 3 Aralık 1920 Göle (508 ölü), 4 Aralık 1920 Kosor (122 ölü), 4 Aralık 1920 Kars-Zeytun (28 ölü), 4 Aralık 1920 Sarıkamış (bin 975 ölü), 6 Aralık 1920 Göle (194 ölü), 7 Aralık 1920 Kars-Digor (14 bin 620 ölü), 14 Aralık 1920 Sarıkamış (5 bin 337 ölü), 29 Kasım 1920 Zaruşat (bin 26 ölü), Aralık 1920 Erivan (192 ölü), 1921 Nahçivan (12 ölü), 1921 Bayburt (580 ölü), 1921 Arpaçay (148 ölü), 1921 Karakilise (6 bin ölü), 1921 Karakilise ( 6 bin ölü), Şubat 1921 Zenibasar (18 ölü), 21 Kasım 1921 Pasinler (53 ölü), 21 Kasım 1921 Erzurum (bin 215 ölü), 1918 Hınıs (870 ölü), 1918 Tercan (580 ölü), Mart 1922 Maraş (4 ölü).

AYIN AĞIDI:HAÇİN AĞIDI
AYIN YORUMU:ANADOLUDA ERMENİ MEZALİMİ
Bir Avşar Ağıdı
Bugün adı Saimbeyli olan
Adanın ilçesini Kurtuluşta Ermeni ve Fransızlar İşgal eder.Orada yapılan zulmü
Bir Avşar kadını ağıda döker.Bu ağıdın bir bölümünü sizlere sunuyoruz.Sonra Hain işbirlikçiler bu ağıtçı anayıda şehit eder.
Boğçasında çıkan bu ağıdı 1922 yılında Mustafa Kemal paşaya okurlar ve Paşa göz yaşını tutamaz.İşte her olay Mustafa Kemal paşa ve Kurtuluşu sağlayan dedelerimizin Bu vatanı kolay kazanmadıklarını anlatır.Bazen ağıt olur Avşar anada,Bazen Marş olur Mehmetcik te.


Baş ucumda geziyorlar
İfademi yazıyorlar
Ayan olsun Tufan Beyim
Sağ adamı yüzüyorlar

Haçına da geldi paşa
Sarığın doladı daşa
Bir saatçık mühlet verin
Yaşa Tufan Beyim yaşa

Yağ kazanını kurdular
Çocukları kaynattılar
Gün görmeyen hanımları
Süngü ile oynattılar

Genco Çavuşu yüzdüler
Özne gibi öğe öğe
Başkatibi öldürdüler
Değnek ile döğe döğe


ULU ÖNDER KEMAL PAŞA
VATAN SİZE MİNNETTARDIR.
VİDEO

ERMENİLERİN HAÇİN CİVARINDA BAZI MÜSLÜMANLARI YOLLARDA KATLEDEREK KADINLARA SALDIRMIŞLARDIR.

Ermenilerin Haçin civarındaki köylerde Müslüman ahâliden bazılarını yollarda katledilip, kadınları kocalarının yanlarından zorla dağa kaldırdıkları; Fransız askeri elbisesi giymiş Ermenilerin Anteb'e giden üç köylüyü feci bir şekilde katledip, Mağara nahiyesinde de yanlarında bulundurdukları Müslüman kadınların hemen hepsinin namuslarına saldırıda bulundukları ve İslamların elindeki silahlar daha önce Ermeniler tarafından toplanmış olduğundan her zaman Ermenilerin taarruzlarına maruz kaldıkları ancak bu saldırılara karşı Maraş ve Elbistan Müslümanlarının kendini korumaya kararlı olarak her fedakarlığa hazır bulundukları.



Armenians killed some Muslim wayfarers in the
vicinity of Haçin and attacked women.

Armenians killed on the roads some muslim wayfarers from villages in the vicinity of Haçin and kidnapped accompanying wives; Armenians dressed in french uniforms killed savagely three villagers while on their way going to Aintab; in the township of Magara they assaulted and raped almost all of the muslim abducted women; previously disarmed by Armenians, muslims have been always exposed to their attacks, but muslims living in Maraş and Elbistan had decided with determation to make all sacrifices in order to get ready and be prepared for self-defense.

9 R. 1338 (1. I. 1920)

CEVAT KULAKSIZ HOCANIN ARAŞTIRMALARINDAN

ERMENİ DİASPORASINA TOKAT GİBİ YANIT !

Ermeni diasporasının (kopuntu) soykırım' iddialarını yalanlayan belgeler ortaya çıktı
Hürriyet gazetesinin haberine göre, Moskova'daki Askeri Tarih Devlet Arşivi'ni (RGVİA) araştıran akademisyen Mehmet Perinçek, Tuğgeneral Bolhovitinov'un 11 Aralık 1915'te karargahına gönderdiği 65 sayfalık raporu buldu. Rus komutan raporda, "Ermeni gönüllü birlikleri ırkçı duygularla Müslüman halka karşı vahşi kırımlara girişti" diyor.
RUSYA'nın başkenti Moskova'da bulunan Rusya Askeri Tarih Devlet Arşivi'nde (RGVİA) çalışmalar yapan İstanbul Üniversitesi araştırma görevlisi Mehmet Perinçek, Birinci Dünya Savaşı sırasında Kafkas cephesinde görevli Tuğgeneral Leonid Bolhovitinov'un karargahına gönderdiği raporu buldu. Diğer adı 'Çarlık Rusyası Askeri Arşivi' olan merkezde bulunan tarihi belge, günümüzde Erivan hükümeti ve diasporanın sloganı haline gelen "Türkler 1915 yılında 1,5 milyon Ermeni'yi öldürdü" iddiasını ilk elden çürüten bilgiler içeriyor.
SORUMLU KENDİLERİ
11 Aralık 1915'te Rus karargahına gönderilen 65 sayfalık rapor, "Gerçek durum. Düzeltme" başlığını taşıyor. Taşnak Partisi'nin, "Kafkas cephesinde Ermeni gönüllü çetelerinin faaliyetleri" başlıklı bir mektubu Rus Çarı'na iletmesinden iki ay sonra yazılan raporun girişinde, Ermenilerin kaleme aldığı bu mektuptaki bilgilerin "siyasi amaçlı" olduğu uyarısı yapıldıktan sonra, bölgedeki "gerçek durum" özetleniyor. Bölgede patlak veren hadiselere, "Ermeni problemi olarak tabir edilen mesele" tanımını uygun gören Rus general, Osmanlı içinde istenmeyen unsur haline gelmelerinde sorumluluğu Ermenilere yüklüyor. Raporda, "Ermenilerin verdiği ölü sayısına güvenmemek gerekir. Taşnak partisi bildirilerinde belirtilen kayıp rakamları devamlı surette abartılıyor ve bunların siyasi amaç taşıdıkları şüphe götürmüyor. Bu kayıpların sorumluları da, kırımı ateşleyen Ermeni çetelerinin kendisidir" ifadesi yer alıyor.
İNGİLTERE KIŞKIRTTI
Bölgede fitilin 1915'ten çok daha önce, 1890 tarihlerinde dış güçler tarafından ateşlendiğini merkeze bildiren Bolhovitinov, "Özellikle İngiltere, Osmanlı ile Çarlık Rusya arasında ittifak kurulup Ortadoğu'da yeni güç merkezi oluşmaması için, Türkiye'nin doğusundaki Ermenileri kışkırtarak karışıklık çıkartmıştır. Bundan önce, Türkler, Ermeniler ve Kürtler barış içinde yaşıyordu. Hatta bölgedeki Ermenilerin hayat koşulları, Kürtler'den ve Türkler'den bile iyiydi" diyor. Rus general şöyle yazıyor: "Rusya, Osmanlı içindeki Ermeni meselesini ilk başta uzaktan izlemekle yetinmiştir. İmparatorumuzun görüşü, Almanya ve üç ay sonra Osmanlı devletinin de bize savaş ilan etmesiyle değişti. Rus birliklerine ek olarak Ermeni gönüllü çetelerini kullanma kararı, Osmanlı'nın bize savaş ilanı sonrasında alındı. Zayıflayan Osmanlı Devleti, Rusya için potansiyel müttefik olmaktan zaten çıkmıştı."
RAPORDAN TESPİTLER
Cepheyi teftiş eden Çarlık Rusya'sı Tuğgenerali Bolhovitinov'un 1915 tarihli raporunda karargâhına bildirdiği bazı tespitler şöyle:
Kullanıldılar Ermenilere kendi yardımlarıyla "Bağımsız Ermenistan" kurabilecekleri fikrini (empoze)dayatılmış eden Avrupa diplomasisidir. Bu fikrin aşılanmasında özellikle Ermeni diasporası aydınları kullanılmış ve onlar aracılığıyla Osmanlı'da yaşayan Ermenilere karışıklık çıkarmaları ve kan dökerek Avrupa kamuoyunu etkilemeleri öğütlenmiştir.
Feda edildiler Ermeni liderleri, gerçekleşmesi imkânsız "Bağımsız Ermenistan" fikrine kapılarak Ermeni halkını Avrupa diplomasisi için feda etmiştir. Ermeni çeteleri, suni ayaklanmalar kışkırtarak, yoğun propaganda faaliyeti yürüterek ve Müslüman nüfus üzerinde her türlü tecavüzü uygulayarak kırımı ateşlemiştir.
Herkese terör Ermeni örgütleri, eylem biçimi olarak terörü benimsemişlerdir. Terörü, sadece başka milletlerden kişilere karşı değil, kendi fikirlerini benimsemeyen Ermenilere karşı da uygulamışlardır. Hatta özerklik karşılığında Rusya ile ittifakı da geçici bir araç olarak görmüşlerdir. Dolayısıyla Ermeni gönüllü birlikleri uzun vadede Rusya İmparatorluğu çıkarlarının aleyhinedir. Rusya'da terör eylemleri düzenleyen Taşnak komutanlarının 1914 affından yararlandırılması ve serbest bırakılması hatadır.
Vahşi kırımlar Savaş esnasında işgal edilen bölgelerde Ermeni gönüllü birlikleri ırkçı duygularla Müslüman halka karşı vahşi kırımlara girişmiş, nüfusu cins veya yaş ayırt etmeden ya imha etmiş ya da sürmüş, köylerini yerle bir etmiş ve mallarını yağmalamıştır. Bu uygulamalar sistemlidir. Düzensiz ve yağmacı Ermeni çeteleri, müttefik Rus ordularına karşı bile zaman zaman silah kullanmıştır. Rus yetkilileri bu yüzden önlemler almıştır.
DEHŞET ÇETELERİ
Rus general Leonid Bolhovitinov'un raporuna göre, Birinci Dünya Savaşı'na Rus saflarında katılan gönüllü Ermeni çeteleri, Anadolu topraklarında sivil halk arasında dehşet saçmıştı. Fotoğrafta görülen "Kazar" ve "Sepuh" gibi çeteler, Ruslar tarafından bile kontrol altında tutulamıyordu.
'DÜŞMAN'IN KALEMİNDEN
BUGÜNE kadar Rus arşivinin tozlu raflarında kalan ancak tarihi öneme sahip olan raporun, o dönemde Osmanlı ile düşman olan bir ülkenin askeri yetkilisi tarafından hazırlanmış olması önem taşıyor. Raporu yazan Rus Tuğgeneral Bolhovitinov, Osmanlı İmparatorluğu'nun Almanya ve Avusturya-Macaristan ile birlikte, İngiltere, Fransa ve Rusya'ya karşı savaştığı 1914-1918 yılları arasında Kafkas cephesinde bulunuyordu. Dolayısıyla gördüklerini diplomatik bir çarpıtma yapmadan, asker gerçekçiliğiyle aynen üstlerine aktarmış olduğu sanılıyor. Sözde Ermeni soykırımı meselesinde en büyük sorun, tarihi belgelerin nesnelliği. Özellikle Ermeni iddialarını destekleyen belgelerin, o dönemde Osmanlı'nın karşısında yer alan devletlerin diplomatları ve gazetecileri tarafından yazılmış olması dikkat çekiyor.
ÇAR'A SADAKAT YEMİNİ
Akademisyen Mehmet Perinçek'in ulaştığı tarihi fotoğrafta, Ermeni gönüllü çeteleri, Rus Çarı'na sadakat yemini ederken görülüyor. Çarlık Rusya generali Bolhovitinov, Kafkasya cephesinde Osmanlı ile savaşırken yazdığı raporunda, "Almanya'dan sonra Osmanlı Devleti de Rusya'ya savaş ilan etmeseydi, kontrol altında tutulması çok zor olan Ermeni unsurunu gönüllü birlikler olarak Kafkas cephesinde kullanma düşüncemiz olmazdı. Ermeni çeteleri savaştan sonra süngülerini rahatlıkla bize karşı da çevirebilir" diyor.
Dâhildeki hasım unsurları yenmek genç inkılâpçılar için güç olmamıştır. Asıl müşkülat bu karanlık kuvvetleri harekete getiren yabancılardan geliyor. Afrika'da, yakın ve uzak şarkta garpçılığın en korkunç düşmanı bizzat garptır... Garp; hürriyetten, ilimden, fenden, seviye ve şuurdan Korkuyor. Mücedditler (yenilikçiler), silindir şapkanın üzerindeki sarığı çıkarmalıdırlar." Falih Rıfkı Atay
Tarihi belgeler göstermektedir ki, Türk-Ermeni olaylarını başlatan, vatanları Osmanlıya ihanet edip işgalci emperyalistlerle işbirliği yaparak, Osmanlıyı arkadan vuran Ermenilerdir. Türk evlatları birbirinden binlerce Km uzakta (Yemende- Galiçya-Kafkasya gibi) uzak cephelerde çarpışırken, Ruslarla el ele vererek, sihasız, yoksul Anadolu halkını-köylüsünü, oluşturdukları silahlı çetelerle saldırmaya, arkadan vurmaya, köyleri işgalle halkı kırmaya başlamışlardı.
Bu olaylarda her iki taraftan, ne yazık ki, binlerce, on binlerce insan hayatlarını kaybetmiştir. Türkiye Devleti, tarihin bu acı ve trajik olayları için, tarihçi ve bilim adamlarına bütün arşivlerini açmıştır. Ama katliamları başlatan, arşivlerinde katliamları yazılı olan ve dünyaya kendilerini mazlum, soykırıma uğramış millet olarak gösteren Ermeniler, Ermenistan, bir türlü arşivlerini dünya kamuoyuna açmamaktadır. Çünkü aleyhlerine pek çok delil, kanıt olduğu için, dünya kamuoyunun aleyhlerine dönmesini istememektedirler. Doğu Anadolu Bölgesinde, Ermeni bir halk ozanının yazdığı Müslümanları böyle kırdık, şöyle kestik diyen bir destanı ve başka belgelerle Ermenilerin yaptıklarını okuyucuya ilerde sunacağız.
Dünyanın pek çok ülkesine dağılmış ve çok zenginleşmiş durumdaki Ermeni Diasporası da, ellerindeki etkin basın yayın araçları ve sınırsız paraları ile Türkiye aleyhine, kendilerini haklı çıkarmak için, akla hayale gelmeyen yalan ve iftiralarla propaganda yapmaktalar.
Ermenilerin ne kadar hilekâr olduklarını gösteren bir kanıtı size tekrar sunuyoruz. Yukarıdaki resme dikkatlice bakınız. Bu resim gazetemizin 20.8.2008 tarihli sayfasında Fransa ve Ermeniler başlığı ile yayınlanan yazımızdan alınmıştır. Resmin sağ tarafındaki orijinal yazılı görüntüde, Atatürk bir sandalyede veya kanepede bahçede oturmakta; önünde de küçük bir köpek yavrusu var bulunmakta. Ermeniler yayınlattıkları bir dergide, bu resimdeki köpek yavrusunu silmişler, onun yerine karnı parçalanmış bir çocuk resmi koymuşlar. Resime de, Atatürk, barbar Türkler parçaladıkları bir çocuğu seyrediyor diye yazmışlar. Düşününüz ne kadar büyük yalancılık, ne kadar büyük hayâsızlık ve utanmazlık. Dünyayı böyle kandırıyorlar.
Türk milleti olarak, bıkıp usanmadan, her türlü yayın araçları ile, bu yalanlarını, onların aleyhindeki gerçekleri, niçin arşivlerini dünyaya açmadıklarını Dünya kamuoyuna anlatmalıyız. Ermenilerin katlettiği on binlerce vatandaşlarımzın, Talat Paşaların, Sait Halim Paşaların, Enver Paşaların, Cemal Paşaların ruhlarını şad etmek için gerçeği dünyaya haykırmalıyız. Ne yazık ki, dışarıda yeteri kadar, etkili olamıyoruz. Bunun için para yanında, çokça yabancı dil bilen, tarihin bu olaylarını çok iyi bilen, tanıtıcı personele gereksinim vardır. Yoksa böyle sessiz, ilgisiz kalmaya devam edersek, Ermenilerin etkin propagandası ile, dünyanın bütün meclislerinde soy kırım yok diyene ceza kararları çıkmaya devam edecektir.
kaynak: emceto <emceto@gmail.com>
Cevat Kulaksız ckulaksizster@gmail.com

AKUMAYA DEĞER BİR KİTAP

SUNUŞ

Osmanlı İmparatorluğu sınırları dahilinde asırlarca huzur içinde devletine bağlı bir tebaa olarak yaşayan Ermeniler, devlet kademesinde millet-i sâdıka olarak anılmışlar ve devletin pek çok önemli makam ve mevkilerinde görev yapmışlardır.
Bunlara rağmen XIX. Yüzyıl sonlarından itibaren ve özellikle Osmanlı İmparatorluğu açısından Birinci Dünya Savaşı.nın en buhranlı yılı olarak anılan 1915 senesinde, dış güçlerin kışkırtması ile oluşturulan Ermeni terör örgütleri Osmanlı Devleti.ne karşı isyan etmişlerdir. Bu örgütlerin savunmasız Türkleri nasıl katlettikleri belgelerde açıkça görülmektedir.
Birinci Dünya Savaşı.nda toplam nüfusunun 1/5.ini ve topraklarının 4/5.ini kaybeden Osmanlı İmparatorluğu, vatandaşlarının can güvenliğini, birliklerinin geri ve yan emniyetini temin etmek ve lojistik yollarını açık tutabilmek maksadıyla, düşman ile işbirliği yaptığı sabit olan bir takım toplulukların zararlı faaliyetlerine engel olunması için bu toplulukları, savaştan daha az zarar görecekleri değerlendirilen güney bölgelerine sevk ve yeniden iskan etmeye karar vermiştir.
1915 senesinde neler olmuştur? Osmanlı Devleti niçin böyle bir kararı almıştır?
Uzun süredir bu konuda özellikle yabancı arşiv belgelerinden istifade ederek hakikati bulmak maksadıyla çeşitli araştırmalar yapan ve kasıtlı olarak çarpıtılan tarihi, kamuoyu vicdanında objektif olarak gözler önüne serebilmek için yoğun çalışmalar gerçekleştiren değerli bilim insanı Prof. Dr. Hikmet ÖZDEMİR.in edinmiş olduğu birikimler hepimiz açısından ayrı bir önem taşımaktadır.

Süha TANYERİ
Tuğgeneral
SAREM Başkanı

ÖZGEÇMİŞ

HİKMET ÖZDEMİR
Siyasal Bilimler Profesörü. Mesleki kariyerine Başbakanlıkta danışman ve Cumhurbaşkanlığında başdanışman olarak başlamıştır.
Sonraki yıllarda üniversite öğretim üyeliği de yapmıştır.
Türkiye dışında British Chevening bursuyla Londra Üniversitesi.nde; Fulbright bursuyla Washington DC.de Georgetown Üniversitesi.nde; ayrıca İngiltere ve ABD.nde ve İsviçre.de Birleşmiş Milletler Arşivlerinde incelemelerde bulunmuştur.
2002 yılından beri Türk Tarih Kurumu Ermeni Araştırmaları Başkanı olarak &#8220;Birinci Dünya Savaşı ve Türkiye alanında çalışmalarını sürdürmektedir.
Türkiye.nin siyasî tarihi üzerine Türkiye.de yayınlanmış 28 kitabı vardır.
Aynı zamanda Harp Akademilerinde Öğretim Üyeliği de yapmaktadır.
Osmanlı Ordusu 1914-1918 adlı araştırması ABD.de seçkin bir üniversite tarafından yayınlanmak üzere kabul edilmiştir.

İÇİNDEKİLER
Sunuş I
Özgeçmiş II
İçindekiler III
1915 Ermeni Tartışmasında Gözden Kaçırılanlar
Savaştan Barış Yaratmak........................................................................ 1
1915.te Ne Oldu?..................................................................................... 4
Arşivler Niçin Önemlidir?.......................................................................... 4
Tanımlama Sorunu................................................................................... 7
Sık Kullanılan Önlem................................................................................ 7
Örnek Tutum............................................................................................ 10
Suçlu-Suçsuz Ayrımı................................................................................ 12
Düşman Saflarında.................................................................................. 16
Ayaklanmalar........................................................................................... 19
Deniz Bombardımanları........................................................................... 22
Nereye Gidiyoruz?................................................................................... 24
Seçilmiş Okuma Listesi 2aştan Barış Yaratmak
Modern Türkiye.nin kurucusu ve mimarı Kemal Atatürk, Trablusgarp.ta İtalyan, Çanakkale.de İngiliz, Fransız, Avustralyalı ve Yeni Zelandalı, Doğu Anadolu.da Rus ve Batı Anadolu.da da Yunan ordularıyla savaşan bir deneyimli asker ve devlet adamı olarak tarihte hak ettiği yeri almıştır. Bu nedenledir ki, ölümünden 69 yıl sonra, şu anda bulunduğumuz Genelkurmay Karargâhının az ötesinde, Anıtkabir diye bilinen ebedi istirahatgâhı, 2005 yılında 4 milyon, 2006 yılında 8 milyon Türk ve yabancı tarafından ziyaret edilmiştir.
Büyük Komutan.ın karizmatik kişiliği ve felsefesi ülkesinin sıradan yurttaşlarından, dünya uluslarının saygıdeğer temsilcilerine kadar, Anıtkabir ziyaretçilerinin hafızalarında taptaze bir iz olarak yaşamaktadır.
Sanırım, Doğu Akdeniz coğrafyasında bir modern ulusun ve laik cumhuriyetin yaratıcısı olan bir askerin savaş kavramını nasıl tanımladığını biliyorsunuz.
Ancak yine de pek çok hayranı gibi benim de büyülendiğim bu tanımı sizlere bir kez daha aktarmak istiyorum.
Türkiye Cumhuriyeti Ordularının Ebedi Başkomutanı.na göre;
Savaş zorunlu olmadıkça bir cinayettir
Yani açıkça, savaş.ın cinayet olarak anlaşılmaması için zorunlu olması gerekir, diyor.
İnsani açıdan bundan güçlü bir tanım yapmak mümkün müdür, bilemiyorum?
Üstelik bu tanımın sahibi, bir askeri dehadır; muharebe alanlarında gözünü kırpmadan çarpışan bir kahramandır.
1915 yılında çok sıcak bir Ağustos gecesinin şafağında Gelibolu.da, askerlerine, Size ölmeyi emrediyorum! diye seslenmiştir.
Hep şunu düşünmüşümdür:
Acaba, bir komutan, savaş için niçin böyle bir tanım yapmıştır?
Niçin, savaş zorunlu olmadıkça bir cinayettir demiştir?
Kemal Atatürk, cephelerde, başka ulusların ordularına karşı muharebeler, meydan savaşları yönetmiş bir askerdir.
O, kendi evlatlarının Balkan Savaşı.nda, Dünya Savaşı.nda ve Türk İstiklal Savaşı.nda çarpıştığı öteki orduların dünyasını da gözlemledikten sonra bu tanımı yapmıştır.
Yani, savaşın içinden, karşılaştırmalı gözlemlere dayalı bir tanım.
Burada hemen ifade etmek isterim:
1923 yılında, 600 yıllık ömrünü tamamlamış bir imparatorluktan kalan son topraklarda yeni bir devletin, Türkiye Cumhuriyeti.nin kurulması bu savaş tanımının bir sonucudur.
1918.de Mondros Ateşkesi.nde, dört yıl süren kanlı savaş biterken, Türkiye.ye dayatılan model adaletsizdir.
Atatürk.ün liderliğinde Türkler bunun üzerine Ankara.da, yeni bir meclis ve ordu kurmuşlardır ve zorunlu olarak savaşmışlardır.
Komutan, askeri zaferi kazandığı o tarihi anda, ordusuna ve ulusuna bu defa yeni ve ebediyen sürecek bir hedef göstermiştir.
Yurtta barış, dünyada barış!
Bu hedef, Türkiye Cumhuriyeti.nin değişmez devlet politikası olarak bugün de sürdürülmektedir.
Ben bu evreyi savaştan barış yaratmak olarak adlandırmaktayım.
Komutan Atatürk, bu yeni evrede, Türk ulusunu Balkan Savaşı, Dünya Savaşı ve İstiklal Savaşı.nın dayanılması imkânsız trajedileri ile ebediyen baş başa bırakmak istememiştir.
Muzaffer Komutan, ulusunun bu felaketler döneminden hayatta kalabilen kadın ve erkek bireylerine, çağdaş uygarlık düzeyini yakalamak ve aşmak hedefini göstermiştir.
Kadın ve erkek bütün Türklerden, insanlığın ortak hazinesine katkılar yaparak bölge ve dünya barışına hizmet etmelerini istemiştir.
Kahraman Asker ve Ulusu bu yolda ilk somut adımı Lozan Barış Antlaşması ile atmıştır.
Lozan.da, 1919.1922 Savaşı.nda Batı Anadolu.da göğüs göğse çarpıştığı ülkenin evlatlarıyla barışmıştır.
18 Mart 1934 günü de, Büyük Savaş.ta, Gelibolu Yarımadası.nda Türk kuvvetlerine karşı çarpışırken can veren İngiliz, Fransız, Avustralyalı ve Yeni Zelandalı askerlerin acılı annelerine seslenmiştir.
Büyük İnsan, 1453 yılından beri Türk başkenti olan İstanbul.u ele geçirmek amacıyla Gelibolu Savaşları.nda canlarını veren Müttefik askerleri için şunları söylemiştir:
Bu memleketin toprakları üstünde kanlarını döken kahramanlar.Burada bir dost vatanın topraklarındasınız. Huzur ve sükûn içinde uyuyunuz.
Sizler, Mehmetçikle koyun koyunasınız.
Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar.
Gözyaşlarınızı dindiriniz, evlatlarınız bizim bağrımızdadır.Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat uyuyacaklardır.
Onlar, bu toprakta canlarını verdikten sonra, artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.Yeni Türkiye.nin cumhuriyetçi kuşakları, komşularıyla ve öteki dünya uluslarıyla ve ordularıyla geçmişte kalan ihtilaflardan beslenmemişlerdir.
Yeni kuşaklar, kin, öfke ve intikam duygularına dayalı, sürekli saldırganlık peşinde koşan bireyler olarak eğitilmemişlerdir.
Ancak, derin bir acı ile gözlemlemekteyim, dünyamızda her ulus, her devlet, her lider, Büyük Savaş sonrası ilişkilere ve barışa Atatürk gibi bakmamaktadır.
O nedenledir ki; bugün Türk Ulusu, 90 yıl önce, bütün insanlığı mahveden bir inanılmaz felaketin, Dünya Savaşı.nın asker ve sivil ölülerini milliyetlerine göre ayıran çağdışı bir anlayışın intikamcı tahrik ve kışkırtmaları ile yüz yüzedir.
Dünya tarihinde gerçeklerin engizisyon kararlarıyla çarpıtılması olarak tanımladığım bu yeni tür saldırganlık, Ortaçağ zihniyetini bir kez daha hortlatmıştır.
Uygar dünyanın değerlerine gönülden inanmış bir akademisyen olarak, bazı Müttefik ülkelerin parlamentolarında, 1915 olayları. üzerine alınan soykırım kararları karşısında, ulusumuzun bütün bireyleri gibi ben de çok şiddetli bir insani tepki duymaktayım.
Bununla birlikte, bir Türk olarak, bu kararlara karşı haklı insani tepkimi dizginlemek zorundayım.
Türk Ulusu.na ve onun güvenilir dostlarına karşı saldırgan bir üslupla sürdürülen, tarih, akıl, bilim ve hukuk-dışı bir engizisyonun değerlendirmesini yapmak için huzurunuzda bulunuyorum.

1915.te Ne Oldu?
Osmanlı İmparatorluğunda yüzlerce yıl huzur ve güven ortamında birlikte yaşayan Türkler ve Ermeniler arasında 1915 Krizi diye bilinen olayların aydınlatılmasında öncelikle 1915.te ne olmuştur sorusunun dürüst şekilde yanıtlanması gerekir.
Evet, 1915 yılında savaş sürerken Osmanlı Hükümeti ile Osmanlı Ermeni Komiteleri arasında ne olmuştur?
Biliyor musunuz, 1915.ten yaklaşık bir yıl önce yapılan Osmanlı Parlamentosu seçimlerinde, iktidardaki İttihat ve Terakki Komitesi ile Ermeni Taşnak Komitesi tek listeye oy vermişlerdir.
1915.ten yalnızca 7 yıl önce, 1908&#8217;de önde gelen İttihatçılar ve Taşnak Komitesi liderleri, İstanbul.da meydanlarda Yaşasın Hürriyet. diye haykırmışlardır.
Peki, aynı Türk ve Ermeni liderler, Dünya Savaşı için seferberlik ilan edildiğinde neden birbirlerine düşman saflarda savaşa katılmışlardır?
Dünya tarihi,gerçek olguların sürekli üstünün küllendiğini, saptırıldığını kanıtlayan örneklerle doludur.
Biz kendi örneğimize bakalım:
1915 ilkbaharında Müttefik kuvvetlerin Çanakkale Boğazı.na saldırıları ve Doğu Anadolu.ya yönelik Rus ordularının da kara harekâtı sürmektedir.
Aynı günlerde İmparatorluğun kıyı bölgeleri Müttefik savaş gemilerinin bombardımanları altındadır.
24 Nisan 1915 günü, (yani Ermeni diasporası ve Ermenistan Cumhuriyeti.nin bir tür seçilmiş travma. olarak ilan ettikleri gün) İstanbul.da, Hükümet, Osmanlı Ermeni Komiteleri liderlerini düşman orduları lehinde askeri faaliyetlerde bulundukları gerekçesiyle tutuklamıştır.
Arşivler Niçin Önemlidir?
24 Nisan 1915 günü İstanbul.daki ve Anadolu.daki manzarayı anlatmak istiyorum.
O sırada Dünya Savaşı nedeniyle Fransa.nın İstanbul Elçiliği, kapalıdır. Buna karşın, Elçilik Maslahatgüzarının günlük olaylar başlıklı istihbarat notları, ABD Elçiliği kanalıyla Fransa.ya ulaştırılmaktadır.
İstanbul.da Fransız Elçiliği tarafından hazırlanan 25 Nisan - 1 Mayıs 1915 arasındaki istihbarat notlarında yer alan tarihi bilgiler şöyledir:
(BİR) Rus donanması İstanbul Boğazı.nın Karadeniz girişindedir.
(İKİ) İngiliz ve Fransız donanması Çanakkale Boğazı girişine saldırmaktadır.
(ÜÇ) Kafkasya Cephesinde Ermeniler, Rus ordusu ile birlikte Türklere karşı savaşmaktadır.
(DÖRT) Erzurum bölgesinde, özellikle Van.da Ermeni çeteleri, Türklere karşı savaşmaktadır.
(BEŞ) Osmanlı başkentinde Ermeni Komitelerinin liderleri tutuklanmıştır.
(ALTI) Osmanlı hükümetinin bu baskısı, Zeytun ve Kafkasya Cephesinde Ermenilerin tutumundan kaynaklanmaktadır. (Raporda tutum.sözüyle ne kastedildiği açıklanmamıştır).
(YEDİ) Osmanlı Harp Divanı Başkanına göre; ülke dışındaki Ermeni Komiteleri, Doğu Anadolu.da altı vilayette ayaklanma hazırlığındadır. (Gerçekte Ermeni Komiteleri ayaklanmayı başlatmışlardır; raporda hazırlık aşamasında oldukları yazılmıştır.)
Tanımlama Sorunu
Türk-Ermeni ihtilafının en şiddetli tartışma alanı, 1915 yılında ve sonrasında etkili propagandalarla karartılmıştır.
1915 Krizi çeşitli yönleri olan hayli dramatik bir savaş trajedisidir.
Tarih yazımı açısından bu konu günümüzde uluslararası boyutlarda bir ihtilafa dönüştürülmüştür.
Artık müzminleşmiş olan bu ihtilafta tarafların pozisyonları şöyledir:
(1) Ermeni diasporası ve Ermenistan Cumhuriyeti tarafından, Ermeni Komitelerin savaş altında düşman hesabına gerçekleştirdikleri askeri faaliyetler, Osmanlı egemenliğinden kurtulmak için girişilen eylemler olarak açıklamaktadır.
(2) Birinci Dünya Savaşı.ndaki Müttefik devletler için, Ermeni Komitelerini kullanmak ve Türkleri arkadan vurmak savaş koşullarında son derece normaldir. Fakat Türk tarihçiler tarafından bunun hatırlatılması elbette can sıkıcıdır. Ermeni Komitelerine bir diyet borcu olarak parlamentolarından ve uluslararası kuruluşlardan siyasi nitelikli soykırım kararları almaları zorunluluktur. Böylece 1915.in masum kuzucukları onların bu kararlarından sonra Birinci Dünya Savaşı.nda nasıl kullanıldıklarını unutacaklardır.
(3) Türkler ise Osmanlı Ermeni Komitelerinin askeri faaliyetlerini ve kanlı katliamlarını, İmparatorluğun varlığını tehlikeye düşüren, bastırılması bir nefis savunması zorunluluğu ve devlet sorumluluğu olarak değerlendirmektedir.
İhtilafın aşılabilmesi için öncelikle şu soruların yanıtları bulunmalıdır:
Birinci Dünya Savaşı başında Ermeni Taşnak, Hınçak ve Ramgavar Komiteleri tarafından Osmanlı ordusuna ve sivil ahalisine karşı sürdürülen askeri faaliyetler nelerdir?
Bunlar bir dolaylı savaş mıdır veya iç savaş olarak mı tanımlanabilir?
Yoksa daha farklı bir kavramlaştırma mı gerekmektedir?
Sık Kullanılan Önlem
Büyük Savaş.la birlikte Osmanlı İmparatorluğu.nda baş gösteren 1915 Krizi.nde kullanılan araçlar nelerdir?
Geçmişte kalan bir konuda tarih ve hukuk bilimleri açısından mümkün olan en adil değerlendirmeyi yapabilmek için öncelikle ve tereddütsüz olarak bu araçlar bilinmelidir.
Türklerle Ermeniler arasında derin ihtilafın kaynağı olan 1915 Krizi.nin yaratılmasında kullanılan üç araç gözlemlemekteyim:
(1) Ermeni Gönüllü Birlikler,
(2) Ermeni Fedailerin Organizasyonları,
(3) Deniz Ablukaları ve Bombardımanları.
Bu araçlardan ilk ikisi bilinçli olarak Ermeni Komiteleri ve onlarla iş birliği yapan Müttefikler tarafından planlanmış ve savaş alanına sürülmüştür.
Üçüncüsü ise savaş koşulları nedeniyledir, rastlantısal ve dolaylıdır.
Ermeni Komiteleri ve Müttefik devletler tarafından hazırlanan iki araç, aniden baş gösteren krizi önlemek için alınabilecek tek zorunlu kararı, Osmanlı Hükümetinin gündemine taşımıştır.
Osmanlı Hükümeti tarafından, bu krizi önlemek için alınan yer değiştirme kararının yaygınlaştırılmasında da rastlantısal olarak ortaya çıkan üçüncü araç etkili olmuştur.
Şimdi incelemelerimden elde ettiğim bu gözlemlerimi sırasıyla açıklayacağım:
1915 Krizi.ni yaratmak için kullanılan araçlardan iki tanesi, Kafkas Cephesi.ndeki Ermeni Gönüllü Alayları ve farklı Anadolu vilayetlerinde Taşnak ve Hınçak Komitelerine bağlı olarak kendilerine verilen askeri görevleri yapan Ermeni Fedailer adlı silahlı gruplardır.
Bu iki araçla gerçekleştirilen askeri ve yarı-askeri faaliyetler, ana hatlarıyla Müttefik Hükümetlerin bilgisi dâhilindedir; bilinçli ve planlıdır.
Savaş koşulları nedeniyle, Karadeniz, Marmara, Ege ve Akdeniz kıyıları boyunca Rus, İngiliz ve Fransız donanmalarının bombardımanları bu bölgelerde yerleşik Müslüman ve Hıristiyan toplulukları etkilemiştir.
Osmanlı Hükümeti, sivil ahalinin kendi aralarında çatışmasını önlemek ve Ermenilerin Müttefik kuvvetlerine yardım amacıyla giriştikleri askeri faaliyeti etkisiz kılmak için ek önlemler almak zorunda kalmıştır.
İncelemelerimde Ermeni Komiteleri ile bazı Avrupalı devletlerin doğrudan ve dolaylı anlamda birer müttefik gibi işbirliğini kanıtlayan belgelere ulaştım.
Şu anda bu belgelerle ilgili değerlendirmelerimi konuşmamın dışında tutuyorum.
Yalnızca bir örnek vermek istiyorum:
Osmanlı Hükümeti.nin 27 Mayıs 1915 tarihli yer değiştirme kararından 90 gün önce; 7 Şubat 1915 tarih ve 1185 nolu telgrafta, Rusya Dışişleri Bakanı.na Kafkasya Valisi Varontsov-Daşkov şunları yazmıştır:
bu sırada, Zeytun Ermenileri temsilcisi Kafkas ordusu karargâhına geldi. Temsilci, yaklaşık 15,000 Ermeni.nin, Türk ulaşım hatlarına saldırmaya hazır olduğunu, fakat silah ve mermilerinin bulunmadığını ifade etmektedir. Zeytun.un Erzurum&#8217;daki Türk ordusunun ulaşım hattına konumu dolayısıyla yeterli miktarda silah ve merminin İskenderun.a getirilmesi oldukça önemlidir. silahların doğrudan doğruya bizim tarafımızdan verilmesinin imkânsız olması nedeniyle, Fransız ve İngiliz (savaş) gemilerindeki Fransız veya İngiliz silahlarının ve mermilerin İskenderun.a getirilmesi hakkında Fransız ve İngiliz yönetimi ile temas kurulması gerektiği düşüncesindeyim.Bu telgraf, 9 Şubat 1915 tarih ve 708 nolu telgrafın ekinde Paris ve Londra.ya gönderilmiştir.
Burada bir konuyu açıklıkla belirtmek isterim.
Hükümetler tarafından güvenlik gerekçesiyle sivil toplulukların yerlerinin değiştirilmesi, savaş ve ayaklanmalar nedeniyle sık başvurulan bir yöntemdir.
Birinci Dünya Savaşı.nda Rusya Hükümeti, savaşın hemen başında Alman ordularının harekât bölgesine yakın Batı Rusya.da bazı sivil toplulukların yerlerini güvenlik gerekçesiyle değiştirmiştir.
Birinci Dünya Savaşı.nda Osmanlı Hükümeti.nin, Anadolu.nun Karadeniz, Marmara, Ege, Akdeniz ve Suriye kıyılarındaki bombardımanlar karşısında uyguladığı güvenlik nedeniyle yer değiştirme önleminin bir benzeri, İkinci Dünya Savaşı.nda ABD Başkanı tarafından Japon asıllı ABD yurttaşları için uygulanmıştır.
Yine İkinci Dünya Savaşı.nda, SSCB Hükümeti tarafından Kırım ve Kafkasya bölgesinde yaşayan Türk asıllı topluluklar, haftalarca süren meşakkatli (brutal) yolculuklarla merkezi Asya.ya gönderilmişlerdir.
Yine İkinci Dünya Savaşı.nda Polonyalı siviller, SSCB Ordusu tarafından oturdukları bölgelerden uzaklaştırılmışlardır.
Örnek Tutum
Hükümetlerin farklı zaman ve coğrafyalarda güvenlik gerekçesiyle sivil topluluklar için yer değiştirme önlemine başvurmalarının mutlaka anlaşılabilir nedenleri vardır.
Bununla birlikte modern ve çağdaş tarih, bu tür güvenlik kararlarının neden olduğu büyük acıların ve unutulmaz dramların örnekleriyle doludur.
Hiç kuşkusuz, Osmanlı İmparatorluğu&#8217;nda da bu güvenlik kararı dayanılmaz acıları ve faciaları beraberinde getirmiştir.
Sivil Ermeni kafilelerin bazen çete saldırılarına bazen işgüzar&#8221; yetkililerin kötülüklerine maruz kaldıkları, Osmanlı arşivi belgelerinde hiçbir zaman inkâr edilmemiştir.
Fakat bu kararın uygulanması sürecinde Osmanlı sivil ve askeri yetkililerin gösterdiği insani çaba ve duyarlılık göz ardı edilmemelidir.
Büyük Savaş&#8217;ın ağır koşullarında Suriye Cephesi&#8217;nde Dördüncü Osmanlı Ordusu Komutanı Cemal Paşa&#8217;nın olağanüstü insani yardım projeleri ile Ermeni göçmenleri kucaklaması; yaşam mücadelesi veren bu topluluklar için, tereddütsüz olarak Ordu&#8217;ya ait imkânları seferber etmesi de bir tarihi gerçek olarak kaydedilmelidir.
Suriye&#8217;de Dördüncü Osmanlı Ordusu&#8217;nun Ermeni göçmenlere yardımları, şimdilerde NATO ve BM barış kuvvetlerinin sürdürdükleri &#8220;insani yardım&#8221; amaçlı faaliyetlerin 20. yüzyıl başında ve savaş koşullarında özveriyle sürdürülen ilk örneğidir.
Çok kısa söyleyeceğim:
Türk halkı ve Osmanlı liderliği bir ölüm-kalım mücadelesi verirken ve Ermeni Komitelerinin sorumsuz davranışları karşısında bile, insani yardımlaşma vasıflarını; suçlu ile suçsuzu ayırt etme kabiliyetlerini yitirmemiştir. Ermeni göçmen kafilelerine uygunsuz davranışları görülenleri, görev ve mevkileri ne olursa olsun titizlikle cezalandırmıştır.
20&#8217;nci Yüzyılın hemen başında bir büyük savaş koşullarında, Osmanlı Hükümeti&#8217;nin bu politikası, savaş sürerken yapılan yargılamalara ve cezalandırmalara bir ilk örnek oluşturması bakımından da ilginç bir tarihi deneyimdir.
Burada önemli bir ayrıntıyı da karışıklığı önlemek için sunmak istiyorum:
1918&#8217;de Mondros Mütarekesi&#8217;nden sonra işgal altındaki İstanbul&#8217;da yapılan siyasi yargılamalar benim burada kastettiğim değildir.
1915 sonbaharında, Ermeni kafilelere kötü muamelede bulundukları iddia edilen Osmanlı memurları hakkında sürdürülen tahkikatları ve hemen ardından bu kişilerin askeri mahkemelerde yargılanmalarını kastediyorum.
1915 ve 1916 yıllarında gerçekleştirilen Osmanlı askeri yargılamaları, savaş suçları bilimi alanında bir örnek tutum olarak kaydedilmelidir.
1915&#8217;te zorunlu yer değiştirme ve iskân kararını uygulayan resmi otorite tarafından aynı yıl içinde gerçekleştirilen bu askeri yargılamalar, bilinçli olarak göz ardı edilmektedir.
1940 yılında, Rus Tümgenerali Nicolay Georgiyeviç Korsun, zorunlu göç kararı uygulanırken, Türk askeri makamlarının ve Türk halkının göçmenlere nazik davrandığını; ancak bazı bölgelerde Ermenilerin saldırılara uğradıklarını yazmıştır.
Rus Tümgeneraline göre, Ermeni göçmenlerin yarısı açlık ve salgın hastalıklar nedeniyle ölmüştür.
Burada yeri gelmişken bir konuda da görüşümü açıklamak isterim.
Dünya Savaşı&#8217;nda bir kısım Anadolu vilayetlerinde savaş koşullarının yol açtığı &#8220;iktidar boşluğu&#8221; nedeniyle, Türkler (Müslümanlar) ve Ermeniler (Hıristiyanlar) arasında bir de &#8220;iğtişaş&#8221; [=karışıklık] hali gözlemlenmektedir.
Kimi yerleşim birimlerinde Ermeniler ve Müslüman ahali birbiri aleyhine silahlanmış ve mukateleye (=birbirini öldürmeye) kalkışmıştır.
Bütün bunlardan dolayı iki taraf için de hazin olaylar cereyan etmiştir.
1914 - 1918 arasında Anadolu&#8217;da Ermeni Fedailerin ve Ermeni Gönüllü Birliklerin katlettiği Müslümanların sayısı, dört yıl süren Dünya Savaşı&#8217;nda Müttefik kuvvetlerin, Osmanlı ordusuna silahlı çatışmalarla verdirdikleri zayiatın yaklaşık beş katıdır.
1914 - 1915 yıllarında, Taşnak ve Hınçak Komitelerine bağlı Ermeni Gönüllü Birliklerin ve Ermeni Fedailerin, Osmanlı güvenlik kuvvetlerinin ve sivil Müslüman ahalinin karşılıklı çatışmaları, aylara göre grafikte gösterilmiştir.


Bu grafik en yüksek noktasına, güvenlik açısından tehdit oluşturan ve İmparatorluğun başkentinde bulunan lider konumundaki bazı şahsiyetler için tutuklamaların yapıldığı günlerde (24 Nisan 1915) ulaşmıştır.
Aynı zaman dilimlerinde Ermeni halkın toplam kayıpları ile ilgili olarak çok farklı rakamlar ifade edilmektedir.
Ermeni kayıpları konusunda sürdürdüğüm çalışmam henüz tamamlanmadığı için -şimdilik- rakam veremiyorum.
Suçlu - Suçsuz Ayrımı
24 Nisan 1915 günü tutuklanan Ermeni şahsiyetler, -o günkü koşullarda- Osmanlı İmparatorluğu aleyhinde faaliyette bulunan Ermeni Taşnak, Hınçak ve Ramgavar Komitelerinde yönetici olarak görevli ve etkili konumdadırlar.
İlginçtir, Osmanlı Hükümetinin aldığı güvenlik kararı ile Başkent İstanbul&#8217;dan uzaklaştırılanlar ve Kafkasya Cephesinde Rus kuvvetleriyle doğrudan işbirliği yapanların arasında Osmanlı Parlamentosunda görevli eski ve yeni Ermeni milletvekilleri de vardır.
Bu milletvekillerinin bir kısmı yanlarındaki gönüllülerle birlikte daha savaş başlarken Kafkasya Cephesine gitmişlerdir.
Bu kişiler Rus kuvvetleri ile doğrudan işbirliğine girmişlerdir, dolayısıyla onlar tutuklanamamıştır.
Eğer, onlar da 24 Nisan 1915 günü İstanbul&#8217;da bulunsalar hiç kuşkusuz, Osmanlı İmparatorluğu aleyhindeki faaliyetleri nedeniyle ihanetle suçlanacaklar ve en ağır şekilde cezalandırılmış olacaklardı.
Bu durum, yasalar çerçevesinde ve son derece olağan bir işlemdir.
Bütün devletlerde bu tür eylemlerde bulunanlar benzer yöntemlerle cezalandırılmışlardır.
20&#8217;nci Yüzyıl başındaki değerlerle, 21&#8217;inci Yüzyılın başındaki değerler kimi açılardan farklılık gösterebilir. Fakat savaş aleyhtarlığı değil, savaşta vatana ihanethele düşman safında çarpışmakbugün de bütün devletlerde en ağır cezayı gerektiren bir eylem olarak değerlendirilmektedir.
Osmanlı Parlamentosunda görevli öteki Ermeni milletvekillerinden Ermeni Komitelerinin düzenledikleri askeri faaliyetlerle ilgili bulunmayanlar, savaş yılları boyunca parlamentodaki görevlerini sürdürmüşlerdir.
Osmanlı Parlamentosunun tutanakları bu uygulamanın en açık kanıtıdır.
Osmanlı mülki, adli, mali ve askeri bürokrasisinde de -bazı istisnalarla- tereddütsüz aynı politika geçerlidir.
Osmanlı Hükümetinin vali ve kaymakamlara gönderdiği emirler, suçlu-suçsuz ayırımı yapılmasındaki hassasiyeti kanıtlamaktadır.
Burada, Osmanlı ordularında sağlık hizmetlerinde görevli ve savaş sırasında çeşitli cephelerde çatışmalarda veya tifüs ve öteki hastalık salgınlarında Müslüman hekimlerle birlikte yaşamlarını yitiren Ermeni ve öteki Hıristiyan topluluklardan kahraman hekimleri ve eczacıları anmak isterim.
Büyük Savaşta Kafkasya Cephesinde can veren 163 Osmanlı sağlık subayından 124ü Müslüman, 19u Rum, 17si Ermeni ve 3ü de Musevi kökenlidir.
Bugün, Ankara.daki Gülhane Askeri Tıp Fakültesi binasında sol yandaki mermer duvara bu personelin hepsinin isimleri birlikte kazınmıştır.
Osmanlı ordularında, imparatorluk emirlerine sadık Osmanlı Hıristiyan yurttaşları askerlik görevlerini büyük bir özveriyle yerine getirmişlerdir.
Osmanlı Harbiye Nezareti tarafından bu kahramanların hizmetleri madalyalarla ödüllendirilmişlerdir.
1917 yılında Osmanlı ordu karargâhlarında ve cephelerde son derece kritik pozisyonlarda, gizlilik dereceli görevlerde Ermeni veya Hıristiyan asıllı askerlerin listesi suçlu - suçsuz ayrımı yapıldığının inkâr edilemez bir delilidir.

Osmanlı Ordusu Başkomutanlığı
2 nci Şube
28 Haziran 1917
(Tezkere)
Özlük İşleri Müdürlüğüne
Osmanlı Ermeni erlerinden olup, dil bilmeleri dolayısıyla tercüman olarak görevlendirilenlerin isimleriyle, görev yerlerini gösteren bir listenin gönderilmesini önemle rica ederim.

Harbiye Nezareti
Özlük İşleri Müdürlüğü
Yabancı İşleri Şubesi
1743

Genel Karargâh 2 nci Şubeye
02 Temmuz 1917 tarihli ve 43155 numaralı muhtıraya cevaptır.
Osmanlı Ermeni erlerinden olup, dil bilmeleri sebebiyle tercüman olarak görevlendirilenlerin isimleriyle, görev yerlerini gösteren listenin ekli olarak gönderildiği bildirilerek bu muhtıra verildi.
24 Temmuz 1917

Ermenilere ait hususların sabit
bir talimata bağlanması gerekir.


Düşman Saflarında
Büyük Savaş.ın hemen başında, Kafkasya.da Osmanlı ve Rus orduları arasında çarpışmalar henüz başlamamıştır. Başlarında bazı Osmanlı milletvekilleri olduğu halde, Doğu Anadolu vilayetlerinden bir kısım Osmanlı yurttaşlarının Osmanlı İmparatorluğu aleyhindeki askeri faaliyetleri üzerine bazı kritik bilgileri sunmak istiyorum.
Onların, Türkiye aleyhindeki askeri faaliyetleri; bazı Anadolu vilayetlerindeki Ermeni Komitelerine bağlı Fedailerin ayaklanmalarıyla birlikte; Rus cephesine yakın oturan sivil Ermeni ahalinin bu bölgenin uzağında bir yere (Suriye&#8217;ye ve Mezopotamya ya) nakledilmelerinin tek nedenidir.
Bir Türk bilim adamı olarak kişisel onurumun ve Tanrı.nın ve bütün insanlığın ortak kutsal değerleri üzerine yemin ederim ki; 1915 Krizi.nde savaş koşullarında Osmanlı Ermeni ahalinin oturdukları yerlerden, evlerinden başka bölgelere yerleştirilmek üzere imkânsızlıklar içinde yollara dökülmesinin başka hiçbir bir gerekçesi bulunmamaktadır.
Sizlere sunacağım bu kritik bilgilerin tamamı Rus ve Ermeni kaynaklarına aittir.
Burada özellikle Kafkasya Cephesinde dikkatinize sunmak istediğim Ermeni Komitelerinin askeri faaliyetleri doğrudan Rus ve Ermeni kaynaklarından elde edilmiştir.
Dünya Savaşı.nda, Doğu Anadolu.da, Ermeni Taşnak ve Hınçak Komiteleri tarafından Osmanlı ordusuna ve bölgedeki sivil Müslüman ahaliye yönelik askeri faaliyetin en güvenilir anlatıcısı, bir Rus Komutan.dır.
1927 yılında Ermeni asıllı Rus General Gavril Korganoff, La participation des Armeniens a la guerre Mondiale sur le front du Caucase, 1914.1918, (Paris, 1927) adlı kitabında; Ermeni Komiteleri ve Rusya Genelkurmay Başkanlığı tarafından nasıl Ermeni Gönüllü Birlikler örgütlediği ve bunların Türklere karşı nasıl savaştıkları el ile çizilmiş 30 cephe planıyla birlikte açıklanmıştır.
Rus Kafkas Ordusu tarafından hazırlanan 24 Aralık 1915 tarih ve 13378 nolu raporda; Ermeni Gönüllü Birlikler hakkında istatistikler bulunmaktadır. Bu belgeye göre; 6 adet gönüllü birlik oluşturulmuştur. Her birlik 1,000 kişi veya daha az sayıdadır ve toplam olarak 5,000 Ermeni gönüllü mevcuttur. Bu arada 7. ve yedek bir gönüllü birlik Erivan.da oluşturulmuştur. (Bunlar ilk istatistiklerdir. Daha sonra bu miktar 10,000.e yükselmiştir).
Bulgaristan, Romanya, Mısır ve ABD.nden Ermeni Gönüllüler de (bunların arasında Osmanlı Ermenileri çoğunluktadır) bu birliklere katılmışlardır.
1986.da Beyrut.ta yayınlanan Andranik biyografisinde vurgulandığı gibi; Kafkasya Cephesinde Ermeni Gönüllü Birlikler oluşturma projesine katılanların büyük bölümü Kafkasya.ya sığınmış veya öteki ülkelerde yerleşmiş Osmanlı Ermeniler.dir.
Bu gönüllü birlikler hakkında çok kısa olarak bazı bilgiler sunmak istiyorum:
Birinci Ermeni Gönüllü Birliği
Bu birliğin Komutanı Andranik, Rus General Nazarbekov ile görüşmesinde, kendi birliğindeki savaşçıların çoğunun Türkiye.den ve Muş vilayetinden geldiklerini söylemiştir.
Güzergâhı, İran-Başkale-Van şeklindedir.

Ermeni Gönüllü Birliği
Bu birliğin başında Komutan Dro bulunmaktadır.
Iğdır&#8217;dan hareket eden bu birlik Iğdır-Beyazıt-Berkri-Van güzergâhını takip etmiştir.

Üçüncü Ermeni Gönüllü Birliği
Kağızman.da oluşturulmuştur.
Amazaspom komutasındaki birliğin güzergâhı, Kağızman-Eleşkirt-Malazgirt-Bitlis.tir.

Dördüncü Ermeni Gönüllü Birliği

Erzurum.lu Keri komutasındaki birliğin Güzergâhı, Sarıkamış-Gare-Orzan-Köprüköy-Erzurum.dur.
Ermeni Gönüllü Birlikler için tek tip askerî üniforma hazırlanmıştır.
Bu üniformalara A.D.I (Pervaya Armyanskaya Drujina: Birinci Ermeni Gönüllü Birliği) yazılı yeşil apoletler takılmıştır.
aklanmalar

Ermeni Komiteleri tarafından Anadolu vilayetlerinde gerçekleştirilen başlıca ayaklanmaların merkezleri Zeytun, Bitlis, Van, Şebinkarahisar, Urfa ve ikinci derecede de Yozgat, Amasya, Tokat, Sivas, Kayseri, Elazığ ve Diyarbakır.dır.
Ermeni Komiteleri tarafından bu merkezlerde müfettişler, komutanlar, çete reisleri tayin edilmiştir.
Ayaklanma ve askeri sabotaj eylemleri için seçilen yerler Osmanlı ordularının menzil istasyonlarının bulunduğu başlıca yollar ve askeri haberleşme hatlarıdır.
Bu ayaklanmalar sırasında, Zeytun, Van, Şebinkarahisar, Musa Dağı ve Urfa.da olduğu gibi Ordu.dan bir kısım kuvvetin de bu bölgelere sevkini gerektirmiştir.
Bu ise, cephede çarpışan ordu gücünü zayıflatmıştır.
Savaşın başlamasıyla birlikte Ermeni Komitelerinin askeri eylemleri bir bölgeden diğerine yayılmıştır.
1915 yılında; Sivas.ta 30,000, Erzurum.da 10,000, Van.da 15,000, Muş.ta 7,000, Diyarbakır.da 5,000, Elazığ.da 4,000 ve Bitlis.te 5,000 olmak üzere yaklaşık 76,000 Ermeninin isyan hazırlığı içinde bulundukları saptanmıştır.
1914 - 1916 yıllarındaki bu askeri faaliyetlerin tarih ve yerlerini haritada gösterilmektedir.
Ermeni Gönüllü Birlikler ve Ermeni Fedailer, Türk ordusu hakkında en önemli istihbaratları sağlayan destek unsurları olarak hizmet vermişlerdir.
Rus Duma Milletvekili Papacanov, Rus askeri yetkililerin kendisine, Ermeni Gönüllü Birliklerin Rus ordusuna olan katkılarını dile getirdiklerini ve istihbarat konusunda bölgeyi çok iyi bilen bu birliklerin yerinin doldurulamayacağını ifade ettiklerini belirtmiştir.
1916 yılında Erzurum.un Ruslar tarafından işgal edilmesinden sonra, Fransa.da Echo de Paris.te yayınlanan bir yazıda şunlar anlatılmıştır:
Türklerin güçlü kalesi Erzurum.da yapılan şiddetli çarpışmalarda cesur Rus Kazak Birliklerinin yanında Ermeni Gönüllü Birlikleri de çarpıştılar. Bölgeyi çok iyi bilen Ermeni Gönüllü Birlikler Rus ordusuna paha biçilmez bir hizmet sundular.Rus General Çernozubov, Andranik.in Birinci Ermeni Gönüllü Birliği için şunları yazmıştır:
Bizim Aşnak, Vruş Horan, Hanik, Kotur, Saray, Molla Hasan, Belicik ve Garateli.deki başarılarımız önemli ölçüde Birinci Ermeni Gönüllü Birliğinin faaliyetleriyle gerçekleşmiştir. Hoy civarında Kutur Boğazında yapılan çarpışmalarda 28 - 31 Nisan 1915.te Dilman.da yararlıklar gösterdi.

Deniz Bombardımanları

Nihayet üçüncü konuya gelebildim.
Anadolu kıyılarındaki deniz ablukası ve bombardımanları.
Konuşmamın başında vurgulamıştım; deniz bombardımanları konusu, güvenlik gerekçesiyle hükümetin aldığı yer değiştirme kararının yaygınlaştırılmasında etkili olmuştur.
Deniz bombardımanlarına ek olarak savaş koşullarında Marmara ve Karadeniz bölgelerinde Hıristiyan ahalinin (Rumların ve Ermenilerin) durumunu etkileyen iki gelişme daha vardır:
Biri, 18 Eylül 1915 günü Fransa.nın Selanik.e asker çıkarması ve diğeri, bundan hemen birkaç gün sonra 24 Eylül 1915 günü Yunanistan.ın seferberlik ilan etmesi.
Savaş alanı olarak Marmara Bölgesinde, İstanbul şehri bir istisnadır; çünkü başkenttir ve orada güçlükle de olsa güvenlik sağlanabilmektedir.
Dolayısıyla, Ermeni Komiteleriyle ilişkili oldukları bilinen kişiler dışında zorunlu göç kararı İstanbul şehir merkezinde ikamet eden 120 bin Ermeni için uygulanmamıştır.
Yalnız bu istisna bile, İstanbul çevresinde ve Trakya.da yerleşim birimlerinde olağanüstü savaş koşulları nedeniyle Ermeni ve Rum ahaliden düşmanla işbirliği yapan örgütlere mensup kişilerin zorunlu göç işlemine maruz kalmalarının -bir savaş zorunluluğu dışında- başka bir nedenle açıklanamaması için yeterlidir.
Kaldı ki, 1915 yılında savaş bütün cephelerde sürerken; bir ara Hükümet, başkentin Anadolu&.ya taşınmasını bile düşünmüştür.

G. Hovannisian (Ed.), Armenian Van/Vaspuragan, (Costa Mesa,.California, Mazda Publishers Inc., 2000).

Nereye gidiyoruz?
Sizlerin de yakından bildiği gibi, son yıllarda Türkiye.nin müttefiki olan dost ülkelerin parlamentoları, 1915 olaylarını soykırım diye adlandırmaktadır.
Bugün dünyada, Osmanlı İmparatorluğu.nun parçalanması sürecinde, Birinci Dünya Savaşı ortamında baş gösteren dramatik olayların cereyan şekli hakkında hiçbir bilgisi bulunmayan bireyler veya topluluklar, bir sanal bellek üstüne oluşturulmuş bir dogmaya inanmaya zorlanmaktadır.
Bilimsel araştırma özgürlüğüne sadık bir bilim adamı olarak kesin kanaatim budur.
Ermeni diasporası ve Ermenistan Cumhuriyeti ve yandaşları tarafından yayılan bu sanal inanç sistemine inanmayanlar kimi ülkelerde tutuklanmakla tehdit edilmekte veya cezalandırılmaktadır.
Bu anlayış, günümüzde, medeniyetler savaşının yeni bir şeklidir.
Tank, uçak ve denizaltıların yerine, edebiyatın, tarihin, müzik ve sinemanın ve nihayet internetin kullanıldığı bir kirli savaştır bu
Türk Ulusu, bu yeni tür savaşta, ecdadına haksızlık yapılmasını asla kabul etmeyecektir.
Kaldı ki, Birinci Dünya Savaşı yıllarında insafsız bir savaş propagandasıyla karartılmış tarihî ayrıntıların açıklanmasını istemek en doğal bir insani haktır.
Bu insani hakkın kullanılmasının özellikle bazı ülkelerde kanunla yasaklanması, konuşmamda işaret ettiğim gibi, ortaçağ zihniyetinin hortlamasıdır.
Engizisyon kararları ile bu hakkın Türkler tarafından kullanılması ebediyen yasaklanmak istenmektedir.
Onsekizinci Yüzyıl Avrupası.nda ünlü düşünür Voltaire, Rousseau.nun kitabı İsviçre.de yakıldığında; daha önce Diyojen.in kudurmuş köpeği diye andığı meslektaşına, Söylediğiniz hiçbir fikri tutmuyorum, ama söyleme hakkınızı ölünceye kadar savunurum. diye haber iletmiştir.
Voltaire farklı düşünceye özgürlük yorumuyla düşünce özgürlüğü için örnek bir tutum sergilemiştir.
Biz Türkler, tarihin bizim kuşağımıza yüklediği bu kronik ihtilafın çözümü için bugün dayatılan modeli, asla kabul etmeyiz.
Şuna inanınız, dünyanın bütün parlamentoları aleyhimizde kararlar alsalar bile, bin yıl yolumuza sarsılmaz bir özgüvenle devam ederiz.
1915 olayları, Ermeni Diasporası ve Ermenistan Cumhuriyeti.nin ve onlara inananların anlattıkları şekilde cereyan etmemiştir.
Bu kararları alanlara,Siz, bu sanal inanç sisteminize inanmaya devam edebilirsiniz, biz sizin kendi arşiv belgelerinizi, tarihi anlamak, anlatmak ve yazmak için kullanacağız deriz.
Bu durumda şunu sorabilirsiniz?
Türklerle Ermeniler arasındaki bu kronik ihtilafın ortadan kaldırılabilmesi nasıl ve ne zaman mümkün olacaktır?
90 yıldan beri süren bu kronik ihtilafın çözümü için tek yanlı atılacak bir adım yoktur.
En uygun yol, ihtilafın taraflarının çözüm için birlikte adım atmalarıdır.
Daha önce de vurgulandığı gibi, tarihçiler sadece olanı değil, nasıl ve neden olduklarını, bu şeylerin anlamını ortaya koymak isterler tarihçiler bunu kendilerine görev bilirler.
Bu saygın görevin ve etik hakkın uluslar arası kullanımında -öteki meslektaşları kadar- Türk tarihçilerinin de kısıtlanmaması gerekir.
Son olarak ifade etmek isterim ki; Türk-Ermeni İhtilafının çözümü için Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı tarafından Ermenistan Cumhuriyeti yetkililerine bir mektup gönderilmiştir.
Bu mektupta, 1915 olaylarının araştırılması için iki tarafın tarihçilerinden bir ortak komisyonun oluşturulması ve ortaya çıkacak sonucun taraflarca kabul edilmesi önerilmiştir.
Bu çok önemli bir adımdır.
Fakat ne yazık ki, Ermenistan tarafı şu ana kadar olumlu yanıt vermemiştir.
Taraflar, savaş yıllarıyla ilgili bütün arşivlerini birbirlerine açmalıdır.
Ermeni Taşnak Komitesi Arşivi, ABD dedir ve Türk akademisyenlerine kapalıdır.
Ermeni Patrikhanesi Arşivi, İsrail dedir, aynı şekilde o da Türk akademisyenlere kapalıdır.
Arşiv kayıtları, bu tür ihtilafların çözümünde vazgeçilemez önem taşımaktadır.
Türk tarafı, kendi arşivlerindeki belgelerin tıpkıbasımlarını yayınlamak suretiyle de bu kararlı tutumunu ısrarla sürdürmektedir.
Başbakanlık Arşivlerinde Ermeni sorunuyla ilgili yaklaşık 1 milyon belge vardır.
Bu olaylarla ilgili orijinal belgelerin tıpkıbasımlarının yayınlanması halen büyük bir hızla sürdürülmektedir.
Aynı şekilde, Türk Genelkurmay Başkanlığı.nın talimatı ile Askeri Tarih ve Stratejik Etüd Başkanlığı tarafından askeri arşivde bulunan toplam 1047 Belge 8 cilt olarak yayına hazırlanmıştır.
Bu ciltlerde, dönemin Osmanlı Ordularına ait gizli yazışmalar ve Birinci Dünya Savaşı yıllarında Ermeni Komitelerinin askeri faaliyetlerine hakkında bütün kayıtların tıpkıbasımları ve İngilizce tercümeleri uluslararası kamuoyunun, yerli ve yabancı bütün araştırmacıların bilgisine sunulmuştur.
1915 Türk-Ermeni İhtilafı.nın çözümünde kuşkusuz bu kadarı yetmez; fakat barışa giden meşakkatli sürece doğru mütevazı bir ilk adım için fazlasına gerek yoktur.
Beni dinlediğiniz için teşekkür ederim.
Her birinize ayrı ayrı esenlikler, dilerim.

Seçilmiş Okuma Listesi

Ahmed Rüstem Bey, the World War and the Turco-Armenian Question, (Berne, Imprimerie St. Empfli, 1918).
Alexander V. Prusin, &#8220;The Russian Military and the Jews in Galicia, 1914-15Eric Lohl and Marshall Poe (Eds.) the Military and Society in Russia, 1450-1917, (Brill, Leiden, 2002).
Andre N. Mandelstam, La Societe des nations et les Puissances devant le probleme Armenian, (Paris, libraire de la cour d.appel et lordre des avocats, 1925).
Antranig Chalabian, General Andranik and the Armenian Revolutionary Movement, (Southfield, MI, 1988).
Ara Caprielian, the Armenian Revolutionary Federation: The Politics of a Party in Exile, (A Dissertation for PhD Thesis in New York University, 1975).
Aspirations et Assignments Révolutionnaires des Comités Arméniens avant et après la proclamation de la Constitution Ottomane, (Ankara, second edition, 2001).
Azmi Süslü, Armenians and the 1915 Event of Displacement, (Ankara, Kök Series, 1999).
Barbara Jean Keller, United States and Armenia, 1914 to 1920: The Armenia, (A Thesis Presented to the Faculty of California College at Fullerton, June 1969).
Center for Strategic Research, Armenian Claims and Historical Facts: Questions and Answers, (Ankara, 2005).
Esat Uras, the Armenians in History and the Armenian Question, (Istanbul, Documentary Publications, 1988).
Firuz Kazemzadeh, the Struggle for Transcaucasia, (New York, Philosophical Library, 1951).
Gunter Levy, the Armenian Massacres in Ottoman Turkey, A Disputed Genocide, (Salt Lake City, University of Utah Press, 2005).
Hasan Dilan, Les evenements Armeniens dans les documents diplomatiques Français, 1914-1918, (Ankara, TTK, 2005), Volume I-VI.
Hikmet Özdemir and Yusuf Sarınay (Eds.), Turkish-Armenian Conflict/Documents, (Ankara, TBMM Pub., 2007), forthcoming.
Hikmet Özdemir, the Ottoman Army 1914-1918, Brutal March with Epidemic Disaster, (In US, 2007), forthcoming.
Hovhannes Katchaznouni, the Armenian Revolutionary Federation (Dashnagtzoutiun) has nothing to do any more, (The Manifesto of Hovhannes Katchaznouni, First Prime Minister of the Independent Armenian Republic, Translated from original by Matthew A. Calendar, Edited by John Roy Carlson (Arthur A. Derounian), Published by the Armenian Information Service, 1955, (A Reprint by the United Turkish America/UTA), and June 1984.
Hüsamettin Yıldırım, Armenian Claims and Realities, (Ankara, Sistem, 2001)).
Justin McCarthy and others, The Armenian Rebellion at Van, (Salt Lake City, The University of Utah Press, 2006).
Justin McCarthy, Death and Exile, the Ethnic Cleansing of Ottoman Muslims, 1821-1922, (Princeton, New Jersey, The Darwin Press, 1996).
Justin McCarthy, The Ottoman Peoples and the End of Empire, (London, Arnold, 2001).
Kamuran Gürün, The Armenian File: The Myth of Innocence Exposed, (London-Nicosia-Istanbul, K. Rustem&Bro. And Weidenfeld&Nicolson Ltd., 1985).
M.S. Anderson, the Eastern Question, 1774-1923, (London, MacMillan Press, 1966).
Manoug Joseph Somakian, Empires in Conflict: Armenia and the Great Powers, 1895-1920, (London, New York, I. B. Tauris, 1995).
Michael A. Reynolds, The Ottoman-Russian Struggle for Eastern Anatolia and the Caucasus, 1908-1918, Identity, Ideology and the Geopolitics of World Order, (A dissertation for Princeton University, November 2003).
Mim Kemal Öke, the Armenian Question, (Ankara, TTK, 2001).
Peter Gatrell, A Whole Empire Walking, (Bloomington and Indianapolis, Indiana University Press, 1999).
Richard G. Hovannisian, Armenia on the Road to Independence 1918, (Berkeley and Los Angeles, University of California Press, 1967).
Robert Conquest, the Soviet Deportation of Nationalities, (London, Macmillan Co Ltd., 1960).
Roderick Davison, he Armenian Crisis, 1912-1914 The American Historical Review, Vol. LIII, No. 3, (April 1948).
Ronald P. Bobroff, Late Imperial Russia and the Turkish Straits, Roads to Glory, (London, New York, I. B. Tauris, 2006).
Şahin Doğan, Rus Kaynaklarına Göre Doğu Anadolu.daki Ermeni Faaliyetleri (1914-1918), (Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi, Unpublished MA Thesis, 2007).
Salâhi R. Sonyel, Displacement of the Armenians Documents/Le Deplacement des Populations Arméniennes Documents/Ermeni Tehciri ve Belgeler, (Ankara, Baylan, 1978).
Salâhi R. Sonyel, the Great War and the Tragedy of Anatolia, Turks and Armenians in the Maestrom of Major Powers, (Ankara, TTK, 2000).
Salâhi R. Sonyel, the Turco-Armenian Imbroglio, (London, Cyprus-Turkish Association, 2005).
Samuel A. Weems, Secrets of a Christian Terrorist State, (Dallas, St. John Press, 2002).
Sedat Laçiner, the Armenian Issue and the Jews, (Ankara, ASAM Pub., 2003).
Seyit Sertçelik, Rus Arşiv Belgeleri Işığında Ermeni Soykırımı İddialarına Dair, (Ankara, TÜBİTAK Sosyal ve Beşeri Bilimler Ortak Komitesi, 2004-347).
Şahin Doğan, Rus Kaynaklarına Göre Doğu Anadolu.daki Ermeni Faaliyetleri (1914-1918), (Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi, Unpublished MA Thesis, 2007).
Tverdohlebov, I Witnissed and Lived Through, Erzurum 1917-1918, (Ankara, Genelkurmay Y., 2007).
Türkkaya Ataöv (Ed.), The Armenians in the Late Ottoman Period, (Ankara, TBMM Pub, 2001).
Türkkaya Ataöv, The British Blue Book: Vehicles of War Propaganda, 1914-18, (New York, Okey Enterprises, 2006).
Vatche Ghazarian (edited and translated), Boghos Nubar.s Papers and the Armenian Question, 1915-1918, Documents, (Waltham, Mayreni Publishing, 1996).
W.E.D. Allen and the late Paul Muratoff, Caucasian Battlefields, A History of the Wars on the Turco-Caucasian Border, 1828-1921, (Cambridge, at the University of Press, 1953).


yasaravci@karincalikoyu40.com.com

Bana ulaþmak için yukarýdaki e-mail adresini kullanýn