MERHABA
YURTTA BARIŞ DÜNYADA BARIŞ
KIRŞEHİR
KARINCALI KÖYÜNE HOŞ GELDİNİZ

1-Karıncalı'nın Tarihi
2-Köy Anıları-Yağmur Duası
3-Köyden bakış
4-Karıncalı Sülaleler
5-Kurtuluşta Karıncalı
6-Kırşehir ve Köyümüz
7-Karıncalı Meslek Mensupları
8-TEVFİK YILMAZ
"Sazımız-Sözümüz"


9-Köy Yemekleri
10-Kırşehir Tarihi
11-Kırşehir Ozanları
12-Kırşehir Halk Kültürü
13-Kırşehir ve Dünya
14-Kırşehir Ünlüleri
15-İstiklalden İstikbale Kırşehir
16-Kırşehir Turizmİ
17-Neşet ERTAŞ
18-Kırşehir Kültürü
19-Kırşehir Haritası
20-Bektaşilik
21-Ahilik
22-Aşık Paşa
23-Atatürk Köşesi
24-Atatürk ve Dünya
25-Atatürk Kırşehir'de
26-Türk Gençliği 10.Yıl Nutku
27-Bilgi Dağarcığı
28-Topraksız Alkan ın Şiirleri
29-Türkü Şiir ezgi Ağıt Harmanı
30-Serbest Kürsü-Aşık İsmail -Karıncalı Manileri-Misafir Eserleri
31-Deyimler ve Maniler
32-Tarım ve Hayvancılık
33-Yurt Dışındaki Karıncalılar ve Konsolosluk Adresleri

34-VATANA CAN VERENLER
35-Ay Yıldızlı Al Bayrak
36-İstiklal Marşı
37-KIRŞEHİR SEMAHI ve SAKLAMA ODASI
38-Ermenistan/Türkiye ilişkileri
39-Kıbrıs KKTC.
40-Ana Vatan Türkiye
41-TÜRK DÜNYASI
42-Linkler
43-DUYURU-ÖLÜM İLANLARI-ETKİNLİK HABERLERİ GÜNLÜK AYLIK DÜNYADA ZİYARETCİ SAYISI
44-Hayatın İçinden*ANILAR
45-AB-TÜRKİYE İLİŞKİLERİ
46-KONUK ESERLERİ
MİSAFİR ARAŞTIRMACILARIN KÜLTÜR VE
ARAŞTIRMA MAKALELERİ

48*İNTERNET HABER*GAZETE OKU*RADYO DİNLE*TELEVİZYON SEYRET*
49-KONUK DEFTERİ

8-TEVFİK YILMAZ
"Sazımız-Sözümüz"


BU SAYFA NIN YAPIMI DEVAM EDİYOR

İmla kurallarında ki hatalar site yapımından
kaynaklanmaktadır.Noktalı virgül ve bazı kesme işaretleri site yapımı tarafından mecburiyetten kaldırılmıştır.Özür dileriz.

ÖZGEÇMİŞİM

1935 yılında Kırşehir'in merkez Karıncalı köyünde doğdum. 1946 yılında ilkokulu, 1949 yılında Kırşehir Ortaokulunu, 1952 yılında da Sivas Öğretmen okulunu bitirdim. Aynı yıl Kırşehir'e bağlı Avanos Ortaköy İlkokulu öğretmenliğine atandım.

İkinci Dünya Savaşının ülkmizi etkileyen o zor gnlerinde bile eğitim seferberliğini, katıksız bir halk sevgisi, çağdaş bir eğitim anlayışı ve üstün bir çabayla yürüten Hakkı Tonguç ve Hasan Ali Yücel'in Kemalist devrimci öğretmen kadrosunun ellerinde yetiştik. Köy Enstitüleri yoluyla köylerimizin nasıl canlanacağını ve geri kalmışlık çemberini nasıl kıracağını da o günlerde yaparak, yaşayarak öğrendik. İşte bu bilgi, beceri ve bilinç donanımıyla köy öğretmenliğine başladık.

Üç yıl Kırşehir'de köy öğretmenliği ve askerliğimi yaptıktan sonra 1957 yılında açılan sınavı kazanarak Gazi Eğitim Enstitüsü Pedagoji bölümüne girdim. Ankara’daki bu öğrenim yaşamımda büyük eğitimci Hakkı Tonguç, Hasan Ali Yücel ve diğer değerli eğitimcileri yakından tanımak ve sevgilerini kazanmak mutluluğuna eriştim. Bu bir avuç yurtseverin başından geçen olaylar, bana örgütlü savaşımın gereğini ve önemini iyice kavratmıştı.

1958 yılında Ankara Öğretmenler Derneğine üye oldum. 1959 yılında mezun olarak Urfa ili ilköğretim müfettişliğine atandım. Orada da öğretmenlerin örgütlenmesine elimden geldiğince katkıda bulunmaya çalıştım ve derneğimizin Türkiye Öğretmen Dernekleri Milli Federasyonuna katılmasına önayak olarak temsilciliğini üstlendim.

Bir avuç özverili öğretmenle Urfa yöresinde verdiğimiz eğitim savaşımız ve yöre halkından gördüğümüz sevgi ve destek devrimci demokrat kişiliğimin gelişmesine en büyük katkıyı yapmıştır.

Urfa'da dört yıl kadar ilköğretim müfettişliği yaptıktan sonra Yön dergisinde arkadaşım Kemal Eke ile birlikte yazdığımız inceleme yazılarında, köy enstitülerini savunduğumuz, bu nedenle öğretmenler hakkında tarafsız olamayacağımız gerekçesiyle İsmet İnönü'nün başbakanlığı, Şevket Raşit Hatipoğlu'nun Milli Eğitim Bakanlığı sırasında, 1962 yılında, ilköğretim müfettişliğinden, Ankara ili, Şereflikoçhisar ilçesi, Türkçe öğretmenliğine cezaen tayin edildim. Bu yıllar örgütlü öğretmen savaşımının en güzel en verimli yıllarıydı. Sınıfta öğrencilerimiz, çevrede halkımız ve Türkiye çapında öğretmen arkadaşlarımızla bir gönül ve kafa birliği oluşturmuştuk. İşte Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS) bu dönemde kuruldu. İlk şubelerden birisi de Şereflikoçhisar TÖS şubesiydi. TÖS'ün en etkin şubelerinden biri olan bu şubenin kurucu başkanlığını yapmış olmayı hayatımın en verimli ve mutlu günleri olarak sayarım.

TÖS savaşımında ilk açığa alınan iki öğretmenden biri Talip Apaydın ağabeyimiz, biri de bendim. Öğrencilerimizle ve her tür siyasal görüşten velilerle karşılıklı sevgi saygı içinde yaşayıp gidiyorduk ama, Hakkı Tonguç'u, Hasan Ali'yi kıymak isteyenlerin uzantıları şimdi de bizleri kıymak istiyordu. Bakanlık müfettişinin soruşturmada yönelttiği, Amerikan petrol şirketlerinin Türkiye'yi sömürdüğünü söylemişsiniz biçimindeki soruya verdiğim Siz Türkiye Cumhuriyeti Milli Eğitim Bakanlığı'nın müfettişi misiniz, yoksa Amerikan petrol şirketlerinin paralı avukatı mısınız biçimindeki yanıtla birlikte diğer yanıtlar TÖS tarafından kitap haline getirilerek basılıp dağıtıldı. Örgütümüz eliyle Danıştay'a dava açtık, kazandık ve bıraktığımız yerden başladık savaşımıza...(1)

1966 yılında açılan bir yarışma sınavını kazanarak Türkiye ve Ortadoğu amme İdaresi Enstitüsü'ne girdim.; 1967 yılında enstitüyü bitirerek yüksek lisans diploması aldım.

1968 yılında da o zaman özerk olan TRT nin açtığı metin yazarlığı sınavını kazanarak TRT Dış Yayınlar Daire Başkanlığı'nda yurt dışındaki işçilerimiz için programlar yapmaya başladım.

1969 yılında yapılan Büyük Öğretmen Boykotu'nun düzenleme komitesindeydim. Boykotla birlikte ikinci kez açığa alındım. Danıştay yürütmeyi yine durdurdu ve yine görevime başladım.

1970 yılında Yozgat Merkez İstiklal Ortaokulu Türkçe öğretmenliğine nakledildim. Hem öğretmenliği hem de TRT programcılığını Yozgat'tan yürütme olanağı bulamadığım için 1971 yılında Ankara'ya gelerek TRT Ankara radyosu eğitim şubesinde program yapımcılığına başladım.

12 Mart 1971 de başlatılan ara rejimle memurların sendika kurma hakkı anayasal hak olmaktan çıkıp yasaklanınca Türkiye Öğretmenleri Birleşme ve Dayanışma Derneği!ni (TÖB-DER) kurduk.

1972 yılında bir gece yarısı oniki TÖB-DER yürütme kurulu üyesi sorgusuz sualsiz gözaltına alındık. 17 gün sonra yine sorgusuz sualsiz salıverildik.

Öğretmen örgütçülüğünden edindiğim deneyimle TRT çalışanlarının da örgütlenmesine katkıda bulunmaya çalıştım ve TRT-DER'in kurucuları arasına katıldım.

1974 yılında TRT Yayıncılar Derneği'nin açtığı program yarışmasında SAZIMIZ SÖZÜMÜZ adlı dizi programla birincilik ödülüne layık görüldüm. TRT'de program yapımcısı olarak görevimi sürdürürken TÖB-DER'de de hem yöneticilik yapıyor hem de arkadaşlarımla birlikte Halkçı Eğitimci grubun merkez yönetim kurulunu oluşturuyorduk. Halkçı eğitimci grupu olarak Halkçı Eğitim adlı bir de dergi çıkarıyorduk.

Sendika, dernek, oda, kooperatif gibi meslek örgütlerinin siyasal partilerle iş ve güçbiliği yaparak ancak sonuca ulaşılabileceği deney ve bilinciyle CHP'de politika yapmaya o yıllarda karar verdim ve 1977 seçimlerinde Kırşehir den CHP aday adayı oldum. 1977 seçimlerinde Kırşehir yöresindeki çalışmalarımızın örnek olduğunu Sayın Mustafa Ekmekçi de Cumhuriyet gazetesinde övgüyle bahsetmişti.

TRT'de programcılığım yıllarında halk eğitimi ve halk kültürü konularını işlerken yüzlerce halk ozanını yakından tanımak ve tanıtmak mutluluğuna eriştim. Halk Ozanları Kültür Derneğinin çalışmalarına yardımcı olmaya çalıştım. Birinci Milli Kültür Şurası'na derneğin temsilcisi olarak bir bildiri sundum. Bu gönüllü çalışmlarım nedeniyle Halk Ozanları Kültür Derneği;nin Üstün Hizmet madalyasıyla ödüllendirildim.

12 Eylül 1980 askeri darbesinin ardından, 1981 ağustosunda yine sorgusuz sualsiz göz altına alınıp bilinen süzgeçlerden geçtikten sonra salıverildim. 1982 şubatında zorunlu olarak emekliye ayrıldım.

1984 yılında İzmir'e yerleştim. Uzunca bir süre Batı Dersanelerinde öğretmenlik ve yöneticilik yaptım. 1994 yılında SHP den il genel meclisi üyeliğine seçildim. Partimin azınlıkta olmasına karşın Milli Eğitim Komisyonunda görev alarak 8 yıllık zorunlu eğitimi savunan raporun hazırlanması ve kabulünde etkin rol oynadım

1999 yerel seçimlerinde bu kez DSP den il genel meclisi üyeliğine seçildim. İzmir İl Genel Meclisinde DSP 77 üyesiyle 2/3 e yakın çoğunluğu sağlamış ve 5 yıl boyunca il özel idaresinin çalışmalarını aldığı kararlarla demokratik bir şekilde yönetmiştir. Milli eğitim komisyonu başkanı olarak görev yaptığım bu dönemde geçmiş 30 yılda yapılandan çok daha fazla ilköğretim okulu yapılmıştır. 1,5 katrilyon TL değerindeki Sümerbank Basma Sanayinin arsa ve binaları, tüm engellemelere karşın milli eğitimimize kazandırılmıştır.

Sağlımız elverdiği canımız sağolduğu sürece de bugüne kadar yürüdüğümüz yoldan ayrılmayacağız.

NE VAR NE YOK

Vatanım var toprağım yok
Dallarım var yaprağım yok

Anam var da babam yok
Dirgenim var yabam yok

Çekicim var örsüm yok
Gayretim var hırsım yok

Ateşim var dumanım yok
Dinim bütün imanım yok

Uyuzum var tırnağım yok
Ellerim var parmağım yok

Gücüm var da işim yok
Ağzım var ya dişim yok

Cebim delik param yok
Başbakanla aram yok

Oksijenim yok oksidim var
Peşinim yok taksidim var

Şalvarım var donum yok
Kepeğim var unum yok

Evim yok ya barkım var
Ayağım yalın kürküm var

Hökümatta dayım da yok
El öpecek huyum da yok

Aklım var da fikrim yok
Tanrım var ya zikrim yok

Günahım var suçum yok
Tarağım var saçım yok

Okumam var yazmam yok
Küreğim var kazmam yok

Derdim pek çok dermanım yok
Ekinim var da harmanım yok

Sövülecek var dilim yok
Dövülecek var kolum yok

Ölüm var kalım yok
Zulüm var zalim yok

Yalanım var mavalım yok
Düdüğüm var kavalım yok

Ey okuyucu sakın kanma
Var lar yok lardan az sanma

Şu dağın ardında hemen
Umudum var tümen tümen

Dilim dilim nar
Dizimece kar
Daha da nelerim var
Namusum var arım var
Bir minicik karım var
Ekmek yapar darım var
Bu yıl da uğramadı azrail
Yaşamakta kârım var

OZAN YILMAZ

(Büyük Halk Ozanı Aşık Veysel’in “Gidiyorum Gündüz Gece” şiirine benzek)

Borç yüzünden çaresizim
İçiyorum gündüz gece
Malım da yok parasızım
İçiyorum gündüz gece

Bankalardan yedim kazık
Bu nedenle kafam bozuk
Avrat dırdırına kızıp
İçiyorum gündüz gece
Eve katık alamıyom
Namus bu ya çalamıyom
N’aptığımı bilemıyom
İçiyorum gündüz gece

Bu gidişle halim harap
Muhannete oldum turap
Veresiye aldım şarap
İçiyorum gündüz gece

Dilencilik yapamıyom
Şıha, şeyhe tapamıyom
Hak yolundan sapamıyom
İçiyorum gündüz gece

Sıkmabaş yapmam hanımı
Peye sürmem imanımı
Şeytan sarmış dört yanımı
İçiyorum gündüz gece

Güya ben bir vatandaşım
Akmaz suyum pişmez aşım
Ayyaşlar oldu yoldaşım
İçiyorum gündüz gece

Dindar değil bunlar dinci
Hem öfkeli hem de kinci
Bense yitirdim bilinci
İçiyorum gündüz gece

Gör halimi yüce Çalap
İçim yanar yalap yalap
Başım bozuk hanem harap
İçiyorum gündüz gece

Ömer Hayam soyumm’ola
Neyzen Tevfik dayımm’ola
Şarap benim suyumm’ola
İçiyorum gündüz gece

Yüce Tanrım gülmek için
Bunca derdi silmek için
Tez yanına gelmek için
İçiyorum gündüz gece


ALİ CENGİZ OYUNU

Hocasını satıp şakirt tayfası
Gidip ABD’ye buyruk aldılar
Dinci minci, kinci parti kurarak
İlk seçimde iktidara geldiler

Milli görüş gömleğini yırtarak
Liboşları saflarına katarak
Demokrasi nutukları atarak
AB’yi de kandırmayı bildiler

Tez zamanda köşeleri tuttular
Develeri hamutuyla yuttular
Bir helale binbir haram kattılar
Hazinenin ta dibine daldılar

Eti, Sümer, Tariş, Emlak bankası
Et-balık, süt, demir, kömür arkası
Tedaş, Tüpraş, Tekel dünya markası
Cümlesini haritadan sildiler

Askerlere türlü tuzak kurdular
Darbecisin diye hesap sordular
Ordumuzu can evinden vurdular
Arı namusunu taşa çaldılar

Savcılar F tipi, mahkeme özel
Yargıç yandaş olmuş, aman ne güzel
Her kim ki hariçten okursa gazel
Kodese atmaya karar kıldılar

Dinleme, fişleme, mahpus illeti
Tarihte görmedik böyle zilleti
Alt kimlik, üst kimlik diye milleti
Ortasından tam ikiye böldüler




ADALET DESTANI

Hak, adalet hak getire neyleyim
Kadılar kediye mürit oldular
Nasıl anlatayım, nasıl söyleyim
Taşlar bağlı, köpekleri saldılar

Biat kültüründen savcı çıkar mı?
Çakma delil ile hapse dıkar mı?
Suçsuz insanları böyle yakar mı?
Bunca Mervan soyu nerden buldular

Hakim değil tarikatın müridi
Nice mazlum zındanlarda çürüdü
Benim yargım şu cihanda biridi
O adil yargıçlar şimdi n’oldular

Anayasa mahkemesi, Danıştay
HS Yüksek Kurulu, Danıştay
Özel mahkemeler ile Yargıtay
Siyasete alet olup vay ki vay
Adaleti haritadan sildiler

Balyoz, Oda, Ergenekon davası
Hırant, Fener, Hopa bunun cabası
Kim bu savcıların ağababası
Tuzak kurup ömrümüzü çaldılar


vert_dots.gif

flashlogo.gif

TEVFİK YILMAZ

HARAÇ-MEZAT
(SİYASAL CAMBAZNAME)

Gelin alın mallarım var
Tuzaklarım allarım var
Baykuş gibi dillerim var
Karanlıkta ötüyorum
Haraç mezat satıyorum

Asyalı Amerikalı
Avrupalı Afrikalı
Velhasılı beş kıtalı
Alın nolur batıyorum
Haraç mezat satıyorum

Gavur müslüman ayırmam
Milletimi hiç kayırmam
Atatürk e de duyurmam
Çiğnemeden yutuyorum
Haraç mezat satıyorum

Kitleri ve de itleri
Vapur gemi ve yatları
Sığır davar ve atları
Panayıra tuttuyorum
Haraç mezat satıyorum

Irmaklarla barajları
Denizlerle plajları
Ahırlarla garajları
Birbirine çatıyorum
Haraç mezat satıyorum

Ormanlarla çölleri de
Köprülerle yolları da
Kızlar ile dulları da
Ticarete itiyorum
Haraç mezat satıyorum

Öz al kişi güzel kişi
Tez zamanda bitir işi
Kuru üzümle kişnişi
Birbirine katıyorum
Haraç mezat satıyorum

Yer üstünü yer altını
Al hepsini ver altını
Elde sıfır çal altını
Her el düşeş atıyorum
Tüm dünyayı ütüyorum
Haraç mezat satıyorum

TİCARET MARŞI

İç ticaret dış ticaret
Altın sıçan kuş ticaret
Ne de karlı iş ticaret
Hem ziyaret hem ticaret

Afyon tütün üzüm fındık
Biriktirdik sandık sandık
Attan indik jete bindik
Gezdik vilayet vilayet
Hem ziyaret hem ticaret

Fabrika kurduk bacasız
Okullar yaptık hocasız
Okuyup yazdık hecesiz
YÖK çüden aldık icazet
Hem ziyaret hem ticaret

Sınırlara koyduk kolcu
Afrika ya olduk yolcu
Ne sağcıyız ne de solcu
Kaddafi ye olduk ümmet
Hem ziyaret hem ticaret

Bulgar Hungar Acem Arap
İncir üzüm rakı şarap
Satamazsam halim harap
Aman IMF inayet
Hem ziyaret hem ticaret

Dış ticaret iç ticaret
Baş ticaret kıç ticaret
Ne de karlı iş ticaret
Hem ziyaret hem ticaret

OZAN YILMAZ

Orhan Şayik Gökyay ın ünlü şiirine benzek,

BU VATAN KİMİN

Bu vatan toprağın kara bağrında,
Milyonlarca köleyi çalıştıranlarındır.
Armatörlük, kompradorluk uğrunda,
Soyunu yolsuzluğa alıştıranlarındır.

Ormanları yakıp küllercesine,
Hanümalar yıkıp sellercesine,
Haramiler gibi tam ercesine
Merkez Bankasını karıştıranlarındır.

Ticarette yakan, meyhanede coşan,
İş deyince yatan, haraç deyince koşan,
Partiden partiye yol bulup aşan,
Siyasette sidik yarıtıranlarındır.

Satılmışım ne desem ziyade değil,
Bu sözler kuru bir ifade değil,
Sencileyin şeytanla rüyada değil,
Metresle villada kırıştıranlarındır.



KÖY ODASI (SAZIMIZ SÖZÜMÜZ) 16.12.1971 Tevfik YILMAZ

BANT : Sinyal
SES :

Sular dibinde mahiyle
Sahralarda ahu ile
Abdal olup yahu ile
Çağırayım Mevlam seni

Böyle diyor koca Yunus... Ve sonra onun yolundan gidenler, onun tarlasından biçenler, onun dağından odun getirenler, abdal oluyorlar Yunuslayın...

Abdal Musa oldum geldim cihana
Arifler anlar bizi ne boydanız


Bu da Abdal Musa...

Bize Meftun olan marifet söyler
Biz Horasan elleründe baydanız

Diye tanıtıyor kendini...

Abdal Musa nın dostluğuna meftun olan, marifetini anlayan, bir başka abdal:

Kaygusuz Abdal n idelim
Ahd ile vefa güdelüm

Diyerek, yoluna can ile baş koyuyor.

Aşık olan bu yolda
Can ile baş oynadır
Sen dahi aşık isen
Bakma gel kenareden

Biliyor ki, Kaygusuz, kenardan bakmakla girilmez bu yola... Aşk atına binip, gerçeklerin kırbacını yemeden aşılmaz. El ele, omuz omuza gönül gönüle vermeden ulaşılmaz. Abdal olup, yedi iklim dört bucağı gezmeden bulunmaz.

Bu yol, gözünü mal hırsı bürümüş ham ervah ın yolu değil, gerçeği görenlerin, almadan verenlerin yolu...

Kaygusuz bunu böyle bilmiş. Bilmiş de, kişisel kayguyu atmış içinden. Ve hak erenlerin yolunda özünü viran kılmış.

Derler ki :

Bundan beş yüz yıl önce, Güney Anadolu da, Elmalı yöresinde bir bey hüküm sürermiş. Alaiye Bey i... Bu Bey in bir oğlu varmış. Gaybi derlermiş adına... Gezip tozmayı, ok atmayı ve de ava gitmeyi çok severmiş.

Günlerden bir gün, okunui yayını sarmış sırtına. Kafesini, tuzağını koymuş heybesine. Kekliğini, şahanını almış eline. Atını ahırdan çekip eğerlemiş. Binmiş üstüne. Ve sürmüş ormana...

Ormanda sansar ve porsuk vurmuş. Sonra dağa çıkmış. İnip oturmuş bir kaya dibine. Kurmuş tuzağı; salmış şahanı... Keklik, bıldırcın avlamış...

Derken, gün varıp ikindiye ulaşmış. Karnı acıkmış Gaybi nin... Bu sefer, dağın öbür yamacına sürmüş atını...gitmiş, gitmiş... Elmalı yaylasında bir pınarın başına yetmiş. Ateş yakıp, keklik, bıldırcın pişirmiş. Yanına da buz gibi bir ayran yapmış; tadını çıkarıyormuş avcılığın...

Birden gözü bir hayvana ilişmiş. Bakmış ki, bir geyik. Pınarın elli adım kadar uzağında, bir ardıç fidanı dibinde durmuş, kendisini seyreder...Göz göze gelmiş geyikle...Ala gözlü, güneş yüzlü bir hayvan...Bihoş olmuş Gaybi...İçine bir od düşmüş. Ne yapıp ne edeceğini şaşırmış... Sonra bir çobaan köpeği havlaması işitmiş uzaktan... Kendine gelip , oku çekmiş kınından; yayı almış eline... Bakmış... Yine göz göze gelmiş geyikle.. Yayını germeye gücü yetmemiş...Ya, çoban bir kaya dibinden seyrediyorsa kendini... Utanmış, kızmış kendi kendine. Çekmiş yayı, salmış oku... Varmış, geyiğin kalbine saplanmış. “Cız” etmiş içi...Elleri düşmüş yere...Bir daha göz göze gelmemek için başını eğmiş, öylece durmuş...Neden sonra doğrulup bakmış ki, geyik, yüreğinde ok, koşup gider ovaya... Kalkmış yerinden, düşmüş geyiğin peşine...

Geyik gitmiş, o gitmiş. Geyik gitmiş, o gitmiş...Varıp Elmalı da bir tekkeden içeri girmiş hayvan. Arkasından Gaybi girmiş. Merhaba Erenler! demiş. Geyiğim girdi içeri, onu isterim.Pirimiz, Abdal Musa bilir; git, ondan iste... demişer.

Varıp durmuş Abdal Musa.nın karşısına... Görmüş ki, ala gözlü, güneş yüzlü bir derviş...

Geyiğimi isterim. Okla vurdum onu... Gelip tekkenize girdi...

Abdal Musa, hırkasını atmış sırtından. Ve yüreğine saplı bir oku çıkarıp uzatmış: “Okun bu mu evlat

Okunu tanımış Gaybi... Tanımasiyle eline sarılması bir olmuş. himmet ya erenler!”

Himmetin bol olsun evlat. Kaygulanma...Olur böyle şeyler... At tasayı içinden... Burası kadı huzuru değil, dost evi...

Dost evine kapılanmış Gaybi...Alaiye beyi olan babası, haber salmış gelsin diye... O da haber salmış ki; Bundan sonra, Bey konağında babama değil dost evinde halka hizmet edeceğim...

Alaiye beyi, tekke beyine başvurmuş; zorla alsın da teslim etsin oğlunu,diye... Teke beyi, Abdal Musa tekkesi üstüne savaş açmaya kalkışmış ama, daha işin başında onun yüce kişiliği karşısında yenilmiş...

Ve işte böylecene, alaiye beyinin oğlu Gaybi, Abdal Musa canları arasına karışmış. Ve de Kaygusuz dostları bu işin efsanesini böyle düşlemiş; destanını böyle yakıştırmış. Biz de giydirip kuşattık. Dillendirip, türkülendirip saldık ortaya... İsmail ipek çala, dostlar dinleye...

MÜZİK :

Beylerimiz elvan gülün üstüne
Ağlar gelir şahım Abdal Musa ya
Urum abdalları postun eğnine
Bağlar gelir şaım Abdal Musa ya

Meydanında dara durmuş gerçekler
Çalınır koç kurbanlara bıçaklar
Döğülür kudüm açılır sancaklar
Tuğlar gelir şahım Abdal Musa ya

Ikrarıdır koç yiğidin yuları
Muannidi çeksem gelmez ileri
Akpınar ın Yeşilgöl ün suları
Çağlar gelir şahım Abdal Musa ya

Benim bir isteğim vardır Kerim den
Münkir bilmez evliyanın halinden
Kaygusuzum ayrı düştüm pirimden
Ağlar gelir şahım Abdal Musa ya

SES :

Avcısıyle geyiğiyle, oluruyle, olmazıyla,, öyküsüyle türküsüyle destan bu... Şimdi gelelim gerçeğe...

Kendi dışındaki gerçekler, Kaygusuz Abdal hakkında pek bir şey söylemiyor. Onu ancak söylediklerinden ve yazdıklarından öğreniyoruz.

Kaygusuz Abdal takma adı altında, Gaybi ve Sarayi diye iki ada rastlıyoruz. Bu iki Kaygusuz Abdal, ayrı ayrı kişi mi, yoksa bir mi? Bunu bilmiyoruz. Bildiğimiz şu ki: XV. Yüzyılda Kaygusuz Abdal diye büyük bir halk ozanı yaşamış. Abdal Musa tekkesine girmiş. Çalışıp çabalamış. Anadolu yu, Rumeli yi gezip dolaşmış. Duyup dinlemiş, görüp öğrenmiş, okuyup bilmiş. İyiyi kötüyü, gerçeği, yalanı birbirinden ayırır olmuş. Ve de söylemiş :

***BUNU DUYDUNUZMU?***
(Kırşehir'in bir dağ köyünde
geçmiş gerçek hikaye)

KARAOĞLAN VE ÇOBAN

Bir Eğitimcimiz; 1973 yılında yakın köylerden birinde
eğitimcilik yapmaktadır.Köyün çoban ı da komşusu.
Çobanla iyi görüşürler.1973 yılı seçim i de yapılmak
Üzere.
Çoban sorar:
-Eğitimci bey oyumuzu kime verelim.
Hoca cevaplar:
-Karaoğlana vereceğiz.
-Neden
-Karaoğlan gelirse şehirdeki zenginin evinin birini sana verecekler.
Birde sana iş verecekler çoban olmayacaksın sen artık.
-İyi der çoban ve bunu kafaya kor.1973 yılı seçimleri yapılır.
Karaoğlan çoğunluğu alır.Bizim Çoban kardeş;bunu duyar duymaz
Köy meydanına gelir.Davarları sahiplerine gönderir.Deyneğide
Havaya atıp,çobanlığı bırakır.Bir gün, iki gün, beş gün,aylar
Geçer.Bizim çobana ne ev veren var nede iş.Gider eğitimci
beye Hoca hani bize bu Karaoğlan gelince zenginin evini
Verecekti.Haydı ondan vaz geçtik.Bize iş verecekti.Hiçbir şey
Yok.
Hoca;
- Kardeş;Bu Karaoğlan tek başına gelemedi.Büyük hocayla
koalisyon kurdu.Dur hele tek başına gelirse bunu yapacak.
Çoban üzgün ve süzgün çobanlığa tekrar başlar.O gündür bu gündür
Çoban çobanlığına devam eder.

------------------------------------
**......AVUSTURYA DA YUMURTA İSTEMEK....

KARINCALI KÖYÜNDEN AVUSTURYA YA TURİST İŞÇİ GİDEN BİRİNİN MARKETTE YUMURTA İSTEMEYE GİTTİĞİNDE TAVUK GİBİ GID GIDAK DEYİP ARKADAN ELİYLE YUMURTA ÇIKAN YERİ GÖSTERDİĞİNİ(DUYDUNUZMU)

---------------------------------------
**....KARINCALIYA GÖRE ATLETMİ ATLASMI...

KARINCALI BİR VELİNİN ÇOCUĞUNDAN BEDEN EĞİTİMİ ÖĞRETMENİ ATLET VE ŞORT İSTEMESİ ÜZERİNE ÖĞRENCİ BABASINA SÖYLER BABADA TUAFİYECİYE GİRİP BANA BİR ATLAS VER DEDİĞİNİ(DUYDUNUZMU)

----------------------------------------
**....ZİFTMİ ZINKMI..............

DEVRİ OSMANLIDA KIRŞEHRİNE GİDEN VE KENDİSİNE ZİFT ISMARLANAN KÖYLÜMÜZÜN ZİFT ALMAYAI UNUTTUĞUNU NE ZAMANKİ ARKASINDAN ZINK DİYE BİR SES GELDİĞİNDE İŞTE HATIRLADIM ZİFT ALACAKTIM DEDİĞİNİ(DUYDUNUZMU)

-------------------------------
**...TÜRKİYENİN ÇOK TOPRAĞ.......

KARINCALI BİR HEMŞEHRİMİZ 1930 LU YILLARDA ANAKARA YA GİTMEK İÇİN BİR OTOBÜSE BİNER.OTOBÜS TAKA VE ESKİ YARIM GÜNDE KAMAN A VARIR.KAMAN DA İNEN HEMŞERİMİZ SAĞA SOLA BAKAR.TÜRKİYENİN AMMDA ÇOK TOPRAĞI VAR DER.

yasaravci@karincalikoyu40.com

Bana ulaşmak için yukarıdaki e-mail adresini kullanın