Þu Mübarek Günde Küsmek Olur Mu?*Uzat Ellerini Bayramlaþalým.*Tanrý Selamýný Kesmek Olur Mu?*Uzat Ellerini Bayramlaþalým.

MERHABA
YURTTA BARIŞ DÜNYADA BARIŞ
KIRŞEHİR
KARINCALI KÖYÜNE HOŞ GELDİNİZ
1-Karıncalı'nın Tarihi
2-Köy Anıları-Yağmur Duası
3-Köyden bakýþ
4-Karıncalı Sülaleler
5-Kurtuluşta Karıncalı
6-Kırşehir ve Köyümüz
7-Karıncalı Meslek Mensupları
8-TEVFİK YILMAZ
"Sazımız-Sözümüz"

9-Köy Yemekleri
10-Kırşehir Tarihi
11-Kırşehir Ozanları
12-Kırşehir Halk Kültürü
13-Kýrþehir ve Dünya
14-Kýrþehir Ünlüleri
15-İstiklalden İstikbale Kırşehir
16-Kırşehir Turizmİ
17-Neþet ERTAÞ
18-Kırşehir Kültürü
19-Kırşehir Haritası
20-Bektaþilik
21-Ahilik
22-Aşık Paşa
23-Atatürk Köþesi
24-Atatürk ve Dünya
25-Atatürk Kýrþehir'de
26-Türk Gençliği 10.Yıl Nutku
27-Bilgi Dağarcığı
28-Topraksız Alkan ın Şiirleri
29-Türkü Şiir ezgi Ağıt Harmanı
30-Serbest Kürsü-Aşık İsmail -Karıncalı Manileri-Misafir Eserleri
31-Deyimler ve Maniler
32-Tarım ve Hayvancılık
33-Yurt Dışındaki Karıncalılar ve Konsolosluk Adresleri
34-VATANA CAN VERENLER
35-Ay Yıldızlı Al Bayrak
36-İstiklal Marşı
37-KIRŞEHİR SEMAHI ve SAKLAMA ODASI
38-Ermenistan/Türkiye ilişkileri
39-Kıbrıs KKTC.
40-Ana Vatan Türkiye
41-TÜRK DÜNYASI
42-Linkler
43-DUYURU-ÖLÜM İLANLARI-ETKİNLİK HABERLERİ GÜNLÜK AYLIK DÜNYADA ZİYARETCİ SAYISI
44-Hayatın İçinden*ANILAR
45-AB-TÜRKİYE İLİŞKİLERİ
46-KONUK ESERLERİ
MİSAFİR ARAŞTIRMACILARIN KÜLTÜR VE
ARAŞTIRMA MAKALELERİ
48*İNTERNET HABER*GAZETE OKU*RADYO DİNLE*TELEVİZYON SEYRET*
49-KONUK DEFTERİ

37-KIRŞEHİR SEMAHI ve SAKLAMA ODASI


AYIN
TÜRKÜSÜ
NEOLUR GELİN
EFSANE OZAN NEŞET
VİDEO

EY ERENLER HAK AŞKINA
KALKIN SAMAHA DÖNELİM
SEMAH
Yöre:KIRŞEHİR
EMEL TAŞCIOĞLU
VİDEO

HARMANA SERDİLER
SARI SAMANI
MUSA EROĞLU
VİDEO

karincaliharita.jpg

KARINCALI-TÜRKİYE

ARMUT AĞAÇI ARMUT AĞAÇI
BAŞIMIN TAÇI
EMEL TAŞÇIOĞLU
SEMAH

UNUTMA DOST
NEŞET ERTAŞ'IN ESERİ
HASAN KAZAN
VİDEO

5fc580b9436lc.gif

KIRŞEHİR SEMAHI
Söz-Müzik Neşet Ertaş

Ey erenler Hak aşkına

Hey erenler Hak aşkına
Kalkın semaha dönelim
Gönüldeki dost aşkına
Kalkın semaha dönelim

Dargınlık getsin aradan
Hoş görsün bizi yaradan
Üçer beşer bir sıradan
Kalkın semaha dönelim

O yokları var edene
Gerçek halın sır edene
Şükredelim yaradana
Kalkın semaha dönelim

Hak lokması yiye
Biz bu deme geldik niye
Allah Allah diye diye
Kalkın semaha dönelim

Aşık olan çalsın sazı
Aysın cümlemizin özü
Hak affetsin cümlemizi
Kalkın semaha dönelim

Garibim döndüm şaşkına
Hak yardım etsin düşküne
Gönüldeki dost aşkına
Kalkın semaha dönelim

Aşamadım Şu Dağların Salını




Kırşehir merkeze bağlı Karıncalı, Cemele ve Kurtbeli Yeniyapan köyleri arasında yerleşen Avuç köyü, yaklaşık 250 yıl önce büyük, mamur bir köy idi. Günümüzde bu köyün çeşmesi ve büyük ceviz ağaçları hâlâ durmaktadır.

O günlerde bu köyden bir delikanlı, komşu kızı Arzu'ya gönlünü kaptırır ve kızı kaçırır. Kızın kardeşleri başta olmak üzere akrabaları, kaçan gençleri takip ederler. Kurtbeli Yeniyapan yakınlarındaki halen kızın adıyla anılan 'Arzu Gediği' denilen yerde kızı öldürürler. Kızı kaçıran genci de yine bu gencin adıyla anılan 'Oğlan Pınarı' denilen yerde öldürürler.

Bu olaydan sonra iki taraf arasında başlayan kavga sonucu köy dağılır. Büyük bir kısmı şimdiki Hacıbektaş'a bağlı Avuç köyüne yerleşir. Bazı aileler de civardaki Karıncalı ve Karahıdır köylerine göçerler. Bölgede yaptığımız araştırmalarda bu konu hakkında söylenmiş uzun bir destanın olduğu bildirilmesine rağmen, biz ancak aşağıdaki mısraları derleyebildik.

Aşamadım şu dağların salını
Geçemedim o zalim Kurtbelini
Elimden aldırdım Arzu gelini
Şu dağlarda bir yaralı ceylanım

Cenazem üstünde boz kartal uçar
Al kanım akıyor güllerim açar
Gardaşları gelmiş Arzu'yu seçer
Şu ellerde bir yaralı ceylanım

Avuç'tan çıktık da doğrulttuk yolu
Bize sebep oldu emmimin oğlu

Kaynak: Yusuf Ziya Orbay, Kırşehir, Kurtbeli Yeniyapan Köyü, 1933 Doğ. İlkokul; Nami Sarı, Kırşehir, Yağmurlu Sarıuşağı Köyü, 1942 Doğ. İlkokul; Öyküleriyle Kırşehir Türküleri, Destanları, Ağıtları - Baki Yaşa Altınok, Oba Yayıncılık, Mayıs - 2003, Ankara, s.125

Yusuf Ziya Orbay
Kırşehir

ATATÜRK KÝMDÝR; ATATÜRK ULUSLARARASI ANLAYIÞ, ÝÞBÝRLÝÐÝ, BARIÞ YOLUNDA ÇABA GÖSTERMÝÞ ÜSTÜN KÝÞÝ, OLAÐANÜSTÜ DEVRÝMLER GERÇEKLEÞTÝRMÝÞ BÝR ÝNKÝLAPÇI, SÖMÜRGECÝLÝK VE YAYILMACILIÐA KARÞI SAVAÞAN ÝLK ÖNDER, ÝNSAN HAKLARINA SAYGILI, DÜNYA BARIÞININ ÖNCÜSÜ, BÜTÜN YAÞAMI BOYUNCA ÝNSANLAR ARASINDA RENK, DÝL, DÝN, IRK AYIRIMI GÖSTERMEYEN, EÞÝ OLMAYAN DEVLET ADAMI, TÜRKÝYE CUMHURÝYETÝNÝN KURUCUSU

Bayramlaşalım

Şu Mübarek Günde Küsmek Olur Mu?
Uzat Ellerini Bayramlaşalım.
Tanrı Selamını Kesmek Olur Mu?
Uzat Ellerini Bayramlaşalım.

Eller Al Giyinmiş, Gider Bayrama,
Şu Gurbet Ellerde Girdim Yaslara ,
Selam Olsun Sıladaki Dostlara,
Uzat Ellerini Bayramlaşalım.

Yar Köyde , Ben Burda Peri Perişan,
Var Mı Bizim Gibi Bu Derde Düşen,
Nasib Eyle Mevlam Yare Kavuşam,
Uzat Ellerini Bayramlaşalım.

Mor Gülüm De Al Güllere Yakışır,
Yavrularım Yollarıma Bakışır,
Bayram Gelir , Küsülüler Barışır,
Uzat Ellerini Bayramlaşalım.

ERENLER

Arzu ederdiniz bir yol görmeye
Bugün bize hoş geldiniz erenler
Muhabbet bağından güller dermeye
Bugün bize hoş geldiniz erenler

Tarihler boyunca bir milletiz biz
İlimce dünyayı vermiş idik hız
Büyük bir babanın torunlarıyız
Bugün bize hoş geldiniz erenler

İyi insan olmak her şeyin başı
Kardeş biliyoruz her vatandaşı
Anmak için bugün Hacı Bektaşı
Bugün bize hoş geldiniz erenler

Hisse alın çırakman'ın sözünden
Zerre kaçmaz ariflerin gözünden
Kemal Atatürk'ün aydın izinden
Bugün bize hoş geldiniz erenler

ATATÜRK KİMDİR; ATATÜRK ULUSLARARASI ANLAYIŞ, İŞBİRLİĞİ, BARIŞ YOLUNDA ÇABA GÖSTERMİŞ ÜSTÜN KİŞİ, OLAĞANÜSTÜ DEVRİMLER GERÇEKLEŞTİRMİŞ BİR İNKİLAPÇI, SÖMÜRGECİLİK VE YAYILMACILIĞA KARŞI SAVAŞAN İLK ÖNDER, İNSAN HAKLARINA SAYGILI, DÜNYA BARIŞININ ÖNCÜSÜ, BÜTÜN YAŞAMI BOYUNCA İNSANLAR ARASINDA RENK, DİL, DİN, IRK AYIRIMI GÖSTERMEYEN, EŞİ OLMAYAN DEVLET ADAMI, TÜRKİYE CUMHURİYETİNİN KURUCUSU
Unesco Rus delegesi ve 152 Ülke Temsilcisi

İSMET PAŞA VE KIRŞEHİRLİ
"İki Kırşehirli bir araya gelince maazallah ihtilal yaparlar"
İsmet Paşa'nın verdiği bahşişi hala saklarım.
Şinasi Hurda, mesleğinin ilk yıllarında, devrin başbakanı İsmet İnönü'nün yemeğe oturduğu masaya garson olarak verilir.
O günü kendisinden dinliyoruz.
- Yıl 1961... 20 yaşındayım. Bir gün Ankara Bulvar Palas'tan "garsona ihtiyaç var" diye bizim Otelcilik Okulu'nu aramışlar ve benim de adımı vererek istemişler. O dönem Bulvar Palas önemli baloların, toplantıların yapıldığı Ankara'nın en iyi otellerinden birisi. Gittim; sana "şu kadar garson, şu kadar komi verdik" dediler.
Öyle zengin bir ekipki, 2 kişiye 1 garson, 1 garsona da 2 komi düşüyor. Bana da "Sen ana kişilere bakacaksın" dediler. "Kim geliyor bu masaya?" diye sorunca da "gelince görürsün" cevabını verdiler ve hemen arkasından da "Çabuk git geliyorlar" dediler.
Bir baktım ki, Başbakan İsmet Paşa ve bakanları...
Hemen sandalyeyi çektim ve İsmet Paşa oturdu, yüzüme baktı. Ben sapsarı olmuşum, konuşulan kelimeleri kulağımla değil, sanki beynimle duyuyorum. Öyle bir heyecan kasırgası içindeyim ki, ne dediler, ne cevap verdim ne yaptım hiç hatırlamıyorum.
Hafif geride öylece dikilmiş duruyordum. Paşa bana eliyle işaret ederek; "Gel çocuk gel. Açız aç... Bizi yüzümüze bakarak doyurabileceğini mi sanıyorsun. Nerelisin sen?" dedikten sonra, daha ben cevap veremeden "Bu çocuktan başka verecek çocuk yok muydu ki bunu verdiniz" diyrek çevreye seslendi. Bu sırada Turizm Bakanı Sahir Kurutluoğlu kulağına eğilerek "Paşam çok yüklenmeyin, kendisi benim kuzenim olur. Yeni açtığımız Otelcilik Okulu'nda okuyor, buraya da staj için geldi sanırım" dedi. Bunun üzerine İsmet Paşa bana; "Gel gel... Demek sen Kırşehirlisin... Oğlum çabuk git yemek getir, fazla da masaya yaklaşma... İki Kırşehirli bir araya gelince maazallah ihtilal yaparlar" dedi.
Yemek sonrası beni yanına çağıran İsmet Paşa avucumun içine bir kağıt para koydu ve "Bunu hiç harcama, bozdurma, sakla" dedi. Baktım 50 lira var avucumda.
Yaşadıklarını anlatırken hala o zamanki heyecanı hisseden ve sesi titreyen Şinasi Bey, "Bu 50 lira hala dosyalarımın içinde duruyor. Bir kağıda yapıştırdım altına da "şu tarihte, şurada İsmet Paşa'nın verdiği para" diye yazdım. Tabii İsmet Paşa'nın verdiği bu paranın maddi değerinden çok sahip olduğu manevi değer ve hatırlattıkları benim için unutulmaz..." diyor.

ANADOLU
MÖ.15000*7000
ARALIĞINDADA TÜRK'TÜ

-. Anadolu.nun ilk yerli halkları Türklerdir; Hititler vs. halklar dahil,
-. Kürtler Karduk soyundan ortaasya Türküdür. Bu yüzden yıllar önce orhun anıtlarındada ey kürt diye oğuz han oğlunun birine seslenir.
-. İtalya.da yaşamış Etrüskler Türk dür,
-. Irak'ın güneyindeki Sümer uygarlığını Türkler kurmuştur,
-. Görüldüğü gibi, Türk Tarih Tezine göre Irak, Anadolu, Mısır ve Ege medeniyetlerinin ilk kurucuları Orta Asyalı brakisefal ırkın temsilcileridir: Hitit, Sümer, Etrüsk, Rum, Yunan, Kürt, Macar vs. halklar Türk sayılmaktadır. Başka bir deyişle, bu teze göre Avrupa.dan Çin.e kadar uzanan coğrafyadakilerin çoğu Türk.tür.

Atatürk ve Türk Tarih Tezi
Mustafa Kemal Atatürk 1930'lu yıllar boyunca yaptığı çeşitli konuşmalarda Türk Tarih Tezi'ni bizzat desteklemiştir. Örneğin "Bu memleket tarihte Türk.tü, o halde Türk.tür ve ebediyen Türk olarak yaşayacaktır." sözüyle Anadolu.da eskiden beri yaşamış bütün halkların Türk olduğunu belirtmektedir.
"Diyarbakırlı, Vanlı, Erzurumlu, Trabzonlu, İstanbullu, Trakyalı ve Makedonyalı hep bir ırkın evlatları, hep aynı cevherin damarlarıdır." sözleriyle de Kürtler, Rumlar, Bulgarlar, Makedonlar vs. halkların Türk olduğunu öne sürmektedir.
"Anadolu 7000 yıllık Türk beşiğidir" sözü de Anadolu'da Türklerin varlığının Malazgirt Savaşı'ndan çok öncelere dayandığı anlamını taşımaktadır; Anadolu'nun en eski halkları Atatürk'e göre Türk'tür.
Bu gerçekliği Atatürk ün kendi yazdığı şiirde de görebiliriz: "Gafil, hangi üç asır, hangi on asır / Tuna ezelden Türk diyarıdır. / Bilinen tarihler söylememiş bunu / Kalkıyor örtüler, örtülen doğacak, / Dinleyin sesini doğan tarihin, / Aydınlıkta karaltı, karaltıda şafak / Yalan tarihi gömüp, doğru tarihe gidin. / Asya'nın ortasında Oğuz oğulları, / Avrupa'nın Alplerinde Oğuz torunları / Doğudan çıkan biz / Nerde olsa, ne olsa kendimizi biliriz / Türk sadece bir milletin adı değil, / Türk bütün adamların birliğidir. / Ey birbirine diş bileyen yığınlar, / Ey yığın yığın insan gafletleri / Yırtılsın gözlerdeki gafletten perde, / Hakikat nerede?"
Bu şiirden anlaşıldığı kadarıyla Atatürk'e göre Alp dağlarına kadar uzanan yerdekiler Türk'tür. Tuna nehrinin "ezelden beri Türk diyarı" olduğunu belirterek de Almanya, Avusturya, Slovakya, Macaristan, Hırvatistan, Yugoslavya, Bulgaristan, Romanya, Moldova ve Ukrayna gibi Tuna havzası ülkelerinin üzerinde yaşamış olan halkların Türk olduğu tezini ortaya koymaktadır.


BİZİM ELE UĞRADI MI YOLUNUZ
Bizim ele uğradı mı yolunuz
Halimiz benziyor hallerinize
Ne güzel de şirin şirin söylüyor
Kurban olam tatlı dillerinize

18 MART 1915
ÇANAKKALE SAVAŞLARI
BALKAN HARBİ İLE İSTİKLAL SAVAŞI
ARASINDAKİ TÜRK DİRENİŞ DESTANIDIR.
GÖKTE AYYILDIZ SONSUZADEK SALLANIR
NAZLI NAZLI
ÇANAKKALE İÇİNDE MEHMETLER GEÇER
LİNKTİR.DİNLEYİNİZ.

ÇANAKKALE DESTANI

Mor Koyun

Mor Koyun meler gelir
Dağları deler gelir
Hakikatli yar olsa
Uykuyu böler gelir

Mor koyun kuzusuna
Can kaynak bazısına
Ne deyim de ağlayım
Alnımın yazısına.

ÖKSÜZ ALİ

Ağzına da bakın tavus kuşunun
Şahin gerek pençe vurup, av ala
Kayka kirpik can almaya kasteder
Şu sallanıp gelen güzel kim'ola?

Leyla'nın bekçisi Mecnun ben oldum
Gark oldu gemim de ummanda kaldım
Söylen o yare de işte ben geldim
Ağlamasın kına yaksın ağ'ele, ağ'ele!

Öksüz Ali'm hata yoktur sözümde
Çifte benler sıçraşıyor yüzünde
Kırşehir ilinde Mucur özünde
Aklım alan bir gözleri gövel'ay, gövel'ay!


Karıncalı köyünün gülleri hoştur
güzeli gösteren kaşınan gözdür
uçan kuşunan mektup ulaştır
mahsunum gurbette gülemiyom gayrı

GÖK YARISI AL BAYRAK

YEMEN TÜRKÜSÜ
Yemen, Yemen, şanlı Yemen
Toprakları kanlı Yemen
Ben Yemen'e dayanamam
Nazlı yardan ayrılamam.

Gitme Yemen'e Yemen'e
Yemen sıcak dayanamam
Tan borusu çalınınca
Sen küçüksün uyanamam.

Nimetullah Hafız'dan
( Yugoslavya )

g06.gif

9.jpg

kurulus2.jpg

Ankara'da Yedim Taze Meyvayı

Anakara'nın keskin ilçesinin cin ali köyünde 1924 yılında Sefer adında bir erkek çocuk doğar. İlkokulu köyünde okuyan Sefer 15 yaşından sonra ailesinin tüm rençberlik işlerine yardım eder yürütür. Güçlüdür kuvvetlidir Sefer. Köyde herkes tarafından sevilir. 20 yaşına gelince de Seyfli köyünden Hatice yi istetir. Söz kesilir düğün olur evlenirler.

Aradan üç ay geçince Sefer ince hastalık denilen vereme tutulur. Doktorlar bir çare bulamazlar. Taa Ankara lara götürülür ve 20 Haziran 1944 te garip Sefer ölür. Aşağıdaki türkü Sefer için yakılmıştır.



Ankara'da Yedim Taze Meyvayı
Boşa Çiğnemişim Yalan Dünyayı
Keskin'den De Sildirmeyin Künyeyi
Söyleyin Anama Anam Ağlasın
Anamdan Başkası Yalan Ağlasın

Ankara'yla Şu Keskin'in Arası
Arasına Kara Duman Durası
Çok Doktorlar Gezdim Yokmuş Çaresi
Söyleyin Anneme Annem Ağlasın
Babamın Oğlu Var Beni Neylesin

Trene Bindim De Tren Salladı
Zalim Doktor Ciğerimi Elledi
İy- olursun Dedi Geri Yolladı
Söyleyin Anama Anam Ağlasın
Anamdan Başkası Yalan Ağlasın

Benzim İçtim Ciğerlerim Tutuşur
Ağlama Hatice, Sefer Yetişir
Söyleyin Anneme Çalsın Nennimi
Kim Alırsa Alsın Nazlı Gelini

Binmiş Taksiye De Sefer Geliyor
Annesinin Ciğerini Deliyor
Gelin Hatice'yi Eller Alıyor
Söyleyin Anama Anam Ağlasın
Gelin Hatice'yi Kimler Eylesin

Mezarımı Derin Kazın Dar Olsun
Edirafı Lale Sümbül Bağ Olsun
Ben Ölüyom Ahbaplarım Sağ Olsun
Söylen Kardaşıma Çalsın Sazımı
Kadir Mevlam Böyle Yazmış Yazımı




a11.jpg

kirsehir.jpg

NE MUTLU TURKUM DIYENE!


TURK MILLETI!


KURTULUS SAVASI'NA BASLADIGIMIZIN ONBESINCI YILINDAYIZ. BUGUN CUMHUTIYETIMIZIN ONUNCU YILINI DOLDURDUGU EN BUYUK BAYRAMDIR.
KUTLU OLSUN!
BU ANDA BUYUK TURK MILLETI'NIN BIR FERDI OLARAK BU KUTLU GUNE KAVUSMANIN EN DERIN SEVINCI VE HEYECANI ICINDEYIM.
YURTTASLARIM!
AZ ZAMANDA COK VE BUYUK ISLER YAPTIK. BU ISLERIN EN BUYUGU, TEMELI TURK KAHRAMANLIGI VE YUKSEK TURK KULTURU OLAN TURKIYE CUMHURIYETI'DIR.
BUNDAKI MUVAFFAKIYETI TURK MILLETI'NIN VE ONUN DEGERLI ORDUSUNUN BIR VE BERABER OLARAK AZIMKARANE YURUMESINE BORCLUYUZ.
FAKAT YAPTIKLARIMIZI ASLA KÜÇÜK GOREMEYIZ. CUNKI DAHA COK VE DAHA BUYUK ISLER YAPMAK MECBURIYETINDE VE AZMINDEYIZ. YURDUMUZU DUNYANIN EN MAMUR VE EN MEDENi MEMLEKETLERI SEVIYESINE CIKARACAGIZ. MILLETIMIZI EN GENIS REFAH, VASITA VE KAYNAKLARA SAHIP KILACAGIZ. MILLi KULTURUMUZU MUASIR MEDENIYET SEVIYESININ USTUNE CIKARACAGIZ.
BUNUN ICIN, BIZCE ZAMAN OLCUSU GECMIS ASIRLARIN GEVSETICI ZIHNIYETINE GORE DEGIL, ASRIMIZIN SURAT VE HAREKET MEFHUMUNA GORE DUSUNULMELIDIR. GECEN ZAMANA NISPETLE, DAHA COK CALISACAGIZ. DAHA AZ ZAMANDA, DAHA BUYUK ISLER BASARACAGIZ. BUNDA DA MUVAFFAK OLACAGIMIZA SUPHEM YOKTUR. CUNKI, TURK MILLETI'NIN KARAKTERI YUKSEKTIR. TURK MILLETI CALISKANDIR. TURK MILLETI ZEKIDIR. CUNKI TURK MILLETI MILLi BIRLIK VE BERABERLIKLE GUCLUKLERI YENMESINI BILMISTIR. VE CUNKI, TURK MILLETI'NIN YURUMEKTE OLDUGU TERAKKI VE MEDENIYET YOLUNDA, ELINDE VE KAFASINDA TUTTUGU MESALE, MUSPET ILIMDIR. SUNU DA EHEMMIYETLE TEBARUZ ETTIRMELIYIM KI, YUKSEK BIR INSAN CEMIYETI OLAN TURK MILLETI'NIN TARIHi BIR VASFI DA, GUZEL SANATLARI SEVMEK VE ONDA YUKSELMEKTIR. BUNUN ICINDIR KI, MILLETIMIZIN YUKSEK KARAKTERINI, YORULMAZ CALISKANLIGINI, FITRi ZEKASINI, ILME BAGLILIGINI, GUZEL SANATLARA SEVGISINI, MILLi BIRLIK DUYGUSUNU MUTEMADIYEN VE HER TURLU VASITA VE TEDBIRLERLE BESLEYEREK INKISAF ETTIRMEK MILLi ULKUMUZDUR.
TURK MILLETI'NE COK YARASAN BU ULKU, ONU, BUTUN BESERIYETE HAKIKi HUZURUN TEMINI YOLUNDA, KENDINE DUSEN MEDENi VAZIFEYI YAPMAKTA, MUVAFFAK KILACAKTIR.
BUYUK TURK MILLETI, ON BES YILDAN BERI GIRISTIGIMIZ ISLERDE MUVAFFAKIIYET VAAD EDEN COK SOZLERIMI ISITTIN. BAHTIYARIM KI, BU SOZLERIMIN HICBIRINDE, MILLETIMIN HAKKIMDAKI ITIMADINI SARSACAK BIR ISABETSIZLIGE UGRAMADIM.
BUGUN, AYNI INAN VE KATIYETLE SOYLUYORUM KI, MILLi ULKUYE, TAM BIR BUTUNLUKLE YURUMEKTE OLAN TURK MILLETI'NIN BUYUK MILLET OLDUGUNU BUTUN MEDENi ŒEM, AZ ZAMANDA BIR KERE DAHA TANIYACAKTIR.
ASLA SUPHEM YOKTUR KI, TURKLUGUN UNUTULMUS BUYUK MEDENi VASFI VE BUYUK MEDENi KABILIYETI, BUNDAN SONRAKI INKISAFIYLA, ”ININ YUKSEK MEDENIYET UFKUNDA YENI BIR GUNES GIBI DOGACAKTIR.
TURK MILLETI!
EBEDIYETE AKIP GIDEN HER ON SENE DE, BU BUYUK MILLET BAYRAMINI DAHA BUYUK SEREFLERLE, SAADETLERLE HUZUR VE REFAH ICINDE KUTLAMANI GONULDEN DILERIM.
NE MUTLU TURKUM DIYENE!


Mustafa Kemal ATATURK


MERHABA
Senede bir görmediğim
Canlar merhaba merhaba
Deste deste dermediğim
Güller merhaba merhaba

Umutlarım oldu yalan
O yar beni etti talan
Başın taştan taşa çalan
Seller merhaba merhaba

Yetimi'yim belim büken
Ne gül kaldı ne bir diken
Bülbülü sineye çeken
Dallar merhaba merhaba

Söz: Yetimi

YEMEN TÜRKÜSÜ
Havada bulut yok, bu ne dumandır
Mahlede ölen yok, bu ne figandır
Şu Yemen elleri ne de yamandır

Ano Yemendir / Gülü çemendir
Giden gelmiyor / Acep nedendir
Burası Muş'tur / Yolu yokuştur
Giden gelmiyor / Acep ne iştir

Kışlanın önünde redif sesi var
Bakın çantasında acep nesi var
Bir çift kundurayla bir de fesi var

Ano Yemendir / Gülü çemendir
Giden gelmiyor / Acep nedendir
Burası Muş'tur / Yolu yokuştur
Giden gelmiyor / Acep ne iştir

Mızıka çalınır düğün mü sandın
Al yeşil bayrağı gelin mi sandın
Yemen'e gideni gelir mi sandın
Dön gel ağam dön gel dayanamiram
Uyku gaflet basmış uyanamiram
Ağam öldüğüne inanamiram

ALMANYA ACI VATAN
Almanya acı vatan
Adama hiç gülmeyi
Nedendir bilemedim
Bazıları gelmeyi

Üçü kız iki oğlan
Kime bırakıp gittin
Böyle güzel yuvayı
Ateşe yakıp gittin

Almanya'ya gitmişsin
Orada evlenmişsin
Tam yedi sene oldu
Evine gelmemişsin

Az çok para yollarsın
Bu para neye yarar
Beş çocukla ailen
Hepisi seni arar

Haydar Gedikoğlu / Akçaabat

ALMANYA'DA ÇÖPÇÜLERİMİZ
Nasıl geçtin de boz bulanık sellerden?
Haberim mi aldın esen yellerden?
Yadigar mı da geldin bizim ellerden?
Gül-ü reyhan gibi koktun birader
Gül-ü reyhan misali koktun birader

Gün ışır ışımaz, alın yazımız parlar,
Ne alın yazısı, el yazısı be!
Sökemeyiz ki biz, ilkokul aydınlığı bile gösterilmeyenler
Biz, pis yöneticilerin mutsuz kişileri,
Süpürürüz yaban ellerin sokaklarını; pis el, pis yürek!

Sığmazken atalarımız güne,yarına,
Düşmüşüm ben, düşmüşüm ben el kapılarına

Daha üçyüz yıl önce, omuzlarımızda gök yarısı bayraklar
Eğilirdi bu ülkenin burçları uygarlığımıza,
Şimdi ta Bünyan'daki üç çocuk, ağızları açlıkla büyümüş
Şimdi ta Ereğli'deki dört çocuk, gözleri açlıkla iri iri
Alır karanlıklar ardından göderdiğim kara lokmasını

Sığmazken atalarımız güne,yarına,
Düşmüşüm vay, düşmüşüm ben el kapılarına

Ne duruyoruz be kardeş, aylık bin yeşil mark
Varalım dağılalım kartal Anadolu'dan yeryüzüne
Beyler altın uykularından uyanmak üzere, haydi
yollarını temizliyelim
Al güneşten bile utanmadan; pis el, pis yürek

Sığmazken atalarımız güne, yarına,
Düşmüşüm vay, düşmüşüm ben el kapılarına

Söz:Fazıl Hüsnü Dağlarca
Ezgi: RUHİ SU


ERMENİ TASARISI NEDENİYLE
FRANSAYA İTHAF OLUNUR

KARAYILAN

Atına binmişte elinde dizgin
Vardığı cephede hiç olmaz bozgun
Çeteler içinde Yılan'ım azgın
Vurun Antep'liler namus günüdür


Sürerim, sürerim, gitmez kadana
FRANSIZ kurşunu değmez adama
Benden selam söylen nazlı anama
Analar da böyle yavru doğurmuş

Karayılan der ki, harbe oturak
Kilis yollarından kelle getirek
Nerde düşman varsa orda bitirek
Vurun Antep'liler namus günüdür

KARINCALI SİTESİ

Karıncalı sitesinin.
Bu gün misafiri olun.
Tanıttığı atasının.
Geçmişini örnek alın.

Karıncalı kırka gelin.
Köylünüze selam salın.
Arayın beni de bulun.
Hepinizi minnet bilim.

İçer iken çayınızı.
Tanıyın siz köyünüzü.
Unuttuğunuz soyunuzu.
Okuyarak orda bulun.

Size anlatan da şaşar.
İlk siteyi açan Yaşar.
Ünü avrupaya taşar.
Aradığını burda bulun.

Topraksız'ım anlat böyle.
Yaz siteye derdin söyle.
İçli dışlı ol bu köyle.
Derim ara sıra gelin.

ERENLER

arzu ederdiniz bir yol görmeye
bugün bize hoş geldiniz erenler
muhabbet bağından güller dermeye
bugün bize hoş geldiniz erenler

tarihler boyunca bir milletiz biz
ilimce dünyayı vermiş idik hız
büyük bir babanın torunlarıyız
bugün bize hoş geldiniz erenler

iyi insan olmak her şeyin başı
kardeş biliyoruz her vatandaşı
anmak için bugün hacı bektaşı
bugün bize hoş geldiniz erenler

hisse alın çırakman'ın sözünden
zerre kaçmaz ariflerin gözünden
kemal atatürk'ün aydın izinden
bugün bize hoş geldiniz erenler



BİR ASKER TÜRKÜSÜ

Yürüdü tren de yolda eğlenmez
Derdim çoktur memlekete söylenmez
Tükendi cephanem geriden gelmez
Teskeremden evvel vurdular beni
Sılama hasret koydular beni

Aziz Abdal dağı ordugah yeri
Bir haftalık tayın yenmiyor kuru
Hasretli kaldık koca Kayseri
Teskeremden evvel vurdular beni
Sılama hasret koydular beni

Ağır makinalı da tepeden inmez
Tarıyor ormanı kimse görünmez
Verilen parolalar aklıma gelmez
Gözüm göre göre vurdular beni
Sılama hasret koydular beni

TÜRKİYEM

Baş koymuşum Türkiyemin yoluna
Düzlüğüne yokuşuna ölürüm
Asırlardır kır atımı suladım
Irmağının akışına ölürüm

Sevdalıyım yangın yeri bu sinem
Doksan yıldır çile çekmiş hep ninem
Pınarlardan su doldurur Eminem
Mavi boncuk takışına ölürüm

Düğünüm, derneğim, halayım, barım,
Toprağım, ekmeğim, namusum, arım
Kilimlerde çizgi çizgi efkarım,
Heybelerin nakışına ölürüm.

YEMEN

Kaynak : Aşık Hüseyin

- Kırşehir yöresi

Bir alay askerdik bindik gemiye
O gemi götürür bizi Yemen'e
Şükür o Yemen'de geri dönene

Yemen'e de benim ağam Yemen'e
Ateş düştüğü yeri yakar kime ne.

Susmuş konuşmuyor ağzında dili
Yirmisinde solmuş tomurcuk gülü
Ne yaman yer imiş Yemen'in çölü

Yemen'e de koç yiğidim Yemen'e
Kendim ağlar kendim söyler kime ne.

Kalkmıyor sırt çantam, cephanem ağır
Kimimiz kör olduk kimimiz sağır
Her yana oynuyor İngiliz gavur

Aman padişahım imdat Yemen'e
Şu Yemen'in gailesi bize ne.

Yemen'de de kara haber geliyor
Nice koç yiğitler telef oluyor
Hain Arap arkamızda vuruyor

Türk uşağının kanı akar Yemen'e
Analar bacılar ağlar kime ne.

Hüseyin akıtır kanlı yaşını
Bit pire üşüşmüş yiyor döşünü
Akbabalar konar oyar başını

Gitti gelmez ağam emmim Yemene
Ölen ölür kalan sağlar kime ne

Aşık Hüseyin


KARACAOĞLAN


Dinle sana bir nasihat edeyim
Hatırdan gönülden geçici olma
Yiğidin başına bir iş gelince
Onu yadellere açıcı olma

Mecliste arif ol kelamı dinle
El iki söylerse sen birin söyle
Elinden geldikçe iyilik eyle
Hatıra dokunup yıkıcı olma

Dokunur hatıra kendisin bilmez
Asilzadelerden hiç kemlik olmaz
Sen iyilik, et de o zayi olmaz
Darılıp da başa kakıcı olma

El ariftir yoklar senin fendini
Dağıtırlar tuzağını bendini
Alçaklarda otur gözet kendini
Kattı yükseklerde uçucu olma

Muradım nasihat bunda söylemek
Size lâyık olan onu dinlemek
Sev seni seveni zay etme emek
Sevenin sözünden geçici olma

Karacoğlan söyler sözün başırır
Aşkın deryasını boydan aşırır
Seni bir mecliste hacil düşürür
Kötülerle konup göçücü olma


--------------------------------------------------------------------------------

Kadir Mevlam bir dileğim var sana
Kaldır dalgaların sel ver sen bana
Yüz elli keselik malım olsa da
Gönül eğleyecek yâr ver sen bana

Sürülerle erkeçlerim yayılsa
Dokuz yerde davullarım döğülse
Kol kol olsa atlılarım dağılsa
Yüz bin atlı ile yol ver sen bana

Beş yüz atlım olsa lâhuri şallı
Gümüşten reşmeli kadife çullu
Mevlâm bana verse bir tutu dilli
Sarmaya bir ince bel ver sen bana

Karacoğlan der ki gönlüm çilede
Yüz bin topun varsa eğer kalede
Yarın mahşer günü Cennet âlâda
El atıp tutmaya dal ver sen bana


--------------------------------------------------------------------------------

Ak kuğular sökün etti yurdundan
Koçyiğitler yatamıyor derdinden
Sabah namazında belin ardından
Saydım altı güzel indi pınara

Oçü orta boylu gayetle güzel
Üçü uzun boylu gözlerin süzer
Dedim akça ceren gölde ne gezer
Al kınalı keklik indi pınara

Karacoğlan gene coştu bulandı
İnip aşkın deryasını dolandı
Güzel gitti diye pınar ağladı
Acıdı yüreğim yandı pınara


--------------------------------------------------------------------------------

İlk akşamdan vardım gavil yerine
Önce gördüm kömür gözlüm gelmedi
Bilmem gaflet bastı yattı uyudu
Bilmem o yâr bize küstü gelmedi

Benim yârim gide gide donandı
İkrar verdi cahil gönlüm inandı
Ay geldi de orta yeri dolandı
Seherin yelleri esti gelmedi

Unuttu mu ahdi amanı netti
Başın alıp gayrı diyara gitti
Benim mecbur olduğumu farketti
Zalim garaz etti kaçtı gelmedi

Karacoğlan der ki devranım döndü
Gönlüm yücedeydi engine indi
Seherin yelleri şafağın bendi
Hani usul boylu sunam gelmedi


--------------------------------------------------------------------------------

Yıkılası şu dağların ardına
Aşıp gider bir gözleri sürmeli
Cenneti âlâda bir gül açılmış
Kokup gider bir gözleri sürmeli

Kuru kütük yanmayınca tüter mi
Âk memede çifte benler biter mi
Vakti gelmeyince bülbül öter mi
Ötüp gider bir gözleri sürmeli

Deniz kenarında yerler hurmayı
Kılavuz gönderdim telli turnayı
Ak göğsün üstünde ilik düğmeyi
Çözüp gider bir gözleri sürmeli

Karacoğlan kalem alır destine
Selâm verir yârenine dostuna
Sandal tuman, beyaz topuk üstüne
Döküp gider bir gözleri sürmeli


--------------------------------------------------------------------------------

İncecikten bir kar yağar
Tozar Elif Elif deyi
Deli gönül abdal olmuş
Gezer Elif Elif deyi

Elifin uğru nakışlı
Yavru balaban bakışlı
Yayla çiçeği kokuşlu
Kokar Elif Elif deyi

Elif kaşların çatar
Gamzesi sineme batar
Ak elleri kalem tutar
Yazar Elif Elif deyi

Evlerinin önü çardak
Elifin elinde bardak
Yavru yeşil başlı ördek
Yüzer Elif Elif deyi

Karacoğlan eğmelerin
Gönül sevmez değmelerin
İliklemiş düğmelerin
Çözer Elif Elif deyi


--------------------------------------------------------------------------------

Ardıma düşüp de yorma kendini
Var git ölüm bir zaman da gene gel
Akibet alırsan komazsın beni
Var git ölüm bir zaman da gene gel

Şöyle bir zamanlar yiyip içerken
Yiyip içip yaylalarda gezerken
Gene m'geldin ben de senden kaçarken
Var git ölüm bir zaman da gene gel

Çıkıp bozkurtlayın ulaşamadım
Yalan dünya sana çıkışamadım
Eşimle dostumla buluşamadım
Var git ölüm bir zaman da gene gel

Karacoğlan der de derdim çok beter
Bahçede bülbüller şakıyıp öter
Anayı babayı dün aldın yeter
Var git ölüm bir zaman da gene gel


--------------------------------------------------------------------------------

Aşağıdan gelen ceren cereni
Akça ceren sana değmeli değil
İki eli boğum boğum kınalı
Karadır gözleri sürmeli değil

Bir delice turnam yüceden uçar
İner engine de bir dolu içer
Sabah seherinde ak göğsün açar
Göğüs koşar koşar düğmeli değil

Bizim elde bal kaymağı yemezler
El sırrını yadellere demezler
Sen güzel ben garibe vermezler
Sizin elden güzel sevmeli değil

Karacoğlan der de yiyip içmedim
Yiyip içip ak göğsünü açmadım
Fırsat elde iken alıp kaçmadım
Öldürmeli beni döğmeli değil


--------------------------------------------------------------------------------

Güzel ne güzel olmuşsun
Görülmeyi görülmeyi
Siyah zülfün halkalanmış
Örülmeyi örülmeyi

Bahçede gülün güllenmiş
Şeyda bülbülün dillenmiş
Koynunda memen kirlenmiş
Emilmeyi emilmeyi

Mendilin yudum arıttım
Gülün dalında kuruttum
İsmim ne idi unuttum
Sorulmayı sorulmayı

Benim yârim bana küsmüş
Zülfünü gerdana dökmüş
Muhabbeti benden kesmiş
Sevilmeyi sevilmeyi

Çağır Karacoğlan çağır
Taş düştüğü yerde ağır
Yiğit sevdiğinden soğur
Sarılmayı sarılmayı


--------------------------------------------------------------------------------

Nedendir de kömür gözlüm nedendir
Şu geceki benim uyumadığım
Çetin derler ayrılığın derdini
Ayrılık derdine duyamadığım

Dostun bahçesine yadeller dolmuş
Gülünü toplarken fidanı kırmış
Şurda bir kötünün koynuna girmiş
Şu benim sevmeğe kıyamadığım

Kömür gözlüm seni sevdim sakındım
İndim has bahçene güller sokundum
Bilmiyorum yâr nerene dokundum
Bir belli haberin alamadığım

Karacoğlan der de yandım ben öldüm
Her bir deliliği kendimde buldum
Dolanıp da gavil yerine geldim
Gavil yerlerinde bulamadığım


--------------------------------------------------------------------------------

Bre ağalar bre beyler
Ölmeden bir dem sürelim
Gözümüze kara toprak
Dolmadan bir dem sürelim

Aman hey Allahım aman
Ne aman bilir ne zaman
Üstümüzde çayır çimen
Bitmeden bir dem sürelim

Buna felek derler felek
Ne aman bilir ne dilek
Ahır ömrümüzü helak
Etmeden bir dem sürelim

Karacoğlan der de canan
Güzelim sözüme inan
Bu ayrılık bize hemen
Ermeden bir dem sürelim


--------------------------------------------------------------------------------

Ala gözlüm benim ilen gidersen
Eğlen güzel yaz gelsin de gidelim
Dağlar almış ılkımını karını
Yollar çamur kurusun da gidelim

Erisin dağların karı erisin
İniş seli düz ovayı bürüsün
Türkmen eli yaylasına yürüsün
Mor koyunlar melesin de gidelim

Methederler Karamanın elini
Köprüsü yok geçemedim selini
Kervan yaylasının perçem belini
Lale sümbül bürüsün de gidelim

Karacoğlan der ki buna ne fayda
İrağbet kalmadı yoksula bayda
Bu ayda olmazsa gelecek ayda
On bir ayın birisinde gidelim


--------------------------------------------------------------------------------

Birem birem devşirirler odunu
Bilem dedim bilemedim adını
Erzurum yanaklı kürtler kadını
Bir kız bana emmi dedi nideyim

Bizim eller Urum olur uç olur
Sızılaşır bozkurtları aç olur
Bir yiğide emmi demek güç olur
Bir kız bana emmi dedi nideyim

Karacoğlan der ki nidip niderim
Akan sularınan bile giderim
Sakal seni naktabınan yolarım
Bir kız bana emmi dedi nideyim


--------------------------------------------------------------------------------

Dostum niçin beni zar incidirsin
Verdiğim ikrardan dönen değilim
Senden gayrisine meylimi vermem
Uçup daldan dala konan değilim

Dostum gönüllerime giden tez gelir
Herkes sevdiğine cilve naz gelir
Yar yüzüne yüz yıl baksam az gelir
Bin yıl dahi baksam kanan değilim

Elifi mim yazılmıştır meşkine
Yoksa yarim yad mı çıktı köşküne
Ben yandım kül oldum senin aşkına
Beyhude yerlere yanan değilim

Karacoğlan bilir benim halimi
Kadir mevlam açık etsin yolunu
Senden gayrısına vermem meylimi
Vallahi billahi veren değilim


--------------------------------------------------------------------------------

Vara vara vardım ol kara taşa
Hasret ettin beni kavim kardaşa
Sebep ne gözden akan kanlı yaşa
Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm

Nice sultanları tahttan indirdi
Nicesinin gül benzini soldurdu
Nicelerin gelmez yola gönderdi
Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm

Karacoğlan der de kondum göçülmez
Acıdır ecel şerbeti içilmez
Üç derdim var birbirinden seçilmez
Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm


--------------------------------------------------------------------------------

Şu yalan dünyaya geldim geleli
Tas tas içtim ağuları sağ iken
Kahpe Felek vermez benim muradım
Viran oldum mor sümbüllü bağ iken

Aradılar bir tenhada buldular
Yaslandılar şıvgalarım kırdılar
Yaz bahar ayında bir od verdiler
Yandım gittim ala karlı dağ iken

Farımaz da deli gönlüm farımaz
Akaç gözlerimin yaşı kurumaz
Şimden geri benim hükmüm yürümez
Azil oldum güzellere bey iken

Karacoğlan der ki bakın geline
Ömrümün yarısı gitti talana
Sual eylen bizden evvel gelene
Kim var imiş biz burada yoğ iken


--------------------------------------------------------------------------------

Hey ağalar böyle m'olur
Hali yârdan ayrılanın
İner ummana dökülür
Seli yârdan ayrılanın

Gökten turnalar çekilir
İner yerlere dökülür
On beş yaşında bükülür
Beli yârdan ayrılanın

Turnalar havadan geçer
Mah yüzlere nurlar saçar
Ah ile vah ile geçer
Günü yârdan ayrılanın


--------------------------------------------------------------------------------

Ak kolların sala sala yürüyen
Nasıl getireyim seni ele ben
Ben şahin olsam da sen bir balaban
Alsam çırnağıma düssem yola ben

Elinizde var mı idi kadılar
Ak ellerin altın tasta yudular
Seni bana güvel ördek dediler
Onun için dolanırım göle ben

Yüklettim yedeğim deste katarım
Yüküm kumaş ben alana satanm
İki bülbül bir kafeste öterim
Konmaz mıyım yeni açmış güle ben

Hemene de Karacoğlan hemene
Çanlı kervan indirmişim Yemene
Sevdim ise ben yarimi kime ne
Nettim ola şu koğlaşan ele ben


--------------------------------------------------------------------------------

Yürü bre yalan dünya
Sana konan göçer bir gün
İnsan bir ekin misali
Seni eken biçer bir gün

Ağalar içmesi hoştur
O da züğürtlere güçtür
Can kafeste duran kuştur
Elbet uçar gider bir gün

Aşıklar der ne olacak
Bu dünya mâmur olacak
Haleb' Osmanlı alacak
Dağı taşa katar bir gün

Yerimi serin Bucağa
Suyumu koyun ocağa
Kafamı alın kucağa
Garib anam ağlar bir gün

Yer üstünde yeşil yaprak
Yer altında kefen yırtmak
Yastığımız kara toprak
O da bizi atar bir gün

Bindirirler canı ata
İndirirler tuta tuta
Var dünyadan yol ahrete
Yelgin gider salın bir gün

Karacoğlan der nâşıma
Çok işler geldi başıma
Mezarımın baş taşına
Baykuş konar öter bir gün


--------------------------------------------------------------------------------

Sultan Süleymana kalmayan dünya
Bu dağlar yerinden ayrılır bir gün
Nice bin senedir çürüyen canlar
Hakkın emri ile dirilir bir gün

Ne güzel yapıldı cennet yapısı
Çok aradım görünmedi kapısı
Benim korktucağım Sırat köprüsü
Cehennem üstünde kurulur bir gün

Karşıki dağlar da karlı dağ olsa
Çevre yanı mor sümbüllü bağ olsa
Ağa olsa paşa olsa bey olsa
Yakasız gömleğe sarılır bir gün

Bu dünyada adem oğluyum dersin
Helâli haramı durmayıp yersin
Yeme el malını er geç verirsin
İğneden ipliğe sorulur bir gün

Gökte yıldızların önü terazi
Ülker ile aşar gider birazı
Yarın mahşerde de sorarlar bizi
Hak mizan terazi kurulur bir gün

Karacoğlan der de konup göçersin
Ecel şerbetini bir gün içersin
Sen Sırat köprüsün bir gün geçersin
Amelin arkana verilir bir gün


--------------------------------------------------------------------------------

Gam çekme hâline divane gönül
Sana da bulunur elde neler var
Ayva m'eksik turunç m'eksik yoksa nar
Sun elini beri dalda neler var

Sakının ağalar beyler küçükten
Yanağı gamzeli eğri bucaktan
Arılar bal alır binbir çiçekten
Nezaket arıda balda neler var

Yiğit olan yiğit dağdır kaledir
Sevmeyin çirkini başa beladır
Bülbülün feryadı gonca güledir
Takının güzeller dalda neler var

Bunu ben demedim aşıklar diyen
Şu dertli sineme hançerler vuran
Bilmeni boz geyiktir bilmem ak ceren
Yüce yüce sarp kayada meler var

Karacoğlan der ki yaralı sinem
Elimden aldırdım gül yüzlü sunam
Kimi cennet ister kimi cehennem
Cennetten beride yolda neler var


--------------------------------------------------------------------------------

Çukurova bayramlığın giyerken
Çıplaklığın üzerinden soyarken
Şubat ayı kış yelini koğarken
Cennet dense sana yakışır dağlar

Ağacınız yapraklarla donanır
Taşlarınız bir birliğe inanır
Hep çiçekler bağrınızda gönenir
Pınarınız çağlar akışır dağlar
Rüzgâr eser dallarınız atışır
Kuşlarınız birbiriyle ötüşür
Ören yerler bu bayramda çok üşür
Sümbül niçin yaslı bakışır dağlar

Karacoğlan size bakar sevinir
Sevinirken kalbi yanar gövünür
Kımıldanır hep dertlerim devinir
Yas ile sevincim yıkışır dağlar


--------------------------------------------------------------------------------

Uryan geldim gene uryan giderim
Ölmemeğe elde fermanım mı var
Ezrail gelmiş de can talep eyler
Benim can vermeğe dermanım mı var

Dirilirler dirilirler gelirler
Huzuru mahşerde divan dururlar
Harami var diye korku verirler
Benim ipek yüklü kervanım mı var

Er isen erliğin meydana getir
Kadir Mevlâm noksanımı sen yetir
Bana derler gam yükünü sen götür
Benim yük götürür dermanım mı var

Karacoğlan der de ismim öğerler
Ağı oldu yediğimiz şekerler
Güzel sever diye isnad ederler
Benim Haktan özge sevdiğim mi Var


--------------------------------------------------------------------------------

Nuhun gemisine bühtan ederler
Yelken açıp yel kadrini ne bilir
O Süleyman kuş dilini bilirdi
Her Süleyman dil kadrini ne bilir

Arap atlarında olur fırkalar
Kimi sarhoş yürür kimi ırgalar
Gübreliğe inip konan kargalar
Has bahçede gül kadrini ne bilir

Dünya benim diye zenginlik satan
Helâl ekmeğine haramlar katan
Sonradan sonraya beyliğe yeten
Zalim olur el kadrini ne bilir

Karacoğlan der de belim büküldü
Ağzımın içinde dişim döküldü
Nuh Nebinin haddesinden çekildi
Saz çalmayan tel kadrini ne bilir


--------------------------------------------------------------------------------

Hazır ol vaktine Nemse kıralı
Yer görünmez asker ile geliyor
Patriklerin inmiş tahttan diyorlar
Bir Halife kalmış o da geliyor

Yetmiş bin var siyah postal giyecek
Seksen bin var Allah Allah diyecek
Doksan bin var tatlı cana kıyacak
Yüz bini de Tatar Handan geliyor

Gelen Ahmet Paşam kendidir kendi
Altmış bin dal kılıç kusuru cündü
Kaçma kâfir kaçma ölümün şimdi
Hacı Bektaş Veli kalkmış geliyor

Şevketli efendim sultanı vezir
Altmış bin kılıçlı yanında hazır
Deryalar yüzünden boz atlı Hızır
Benliboza binmiş o da geliyor

Karacoğlan der de burda durulmaz
Güleç yüze tatlı söze doyulmaz
Gökteki yıldızdan çoktur sayılmaz
Yedi iklim dört köşeden geliyor


--------------------------------------------------------------------------------

İnsan oğlu yeryüzüne gelince
Kur' ağaçtan meyve bitmiş gib'olur
Kâmil olup kendi kendin bilince
Cevahirden yükün tutmuş gib'olur

Talana da deli gönül talana
Gide gele orta yeri dolana
Bir yiğit sevdiği yakın olana
Günde düğün bayram etmiş gib'olur

Bir yiğit yaslanıp dizine yatsa
Yârin yağlığını yüzüne örtse
Her dem sevdiğinin sesin işitse
Gökyüzünde turna uçmuş gib'olur

Yüce dağ başında yaydan peren
Avcılar geliyor dört yanın dolan
Her olur olmaza sırrını diyen
Boz bulanık çaya akmış gib'olur

Kolda götürürler şahini bazı
Her daim severler gelini kızı
Yiğidin ikrarı güzelin sözü
Taze yağı bala katmış gib'olur

Karacoğlan der ki bizi kayıran
İki cam birbirinden ayıran
Muhanet sofrasında karnın doyuran
İki ellen ağı yemiş gib'olur


--------------------------------------------------------------------------------

Arap at üstünde kaldı postumuz
İkrarından döndü m'ola dostumuz
Yarın bir gün kara toprak üstümüz
Çürütür hey benli sunam çürütür

Yüksek olur Arap atın kaltağı
Issız kalmaz koçyiğidin yatağı
Yaklaşma kötüye değer eteği
Geri dur hey benli sunam geri dur

Yağmur yeğdi yollarına sapayım
Hak dinidir dost dinine tapayım
Çeviri ver al yanaktan öpeyim
Beri dur hey benli sunam beri dur

Şeşine de Karacoğlan şeşine
Kurban olâm yarin ablak döşüne
Gök kır atman da çakır kuşuna
Geri dur hey benli sunam geri dur


--------------------------------------------------------------------------------

Üç güzel oğlu da şöyle bir yiğit
Söylediği sözü yola getirir
Yiğit olan sırrın kimseye demez
Kötü kalbindekin dile getirir

Yalınız git yoldaş olma yüzsüze
Selam verme erkansıza yolsuza
Komşu olma namussuza arsıza
Akıbet üstüne hile getirir

Dilberin koynuna girse görmese
Bir dilbere öğüt versem almasa
Bir yiğit de miktarını bilmese
Akıbet başına bela getirir

Karacoğlan der ki her sözüm haktır
Yiğit olmayanın yalanı çoktur
Cehennem yerinde hiç ateş yoktur
Herkes ateşini burdan götürür


--------------------------------------------------------------------------------

İki ceren götürdüler bahçeye
Girdim o bahçenin gülleri bir hoş
Yağar yağmur serin serin bâd eser
Irganan selvinin dalları bir hoş

Yâr oturmuş kurulur naz postuna
Hiç bakmıyor yârenine dostuna
Yaz gelince çayır çimen üstüne
Yâr bade doldurur elleri bir hoş

Çıkmış yücesine avını avlar
İnmiş enginine ceylân kovalar
Değmen şu ceylâna beyler ağalar
Şirin şirin söyler dilleri bir hoş

Karacoğlan der ki âşıkım saza
Dayanılmaz sunam sendeki naza
Elinde kadehi dudakta meze
Gerdana dökülen telleri bir hoş


--------------------------------------------------------------------------------

Ağlayı ağlayı düştüm yollara
Karışayım boz bulanık sellere
Adı sanı duyulmadık ellere
Gitmeyince gönül yârdan ayrılmaz

Ahım kaldı şu gelinin ahtında
Deremedim güllerini vaktinde
Karanlık gecede kolum altında
Yatmayınca gönül yârdan ayrılmaz

Gözüm kaldı şu kaplanın postunda
Ezrail de can almağın kastında
Döne döne teneşirin üstünde
Yunmayınca gönül yârdan ayrılmaz

Hadini de Karacoğlan hadini
Aramazlar gurbet ele gideni
Ak göğsün üstünde çakır dikeni
Bitmeyince gönül yârdan ayrılmaz




Bomboş Geldik Kaman'a

Avşarlara oyun edip sürdüler
Döneklere rütbe geldi duydun mu
Türkmenleri top- tüfek kırdılar
Ermeni'den casus oldu duydun mu

Boş kaldı yaylalar sürüsüz dağlar
Yıkıldı obalar analar ağlar
Bozoklu denilen yerdeki beyler
Göçmenleri soyuyormuş duydun mu

Cerit avşar birleşip de göçelim
Seyfe gölün soğuk suyun içelim
Kalmış ise dost ve yaren seçelim
Her bir taraf düşman olmuş duydun mu

Aşa aşa Çiçekdağı yol ettim
Kırşehir'e geçip vadiye girdim
Yeşiller içinde bir belde gördüm
Muhaciri seviyorlar duydun mu

Dadaloğlu der ki dağıldık bittik
Gurbet ellerinde perişan olduk
Atları- sürüyü söyleyin nittik
Bomboş geldik şu Kaman'a duydun mu
Dadaloğlu

vatanbayrak1np3.gif

ÖKSÜZ ALİ

Ağzına da bakın tavus kuşunun
Şahin gerek pençe vurup, av ala
Kayka kirpik can almaya kasteder
Şu sallanıp gelen güzel kim'ola?

Leyla'nın bekçisi Mecnun ben oldum
Gark oldu gemim de ummanda kaldım
Söylen o yare de işte ben geldim
Ağlamasın kına yaksın ağ'ele, ağ'ele!

Öksüz Ali'm hata yoktur sözümde
Çifte benler sıçraşıyor yüzünde
Kırşehir ilinde Mucur özünde
Aklım alan bir gözleri gövel'ay, gövel'ay!

ATATÜRK KİMDİR;
ATATÜRK ULUSLARARASI ANLAYIŞ, İŞBİRLİĞİ, BARIŞ YOLUNDA ÇABA GÖSTERMİŞ ÜSTÜN KİŞİ, OLAĞANÜSTÜ DEVRİMLER GERÇEKLEŞTİRMİŞ BİR İNKİLAPÇI, SÖMÜRGECİLİK VE YAYILMACILIĞA KARŞI SAVAŞAN İLK ÖNDER, İNSAN HAKLARINA SAYGILI, DÜNYA BARIŞININ ÖNCÜSÜ, BÜTÜN YAŞAMI BOYUNCA İNSANLAR ARASINDA RENK, DİL, DİN, IRK AYIRIMI GÖSTERMEYEN, EŞİ OLMAYAN DEVLET ADAMI, TÜRKİYE CUMHURİYETİNİN KURUCUSU
İMZA :Unesco Rus delegesinin önerisi ve 152 Dünya Ülke Temsilcisi

Yemen Bizim Neyimize

Yemen Bizim Neyimize?
Sıvan Düştü Evimize
Bak Yavrular Yetim Kaldı
Güvenmeyin Beyinize

Basma Fistan Kirlenirse
Başta Lecek Düglenirse
Ya Kimlere Baba Desin
Yetim Yavrum Dillenirse

Günden Yanı Soldu M'ola
Yerden Yanı Uludu M'ola
Yiğidimin Ala Gözün
Karıncalar Oydu M'ola

ÇOBAN ŞAHBALLI

Bir köyümüz vardı baykuşu çoktu
Yıldızları saya saya büyüdük
Fakir yoksulduk ya anlımız aktı
Karda kızak kaya kaya büyüdük

Anam teşt içinde yurdu başımı
Bizi çimdirirken gör telaşını
Bazlamaya katık yaptım aşımı
Teh dürümü yiye yiye büyüdük

Kışın dam loğlardık kürürdük karı
Av avlardık bulamazdık avcarı
Ne pantol bilirdik nede şalvarı
Uzun fistan giye giye büyüdük

Dut toplamak için ağaca çıkardık
Ölümden korkmazdık daldan sarkardık
Horozun sesine erken kalkardık
Ezan sesi duya duya büyüdük

Sarılar köyündür oban Şahballı
Dilde destan elde saban Şahballı
Boşa büyüklenme Çoban Şahballı
Dağda davar yaya yaya büyüdük

Değmen Benim Gamlı Yaslı Gönlüme

Değmen Benim Gamlı Yaslı Gönlüme,
Ben Bir Selvi Boylu Yardan Ayrıldım...
Evvel Bağban İdim Dostun Bağında,
Talan Vurdu Ayva Nardan Ayrıldım...

kumru gibi gökyüzünde dönende
Baykuş gibi viran yurda konanda,
Çok Ağladım Mecnun Gibi Çöllerde,
Şirin Gibi Nazlı Yardan Ayrıldım...

Anonim

Sarý Saçlým Mavi Gözlüm Sana Hasret Sana Vurgun Gönlümüz

TÜRK DEVLETİ GÖK YARISI BAYRAĞI İLE OSMANLI İMPARATORLUĞUNUN DEVAMINI TEŞKİL ETMEKTEDİR.OSMANLIDAN SONRA KURULAN VE BAĞIMSIZLIĞINI İLK ELDE EDEN TÜRK DEVLETİDİR.BU GÜN 8 TÜRK DEVLETİ TAM BAĞIMSIZ 16 ÖZERK TÜRK CUMHURİYETİ(BK.TÜRK DÜNYASI SY.42) BULUNMAKTADIR.KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN HAN ZAMANINDA FRANSA ALMAN KORKUSUNDAN KURTULMAK VE DEVLETİNİ KORUYABİLMEK İÇİN SULTAN SÜLEYMAN HANDAN YARDIM TALEP ETTİ VE SÜLEYMAN HAN BU İSTEĞİNE KARŞILIK AVUSTURYA ÜZERİNE SEFERE ÇIKTI MACARİSTANI ALDI.YAPILAN ANTLAŞMA İLE AVUSTURYA KRALI TÜRK VEZİRİ AZAMINA EŞİT SAYILDI YANİ DEVLET BAŞKANIMIZIN ÇOK ALTINDA 10 VEZİRİNDEN BİRİ KADAR SEVİYE ALABİLDİ.1856 YILINDA KIRIM HARBİNDEN SONRA AVRUPA DEVLETLERİ OSMANLIYI BİR AVRUPA DEVLETİ KABUL ETTİ.ŞİMDİ KIYTIRIK KORKAK ÖDLEK DEVLETLER AŞİRETLER BİZİMLE OYNAMAYA KALKIYOR.TÜRK MİLLETİ İÇDE VE DIŞTA BİZİMLE UĞRAŞANLARA DERSİNİ VAKTİ GELİNCE VERİR.BİLİNE!

TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİNİN VE ARKASINDAKİ
250 000 0000 TÜRK DÜNYASININ FRANSA YA SÖYLÜYECEĞİ OLMALI,

bayrak10314sz.gif

Türkmenler, Irak'ta egitim düzeyleriyle öne çikiyor...

*****************************************************


Irak'taki savasta, yillardir oldugu gibi silaha sarilmayan tek toplum yine barisa ve demokrasiye inancini kaybetmeyen Türkmenler oldu. Türkmenler'in en önemli özelliklerinin basinda, Irak'in en egitimli toplumu olmalari geliyor.
Türkmenler, Araplar'in disinda 3-3.5 milyon nüfuslariyla Irak'in temel unsurlarindan birini olusturuyor. Yaklasik bin yildan fazla bir zamandir bölgede varligini sürdüren Türkmenler, Osmanli hakimiyeti altinda geçen 14 ile 1918 yillari arasinda diger Irak toplumlari gibi huzur içinde yasadi.
Ingilizler'in bölgeyi ele geçirmelerinden sonra 1920 yilinda, Türkmenler dahil bütün topluluklar Ingiliz mandasina karsi düzenlenen ayaklanmaya katildi.
1930'da Irak'in bagimsizliginin taninmasiyla yeni bir sürece giren Irak'i olusturan unsurlardan, silahlanmayan ve çatismalara asla katilmayan tek grup Türkmenler oldu. Sünni ve Sii Araplar ve Kürtler zaman zaman Irak'ta yasanan iç karisikliklarda silaha sarilirken, Türkmenler kalemi ellerinden düsürmediler.
Çogu zaman, Irak'in kuzeyinde yasayan Kürt asiretlerinin kurdugu IKDP ve IKYB arasinda kalan Türkmenler, bütün zorluklara ragmen egitimi yüksek ögrenime kadar yayginlastirmak ve kültür seviyeleriyle diger gruplar arasindan siyrilmak için çaba harcadilar.
Silahla ve kavgayla hiç tanismayan Türkmenler, 1970'li yillarda Saddam Hüseyin yönetiminin baskilarindan nasibini aldi. Gayrimenkul almalari yasaklanan Türkmenler'e ait arazi ve ev gibi tasinmazlara el koyan Irak yönetimi, çogu memur ve ögretmen gibi yetismis elemanlardan olusan birçok Türkmen'i Irak'in güneyine sürgün etti.
Bu asimilasyon politikasiyla basta Kerkük olmak üzere, bu kisilerden bosalan evlere Araplar yerlestirilirken, güneye giden Türkmenler basini sokacak bir ev bulamadilar.
Birçok gruptan ancak yillar sonra örgütlenen Türkmenler, 1988'de Suriye'nin Sam kentinde ''Irak Milli Demokratik Türkmen Örgütü''nü, Nisan 1996'da da 6 kurulustan olusan Irak Türkmen Cephesi'ni (ITC) kurdular.


SILAH YERINE KALEM...

Basindan bu yana Irak'in bölünmez bütünlügünü savunan ITC'nin Yürütme Konseyi Üyesi Dr. Aydin Beyatli, Türkmenler'in egitime olan düskünlügünü, ''Yillarca bize haksizlik ve baski yapan kisilerin tamami kara cahildi. Biz bunlara kizginligimizi, o kisiler gibi cahil olmamak için verdigimiz mücadeleyle gösterdik ve egitimi tesvik ettik'' diye açikladi.
Okumaya düskün Türkmenler, Baas Partisi ve Arap kökenli olanlarin 20 ek puan verilerek Irak'taki üniversitelere alinmasi uygulamasina ragmen, var güçleriyle çalisarak yüksek ögrenim için tüm olanaklari zorladilar. Bu sirada iki ayri birlik altinda örgütlenen silahli Kürtler, sik sik yönetime karsi yeni hak talepleriyle ayaklanirken, Türkmenler bir kez olsun siddete basvurmayarak, Irak'in en barisçi ve demokrasi yanlisi grubu olma özelligini tasidi.
1950'li yillardan baslayarak sayilari binlerle ifade edilen birçok Türkmen'in egitim görmek için Türkiye'ye geldigini anlatan Beyatli, çogunlugu mühendis ve doktor olan bu idealist kisilerin üniversite egitimini tamamladiktan sonra yurtlarina hizmet vermek için geri döndüklerini söyledi.


IRAK'IN EN KÜLTÜRLÜ VE BARISÇI TOPLUMU

Kuzey Irak'taki okullarda ögretmenlik yapanlarin yüzde 80'ini Türkmenler'in olusturdugunu vurgulayan Beyatli, söyle konustu:
''Bagimsiz devlet olmak için çalisan Kürtler'in Kerkük ve Musul'da yaptiklarini herkes gördü. Türkmenler'in evleri ve isyerleri yagmalandi. Egitime deger vermeyen bu insanlarin bir devlet kursalar nasil idare edebileceklerini herkes anlamistir. Biz bu nedenle Irak'in en kültürlü toplumu olan Türkmenler'in bölgede barisin saglanmasinda büyük rol oynayacagina inaniyoruz. Ancak, çesitli nedenlerle Irak'ta olusturulan birliklerden dislaniyoruz ve Irak'ta istikrarsizlik dinmiyor.'' Türkiye'ye gelen ve ülkesine dönmeyen bazi Türkmenler'in önemli kademelerde görev yaptigini belirten Beyatli, Türkmen kökenli taninmis isimlere, eski YÖK Baskani Prof. Dr. Ihsan Dogramaci, Gazi Üniversitesi eski Rektörü Prof. Dr. Ender Hasanoglu, emekli generallerden Abdurrahman Ergeç, Bilkent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ali Dogramaci, bir dönem Saglik Bakanligi'nda müstesarlik yapan Yunus Müftüoglu, arastirmaci Suphi Saatçi, yazar Necmettin Esin, sanatçi Abdurrahman Kizilay ile gazeteci Reha Muhtar ve sovmen Mehmet Ali Erbil'i örnek verdi.
Irak genelinde okuma-yazma oraninin yüzde 75'lere yeni ulastigini belirten Beyatli, Türkmenler'de bu oranin yüzde 95'in üzerinde oldugunu vurguladi.
Beyatli, Türkmenler'in tek silahli birliklerinin yaklasik bin kisiden olusan ''Akincilar'' oldugunu belirterek, ''Bu birlik de baskanligimizi ve kendimizi korumak için kurulmus bir muhafiz alayi özeligi tasiyor ve kimseye tek kursun atmis degil. Halbuki diger gruplarin silahli güçleri kendi aralarinda savas yaptiktan sonra ancak baris masasina oturabildi. Biz savasi sevmiyoruz'' dedi.


TÜRKMENLER'DEN INSANLIK DERSI

Pesmergeler'in Kerkük ile Musul'da Türkmen nüfus ve mülklerini belirsiz hale getirmek için tapu ve nüfus kayitlarina yaptiklari saldiri ve yagmanin aynisinin 1991'de Erbil'de yasandigi kaydeden Beyatli, ''Ancak bu kez çok bilinçli ve sistemli hareket ediyorlar. Bu is simdi 12 yil öncesinden daha organize yapiliyor'' diye konustu.
Türkiye'den 5 Türkmen doktorla Pazar günü Kerkük'e hareket edeceklerini söyleyen Beyatli, Kerkük'te 11 Türkmen doktorun Vilayet binasinda sadece Türkmenler'e degil, Arap ve Kürtlere de saglik hizmeti verecegini kaydetti.
Kerkük'de saglik hizmetinin verilemedigini vurgulayan Beyatli, ''Biz Kürt ve Araplar'in bize yaptigini onlara yapmiyoruz. Irk ayirmadan herkesin yarasina merhem olmaya çalisacagiz. Bizim evlerimizi yagmalayanlara bile bu haftadan itibaren saglik hizmeti verecegiz'' diye konustu.








IRAK TURKMENLERINI TARIHI OZETI

YAZAR Yük.Müh/ Mofak Salman KERKÜKLÜ

KITABIN BOYUTU 15x21cm

KITABIN Dili: Ingilizca

KALITE BELGESI (ISBN 975-6855-12-6)

KTABIN ISTEME ADRESI msalman@eircom.net

TEL: 00 353 1 841 6676



CACA BEY MEDRESESÝ

YEMEN

Bir alay askerdik bindik gemiye /
O gemi götürür bizi Yemen'e /
Şükür o Yemen'de geri dönene /

Yemen'e de benim ağam Yemen'e /
Ateş düştüğü yeri yakar kime ne. /

Susmuş konuşmuyor ağzında dili /
Yirmisinde solmuş tomurcuk gülü /
Ne yaman yer imiş Yemen'in çölü /

Yemen'e de koç yiğidim Yemen'e /
Kendim ağlar kendim söyler kime ne. /

Kalkmıyor sırt çantam, cephanem ağır /
Kimimiz kör olduk kimimiz sağır /
Her yana oynuyor İngiliz gavur /

Aman padişahım imdat Yemen'e
Şu Yemen'in gailesi bize ne.

Yemen'de de kara haber geliyor
Nice koç yiğitler telef oluyor
Hain Arap arkamızda vuruyor

Türk uşağının kanı akar Yemen'e
Analar bacılar ağlar kime ne.

Hüseyin akıtır kanlı yaşını
Bit pire üşüşmüş yiyor döşünü
Akbabalar konar oyar başını

Gitti gelmez ağam emmim Yemene
Ölen ölür kalan sağlar kime ne

Kaynak : Aşık Hüseyin

Kırşehir yöresi

YEMEN 1

Yemen nere sıla nere
Dağlar girdi ara yere
Yitirmedim umudumu
Gözlüyorum Memet gele.

Yemen bizim neyimize
Figan düştü evimize
Çocukların yetim kalır
Sen güvenme beyinize.

Yemen yolu çukur olur
Karavanam bakır olur
Zenginimiz bedel verir
Fakirimiz asker olur.

Kalmadı anayın sabrı
Taş kesti babayın bağrı
İnsafa gel padişahım
Gönder Memet'imi gayrı.

Başta kalpak soldu mola
Gün vurdu da öldü mola
Memed'imin gözlerine
Karıncalar doldu mola.

Güvenme Arap hayına
Ateş atar ocağına
Yemen'e gittin gideli
Oğul gelmez kucağıma.

Yavruların zarleniyor
Bu hasretlik külleniyor
Küçük körpe Hüseyin'in
Babam diye dilleniyor.
KIRŞEHİR'li Aşık HÜSEYİN

BİLEN OLMADI

Ne söyleyim yalan dünya halını
Sırrına eripte bilen olmadı
Belkıs yele verdi olan malını
Süleyman ömrünü süren olmadı.

Yakub'u ağlattı Yusufum diye
İsmail'e koç kurban indi hediye
İsa göğe ağdı sebebi niye
Eyyüb'un yarasın saran olmadı

Hakkın sevgilisi Habibi yari
Bunca nebilerin serveri piri
Ebu Bekir, Ömer, Osman'la Ali
Onlar gayrılara yaran olmadı

Gökten Cebraille iki don geldi
Fatıma ağladı karalar giydi
Hüseyin aşkına başını verdi
Dünyada bu denli figan olmadı

Kur'an-a zulmetti şol Mervan dürzü
Eba-Müslüm çıktı titretti arzı
Battal sallar idi on batman gürzü
Çıkıp annacına duran olmadı

Hak kılıcı Horasan'dan yasıldı
Nesimi yüzüldü Mansur asıldı
Yunus'un gönlünde cennet nasıldı
Mecnun'a Leyla'sın veren olmadı.

Aşk elinde yaralandı şu sinem
Aslı'ya tutuştu kül oldu Kerem
Maşukunu buldu şad oldu Senem
Aşık Garip gibi gülen olmadı.

Hüseyin'im şaştı kaldı arada
Gayıp erenleri Mehdi nerede
Yedi derya ile arzı karada
Hızır'ı İlıyas'ı gören olmadı.

KIRŞEHİRLİ BİR OZAN
Aşık Hüseyin'i Tanıyalım
AŞIK HÜSEYİN
Gönül arzeyliyor dostu sılayı
Engel bırakmıyor buna ne dersin
Eller beğenmezken balı hurmayı
Evdeki tükenen una ne dersin.

Kimi doğru gider kimi şaşırmış
Kimi kağnısını dağda aşırmış
Hüseyin yolunu sarpa düşürmüş
Devresi bilinmez yola ne dersin.

19. yüzyılın güçlü ozanlarından olan Aşık Sülük Hüseyin'in doğum tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte, 1838 kıtlığına söylediği bir destan, onun 1815-1820 yıllarında doğmuş olabileceği ihtimalini kuvvetlendirmektedir.

Elli dört senesi bahar ayları
Hep kurudu dereleri çayları
Açlık sardı şehir ile köyleri
Aman Allah ne olacak halimiz.

Aşık Sülük Hüseyin'in doğum tarihi gibi ölüm tarihi de bütün araştırmalarımıza rağmen şimdilik bilinmezliğini korumaktadır.

Etem Paşa orduların başında
Erzel Paşa gezer düşman peşinde
Gündüz hayalimde gece düşümde

Yatın dağlar geçeceğim ardına
Evelallah güveniyom orduma.

Tarihçi Yılmaz Öztuna'nın bildirdiğine göre, Müşir Edhem Paşa komutasındaki orduda görev yapan Kırım ve 93 Harblerine katılan ve Aşığın dizelerinde adı geçen Erzel Paşa, 18 Nisan 1897 Türk Yunan savaşında şehit düşmüştür. Bu savaşa bir destan söyleyen, dolayısıyla 1897'de hayatta olan Aşık Hüseyin'in 1900'lerin başında, tahminen 85 yaşlarında vefat ettiğini söyleyebiliriz.

Turnam giderseniz bizim yaylaya
Bir aşık Urumda yasta di n'olur
Engizekte yerişirsen obaya
Sıtmaya tutuldu hasta di n'olur.

Yukarıdaki dörtlüğünde ve muhtelif şiirlerinde de dile getirdiği gibi, kışın Anadolu'da, yazın Toroslardaki yaylalarda yaşayan, doğum yeri ise kesin olarak bilinmeyen ozanın son ikamet ettiği yer; Kırşehir, Mucur, Küçük Kavak köyü, Cilt. 37, Hane 22, numarada Bozbıyıkoğlu Hüseyin olarak, Mucur Nüfus Müdürlüğünde kayıtlıdır. Yine aynı nüfus kayıtlarında hanımının adı Ümüş olan Aşık, bir şiiriyle de bunu doğrulamaktadır:

Hüseyin'im nettik Kadir Mevlaya
Bizi hasret koydu bağa harmana
Kaderimiz buymuş Ümüş ağlama
Baharımız kara geldi bu sene.

Bozbıyıkoğulları namıyla anıldıklarını bir şiirinin son dörtlüğünde Aşık Sülük Hüseyin şöyle dile getirmektedir:

Devran dönsün poyrazınan eseyim
Ferman padişahın kime küseyim
Yurt tuttu Acıöz'ü Sülük Hüseyin
Dedem Bozbıyık Türkmen değil mi?

Bu dizelerden de belirtildiği gibi, nüfus kayıtlarında Bozbıyıkoğul1arı namıyla anılan ozan, o bölge halkı tarafından Aşık Sülükoğulları veya Aşık Sülükler olarak bilinmektedir.

Mezarımı yol üstüne kazsınlar
Baş taşıma Aşık Sülük yazsınlar
Gelen geçen öldüğümü duysunlar
Gelin dostlar helallaşmak günümdür.

diyen Aşık Sülük Hüseyin, bu dörtlüğüyle de o yörede kendilerine Aşık Sülükler denildiğini kanıtlamaktadır.

Zorladılar yesir gittik Uruma
İskan olduk Acı suyun kıyına
Alışmadık ivezine şoruna
Sinekte sıtmada yatılmaz oldu.

Dörtlüğünde belirttiği üzere, Aşık Hüseyin ve ailesi de diğer Türkmen aşiretleri gibi devlet tarafından zor kullanılarak Toroslar dan Orta Anadolu'ya iskan edilmişlerdir. Bir Türkmen aileye mensup olan ozanın, ilk önce Mucur'a bağlı Aydoğmuş ile Karacalı köyleri arasında kalan Sülüklü Bel denilen bir yerde oturduğunu, fakat Kırıklı köyünden veli adlı bir eşkıyanın zoruyla, yakınlardaki Aflak (Altınyazı) köyüne göç ettiklerini ozanın kendisinden dinleyelim:

Bizim meskenimiz Sülüklü Beli
Eser sam yelleri soldurur gülü
Bize kan kusturdu Kırıklı Veli
Isıtmalı sıracalı maççalı.

Hüseyin'im gene kalktı göçümüz
Gurbet elde kaldı Haçça bacımız
Başa bela haramzede piçiniz
Isıtmalı sıracalı maççalı.

Yukarıda da belirtildiği gibi. Aşık Sülük Hüseyin'in iskan olayından sonra, bir zamanlar Mucur'a bağlı Aflak (Altınyazı) köyünde oturduğu, yakın zamana kadar evlerinin yerinin dahi belli 61duğu söylenmektedir. Yine o köydeki bir ine (mağara) Aşık Sülük Hüseyin'in ini dendiğini, otuz yıl önce o bölgede imamlık yaptığım dönemler, ahbabım ve büyüğüm Hacı Sadık'tan ve o köyde yaşayan diğer yaşlı insanlardan defalarca dinlemişimdir. Aflaklı Hacı Sadık'tan, Aşık Sülük Hüseyin'in birkaç şiirini dinlemiş olmama rağmen, bu şiirleri bir tarafa not etmediğim için şu anda belleğimde hiçbirisi kalmamıştır . Yine ozanın şu mısraları bu köyde oturduğunun bir ka nıtı olsa gerektir:

Bunca emeğimiz boşuna zayil
Kader böyle imiş Allah'a kayil
Dayırn Necip ile emmim İsmayil
Arzı mekan etti Aflak'ta kaldı.

Aşık Hüseyin'in Aflak köyünden göç etme nedenlerini şimdilik bilemiyoruz. Bir müddet sonra Aflak'tan göç eden Ozan, Mucur, Küçük Kavak köyüne bağlı Çömelek, Cavlak (Yeniköy) üçgenindeki Acısu'yun kenarına gelip yerleşmiştir. Ozan'ın şu şiiri bu göç olayını bize şöyle açıklamaktadır:

Acısu'dur obamızın otağı
Eksilmez yoğurdu balı kaymağı
Ulu yoldur şekerkuyu sapağı
Eğlenip orada kalın turnalar.

Aşık Sülük Hüseyin'in, kapısında birkaç sürüsü yayılan ve geniş arazilere sahip, varlıklı hanesi ve sofrası açık cömert bir kimse olduğunu araştırmalarımız sırasında o bölge halkından öğrenmiş bulunuyoruz. Aşağıda bir dörtlüğünü verdiğimiz vasiyet adlı şiiri de halkın anlattığı bu bilgileri doğrulamaktadır.

Taş Konağın kapısını örtmeyin
Uluyol' un ırızgını kesmeyin
Emmiye dayıya kirtip küsmeyin
Gelin dostlar helallaşmak günümdür.

Aşık Hüseyin tarafından söylenen şu dizeler de onun medrese görmüş, okumuş bilgili bir kimse olduğunu kanıtlamaktadır:

Biz de gittik bir zamanlar hocaya
Aşinayız elif ile heceye
Seni ısmarladım Gani yüceye
Huzuru mahşerde dilin lal olsun.

Diğer yandan, Aşık Hüseyin'in Mehmet, Süleyman ve Osman adlı üç oğlu ile Hatice adlı bir kızı olduğu Mucur nüfus kayıtlarında yazılıdır.

Halk arasında (kel kız Haçça) olarak bilinen Aşığın kızı Hatice (1859-1931) o yörede cömertliğiyle ve hayırseverliğiyle tanınmaktadır. Acıöz'deki evlerinin önünde geçen Uluyol'un kenarına babası tarafından kazılan su kuyusunun başına yolcuların yemesi içmesi için her gün helkelerle yoğurt ve ayran çıkartan bu kadın, babasının başlattığı geleneği ölünceye kadar devam ettirmiştir.




Eserlerinden bazıları:



NE DERSİN

Gönül arzeyliyor dostu sılayı
Engel bırakmıyor buna ne dersin
Eller beğenmezken balı hurmayı
Evdeki tükenen una ne dersin.

Kimi sevdasını ummana salar
Kimi de dünyanın hırsına dalar
Kimi başkasının aybını arar
Başındaki bin bir hala ne dersin.

Kimisi dünyada murazın almış
Kimi de dünyanın zevkine dalmış
Kimi derde düşmüş çaresiz kalmış
Çaresiz dolaşır buna ne dersin.

Kimi yaptığına öğünür durur
Kimi pişman olmuş döğünür durur
Kimi bağrı yanmış göğünür durur
Kerem gibi yanan kula ne dersin.

Kimi tatlı dilli güler yüzlüdür
Kimi batman batman ağar sözlüdür
Açmayın sinemi yaram gizlidir
Şu bendeki derde çora ne dersin.

Kimi doğru gider kimi şaşırmış
Kimi kağnısını dağda aşırmış
Hüseyin yolunu sarpa düşürmüş
Devresi bilinmez yola ne dersin.


YEMEN 2

Bir alay askerdik bindik gemiye
O gemi götürür bizi Yemen'e
Şükür o Yemen'de geri dönene

Yemen'e de benim ağam Yemen'e
Ateş düştüğü yeri yakar kime ne.

Susmuş konuşmuyor ağzında dili
Yirmisinde solmuş tomurcuk gülü
Ne yaman yer imiş Yemen'in çölü

Yemen'e de koç yiğidim Yemen'e
Kendim ağlar kendim söyler kime ne.

Kalkmıyor sırt çantam, cephanem ağır
Kimimiz kör olduk kimimiz sağır
Her yana oynuyor İngiliz gavur

Aman padişahım imdat Yemen'e
Şu Yemen'in gailesi bize ne.

Yemen'de de kara haber geliyor
Nice koç yiğitler telef oluyor
Hain Arap arkamızda vuruyor

Türk uşağının kanı akar Yemen'e
Analar bacılar ağlar kime ne.

Hüseyin akıtır kanlı yaşını
Bit pire üşüşmüş yiyor döşünü
Akbabalar konar oyar başını

Gitti gelmez ağam emmim Yemene
Ölen ölür kalan sağlar kime ne


EFENDİM

Gülyüzlü sevdiğim neden incindin
Araya söz katan eldir efendim
Bana bergüzar ver kapına geldim
Bu aşık kapında kuldur efendim.

Aşık maşukuna cefa yapar mı
Bir sözün üstüne bin söz katar mı
El alem içinde taşa tutar mı
İster azat ister öldür efendim.

Ne dedim de küstün canımın içi
Koynumda saklıyom verdiğin saçı
Vallahi Hüseyin'in bunda yok suçu
Arada rakibi kaldır efendim.


NE BİLSİN
Sevda bahçesinin gonca gülünde
Deren bilir dermeyenler ne bilsin
Canı başı şol cananın yolunda
Veren bilir vermeyenler ne bilsin.

Al yeşil soyunup kara giyenler
Aşk okunda yaralıyım yarenler
Sen ölme de ben öleyim diyenler
Ölen bilir ölmeyenler ne bilsin.

Arı sır işleyip yapar balını
Aşık ifşa etmez nazlı yarini
Dostun ayağına olan malını
Seren bilir sermeyenler ne bilsin.

Hüseyin'im dalma gama firkate
Ölümden bir elçik yol yoktur öte
Yar aşkıyla düşüp zalim gurbete
Kalan bilir kalmayanlar ne bilsin.


AY DOST

Turnam nerden gelin Şam'dan Maraş'tan
Kanadın kalkmıyor borandan kıştan
Tatlı canı sakın alıcı kuştan
Yoldurma tellerin yadlara aydost.

Bahar selleriyle sökün eyleyin
Seher yelleriyle selam söyleyin
Hallarımı vefasıza demeyin
Yoldurma tellerin yadlara aydost.

Hüseyin serini saldı çöllere
Bir yar için düştü dilden dillere
Sırrını faş etme hoyrat ellere
Yoldurma tellerin yadlara aydost.

OLMAYINCA
Gönül ne gezersin seyran yerinde
Alemde her şeyin var olmayınca
Kurtulmazsın elalemin dilinde
Bir kişide namus ar olmayınca,

Varıp bir kimsenin kuyusun kazma
İçine düşersin yolunda azma
Olura olmaza sırrını çözme
Ahdine vefalı er olmayınca.

Gördüğünü yad ellere söyleme
Bir kimseyi koğu kıybet dilleme
Her güzele kanıp gönül bağlama
Sadık muhabbetli yar olmayınca.

Mecliste arif ol her söze dalma
İlimliyim deyip alimim sanma
Elin saklısını arayıp bulma
Sana açılacak hal olmayınca.

Hüseyin'im derki dost sözünü tut
Kem sözü terkeyle gönülde unut
Kaldır kervanını şafakta yörüt
Sıdkınan eğlenip kal olmayınca.


GÖZLERİNİ YUMARAK

Karşıdan karşıya sıralı dağlar
Boranlı püsenli suları çağlar
Elleri koynunda bir güzel ağlar
Kaş kaldırıp gözlerini yumarak.

Yel eser ığranır zülfünün teli
Bahar çiği gibi kirpiği nemi
Başına sokunmuş nergis çiğdemi
Kara saça al kınalar yakarak.

Merdine de Hüseyin'im merdine
Aylar yıllar hasret kalmış yurduna
Aşar gider karlı dağlar ardına
Dönüp dönüp arkasına bakarak.


GÖLE ÇEVRİLİR

Bir çift suna geldi dost ellerinde
Öter dertli dertli göle çevrilir
Sorup sual ettim yar hallerinde
Öter dertli dertli göle çevrilir.

Bu gün efkarlıyım yaslı günlerim
Gam elinde söylemiyor dillerim
Hani teleklerin hani tellerin
Öter dertli dertli göle çevrilir.

Konup göçmüş Anavarza eline
Hasret kalmış nergisine gülüne
Yad avcılar pusu kurmuş yoluna
Öter dertli dertli göle çevrilir .

Yeter gayrı Hüseyin'i söyletme
Hançer vurup yaralarım elletme
Ben de bir garibim terkedip gitme
Öter dertli dertli göle çevrilir.


SEHER YELLERİ

Ilgıt ılgıt esen seher yelleri
Nazlı yardan koku gelir mi dersin
Hele sorun ne söylüyor dilleri
Evvelki sözünde durur mu dersin.

Giderim gelirim yolum düz gelmez
Gözlerim yollarda yardan söz gelmez
Ben vazgeldim amma gönül vazgelmez
Deli gönül öğüt alır mı dersin.

İbrişim satılmaz böyle dükkanda
Meyli muhabbeti sevgisi canda
Yarın mahşer günü ulu divanda
Sualime cevap verir mi dersin.

Diken arasında kırmızı güller
Yarin bahçesinde öter bülbüller
Bre yavrum sana sarılan kollar
Bin yıl yerde yatsa çürür mü dersin.

Hüseyin'im derki derdi sır olan
Daim civan gezer aşkta pir olan
Ta ezelden ahdü peyman bir olan
Yad ellere meyil verir mi dersin


GÖZLERİ SÜRMELİ

Sunam Elbeyli'den çekmiş göçünü
Aşar gelir bİr gözleri sürmeli
Zorkun yaylasında almış bacını
Aşar gelir bir gözleri sürmeli.

Yorulmuş dayanmış bir kara taşa
Yavrusun aldırmış alıcı kuşa
Kaldırmış başını ağlar Maraş'a
Aşar gelir bir gözleri sürmeli.

Kuşlar sazlığında tavlası bağlı
Dum dum yaylasında sinesi dağlı
Aladağ Bakırdağ kırcı boranlı
Aşar gelir bir gözleri sürmeli.

Terkeylemiş obasını elini
Erciyes'te teziktirmiş yolunu
Kızılırmak salında Çallı belini
Aşar gelir bir gözleri sürmeli.

Gelip konmuş şu Seyfe'nin gölüne
Kekikli yavşanlı Malya çölüne
Kaman diyarına Keskin eline
Aşar gelir bir gözleri sürmeli.

Hüseyin'im dertli söyler dilleri
Mihrican değdi de soldu gülleri
Kırşehir İnaç'tan Susuz'dan beri
Aşar gelir bir gözleri sürmeli


GÜL ELİNDEN

Bülbül oldum bağa düştüm
Gül elinden gül elinden
Ferhat oldum dağlar eştim
Zor elinden zor elinden.

Has bahçeye yadlar girmiş
Girmiş dallarını kırmış
Mor menekşe boyun eğmiş
Har elinden har elinden.

Hem öksüz hemi yetimim
Suyu kurumuş ekinim
Arşa yükseldi tütünüm
Nar elinden nar elinden.

Hak diyenler kalmaz naçar
Yar aşkıyla serden geçer
Arı çiçek çiçek uçar .
Bal elinden bal elinden.

Hüseyin'im geçti demler
Gözümde akıttım nemler
Benim çektiğim sitemler
Yar elinden yar elinden.

Bomboş Geldik Kaman'a

Avşarlara oyun edip sürdüler
Döneklere rütbe geldi duydun mu
Türkmenleri top- tüfek kırdılar
Ermeni'den casus oldu duydun mu

Boş kaldı yaylalar sürüsüz dağlar
Yıkıldı obalar analar ağlar
Bozoklu denilen yerdeki beyler
Göçmenleri soyuyormuş duydun mu

Cerit avşar birleşip de göçelim
Seyfe gölün soğuk suyun içelim
Kalmış ise dost ve yaren seçelim
Her bir taraf düşman olmuş duydun mu

Aşa aşa Çiçekdağı yol ettim
Kırşehir'geçip vadiye girdim
Yeşiller içinde bir belde gördüm
Muhaciri seviyorlar duydun mu

Dadaloğlu der ki dağıldık bittik
Gurbet ellerinde perişan olduk
Atları- sürüyü söyleyin nittik
Bomboş geldik şu Kaman'a duydun mu
Dadaloğlu

Meyrem

Bahçeye biber ektim de
Kız Meyrem Meyrem Meyrem
Ah ne zaman kabaracak da
Yar oğlan oğlan oğlan
Senin o kötü kocan da
Kız Meyrem Meyrem Meyrem
Ah ne zaman geberecek de
Yar oğlan oğlan oğlan

Kale kaleye karşı da
Kız Meyrem Meyrem Meyrem
Ah kalenin dibi çarşı da
Yar oğlan oğlan oğlan
Bir tomurcuk gül olsam da
Kız Meyrem Meyrem Meyrem
Ah açılsam yare karşı da
Yar oğlan oğlan oğlan

Başan da poşusuna da
Kız Meyrem Meyrem Meyrem
Ah oturmuş karşısına da
Yar oğlan oğlan oğlan
Adam meyil verir mi de
Kız Meyrem Meyrem Meyrem
Ah kapı komşusuna da
Yar oğlan oğlan oğlan

Selvet Aslan
HACIBEKTAŞ

SÜVARİNİN TÜRKÜSÜ

Dörtnala gelip Uzak Asya'dan
Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan
bu memleket bizim.

Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak
ve ipek bir halıya benzeyen toprak,
bu cehennem, bu cennet bizim.

Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,
yok edin insanın insana kulluğunu,
bu davet bizim.

Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşçesine,
bu hasret bizim.

KAMAN AĞIDI

Kaman'da uşak kalmadı
Redif gitti sürüyünen
Yatamıyom gece gündüz
Gelinlerin zarıyınan

Kars'ta kavga kuruluyor
Redif orda deriliyor
Mızıkalar vuruluyor
Trampetli boruyunan

Şimdi aslanlar güleşir
Yiğitler kana bulaşır
İnşallah Hızır ulaşır
Al bayraklı periyinen

ATATÜRK'ÜN KIRŞEHİR'E GELİŞİ
24 ARALIK 1919"24 Kanunevvel 1335 Çarşamba"

Çok güç şartlarda Kurtuluş Savaşı'na başlayacağını anlayan Mustafa Kemal savaşın, Anadolu nun çoğunluğunu oluşturan köylüler üzerinde sözü geçen ileri gelenlere dayandınlarak yürütüleceğine inanmıştı. Bunun için Sivas'tan Ankaraya çıkmayı kararlaştırdı. Heyet-i Temsiliye'nin yanındaki para ile ancak 20 yumurta,1 okka peynir ve 10 ekmek alınabilirdi. Otomobillerinin benzini, Sivas Amerikan Okulu'ndan hediye olarak sağlanmıştı. Fakat, Tüık Milleti'nin büyük desteğini alan Atatürk, yol boyunca sıkıntıya düşmemiş, sevgi gösterileriyle yoluna devam etmişti. Çünkü, bütün yurdumuz işgal altında bulunuyordu.

Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları, yüce vatanseverliğin verdiği duygular ile bu onur kırıcı durum karşısında kayıtsız kalamazdı. Her türlü tehlikeyi göze alarak, Türk Milleti'ni yeniden diriltme çabasına giriştiler. Onların bu hareketi içte ve dışıa bütün düşman çevrelerinde engellenmek istendi. Milli irade esasına dayandırılmak istenen ve gerçek güç kaynağını halktan alan Anadolu İhtilali, Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının cesur adımlarıyla serpilip gelişiyordu. "Kuvay-i Milliye amil ve iradeyi milliye hakim kılmak esastır" düşüncesi, bu hareketin esasını oluşturuyordu. Nitekim, Erzurum ve Sivas Kongreleri nde alınan kararlarda halk iradesinin esas alınmasının temel fikir olduğu apaçık görülüyor.

Ulu Önder Atatürk ve arkadaşları hu amaçla 22 Aralık 1919 Pazartesi günü saat 08.30 'da Mucur'a geldiler. Kaymakam Cevat Bey, heyeti karşıladı ve kendilerine Hükümet Konağı'nı tahsis etti. Gece Mucur'da kaldıktan sonra Hacıbektaş'a gitmeyi istiyordu. Çünkü, Hacıbektaş'ta 4 milyon Bektaşi'ye hakim olan Cemalettin Efendi oturuyordu. İstanbul'la ilişkiyi kesen Bektaşilerin başı Çelebi Cemalettin Efendi, Mustafa Kemal'in kendisine uğrayarak Ankara'ya geçeceğini öğrenince, erken davrandı ve orıu karşılamak üzere Baştarla'ya gitti. Cemalettin Efendi'nin bu hareketi Mustafa Kemal e verdiği önemi gösteriyordu. Talat ve Enver Paşalar, Cemalettin Efendi ce karşılanmasını istediklerinde, onları dergâhında karşılamıştı. Heyet, o gece Hacıbektaş ta Cemalettin Efendi nin konuğu oldular.

Atatürk'ün Mucur ve Hacıbektaş'a gelişi haberi Kırşehir'de büyük heyecan uyandırmıştı. Sivas Kongresi'nin kararları elden ele dolaşıyor, kahvelerde, topluluklarda okunarak açıklanıyordu. Birçok Kırşehirli, Hacıbektaş'a kadar giderek destek verdiler. Mustafa Kemal, Hacıbektaş'tan ayrılırken, Çelebi Cemalettin Efendi'den tamamen Kuvay-i Milliye'ye taraftar olduğuna dair söz aldı. Mustafa Kemal, ertesi gün Mucur'a geldi ve 24 Aralık 1919'da Kırşehir'e doğru hareket etti. Bu sırada, zamanın Mutasarrıf Vekili Ali Hikmet Bey, Gençler Derneği üyeleri Mustafa Nural, Reşat Özdeş ve Necati Bey den bir karşılama programı yapılmasını istedi.

24 Aralık 1919 günü öğle üzeri, Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının Mucur'dan 3 arabayla hareket ettikleri haberi bir anda Kırşehir de yayıldı. 200 kadar atlı Gölhisar Çiftliği sırtlarını tutmuştu. Başta Mutasarrıf Vekili Ali Hikmet Bey olmak' üzere, halk Kılıççı Köprüsü yanında yerlerini almıştı. Atatürk ve arkadaşlan, Kılıççı Köprüsü'ne geldikleri zaman arabalarından inerek kendilerini ümitle bekleyen halkı selamladılar. Atatürk kalpaklı ve asker elbiseliydi. Şimdiki Gazi İlkokulunun önünde ve Kapıcı Camii civarnda kurbanlar kesildi. Hacı Ali, Mübzimin Ethem Hoca, Termacı'nın Hafız (Şevket) karşılıklı tekbirlerle kurbanlar kestiler. Halk coşkun bir şekilde alkışlıyor, atlılar güzergâh üzerinde çeşitli gösteriler yapıyorlar ve cirit oynuyorlardı. Durum Atatürk'ün hoşuna gider ve bir müddet seyreder. Heyet şehre geldiğinde doğruca hükümet binasına gitti. Ali Hikmet Bey tarafından bilgi verildi. Buradan Belediye'ye, sonra Idadi Okulu na (Kale) uğrandı. Oradan Gençler Demeği'ne gidildi.

Mustafa Kemal ve arkadaşları Gençler Demeği'nce onurlarına verilen çayı içtiler. Sıtkı Doğu'nun konuşmasından sonra Gençler Demeği'nin içtüzüğünü inceleyen Atatürk, anı defterine şunları yazdı:

"Kırşehir Gençleri, vatanımızda gençliğin kıymetli enmuzeci olduklarını isbat edecek efkar-ı metine ve musube ile mütehalli bulundukları kanatı ile vas-ı imza eyleriz" 24 Aralık 1335

M. Kemal H. Behiç. A. Rüstem M. Müfit Hüseyin Rauf

Atatürk, daha sonra buradaki kalabalığa hitaben bir konuşma yaptı. 30 Ağustos 1936 tarihli "Kırşehir Gazetesi"nde yayınlanan "Atatürk'ün Kırşehir Gençler Derneği'ndeki Söylevi" şöyle:

"Milletimiz teşkilât fikrini henüz zihnine sokmamıştı. Ekseriya bunu hükümete tereder. Bu, milletimizin öteden beri itiyat ettiği bir ahlâktır. Fakat, zaman, hadisat ve tecarüb gösterdi ki, bizatihi milletin mütehassıs ve mütefekkir olması lâzım. Her ne şekilde ve vasıfta olursa olsun ahara terketmemek lazımdır, bugünkü netice hasıl olur.

Nazarımızı tarihe çevirecek olursak, millet derecei hakimiyetinden aşağı doğru inmeye başIamıştır. Fakat düşününüz Milletimizin her ferdi mütefekkir ve mütehassıs bir tarzda yetiştirilmiş olsaydı muhakkak bu hale gelmeyecekti. Memleketin ve milletin idaresini derühte etmiş olanlar içtihadatında hata etmiş olur, fakat bütün bu hataların netice-i müelmesinden millet muaazarrı olmuştur.

Mütarekeyi müteakip milletimiz, teesüfle söylenir, mukadderatının nıüsamahakârı bir halde bulunuyor, mevcutiyemizi imhaya hahişker olan düşmanlar, acı darbeler indiriyor, milletimiz parçalanmaya namzet bulunuyordu. Şayanı teşekkürdür ki, bazı ahval, haizi kıymet olan milletimizi teyakkuz ve intibaha getirdi. Yer yer efradı milletimiz yekdiğerini aramağa, bulmağa başladı. Bunun neticesi olarak teşkilat meydana geldi. Devletimizin istiklalini mahvetmeğe çalışan ecanib, milletimizden böyle bir ruhu tecelli edeceğine intizar etmiyorlardı. Burada yaşayan insanları his siz mahlükattan ibaret zannediyorlardı. "Böyle bir milletin hakkı bekası olamaz" kararlarını ittihazda bir millet mevcutiyeti nazar-ı dikkate alınmadı, milletimizin hadisat ve darebat neticesi olarak yer yer taazzuv etmesine ehemmiyet vermemişlerdir. Bu ehemmiyet verilmeyen parçaların müdafaa etmek istedikleri ve verdikleri karar ve bütün milletin kabul ettiği nokta-i esası : kuvayı milliyenin âmil, iradei milliyenin hakim olmasıdır.
Ve bu teşkilatın ruhu budur. Bu maksatla teşkilatı teşmile başladığı zaman, ecanip nazarı dikkatini Türkiye'ye çevirmeye başladı. Mahiyeti asliyesine inanmadı; muhtelif memurlar, heyetler gönderdiler; bizde bir hissi hayat keşif ve onu yakından temas ile tetkike başladılar. Ve binaenaleyh anladılar ki, miskin bir millet değildir, altı yüz sene ve daha evvelden beri hakimiyetini ispat etmiş, efendilik yapmış bir millet, onIarın tasavvur ettiği gibi esir bir millet değildir. Binaenaleyh ecanip tamamen kani olmalıdır ki; Türkiye ve Türkiye'de yaşayan Millet,, başlı başına bütün cihan milletleri içinde müessir bir mevcudiyete maliktir, bu izale edilemez. Elhamdülillah devletimiz ve milletimizin istiklali mevzuu bahsolmaktan çok uzaklaşmıştır. İstiklâlimize her suretle hürmet edilmesi tahakkuk etmiştir. Bu bizim için kâfi değildir, bu maksat ve gayemizi temin edemez, maddeten takarrürünü görmek mecburiyetindeyiz. Tamamen mutmain olmak atideki küşayiş ve temeddünü bihakkın temin edebilmek için vatan sahibi olarak görüşmeliyiz. .

Müstakil yaşamak için feyizli vatanın teminine muhtacız. Çizdiğimiz bir hudud vardır, bu hududu ecanibin elinde bırakmayacağız, ehemmiyetimiz pek kavidir.

Bu teşkilat henüz bir şekilden ibarettir, bugün yarın buna bir şekil hendesi gibi bakamayız. Buna ruh verebilmek için de her ferdi milletimizin dimağını inkişaf ettirmek, heyeti umumiyenin mukadderatini vukubulacak taarruz ve tecavüzden kendilerini muhafaza edebilmek için teşkilâta müttehiden tevessül etmek lâzımdır.

Vahdeti vatana ait fikirlerimiz kısa oluyor, diğer vatandaşımıza vukubulacak zarardan müteessir oluyoruz. Bütün Millet bir vücut gibi bir hale getirilmelidir. Her millette bir vücut gibi bir hale getirilmelidir. Her miilette olduğu gibi bizde de bir işe Müteşebbisler başlar, en son ferde ve yukarıya doğru sirayet ettirilir. Az zamanda matlup vechile istikameti hakiyeye sevk edebilmek için münevverler daha çok vazifedardır. Münevverlerin vazifeleri gayet büyüktür. Hiç bir millet yoktur ki, ahlâk esasatına istinad etmeden tefeyyüz etsin. Münevverlerimiz vatan ve millet fikirlerini vermekle beraber rakip milletlere karşı muhafazai mevcutiyeti için lâzım olan hususatı temin ederlerse vazifelerini daha vasi surette ifa etmiş olurlar."

Gençler Derneği'nden ayrılırken halk kendisini coşkun bir şekilde alkışladı. Kapıdan ayrılırken Kırşehir Müdafa-i Hukuk Cemiyeti Başkanı Müftü Halil Gürbüz Efendi ile beraber çıktılar. Çalışmalar hakkında bilgi alarak bir müddet yürüdükten sonra kalmaları için ayrılan Sayit Efendioğlu Mustafa Efendi'ye (Ekinci) ait ırmak kenarındaki eve gittiler. Gece şehrin ileri gelenleri ile temaslar yaparak durum hakkında fikir alışverişinde bulundular.

Gece şehirde fener alayları tertiplendi. Ata'nın kaldığı evin önüne gelen fener alayı mensuplanndan Ömer Aydın Bey'in bir taşın üzerine çıkıp verdiği söyleve, Mustafa Kemal şöyle karşılık verdi:

"Bu milletin içinden çıkan bir Kemal:
'Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini
Yok imiş kurtaracak bahtı kara maderini' demiş."

Gene bu milletin bağnndan çıkan milletimizin asalet ve kahramanlığına dayanan bir Kemal de diyor ki:

"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini
Elbet bulunur kurtaracak bahtı kara maderini"

Atatürk, daha sonra şöyle hitabede bulundu:

"Aziz ve mübarek vatanımızı kurtarmak için bütün münevverler , herkesin hazır olması Iazım. İstanbul'a gitmeyeceğiz. Anadolu en büyük hazinedir. Sine-yi vatanda ihtilas çarelerini beraberce, ölünceye kadar aramağa, temin etmeğe çalışacağız. Kırşehirlilerin duyguları hepimizin müşterek davasıdır. Sizlerin bu asil duyguları bizi çok mütehassıs etti. Ben ve arkadaşlarım sizleri sevgi ile selamlarız"

Mustafa Kemal ve arkadaşlarının Kırşehir'e gelişlerini Mazhar Müfit (Kansu) şöyle anlatıyor:

"24 Kanunevvel 1335 Çarşamba günü, Mucur'dan hareketle Kırşehir'e geldik. Hava sisli ve nemli, ara sıra yağmur yağmakta idi. Kırşehir'e geldik. Gireceğimiz sırada, yani şehrin methalinde kurbanlar kesildi. Misafir olacağmız haneye geldik"

ERMENİ SORUNU VE SÖZLÜ TARİH
15 Haziran 2006, Kaynak : Anadolu Ajansı

Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. İlhan Başgöz, Ermenilerin 1915 olaylarını tanıtmak için sözlü tarihe başvurduklarını, olayları hatırlayan ABD'de yerleşmiş bin kadar Ermeni'nin hayat hikayesini kaydederek arşivlediklerini bildirdi.
İlhan Başgöz, kişinin hayat hikayesini kendi ağzından dinleyip, kaydetmeye ''sözlü tarih'' denildiğini, antropolojide ''hayat hikayesi yaklaşımı'' denen bu yöntemin, 1940'lardan bu yana tarih, sosyoloji, antropoloji ve folklor tarafından yeni bir veri kaynağı olarak kullanıldığını söyledi.
Ermeni sorununun yazılı tarihe dayanılarak tartışıldığını ifade eden Başgöz, şöyle konuştu:
''Oysa bir de sözlü tarih var. Onun verilerini ne topladık, ne de kullanıyoruz. 1915 olaylarını tanıtmak için Ermeniler sözlü tarihe başvurdular. Olayları hatırlayan, ABD'de yerleşmiş bin kadar Ermeni'nin hayat hikayesini kaydettiler ve arşivlediler. Bunun dışında (The National Endowment for the Humanities) adlı Amerikan vakfından önemli bir para sağlayarak, 1977'de 400 Ermeni'nin daha hayat hikayesini kayda geçirdiler, arşivlerine eklediler. Bu hayat hikayeleri, Ermeni tezini kanıtlamak için büyük ölçüde kullanılıyor.''

-ERMENİ SORUNUNUN TEK AĞIDI-

Türkiye'de ise Ermeni sorununu anlatan ve günümüze ulaşan tek bir ağıdın bulunduğunu dile getiren Başgöz, ağıdın yakılmasına neden olan olayı şöyle anlattı:
''1920'de Fransızlar Ermenilerin de yardımıyla Çukurova'yı işgal ediyor. Fransızlar, Ermeni avukat Çalyan Karabit'i Haçin'e (bugünkü Saimbeyli) kaymakam, Ted Ohannesi de bölük komutanı yaparlar. Bu idareciler, 1920 Martında 'Kemalist'tir' diye, 217 Türkü yakalayıp, hükümet konağında hapsediyorlar. Bunların arasında kadınlar ve çocuklar da vardır. Ağıt bu insanların başına gelenleri bir görgü tanığının, Melek Hanım'ın dilinden anlatıyor. Bu ağıttan kuşku duyamazsınız. Çünkü ağıt genellikle, ölüm veya benzeri bir felaket için, daha ölü kalkmadan veya felaket üzerine, sıcağı sıcağına yakılır. Bunun için ağıt gerçeği yalın, süse püse bulamadan, dobra dobra söyler.''

-SÖZLÜ TARİHTE ERMENİ SORUNU-

Ermeni olaylarını anlatmak için Gemerek'ten duyup öğrendiği verileri kullandığını belirten Başgöz, Ermeni olayları için sözlü tarihten öğrendiklerinin 1929'larda ilkokul öğrencisiyken başladığını, bu olayların üzerinden 15 yıl geçmeden sıcağı sıcağına ve olayların dehşetini yaşayan bir grup görgü tanığı tarafından kendisine anlatıldığını bildirdi.
Başgöz, Gemerek'teki Ermeni katliamları konusunda şunları kaydetti:
''Rus ordusu Kars'ı, Erzurum'u, Erzincan'ı almış, Sivas'a doğru ilerlemektedir. Rus ordusunda Ermeni taburları vardır. Bu Ermeni birlikleri, Rus kumandanlar önlemek de istese, girdikleri her yerde, Müslüman-Türkleri işkencelerle öldürmekte, diri diri yakmaktadır. Gemerek'e haber ulaşır ki, Ruslar Sivas'ı alınca, köyünüzün Ermenileri de sizi kesecek. Bunun için kiliseye silah ve cephane yığdılar. Köylü korku içinde beklemektedir. Gemerekli, dehşet içinde toplanıp, kiliseye varır. Papaz kapıyı açmaz. Bunu silah yığınağının işareti sayan halkta, kızgınlık artar. Kapıyı kırar, kiliseye girerler. Gerçekten de büyük şarap küplerinin içinde tüfekler ve cephane bulurlar. Panik ve şaşkınlık gemlenemez bir kızgınlığa dönüşür. (Sizinle yüzyıllardır aşımızı, ekmeğimizi paylaştık, en güzel topraklarımızı ektiniz, savaşlarda biz öldük, siz cephe gerisinde yan gelip, keyif çattınız. Bizi öldürecektiniz, öyle mi? Ama ben ilkokul öğrencisi iken hala Gemerek'te yaşayan Ermeni aileler vardı. Bu ailelerin çocuklarından Kalost ve Gülbeyaz sınıf arkadaşımdı.''
Rus işgali altındaki yerlerde, Ermenilerin Müslüman halkı öldürdüğünün dedikodu olmadığını anlatan Başgöz, şöyle konuştu:
''Cevat Dursunoğlu, (Kurtuluş Savaşında Erzurum) adlı kitabında yazdı. Dursunoğlu, gençliğinde, Erzurum'da cami duvarlarında kara lekeler görmüş. Bunlar camiye doldurulup diri diri yakılan Müslüman halktan kalan isler imiş. Olay 1915'ten evvel oluyor. Dursunoğlu'na inanırım. Bu Erzurum dadaşı 1919 Erzurum Kongresinden sonra devletin en yüksek mevkilerinde bulunmuş, uzun zaman Erzurum milletvekilliği yapmış ve ölünce taksitle alınmış bir evden başka malı mülkü çıkmamıştır.''

BİLMELİ

Akıl ermez bu dünyanın işine
Kuzgun Yuva yapar dağın taşına
Çok yaşayanın çok iş gelir başına
Ehil olan düz yolunu bilmeli
*****
Ahir zaman yaklaşıyor biline
Bu dünya misafirhane kimine
Diken bile saygı duyar gülüne
Ehil olan düz yolunu bilmeli
*****
Obrikiyim Kırşehirin yurdunda
Çok bilinmez bu dağların kurduda
Bunlardanda kurtmu olur dedimya
Ehil adam il yolunu bilmeli
OBRİKİ



Gitme giden gitme sual sorayim
Ya bu dünya neyin üstünde durur
Vallahi billahi ben onu gördüm
Dünya Sarı Öküz'ün üstünde durur

1915 Çanakkale
Albay Mustafa Kemal "Anafartalar Grup Komutanı"
"Size ben taarruz emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum.
Biz ölünceye kadar geçecek zaman zarfında,
yerimize başka kuvvetler ve komutanlar geçebilir.
* * *
The famous photograph of Lieutenant-Colonel Mustafa Kemal
observing the battlefield
"I am not giving you an order to attack. I am ordering you to die."


18 Mart 1915
Çanakkale Deniz Zaferlerinin Kazanıldığı Gün
* * *
March 18 1915
The Turkish Naval Victory at the Dardanelles

ÇANAKKALE KAHRAMANI SEMBOL İNSAN
MEHMET ÇAVUŞ KIRŞEHİR İLİ ÇİÇEKDAĞ
İLÇESİ SAFALI KÖYÜNDEN
Mehmet Çavuş"un gerçek kimliği
04.04.2006 14:06 - Bu haber 33.243 kişi, Mynet Haber bugün 760.765 kişi tarafından okundu

Çanakkale Savaşı sırasında Cesarettepe'de düşmana karşı gösterdiği kahramanlıklarla dikkat çeken ve ardından gerçek kimliği belirlenemeyen Mehmet Çavuş'un kimliğini Çanakkaleli bir yerel tarih araştırmacısı ortaya çıkardı.


Konuyla ilgili açıklamalarda bulunan Çanakkaleli yerel tarih araştırmacısı Cemalettin Yıldız, yaptığı araştırmalar sonunda Çanakkale kahramanlarından birini daha gün yüzüne çıkarmaktan mutlu olduğunu belirterek, "Arıburnu'nda Cesarettepe'de bulunan Mehmet Çavuş Anıtı'nı her yıl binlerce kişi ziyaret ediyor. Ancak kahramanımız Mehmet Çavuş'un gerçek kimliğiyle ilgili birçok şey söyleniyor. Birçok yazar Mehmet Çavuş ile ilgili daha önceleri burada şehit olduğundan ve 7 tane Mehmet olduğundan bahsederdi. Ben de Mehmet Çavuş'un gerçek kimliğini tespit etmek için Mustafa Kemal'in Kurmay Başkanı İzzettin Çalışlar'ın Çanakkale Savaşları günlüğünden izini sürdüm. Yaptığım araştırmalar sonunda Mehmet Çavuş'in (Mehmet Canpolat) 64. Alayda Doğu Cephesi İstiklal Harbi'ne katıldığı ve Kırşehir Çiçekdağı Safalı Köyü nüfusuna kayıtlı bir kahramanımız olduğu gün yüzüne çıktı" dedi.


Araştırmaya göre, Mehmet Çavuş'un Cesarettepe'de Anzaklar ile yapılan bir çatışmada ağır yaralandığını kaydeden Yıldız, "O günün padişahı Mehmet Reşat tarafından kendisine 'Mülazım' unvanı verilerek ödüllendirilir. Bunun ardından hava değişimi için memleketine gönderilir. Ankara'da 'İkdam Gazetesi' muhabiriyle görüşme yaparken kendisine Çanakkale kahramanlıkları sorulur. Ama o 'Herkesin yaptığını yaptım' der. O sırada ise hatırından çıkmayan bir olayı anlatır ve şu ifadelere yer verir. 'Havaların sıcak olduğu bir yaz günü Cesarettepe'deyiz. Sağımızda deniz, düşman gemilerinin bombardımanı var. Sol tarafımız korku deresinin makineli tüfek atışından zor durumdayız ve susuzluktan kırılıyoruz. Hemen korku deresinde bulunan bir çamuru eşeleyip susuzluğumuzu gidermek istedik. Fakat bunu gören düşman burayı bombardıman etmeye başladı. Allah'ın bir hikmeti. Bombalardan birisi bizim su aradığımız o çamurun içine saplandı. Ve oradan gürül gürül su çıkmaya başladı. Kana kana içtik. Susuzluğumuzu giderdik ve kendimize güç geldi. Allah'ın bizimle olduğuna inandık'. Çanakkale Savaşları'nda Türk askerinin hangi mücadeleyle burada savaştığını burada açıkça görüyoruz. 91 yıl sonra Mehmet Çavuş'un gerçek kimliğini ortaya çıkarmaktan dolayı çok mutluyum. Bunu yeni yazdığım kitabıma da koydum" şeklinde konuştu.



AYIN AĞIDI:HAÇİN AĞIDI
AYIN YORUMU:ANADOLUDA ERMENİ MEZALİMİ
Bir Avşar Ağıdı
Bugün adı Saimbeyli olan
Adanın ilçesini Kurtuluşta Ermeni ve Fransızlar İşgal eder.Orada yapılan zulmü
Bir Avşar kadını ağıda döker.Bu ağıdın bir bölümünü sizlere sunuyoruz.Sonra Hain işbirlikçiler bu ağıtçı anayıda şehit eder.
Boğçasında çıkan bu ağıdı 1922 yılında Mustafa Kemal paşaya okurlar ve Paşa göz yaşını tutamaz.İşte her olay Mustafa Kemal paşa ve Kurtuluşu sağlayan dedelerimizin Bu vatanı kolay kazanmadıklarını anlatır.Bazen ağıt olur Avşar anada,Bazen Marş olur Mehmetcik te.


Baş ucumda geziyorlar
İfademi yazıyorlar
Ayan olsun Tufan Beyim
Sağ adamı yüzüyorlar

Haçına da geldi paşa
Sarığın doladı daşa
Bir saatçık mühlet verin
Yaşa Tufan Beyim yaşa

Yağ kazanını kurdular
Çocukları kaynattılar
Gün görmeyen hanımları
Süngü ile oynattılar

Genco Çavuşu yüzdüler
Özne gibi öğe öğe
Başkatibi öldürdüler
Değnek ile döğe döğe


ULU ÖNDER KEMAL PAŞA
VATAN SİZE MİNNETTARDIR.
VİDEO

ERMENİLERİN HAÇİN CİVARINDA BAZI MÜSLÜMANLARI YOLLARDA KATLEDEREK KADINLARA SALDIRMIŞLARDIR.

Ermenilerin Haçin civarındaki köylerde Müslüman ahâliden bazılarını yollarda katledilip, kadınları kocalarının yanlarından zorla dağa kaldırdıkları; Fransız askeri elbisesi giymiş Ermenilerin Anteb'e giden üç köylüyü feci bir şekilde katledip, Mağara nahiyesinde de yanlarında bulundurdukları Müslüman kadınların hemen hepsinin namuslarına saldırıda bulundukları ve İslamların elindeki silahlar daha önce Ermeniler tarafından toplanmış olduğundan her zaman Ermenilerin taarruzlarına maruz kaldıkları ancak bu saldırılara karşı Maraş ve Elbistan Müslümanlarının kendini korumaya kararlı olarak her fedakarlığa hazır bulundukları.



Armenians killed some Muslim wayfarers in the
vicinity of Haçin and attacked women.

Armenians killed on the roads some muslim wayfarers from villages in the vicinity of Haçin and kidnapped accompanying wives; Armenians dressed in french uniforms killed savagely three villagers while on their way going to Aintab; in the township of Magara they assaulted and raped almost all of the muslim abducted women; previously disarmed by Armenians, muslims have been always exposed to their attacks, but muslims living in Maraş and Elbistan had decided with determation to make all sacrifices in order to get ready and be prepared for self-defense.

9 R. 1338 (1. I. 1920)

ADB'li tarihçinin ermeni sorunu ile ilgili sözleri
Tarih: 26.03.2005 Saat: 18:47
Konu: Haber


McCarthy, Türkiye'nin özür dilememesi gerektiğini belirtti

CHP'nin davetlisi olarak Türkiye'ye gelen ABD'li tarihçi Justin McCarthy, Türklerin Ermeni soykırımı yapmadığını yineleyerek, ''Türkler soykırım yapmadığı halde yaptığını kabul edip özür dilerse, bunun arkasından tazminat ve Ermenilerin devlet kurma talebi gelecek'' dedi.

"DEVAMI VAR..."

TBMM eski senato salonunda konferans veren McCarty, Ermenilerle Türklerin 800 yıl barış içinde yaşadıklarını vurguladı. Ermenilerin Rusların kışkırtması ile ayaklandığını belirten McCarty, çok sayıda Türk'ün öldürüldüğünü söyledi.

Rusların kışkırtmaları sonucu Ermeni çeteleri kurulmasıyla iki halk arasındaki barışçı yaşamın sona ermeye başladığını bildiren Mccarthy, ''Ermeniler, Ruslar için casusluk, rehberlik yaptı. Türk halkına eziyet ettiler'' dedi.

McCarthy, Avrupa'nın, Türkiye'nin AB'ye girebilmesi için önce 'Ermeni soykırımı'nı itiraf etmesini beklediğini de belirterek, ''giriş ücreti olarak yalanı talep eden bir kuruluşa girmeniz uygun olur mu? (Babanızı katil olduğunu itiraf edersiniz girebilirsiniz) diyen bir birliğe üye olunabilir mi?'' dedi.

"Belgeler sahte ya da taraflı"

Ermeni kaynakları tarafından ortaya konulan sözde soykırım belgelerinin 'Sahte ya da taraflı' olduğunu ifade eden Mccarthy, ''Sadece Avrupalılar ya da Amerikalılar kandırılmış değil. Türk bilim adamları arasında da saçma kitaplar yazanlar var. Propagandayı kendine kaynak olarak seçenler propaganda üretir, tarih yazmaz'' dedi.

Mccarthy, bu konudaki Osmanlı belgelerinin ise sağlıklı olduğunu kaydederek, ''yazılanlar siyasi bilgiler değil, gizli tutulmuş iç raporlardır. Bunları yazarken yanıldıkları oldu ama yalan söylemediler, bilerek sahtekarlık yapmadılar'' diye konuştu.

Türkiye'ye öneri

Türkiye'nin bu yanlış tarihi düzeltmek için yapabileceklerine de değinen Mccarthy, ''Türkler, ataları hakkında söylenenlere karşı çıkmalılar. Bu zor bir mücadele, çünkü ön yargılar var, ancak gerçek sizin tarafınızda. Ama çok da iyimser değilim'' dedi.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın bu konuda anlaşarak harekete geçmelerinin, gerçeklerin dünyaya anlatılması açısından büyük önem taşıdığını belirten Mccarthy, ''ben ve benim gibi düşünenler artık kendilerini yalnız hissetmiyorlar'' dedi.

Türklerin bu konudaki gerçeklerden korkmadığınıbildiğini ifade eden Mccarthy, öncelikle bu konuda yazılan bilimsel eserlerin İngilizce'ye çevrilmesi önerisinde bulundu.

McCarthy Ermeni iddialarını içeren Mavi Kitap'a ilişkin bir soruyu yanıtlarken de ''kitap bir dizi yalan'' dedi. Kitapta kişilerin rumuzlarla verildiğini, aynı kişilerin üç ayrı kişi gibi sunulduğunu bildirerek, ''gerçekliğini kanıtlamak isteyenler 'Yazanlar misyoner, yalan söylediklerini gördünüz mü?' diyorlar. Evet, sık sık yalan söylerler'' dedi.


KAYNAK : cnnturk



Bütün yurdumuzda olduğu gibi kuraklık zamanlarında Kırşehir'in karıncalı köyündede yağmur duası yapılır.

Karıncalı Köyünde yapılan yağmur dualarında harman yerinde ayakta dua namazı şeklinde saf tutulur.Namazdan önce 2 tane sığır kurban edilir camiye yakın bir yerde büyük kazanlar kurulup etli bulgur pilavı yapılır.Bu sığırların etide bu bulgur pilavında kullanılır.

Yağmur duasına çıkılacak gün, genellikle cuma günü, Cuma namazından sonra başlar. Bütün köy halkı çoluklu çocuklu herkes toplanarak köyün harman yerine çıkılır.İlahilerle Mevlut havasında Ağıt şeklinde dua edilip yağmur yağdırılması için Allah;a yalvarılır.Ayakkabılar çıkarılıp yere ters konur.Dua edilirkende eller yere doğru açık yağmur yağma şekli alınır.Duadan sonra,Etli bulgur pilavı topluca meydanda yenir.Ayrıca tencerelerle evlerede dağıtılır.Köyün delikanlıları ölmüş bir at kafası bulup bunu su bulunan bir Metruk (Kullanılmayan)derin kuyuya veya su akıntısı olan bir yere atar.Ondan sonrada yağmur yağmaya çoğunlukla başlar.Eğer yağmur çok yağarsa ,o at başı atılan metruk kuyudan veya su argından çıkarılır.Karıncalıda bir yağmur duasından sonra köye felaket derecesinde yağmur yağdı.Kuyuya atılan at başı bulunamadı o sene Karıncalı'yı sel aldı.Uzun süre köyün delikanlıları kuyulardan at başı aradı.


KABAK ÇİÇEĞİNDEN,ÇİÇEKLİ BULGUR PİLAVI.

Malzemesi
-Bir Çorba kaşığı Tereyağı
-2 Su Bardağı Bulgur(Karıncalı Bulguru)
-4 Su Bardağı temiz yayla suyu
-40 Adet temizlenmiş Kabak çiçeği
-Yarım kaşık salça
-Üzerine yarım aşırma sarımsaklı
Koyun yoğurdu
-Nane soslu garnitür dökülebilir.üzerine

ÇİÇEK AÇMIŞ KABAK ÇİÇEKLERİ TOPLANIR.VE KOÇANI HESİLDİKTEN SONRA 40 ADET KABAK ÇİÇEĞİ ORTA HALDE KIYILIR.İKİ SU BARDAĞI ÖLÇEĞİNDE
BULGUR LA TEREYAĞDA VE HERENİDE KAVRULUR.ALATAV KAVRULDUKTAN SONRA ÜZERİNİ 1 SANTİM KAPATACAK ŞEKİLDE SU İLAVE EDİLİR.25 DAKİKA SONRA KABAK ÇİÇEKLİ BULGUR PİLAVI YENECEK HALE GELİR.

6 KİŞİLİK OLAN BU PİLAV.ÜZERİNDEDE SARIMSAKLI YOĞURT DÖKÜLEREK.1 TEBSİDE ORTAKLAŞA YENİR.

Sarı Saçlım Mavi Gözlüm

Sana Hasret Sana Vurgun Gönlümüz
Neredesin Mavi Gözlüm
Nerde Nerde Nerdesin Dost
Bu Gemi Bu Karadeniz
Sarı Saçlım Mavi Gözlüm
Nerde Nerde Nerdesin Dost

Ararım İzini Dolmabahçeden
Bir Daha Dönmezmi Bu Yola Giden
İçimde Sen ,Gözümde Sen sarı Saçlım Mavi Gözlüm
Nerde Nerde Nerdesin Dost

Kurban Olam Yürüdüğün Yollara
Kara Peçe Yakışmıyor Kullara
Uyan Bak Bizim Hallara
Sarı Saçlım Mavi Gözlüm
Nerde Nerde Nerdesin Dost

Bulutlar Terinden, Dağlar Kokundan
Sarhoştur Sevdiğim Mahsuni Bundan
Bir Daha Gel, Gel Samsundan
Sarı Saçlım Mavi Gözlüm
Nerde Nerde Nerdesin Dost

Kaynak: Asik Mahzuni Serif

GEÇİLMEYEN ÇANAKKALE VE KOMUTANI

Çanakkale Savaşı yalnız bizim tarihimizin değil yakın dünya tarihinin en önemli savaşlarından biridir. Çanakkale Boğazı'nı savaş gemileriyle zorlayarak aşma, böylece İstanbul'a kavuşma isteği Avrupa büyük devletlerinin öteden beri özlemidir.


1914 yılında I. Dünya Savaşı'nın başlamasıyla İtilaf devletleri bu isteklerini gerçekleştirme fırsatının doğduğuna inandılar. Bu inançla İngiltere ve Fransa işbirliği yaparak 3 Kasım 1914 günü alacakaranlıkta Bozcaada'dan Boğaz'ın ağzına doğru yaklaştılar. Buradan istihkamlarımıza doğru ateş açtılar, İngilizler Seddülbahir ve Ertuğrul tabyalarını, Fransızlar da Anadolu yakasında Kumkale ve Orhaniye tabyalarını havantopu ile dövdüler.
Cephaneliğimize isabet eden top mermisiyle on bir ton barut havaya uçtu, subay ve erlerimiz şehit düştü, İngiliz Donanma Komutanı Amiral Carden Çanakkale önlerinde gösteriler yaptı, düşman denizaltıları boğazı geçmeye kalktılar.
24 Kasım 1914 günü bir Fransız denizaltısı Boğaz sularında görüldü. bu denizaltıyı gören topçularımız düşman üstüne ateş yağdırmaya başladı. 2 Aralık günü İngiliz denizaltısı da bir deneme yaptı. Derinden engelleri aşarak Boğaz'a girdi. Yediyüzelli metre ilerde bulunan Mesudiye zırhlısına torpil atarak bu gemimizi batırdı. Zırhlımızda bulunan subaylardan on'u ve erlerimizden yirmi dördü şehit düştü.
19 Şubat 1915 günü düşman savaş gemileri öğleye kadar uzun menzilli bir bombardımana girişti. Boğaz'a iyice sokuldular. Tabyalarımız akşama doğru düşman savaş gemilerine karşılık verdi. Ertuğrul ve Orhaniye tabyalarından atılan ateş karşısında düşman oldukça bocaladı.
İtilaf devletleri gemileri diledikleri gibi ilerleyemiyor, amaçlarına ulaşamıyordu. Lodos fırtınasını başarısızlıklarının nedeni olarak görüyorlardı. Havalar düzelince yeni saldırılar düzenlendi. Yine sonuç alınamayınca düşman gemilerine komuta eden Amiral Carden görevden alındı. Yerine 17 Mart 1915 günü Robeck atandı. Yeni komutan 18 Mart 1915 günü donanmayla Boğaz'a saldıracağını, yakında İstanbul'da olacağını Londra'ya bildirdi.
Bu arada Çanakkale Müstahkem Mevki Komutanı Albay Cevat Çobanlı 17/18 Mart gecesi boğaz'a mayın hattı döşenmesi emrini verdi. Aldığı emir gereği Binbaşı Nazmi Bey Nusret Mayın gemisi ile o gece yirmi altı mayın, Boğaz'a on birinci hat olarak döşendi. Boğaz'daki mayın sayısı on bir hat olarak 400'ü aşmıştı.
18 Mart 1915: İngiliz ve Fransız savaş gemilerinden oluşan, o dönemin en büyük deniz gücü, üç filo olarak sabahleyin Çanakkale Boğazı'na girdi. Bu donanmanın ilk grubunu oluşturan filoda, İngilizlerin Queen Elizabeth zırhlısı ile İnflexible, Lord Nelson ve Agamemnon savaş gemileri bulunuyordu.
İkinci grupta İngiliz Kalyon Kaptanı komutasında Ocean, İrresistible, Wengeance Majestic gibi savaş gemileri yer almıştı. Üçüncü filo ise Prince, Bouvet, Suffren gibi Fransız savaş gemilerinden oluşuyordu.
İngilizler ve Fransızlar zayıf Türk savunmasını kolayca susturarak Boğaz'ı kolayca geçebileceklerim umuyorlardı. Bu umut ve güvenle 18 Mart 1915 günü düşman savaş gemileri şiddetli bir ateşe başladılar. Rumeli Mecidiyesiyle merkez bataryaları şiddetli bir ateşe tutuldu. Boğazdaki düşman gemileri Hamidiye istihkamlarına yüklendi. Bunu gören Dardanos bataryaları ateşi üzerlerine çekmeye çalıştı. Az sonra, tüm gemiler, Dardanos'a saldırdı. Dardanos tabyamız saldırılara şiddetle karşı koydu. Bu arada Mesudiye tabyası da ateşe başlamıştı. Mesudiye üzerine ateş açılınca Hamidiye onun yardımına koştu. Bu arada kıyı bataryalarımız düşman üstüne ateş yağdırmaya başladılar. Bunalan düşman kaçmak isterken topçu atışlarıyla karşılaşıyordu. Düşman gemilerine göz açtırılmıyordu. Karşılıklı bu korkunç bombardıman bir saat kadar sürdü. Bu karşılıklı bombardımanı bir yabancı yazar şöyle anlatıyor:
«İnsan manzarayı gözlerinin önünde canlandırabilir. Kaleler, toz duman bulutları içinde kaybolmuşlarda Yıkıntıların arasından arada bir alevler yükseliyordu. Gemiler, çevrelerinde fışkıran sayısız su sütunları arasında yavaş yavaş hareket ediyorlar, bazen duman ve serpintiler arasında iyice görünmez oluyorlardı. Tepelerden ateş eden havan toplarının alevleri görülüyor, ağır toplar yer sarsıntıları gibi gümbürdüyordu.»
Bombardıman sırasında Türk tabya ve bataryaları büyük zarar görmüştü. Amiral Robeck Fransız gemilerini geri çekerek İngiliz savaş gemilerini ileri sürdü. Tam bu sırada müthiş patlamalar oldu. Bouvet ve Suffren savaş gemileri mayına çarparak sarsıldılar, manevra kabiliyetini kaybettiler. Bir gece önce Nusret mayın gemisinin döşediği mayınlar görevlerini yapmışlardı. Boğazın berrak sulan üzerinde bir dev gibi yatan Bouvet ve Suffren'e tarihi Hamidiye bataryamızın keskin nişancıları ateş açtılar. Çanakkale Geçilmez kitabının yazarı Alan Moorehead olayı şöyle anlatıyor.
«Saat 13.45'de Suffren'in az gerisindeki Bouvet müthiş bir patlamayla sarsıldı. Güverteden göğe kesif bir duman yükseldi. Gittikçe hızlanarak yana yattı, devrilip gözden kayboldu. Olayı görenlerden birinin ifadesine göre «Bir tabak, suda nasıl kayıp giderse o da öylece kayıp gitti.»
Türk tabyaları, Boğaz'ı geçmeye çalışan düşman gemilerine durmadan ateş ettiler. Bu arada düşman Boğazdaki mayınları temizlemek için mayın tarayıcılarını boğaza soktu. Tabyalarımız mayın tarayıcılarına ateş açtılar. Açılan ateş yağmur gibi yağmaya başlayınca düşmanlar panik içinde kaçtılar. Bu arada düşman savaş gemilerinden İnflexible, İrressitible büyük hasar gördü. Batanlar oldu. Daha sonra Queen Elisabeth ve Agamemnon yaralandı. İtilaf devletleri Çanakkale Boğazı'nı denizden aşamadılar. Büyük kayıplar vererek: Çanakkale Boğazı'nın geçilemeyeceğini öğrendiler.
İtilaf devletleri Çanakkale Boğazı'nın savaş gemileri ile aşamayınca bu kez çıkarma yapmayı planladılar. Artık Çanakkale kara savaşları başlıyordu. Kara savaşında düşmanın nereden çıkarma yapabileceği tartışıldı. Mustafa Kemal Kabatepe ve Seddülbahir'den, Alman komutan Von Sanders ise Bolayır ve Anadolu yakasından çıkarma yapılabileceği görüşündeydi. Alman komutanı Von Sanders'in görüşü ağır bastı, ve askerler o yöreye yerleştirildi.
Düşman güçleri 25 Nisan 1918 sabahı Mustafa Kemal'in düşündüğü noktadan saldırdı. 19. Tümen Komutanı Mustafa Kemal Kocaçimen'de Conkbayır'da, savaştı. Cephanesi biten askerlere:
Süngü tak emrini verdi. Daha sonra ;
«Ben size taarruz emretmiyorum. Ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman içinde yerimize başka kuvvetler ve başka komutanlar geçebilir» dedi. Tarihin bu en büyük siper savaşı başlamıştı. Siperler arası uzaklık sekiz on metre kadardı. Türk siperlerinden hiçbir asker ayrılmıyordu. Şehit düşenlerin yeri hemen dolduruluyordu. Her adım başına bir mermi düşüyor; toprak adeta tüterek kaynıyordu. Düşman dalgalar halinde Conkbayır'a doğru ilerliyordu. Bu arada Mustafa Kemal, Anafartalar Grup Komutanlığına atandı. Anafartalar Savaşı'nda düşmanın attığı şarapnel misketi Mustafa Kemal'in göğsüne isabet etti. Ancak cebindeki saate çarptığından bir şey olmadı.
Kısa sürede Türk ordusu her yerde büyük başarılar kazandı. Düşman şaşkına döndü, bozguna uğradı. Çanakkale kara savaşlarının en önemli cepheleri; Kumkale, Beşike, Bolayır, Seddülbahir, Anbumu, Kabatepe, Conkbayırı ve Anafartalar'dır. 19 - 20 Aralıkta Anafartalar ve Arıburnu cephesi, 8 - 9 Ocak'ta Seddülbahir düşmanlar tarafından boşaltıldı. Böylece 1915 baharında parlak umutlarla karaya ayak basan birleşik düşman ordusu 1916 kışında bozguna uğrayarak çekip gitti.

Çanakkale savaşlarında 250 binin üzerinde askerimiz şehit düştü. Düşman kayıpları ise bu rakamın üstündedir.
Çanakkale savaşlarının unutulmaz kahramanı, Anafartalar Grup Komutanı Mustafa Kemal'in başarısı ilerde başlayacak Ulusal Kurtuluş Savaşı'mızın kaynağı oldu.
Bağımsızlığımızı savunmak, yurt topraklarımızı korumak için yapılan savaşlar kutsaldır. Çanakkale, Ulusal Kurtuluş Savaşımız kutsal destan savaşlara birer örnektir.

AYIN AĞIDI:HAÇİN AĞIDI
AYIN YORUMU:ANADOLUDA ERMENİ MEZALİMİ
Bir Avşar Ağıdı
Bugün adı Saimbeyli olan
Adanın ilçesini Kurtuluşta Ermeni ve Fransızlar İşgal eder.Orada yapılan zulmü
Bir Avşar kadını ağıda döker.Bu ağıdın bir bölümünü sizlere sunuyoruz.Sonra Hain işbirlikçiler bu ağıtçı anayıda şehit eder.
Boğçasında çıkan bu ağıdı 1922 yılında Mustafa Kemal paşaya okurlar ve Paşa göz yaşını tutamaz.İşte her olay Mustafa Kemal paşa ve Kurtuluşu sağlayan dedelerimizin Bu vatanı kolay kazanmadıklarını anlatır.Bazen ağıt olur Avşar anada,Bazen Marş olur Mehmetcik te.


Baş ucumda geziyorlar
İfademi yazıyorlar
Ayan olsun Tufan Beyim
Sağ adamı yüzüyorlar

Haçına da geldi paşa
Sarığın doladı daşa
Bir saatçık mühlet verin
Yaşa Tufan Beyim yaşa

Yağ kazanını kurdular
Çocukları kaynattılar
Gün görmeyen hanımları
Süngü ile oynattılar

Genco Çavuşu yüzdüler
Özne gibi öğe öğe
Başkatibi öldürdüler
Değnek ile döğe döğe

tarihihikayeler.gif

Eğil Dağlar

Güzel İzmir duman gitmez başında
Ahdim kaldı toprağında taşında
Gündüz hayalimde gece düşümde

Eğil dağlar geçeceğim yurduma
Gel cevap ver şu kahraman orduma

Kara taşa benzer senin yatışın
Virane kuşuna benzer ötüşün
Düşman girdi yurdumuza

Yassıl dağlar geçeceğim yurduma
Evelallah kolaylık ver orduma

Aslan yatağına tilki giremez
Girse bile gonca gülün deremez
Alçak düşman muradına eremez

Geçme derler, geçeceğim İzmir'e
Yunanları dökeceğim denize

Muharrem ERTAŞ

19 Mayıs 1919 Mustafa Kemal Samsun'da

Büyük Nutuk'ta, 1919 yılı Mayıs'ın 19'uncu günü Samsun'a çıktım. diyen Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün, Kurtuluş Mücadelesi'ni başlatmak üzere Samsun'a çıkışıyla ilgili çeşitli kaynaklarda yer alan bilgiler bu tarihi olayın tüm detaylarını açıkça ortaya koyarken, bazı notlar ise ilginç anekdotlar olarak tarihe mal oldu.
Araştırmacı yazar Baki Sarısakal'ın anlatımlarından derlenen bilgilere göre, bölgede asayişi sa ğlaması için 9. Ordu Komutanı olarak görevlendirilen Mustafa Kemal, kurtuluş mücadelesi planlarıyla ve beraberindeki 55 maiyetiyle bir cuma günü öğleden sonra ,Pandarme adlı gemiyle Samsun'a doğru yola çıkar.

Fırtınalı bir pazartesi günü Samsun sahiline demir atan ve bilinen adıyla Bandırma Gemisi'ndeki Mustafa Kemal ve arkadaşlarını ilk olarak Havuzlu İsmail'in kullandığı sandalla Kurmay Binbaşı Mahmut Ekrem Bey karşılar.

Güvertede bulunan Mustafa Kemal'in yanına giden Mahmut Ekrem Bey selam verir ve Hoş geldiniz Paşam diyerek Mustafa Kemal'i Samsun'da ilk karşılayan kişi olur.

Kurtuluş Mücadelesi'ni başlatacak olan Mustafa Kemal'i karaya ise Karakaş Mustafa lakaplı kayıkçı çıkarır. Uzun yıllar Mustafa Kemal'i karaya Havuzlu İsmail'in mi, yoksa Karakaş Mustafa'nın mı çıkardığı tartışılsa da daha sonra resmi olarak Karakaş Mustafa'nın çıkardığı kabul edilerek Karakaş'a ölümünde resmi tören yapılır.

Bugün, Asri Mezarlık'ta yatan Havuzlu İsmail'in (Yurtsever) de Mustafa Karakaş'ın da mezar taşlarında Atatürk'ü Samsun'da karaya çıkaran kişi oldukları yazısı yer alıyor.

AYAKTA KALAN TEK İSKELE

Mustafa Kemal ve arkadaşları Samsun'a ilk adımlarını Reji İskelesi'nden atarlar. Birinci Dünya Savaşı'nda Ruslar tarafından kentin bütün iskeleleri bombalanmış ancak bir tek Fransızlara ait Reji İskelesi sağlam kalmıştır.

Fransızlar o dönemde Samsun'da kurulu bir fabrikada (Reji) sigara üretmektedirler. İskele'nin adı bu nedenle Tütün İskelesi olarak da geçmektedir.

Mustafa Kemal ve arkadaşlarını Samsun'da küçük bir grup karşılar. Karşılamada Samsun Mutasarrıfı İbrahim Ethem bey bulunmamaktadır. Mutasarrıf rahatsız olduğunu belirterek yerine Muhasebe Müdürü Osman Bey'den heyeti karşılamasını ve ağırlama işleriyle ilgilenmesini istemiştir.

Mustafa Kemal'in Samsun'a çıkışına ait canlandırma dışında fotoğrafının ise bulunmadığı belirtiliyor.

KONAKLAMA

Mustafa Kemal ve arkadaşları kalabalık oldukları için tek otele yerleştirilemezler. Atatürk ve bir grup maiyetiyle birlikte Jean İonnis Mantika'ya ait olan Mantika Palas,a yerleştirilirler. Diğerleri ise bugünkü Samsun Ticaret ve Sanayi Odası'nın yerinde bulunan o zamanki Karadeniz Oteli'nde kalırlar.

Mantika Palas, uzun yıllar Mıntıka Palas olarak adlandırılmış ve günümüzde Gazi Müzesi olarak kullanılıyor.

Atatürk'ün Samsun'a gelişi İngilizler tarafından tedirginlik yaratırken, halk tarafından henüz önemi anlaşılamamıştır. Beş yıl sonra (20 Eylül 1924) büyük coşkuyla karşılanacak olan Mustafa Kemal'in Samsun'a ilk gelişi ise o günkü gazetelerde yeterince yer bulmaz.

25 Mayıs'ta Havza'ya giden Mustafa Kemal, bazı kaynaklara göre Mantika Palas'ta kısa süre konaklamış, Samsun'dan ayrıldıktan sonra 'eski Ankara yolu' olarak bilinen güzergah üzerindeki Avdan Köyü'nde karargah kurup bir süre de burada kaldıktan sonra Havza'ya geçtiği belirtiliyor.

19 MAYIS KUTLANIYOR

Mustafa Kemal'in Samsun'a çıkışı ve Kurtuluş Mücadelesi'ni başlatışı Cumhuriyetin ilanından sonra 1938 tarihine kadar Gazi Günü adıyla Samsun'da yerel olarak kutlanır. Daha sonra ise Atatürk'ün Milli Mücadeleyi başlatmak üzere 19 Mayıs 1919'da Samsun'a ayak basması 20 Haziran 1938'de çıkarılan bir kanunla milli bayram olarak kabul edilir.

Bugünkü kutlamaların temelini oluşturan beden eğitimi ve spor gösterilerini ise Türkiye'de ilk kez 12 Mayıs 1916'da erkek öğretmen okulu öğrencileri yapmışlar, daha sonra bu gösteriler bir gelenek haline getirilmiş.

1938'de 19 Mayıs'ın Gençlik ve Spor Bayramı” olarak kanunlaşmasından sonra ise bu gösteriler de resmi bayram gününe alınmış, daha sonra kutlamalar 19 Mayıs Atatürk'ü Anma ve Gençlik ve Spor Bayramı adı altında gerçekleştirilmeye başlanmıştır.

DOĞUM GÜNÜ VE SAMSUN

Samsun için ayrı bir önemi olan 19 Mayıs her yıl kentte çeşitli etkinliklere sahne oluyor. Özel bir kutlama programı gerçekleştirilen Samsun'da 25 Mayıs tarihine kadar devam eden festival niteliğindeki kutlamalarda açık hava konserleri, ışık gösteriler, yarışma, panel, konferans, sergi, tiyatro, şiir dinletisi, defile ve çeşitli sportif faaliyetler yer alıyor.

19 Mayıs akşamı ise Cumhuriyet Meydanı'nda Atatürk için doğum günü pastası kesiliyor. Bir kaç yıldır sürdürülen bu gelenek, 1936 yılında İngiltere Büyükelçiliği'nin, Kral 8. Edvard'ın tebrik amacıyla bilgi edinme isteğiyle Dışişleri Bakanlığı'na yaptığı başvuru üzerine verilen resmi yanıtta Atatürk'ün doğum tarihi 19 Mayıs 1881 olarak gösterilmesi dolayısıyla gerçekleştiriliyor.

BANDIRMA VAPURU

19 Mayıs denilince ilk akla gelen isim olan Bandırma Vapuru'nun orijinal planları kullanılarak inşa edilen birebir kopyası ise bugün Samsun sahilinde müze gemi olarak ziyarete açık tutuluyor.

2000 yılında yapımına başlandıktan sonra 3 yıl önce tamamlanarak Doğu Park'ta düzenlenen alanda ziyarete açılan müze gemi Bandırma Vapuru özellikle 19 Mayıs Atatürk'ü Anma ve Gençlik ve Spor Bayramı nedeniyle kente gelen ziyaretçilerden büyük ilgi görüyor.

28 Haziran
Türk Kara Kuvvetleri.nin Kuruluşu (MÖ. 209).


Türk Kara Kuvvetleri Tarihçesi
Kara Kuvvetleri temeli; Hun İmparatorluğu döneminde Mete Han tarafından M.Ö.209 yılında atılmıştır.
1040 yılında Dandanakan Meydan Muharebesinde Gaznelileri yenerek istiklaline kavuşan, 26 Ağustos 1071 Malazgirt Meydan Muharebesinde Bizanslıları yenerek, Anadolu yu yeni bir Türk yurdu yapan Büyük Selçuklu Devletinde, Kara Kuvvetlerinin Teşkilat ve Eğitimi sağlam esaslara bağlanmıştır.
1299 yılında kurulan Osmanlı İmparatorluğunun, ilk yıllarındaki teşkilatında Selçukluların ve Memlukların tesirleri görülür. Osmanlı Ordusunun teşkilatlı bir şekilde ortaya çıkışı ise Sultan I nci Murat zamanında olmuştur. Tarihte ilk süvarili ordu olma niteliğini taşıyan Osmanlı Ordusu önceleri yalnızca Atlı Akıncılardan oluşmakta iken, daha sonraları yaya birliklerinde katılmasıyla Yeniçeri Ocağı adı altında sürekli bir yapıya dönüştürüldü. İmparatorluğun yükseliş dönemlerinde Yeniçeri Ocağı önemli rol oynamıştı.
Osmanlı İmparatorluğunun gerileme devri ile birlikte, 15 Haziran 1826'da başlayan Yeniçeri Ayaklanmasının bastırılmasını müteakip, bu ocak kaldırılmıştır. Asakir.i Mansure-i Muhammediye adında yeni bir ordu kuruldu. Bu gücün temelini Kol adı verilen taburlar oluşturmuştur. Yine bu dönemde ihtiyat Redif kuruluşu göreve başlamıştır.
1843te yeni bir düzenlemeye gidilerek beş yıllık hizmet süresine tabi personelle oluşturulan 5 ordu kurulmuş olup, 1848 yılında yapılan bir değişiklikle ordu sayısı 6 ya çıkarılmıştır. Osmanlı Ordusu yaklaşık 300.000 kişilik bir güce yükseltilmiştir.
Atatürk.ün önderliğindeki Ulusal Kurtuluş Savaşında kazanılan zafer sonunda, Türk Kara Kuvvetleri, Cumhuriyet Döneminin başında ikişer tümenli 9 kolordu ve 3 süvari tümeninden oluşan üç Ordu Müfettişliği halinde teşkilatlandı. İlk tank birlikleri 1934 yılında oluşturulmuştur. Daha sonra Komando ve Paraşüt Birlikleri kurulmuş, silah, teçhizat ve her cins malzemenin üretilmesi için önemli adımlar atılmıştır. Ordu Komutanlıkları, 1949 yılında teşkil edilen Kara Kuvvetleri Komutanlığına bağlandılar. Modernleşme sürecinde Türk Kara Kuvvetleri; süvari birliklerini lağv ederek, motorize hale getirilen birliklere önem verilmiştir.
Değişen uluslararası siyasi ve askeri ortam ile gelişen teknoloji; Kara Kuvvetlerinin yeniden yapılanmasını gerektirmiş, 1990 lı yıllarda kuvvet; modern muharebe ortamına uyum sağlayacak biçime getirilmiştir. Bu yeni konseptle; Kara Kuvvetlerinin hareket yeteneğini artıran Kolordu, Tugay ve Tabur esasına dayanan bir yapılanma oluşturulmuştur.
Türk Kara Kuvvetlerinde eğitim; göreve yönelik muharebe ortamına benzer gibi uygulanan ferdi eğitimden, ortak tatbikatlara kadar uzanan bir bütünlük içinde ve her an savaşa hazır birlikler yetiştirecek biçimde uygulanır.

Türk Kara Kuvvetlerinin esas yönetici kadrosunu oluşturacak geleceğin subay adaylarının; 2020 yılların gerektirdiği niteliklere sahip kılmak için gerekli eğitim ve öğretim faaliyetleri çerçevesinde;
Kara Harp Okulunda 1991-1992 öğretim yılından itibaren Sistem Mühendisliği Akademi Programının uygulanmasına başlanmıştır. Sistem Mühendisliği; bilim dalında, lisans düzeyinde öğrenim görmüş subaylar yetiştirmeyi öngörmektedir.
Lider kadroların ilk basamağını oluşturan Askeri Liseler ve Astsubay Hazırlama Okullarının eğitim ve öğretim faaliyetleri bilgi çağı ihtiyaçlarına göre yeniden düzenlenmiş olup, 1996-1997 eğitim ve öğretim yılı itibarıyla tüm orta dereceli askeri okullarda öğrenmeyi öğrenme olarak tanımlayan yaratıcılığı ve eleştirel düşünceyi geliştirmeyi amaçlayan modelin uygulamasına başlanmıştır.
1996-1997 eğitim yılından itibaren dört devreli eğitim sistemi terk edilerek, altışar aylık iki devrelik eğitim sistemi uygulamasına geçilmiştir. Bu sayede personel ve birliklerin dönem sonu tatbikatlarını tam hazırlıkla yapma imkanı sağlanmış ve eğitimin verimliliği artırılmıştır. Türk Kara Kuvvetlerinin bünyesinde yer alan, Sınıf Okulları/ Sınıf Okulu ve Eğitim Merkez Komutanlıkları ile Er Eğitim Merkez Komutanlıklarınca, eğitimde; Görevini eksiksiz yapan, disiplinli / eğitimli / bakımlı, attığını vuran üstün muharebe gücüne sahip çağın gelişmelerine ayak uyduran her an göreve hazır her türlü şartta harekat yapacak, rehberi Atatürkçü düşünce olan birlikler yetiştirmek. temel hedef olarak ele alınmıştır.
Ordumuzun envanterine giren yeni ve modern silah, araç ve malzemeler ile eğitim etkinliği artırılarak, eğitim merkezlerinde; erlerin birliklerinde kullanacakları silah, araç ve malzemelerle eğitim yapmaları sağlanmıştır.
Başta Sınıf Okulu / Sınıf Okulu ve Eğitim Merkez Komutanlıkları olmak üzere eğitimde ve öğretimde simülasyon ve simülatör eğitimine ağırlık verilmiş; emek, zaman, personel ve paradan tasarruf sağlanmıştır.
Türk Kara Kuvvetleri; Cumhuriyet tarihimizin her devresinde, dünya ve özellikle bölge barışının korunmasında büyük başarılar göstermiştir. 1950 yılında Kore Savaşlarına bir tugayla katılan birliğimiz, Birleşmiş Milletler idealleri uğruna çarpışarak, dünyanın takdirini kazanmıştır. 1974 yılında gerçekleştirilen, Kıbrıs Barış Harekatı ile Kara Kuvvetleri kendisine verilen görevleri her an ifa ya hazır olduğunu bütün dünya ya göstermiştir. Dünya barışının korunması yönünde, 1993-1994 yıllarında Somali de etkin bir rol alırken, 1994 yılından itibaren Bosna-Hersek, 1999 yılından itibaren ise Kosova da aynı görevi başarıyla sürdürmektedir. Ayrıca, barış için ortaklık ülkelerinin; NATO ya entegrasyonu temini çerçevesinde, NATO Barış İçin Ortaklık (BİO) Tatbikatının icrasına 1995 yılından itibaren başlanmıştır.
Türk Kara Kuvvetleri; mevcut yapısıyla Türk birliğinin, Türk kudret ve kabiliyetinin, Türk vatanseverliğinin çelikleşmiş bir ifadesi olan Silahlı Kuvvetlerimizin bir parçası olarak her zaman yüce milletimize layık olma azmi ve kararlılığı içinde ve onun emrinde olmanın şeref ve gururunu taşımaktadır.

Kırşehir'de Denizcilik Ve Kabotaj Bayramı

KIRŞEHİR (İHA) - Kırşehir'de bulunan Hirfanlı Baraj Gölü'nde yapılan etkinlikle Denizcilik ve Kabotaj Bayramı coşkuyla kutlandı.
İç Anadolu Bölgesi'nin denizi konumunda bulunan Hirfanlı Baraj Gölü'nde yapılan kutlamalara Kırşehir Valisi M. Ufuk Erden, AK Parti Kırşehir milletvekilleri Mikail Arslan ve Abdullah Çalışkan, Denizcilik Müsteşarı Zeki Çitçi, Garnizon Komutanı Jandarma Kıdemli Albay Emrullah Çuhadar, Keçiören Belediye Başkanı Mustafa Ak, Kaman Belediye Başkanı Erhan Talu ve çok sayıda davetli katıldı. Halkoyunları gösterisi ile başlayan tören, Kırşehir milletvekilleri, Denizcilik Müsteşarı Çitçi ve ilçe yöneticilerinin
konuşmalarıyla devam etti. Daha sonra kürsüye çıkan Kırşehir Valisi M. Ufuk Erden, yapılan etkinliğin Kırşehir ve İç Anadolu'nun tanıtımında önemli bir yere sahip olduğunu söyledi. Vali Erden, "Bu tanıtım herkes için önemlidir. Yine bunun devamında savcılı sahilleri, termal oteller, dünyanın ilk gökbilim merkezlerinden birisi olan Cacabey Medresesi ve yeraltı şehirleri var. Bu zenginliklerimizi tanıtmak, Kırşehir ve çevresinde turizmi canlandıracaktır. Denizcilik Bayramı etkinliklerinin Kırşehir'de
kutlanmasını sağlayan herkese teşekkür ediyorum" dedi.
Yapılan konuşmaların ardından, kutlamalar mahalli sanatçıların konseriyle devam etti. Kutlamalar tekne turu ile devam ediyor.


30 AĞUSTOS ZAFERİ VE ÖNEMİ

"25 Ağustos 1922 akşamı Başkomutan, Afyonkarahisar'ın 20 km kadar güneyinde Şuhut kasabasında, bir köy evinin üst katında kurulmuş sofrada, bir petrol lâmbasının sönük ışığı altında, akşam yemeğini yemektedir; taarruz ertesi sabah başlayacaktır.
Yaver Muzaffer Bey, kendisine topçu cephane miktarı hakkında bilgi veriyor. Buna göre taarruzdan önce yapılacak toplu ve sürekli topçu ateşi, ancak üç dört saat devam ettirilecektir.
Gazi Mustafa Kemal yemeğini bitirdikten sonra, iki tarafın arazi üzerindeki durumlarını gösteren haritayı istiyor; genel durumu bir kere daha inceliyor. Yaverine Döğer mevkii ile Dumlupınar arasındaki mesafeyi ölçtürüyor. Elindeki kalemle bu noktaya birkaç kere vuruyor; ağzından şu cümleler dökülüyor:
-Döğer, döğer; fakat döğemeyeceklerdir. Buradaki kuvvetleri hareketsiz kalmaya mahkûmdur.
Ayağa kalkıyor, Muzaffer Beye:
- Hadi haritaları topla, hareket ediyoruz diyor.
Gece yarısı olmuştur; Başkomutan, şimdi Kocatepe'nin eteklerindeki çadırlı ordugâhta, konik bir çadırdadır; gecenin koyu sessizliği içinde, yalnız ordugâhın önünden akan küçük bir dereden hafif su şırıltıları duyuluyor... Başkomutan, bir ara çadıra giren yaverine:
-Hazır mısınız? diye soruyor.
Olumlu cevap alınca doğruluyor, henüz bozulmamış olan portatif karyolasının üzerinden tabanca kemerini alıp kuşanıyor. Her günkü gibi tıraş olmuştur; eldivenleri elindedir, çadırdan çıkıyor... Ortalık zifirî karanlık... Petrol ve mum fenerlerinin titrek ışıkları altında Kocatepe'ye doğru çıkmaya başlıyor; öne doğru fazla eğilerek yürüyor. Arazi, arızalı olduğu için ağır ağır ilerliyor... Nihayet tepeye çıkmıştır; bütün karanlıkları delen gözleriyle ileriye bakıyor:
-Allah, Türk milletini ve ordusunu koruyacaktır! diye mırıldanıyor.
26 Ağustos 1922... Sabahın ilk ışıkları görünmüştür; Başkomutan tarassut (gözetleme) dürbününün başında, düşman tahkimatını seyrederken topçularımız ateşe başlıyor... Bu ateş, tahkimatı yer yer havaya uçurmaktadır... Fakat bir taraftan da tonlarca cephane su gibi akıp gitmektedir... Endişeye kapılanlar oluyor; bunu Başkomutan'a da söylüyorlar. O, büyük bir soğukkanlılıkla:
-Tek mermi kalıncaya kadar ateşe devam edilecektir, emrini veriyor ve ekliyor: "Cephane ikmalini düşmandan yapacağız."
Akşam olmak üzeredir... Dâhi komutan etrafına bakarak:
-Yarın öğleden sonra Afyon'da olacağız diyor.
O anda herkes şüphe ve tereddütle birbirinin yüzüne bakıyor; fakat ertesi gün, yani 27 Ağustos günü öğleden sonra hep beraber Afyon'dadırlar.
28 ve 29 Ağustos günleri verilen emirlere göre, düşman kovalanmakta ve sıkıştırılmaktadır. Başkomutan da evvelce tasarladığı yerde, düşmana son darbeyi vurmak için hazırlanmaktadır.
Nihayet 30 Ağustos... Başkomutan otomobiline biniyor. Şimdi Zafertepe diye anılan yere doğru inme emrini veriyor. Birinci Ordu Komutanı Nurettin Paşa:
-Paşam ateş hattına iniyorsunuz diyor.
Cevap veriyor:
-Siz burada kalınız!
Yoluna devam ediyor. Düşmanın top ateşi altında bulunan bir yere geliyor; oradan dürbünle düşmanın asıl kuvvetlerinin bulunduğu yerlere doğru ilerlemekte olan piyade birliklerimizin hareketini takip ediyor.
Birdenbire, "Allah, Allah!.." sesleri yükseliyor. Askerlerimizin süngüleri batmak üzere bulunan güneşin kızıl ışıkları altında alev alev yanmaktadır; ölümü hiçe sayan kahramanlarımız, düşmanın üzerine ateşten bir çığ gibi iniyor.
O anda Büyük Komutan, elindeki sigarayı atıyor; ayağa kalkıyor. Siper içinde dimdik duruyor; bu, çok sevdiği, üzerlerine titrediği askerlerine karşı bir saygı duruşudur; gözleri nemlenmiştir. Eliyle muharebe alanını göstererek bağırıyor:
-Hacı Anesti, mağrur kumandan! Neredesin, gel de ordularını kurtar! (1)
Ertesi gün sabahın erken saatlerinde muharebe alanını dolaşıyor. Manzara çok hazindir; binlerce düşman cesedi... Birbirinin üzerine yıkılmış yüzlerce topçu hayvanı... Terk edilmiş toplar; cephaneler...
Asil ruhlu Büyük İnsan, üzüntü duyuyor:
-Bu manzara insanlığı utandırabilir, fakat meşru müdafaamız için buna mecbur olduk. Türkler, başka milletlerin vatanında böyle bir harekete teşebbüs etmezler diyor.
Biraz ileride topların arasında yerde bir Yunan bayrağı görüyor; eliyle işaret ederek emrediyor:
-Bir milletin istiklâl alâmetidir (sembolüdür). Düşmanın da olsa ona hürmet etmek lâzımdır. Bayrağı yerden kaldırıp topun üzerine koyunuz.(2)
30 Ağustos'un gerçek anlamını ve önemini BüyükZafer'in ikinci yıl dönümünde (30Ağustos 1924) Dumlupınar'ın Çal tepesinde yapılan törende Atatürk'ün verdiği söylevde görürüz:
"... Hiç şüphe etmemelidir ki, yeni Türk devletinin, genç Türk Cumhuriyetin temeli burada tarsin olundu (kuvvetlendirildi), hayatıebediyesi (ebedî hayatı) burada tetviç olundu (taçlandırıldı). Bu sahada akan Türk kanları, bu semada pervaz eden (uçan) şehit ruhları devlet ve cumhuriyetimizin ebedî muhafızlarıdır." (3)

(1) Türklerin taarruz etmeyeceklerine inanmış olan Yunan Başkomutanı Hacı Anesti, izinli olarak geldiği İzmir'de gazetecilere: "Karşımda Mustafa Kemal diye birini göremedim." demiştir.
(2) Hasan Rıza Soyak, Atatürk'ten Hatıralar, Cilt:I, Yapı Kredi Bankası Yayınları, İstanbul, 1973, s. 134-136.
(3) Reisicumhur Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerinin Tarihî Nuktu, Cumhuriyet Gazetesi Yayını, İstanbul, 1924, ss. 10,12:14; Reisicumhur Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerinin Sonbahar Seyahatleri, Matbuat Müdiriyeti Umumiyesi Yayını, İstanbul, 1925, s. 37:39.



Ahmet Bekir PALAZOĞLU







LOZAN DAKİ İSMET PAŞA
Lozan antlaşmasındaki Edebsiz Avrupa;

Paşa Lozan'da hem Türkiyenin hemde Türk onurunun bir temsilcisiydi.

EE!!! Malum karşısındakiler,bugünkü AB liler.

Bir sabah toplantı masasında Paşa nın oturacağı Koltuğu küçük bir koltukla değiştirirler.Paşa nın oturacağı koltuk diğerlerinin koltuğundan daha küçük.

Paşa salona girer girmez durumu fark eder ve koltuğa oturmaz.Burası eşit şartlarda yapılan bir müzakeredir.Benim koltuğum sizden küçük olamaz der ve salonu terk eder.Ne zamanki herkesin oturduğu büyüklükte koltuk masaya getirilir Paşa da masa da yerini alır.

Mamafiğ; İsmet Paşa ABD başkanınada 1964 yılında Yeni bir dünya kurulur Türkiye de orada yerini alır demişti.

Bu onurlu İnsanın ruhu şad olsun.

SÜVARİNİN TÜRKÜSÜ

Dörtnala gelip Uzak Asya'dan
Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan
bu memleket bizim.

Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak
ve ipek bir halıya benzeyen toprak,
bu cehennem, bu cennet bizim.

Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,
yok edin insanın insana kulluğunu,
bu davet bizim.

Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşçesine,
bu hasret bizim.

atat_mza.gif

Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır;
fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.

M.Kemal ATATÜRK

ataturkyeni.gif

atatrkarv82ou4pe1999999999999999.jpg

_rak.hududu.jpg

ATATÜRK.VE.AYYILDIZLI.ALBAYRAK.2 VAZGEÇÝLMEZÝMÝZ

ataturk22.gif

atauniform20ig1xjfw05yl.gif

TÜRKÝYEM)Baþ koymuþum Türkiyemin yoluna*Düzlüðüne yokuþuna ölürüm*Asýrlardýr kýr atýmý suladým*Irmaðýnýn akýþýna ölürüm*Sevdalýyým yangýn yeri bu sinem*Doksan yýldýr çile çekmiþ hep ninem*Pýnarlardan su doldurur Eminem*Mavi boncuk takýþýna ölürüm*Düðünüm, derneðim, halayým, barým*Topraðým, ekmeðim, namusum, arým*Kilimlerde çizgi çizgi efkarým*Heybelerin nakýþýna ölürüm.***

GÖRDÜM SEYRELEDİM HACI BEKTAŞ'I
EFSANE OZAN NEŞET ERTAŞ (KONSER)
VİDEO

ELİNİ, SOFRANI, KAPINI AÇIK TUT.
GÖZÜNÜ, DİLİNİ, BELİNİ BAĞLI TUT
AHİ EVRAN I VELİ

AYIRDILAR TÜRKMEN DİYE KÜRT DİYE
BÖLÜCÜLER ALKIŞLANIR MERT DİYE
TANITILDI ORTA ASYA YURT DİYE
ULUSCULUK SOYSUZLAŞTI TÜRKİYEM
ÖZ EVLADIN HUYSUZLAŞTI TÜRKİYEM

O.Bölükbaşı 1969 TBMM.

UNUTURSUN
MİHRİBANIM
MUSA EROĞLU
VİDEO

bari_

Bir Güzel Gördüm

Bir güzel kız gördüm tutmuş yolunu
Uzatmış gerdana sarmış telini
Geldi geçti bilmem kimin gelini
Sorsam öldürürler sormasam öldüm

Dön beri de güzel yüzün göreyim
Gerdanda benine yüzüm süreyim
Dedi gel yanıma haber vereyim
Varsam öldürürler varmasam öldüm

Dedi yiğit muradına erdin mi
Koynumdaki çifte narı gördün mü
Dedi aşığısan gel gir koynuma
Girsem öldürürler girmesem öldüm

Kaynak: Neşet Ertaş
Yöre: Kırşehir

NURDAN İPEK
BÖYLE OLURMU
VİDEO

SARI YAZMA YAKIŞMAZMI GÜZELE
SARARDI GÜL BENZİM DÖNDÜ GAZELE
BEN ÖLÜYOM SEN YARİNİ TAZELE
ALDA BENİ DAŞTAN DAŞA ÇAL GÜZEL
ÇEKİÇ ALİ
VİDEO

HACEL OBASI
VİDEO

KIRÞEHRÝ TÜRK KÜLTÜR YATAÐI

VATAN ŞEHİTLERİ
VİDEO

ASKER OLDUM GİYDİM
YELEK
VİDEO

ASKER OLDUM GÝYDÝM YELEK

KAMAN AĞIDI

Kaman'da uşak kalmadı
Redif gitti sürüyünen
Yatamıyom gece gündüz
Gelinlerin zarıyınan

Kars'ta kavga kuruluyor
Redif orda deriliyor
Mızıkalar vuruluyor
Trampetli boruyunan

Şimdi aslanlar güleşir
Yiğitler kana bulaşır
İnşallah Hızır ulaşır
Al bayraklı periyinen

Eğil Dağlar

Güzel İzmir duman gitmez başında
Ahdim kaldı toprağında taşında
Gündüz hayalimde gece düşümde

Eğil dağlar geçeceğim yurduma
Gel cevap ver şu kahraman orduma

Kara taşa benzer senin yatışın
Virane kuşuna benzer ötüşün
Düşman girdi yurdumuza

Yassıl dağlar geçeceğim yurduma
Evelallah kolaylık ver orduma

Aslan yatağına tilki giremez
Girse bile gonca gülün deremez
Alçak düşman muradına eremez

Geçme derler, geçeceğim İzmir'e
Yunanları dökeceğim denize

Muharrem ERTAŞ

roseopKARANFÝL DESTE GÝDER*KOKUSU DOSTA GÝDER

ACEM KIZI
Söz/müzik: Neşet Ertaş

Çırpınıp da şanovaya çıkınca
Eğlen şanovada kal acem kızı
Uğrun uğrun kaş altından bakarken
Can telef ediyor gül acem kızı

Seni saran oğlan neylesin malı
Yumdukça gözünden döker mercanı
Burnu fındık ağzı kahve fincanı
Şeker mi şerbet mi bal acem kızı

Avrupa kurban olsun kara kaşına
İngiliz Fransız değmez döşüne
Amerika Belçika düşmüş peşine
Bir de Alman kurban bil acem kızı

FRANSA'YA İTHAF OLUNUR.

ADAMINA GÖRE ADAM

İncilli Çavuş, Osmanli elçisi olarak Fransa kralina gönderildiginde, elbiseleri yamalı imiş.
Kral :
- Bana, senden baska gönderecek adam bulamadılar mı ? deyince,
İncilli :
- Osmanlılar, adama göre adam gönderirler cevabını vermiş.
Site yapımcısı

KALTI GÖÇ EYLEDÝ AVÞAR ELLERÝ

Mühür Gözlüm

Mühür gözlüm seni elden
Sakınırım kıskanırım
Uçan kuştan esen yelden
Sakınırım kıskanırım

Kavumundan akrabandan
Kardeşinden öz babandan
Seni doğuran anandan
Sakınırım kıskanırım

Beşikte yatan kuzundan
Hem oğlundan hem kuzundan
Ben seni senin gözünden
Sakınırım kıskanırım

Havadaki turnalardan
Su içtiğim kurnalardan
Geyindiğim sırmalardan
Sakınırım kıskanırım

Al'Izzeti ancalardan
Elindeki goncalardan
Yerdeki karıncalardan
Sakınırım kıskanırım

SÜVARİNİN TÜRKÜSÜ

Dörtnala gelip Uzak Asya'dan
Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan
bu memleket bizim.

Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak
ve ipek bir halıya benzeyen toprak,
bu cehennem, bu cennet bizim.

Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,
yok edin insanın insana kulluğunu,
bu davet bizim.

Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşçesine,
bu hasret bizim.




BİR ASKER TÜRKÜSÜ
Yürüdü tren de yolda eğlenmez
Derdim çoktur memlekete söylenmez
Tükendi cephanem geriden gelmez
Teskeremden evvel vurdular beni
Sılama hasret koydular beni

Aziz Abdal dağı ordugah yeri
Bir haftalık tayın yenmiyor kuru
Hasretli kaldık koca Kayseri
Teskeremden evvel vurdular beni
Sılama hasret koydular beni

Ağır makinalı da tepeden inmez
Tarıyor ormanı kimse görünmez
Verilen parolalar aklıma gelmez
Gözüm göre göre vurdular beni
Sılama hasret koydular beni

Halk Türküsü / RUHİ SU
NENNİ YAVRUM NENNİ
VİDEO

ONLAR Kİ
Onlar ki toprakta karınca, suda balık,
havada kuş kadar çokturlar;
Korkak, cesur, hakim ve çocukturlar
kahreden ve yaratan ki onlardır,
Destanımızda yalnız onların maceraları vardır.
Onlar ki uyup, hainin iğvasına
sancaklarını elden yere düşürürler
ve düşmanı meydanda koyup kaçarlar evlerine
ve bir nice mürtede hançer üşürürler
ve yeşil bir ağaç gibi gülen
ve merasimsiz ağlayan,
ve ana avrat küfreden ki onlardır
destanımızda yalnız onların maceraları vardır
Demir, kömür ve şeker
ve kırmızı bakır
ve mensucat
ve sevda ve zulüm ve hayat
ve bilcümle sanayi kollarının
ve gökyüzü ve sahra ve mavi okyanus
ve kederli nehir yollarının,
sürülmüş toprağın ve şehirlerin bahtı
bir şafak vakti değişmiş olur,
bir şafak vakti karanlığın kenarından onlar ağır ellerini
toprağa basıp doğruldukları zaman.
En bilgin aynalara en renkli şekilleri aksettiren onlardır.
Asırda onlar yendi, onlar yenildi.
Çok sözler edildi onlara dair ve onlar için:
zincirlerinden başka kaybedecek şeyleri yoktur denildi.

KADINLARIMIZ
Ayın altında kağnılar gidiyordu.
Kağnılar gidiyordu Akşehir üstünden Afyon'a doğru.
Toprak öyle bitip tükenmez.
dağlar öyle uzakta,
sanki gidenler hiçbir zaman
hiçbir menzile erişmeyecekti.
Kağnılar yürüyordu yekpare meşeden tekerlekleriyle.
ve onlar
ayın altında dönen ilk tekerlekti.
Ayın altında öküzler
başka ve çok küçük bir dünyadan gelmişler gibi
ufacık, kısacıktılar
ve pırıltılar vardı hasta, kırık boynuzlarında
ve ayakları altında akan
toprak
toprak
ve
topraktı
Gece aydınlık ve sıcak
ve kağnılarda tahta yataklarında
koyu mavi humbaralar çırılçıplaktı.
ve kadınlar
birbirlerinden gizleyerek
bakıyorlardı ayın altında
geçmiş kafilelerden kalan öküz ve tekerlek ölülerine.
Ve kadınlar
bizim kadınlarımız:
korkunç ve mübarek elleri,
ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle
anamız, avradımız, yarimiz
ve sanki hiç yaşamamış gibi ölen
ve soframızdaki yeri öküzümüzden sonra gelen
ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız
ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki
ve karasabana koşulan
ve ağıllarda
ışıltısında yere saplı bıçakların
oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan
kadınlar
bizim kadınlarımız
şimdi ayın altında
kağnıların ve hartuçların peşinde
harman yerine kehribar başaklı sap çeker gibi
aynı yürek ferahlığı,
aynı yorgun alışkanlık içindeydiler.
Ve on beşlik şarapnelin çeliğinde
ince boyunlu çocuklar oynuyordu.
Ve ayın altında kağnılar
yürüyordu Akşehir üstünden Afyon'a doğru


bayrak.jpg

GAZİ DESTANI

Gücüm yetse keşke yazsam bir destan
Okunsa istekle nihayete dek
Başımızda her gün o Başkumandan
Methini söylerim kıyamete dek

Onunçün açılır sümbül menekşe
Cihanda adını söyler her köşe
Nüfuzu yürüdü dağ ile taşa
Methini söylerim kıyamete dek

On yılda yüzlerce yılı aştırdı
Şanlı geçmişleri deşti deştirdi
Okuyup yazmayı kolaylaştırdı
Methini söylerim kıyamete dek

Varsın geçsin benim yaşım yetmişi
Son on yılda gördüm en büyük işi
İster er meydanı böyle er kişi
Methini söylerim kıyamete dek

Geçit tünel oldu her çetin kaya
Şimdi tirendeyiz yürürdük yaya
Dünya imreniyor Gazi Paşa'ya
Methini söylerim kıyamete dek

Sohbetinin doyum olmaz tadına
Odur haklarını veren kadına
Aşık Hasan derler benim adıma
Methini söylerim kıyamete dek

Arık toprağa yaslanı yaslanı
Sığır güderken yazdım ben bu destanı
Nasıl methedeyim böyle aslanı
Methini söylerim kıyamete dek


Aşık HASAN

karanfil.gif

HALİME GIZ
Halime gız çay asagı gidiyor
Kasıyınan gözü gel gel ediyor
Kardasları yanı sıra gidiyor

Usul boylarina kurban olayim
Sallan da boylarina bakayim
Gerdanina liralari takayim

Fistan giymis etekleri gög idi
Anan yodlu kimden aldin ögüdü
Evvel küçügü idi simdi büyüdü

Usul boylarina kurban olayim
Sallan da boylarina bakayim
Gerdanina liralari takayim

19 Mayıs 1919 Mustafa Kemal Samsun'da

Büyük Nutuk'ta, 1919 yılı Mayıs'ın 19'uncu günü Samsun'a çıktım. diyen Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün, Kurtuluş Mücadelesi'ni başlatmak üzere Samsun'a çıkışıyla ilgili çeşitli kaynaklarda yer alan bilgiler bu tarihi olayın tüm detaylarını açıkça ortaya koyarken, bazı notlar ise ilginç anekdotlar olarak tarihe mal oldu.
Araştırmacı yazar Baki Sarısakal'ın anlatımlarından derlenen bilgilere göre, bölgede asayişi sa ğlaması için 9. Ordu Komutanı olarak görevlendirilen Mustafa Kemal, kurtuluş mücadelesi planlarıyla ve beraberindeki 55 maiyetiyle bir cuma günü öğleden sonra ,Pandarme adlı gemiyle Samsun'a doğru yola çıkar.

Fırtınalı bir pazartesi günü Samsun sahiline demir atan ve bilinen adıyla Bandırma Gemisi'ndeki Mustafa Kemal ve arkadaşlarını ilk olarak Havuzlu İsmail'in kullandığı sandalla Kurmay Binbaşı Mahmut Ekrem Bey karşılar.

Güvertede bulunan Mustafa Kemal'in yanına giden Mahmut Ekrem Bey selam verir ve Hoş geldiniz Paşam diyerek Mustafa Kemal'i Samsun'da ilk karşılayan kişi olur.

Kurtuluş Mücadelesi'ni başlatacak olan Mustafa Kemal'i karaya ise Karakaş Mustafa lakaplı kayıkçı çıkarır. Uzun yıllar Mustafa Kemal'i karaya Havuzlu İsmail'in mi, yoksa Karakaş Mustafa'nın mı çıkardığı tartışılsa da daha sonra resmi olarak Karakaş Mustafa'nın çıkardığı kabul edilerek Karakaş'a ölümünde resmi tören yapılır.

Bugün, Asri Mezarlık'ta yatan Havuzlu İsmail'in (Yurtsever) de Mustafa Karakaş'ın da mezar taşlarında Atatürk'ü Samsun'da karaya çıkaran kişi oldukları yazısı yer alıyor.

AYAKTA KALAN TEK İSKELE

Mustafa Kemal ve arkadaşları Samsun'a ilk adımlarını Reji İskelesi'nden atarlar. Birinci Dünya Savaşı'nda Ruslar tarafından kentin bütün iskeleleri bombalanmış ancak bir tek Fransızlara ait Reji İskelesi sağlam kalmıştır.

Fransızlar o dönemde Samsun'da kurulu bir fabrikada (Reji) sigara üretmektedirler. İskele'nin adı bu nedenle Tütün İskelesi olarak da geçmektedir.

Mustafa Kemal ve arkadaşlarını Samsun'da küçük bir grup karşılar. Karşılamada Samsun Mutasarrıfı İbrahim Ethem bey bulunmamaktadır. Mutasarrıf rahatsız olduğunu belirterek yerine Muhasebe Müdürü Osman Bey'den heyeti karşılamasını ve ağırlama işleriyle ilgilenmesini istemiştir.

Mustafa Kemal'in Samsun'a çıkışına ait canlandırma dışında fotoğrafının ise bulunmadığı belirtiliyor.

KONAKLAMA

Mustafa Kemal ve arkadaşları kalabalık oldukları için tek otele yerleştirilemezler. Atatürk ve bir grup maiyetiyle birlikte Jean İonnis Mantika'ya ait olan Mantika Palas,a yerleştirilirler. Diğerleri ise bugünkü Samsun Ticaret ve Sanayi Odası'nın yerinde bulunan o zamanki Karadeniz Oteli'nde kalırlar.

Mantika Palas, uzun yıllar Mıntıka Palas olarak adlandırılmış ve günümüzde Gazi Müzesi olarak kullanılıyor.

Atatürk'ün Samsun'a gelişi İngilizler tarafından tedirginlik yaratırken, halk tarafından henüz önemi anlaşılamamıştır. Beş yıl sonra (20 Eylül 1924) büyük coşkuyla karşılanacak olan Mustafa Kemal'in Samsun'a ilk gelişi ise o günkü gazetelerde yeterince yer bulmaz.

25 Mayıs'ta Havza'ya giden Mustafa Kemal, bazı kaynaklara göre Mantika Palas'ta kısa süre konaklamış, Samsun'dan ayrıldıktan sonra 'eski Ankara yolu' olarak bilinen güzergah üzerindeki Avdan Köyü'nde karargah kurup bir süre de burada kaldıktan sonra Havza'ya geçtiği belirtiliyor.

19 MAYIS KUTLANIYOR

Mustafa Kemal'in Samsun'a çıkışı ve Kurtuluş Mücadelesi'ni başlatışı Cumhuriyetin ilanından sonra 1938 tarihine kadar Gazi Günü adıyla Samsun'da yerel olarak kutlanır. Daha sonra ise Atatürk'ün Milli Mücadeleyi başlatmak üzere 19 Mayıs 1919'da Samsun'a ayak basması 20 Haziran 1938'de çıkarılan bir kanunla milli bayram olarak kabul edilir.

Bugünkü kutlamaların temelini oluşturan beden eğitimi ve spor gösterilerini ise Türkiye'de ilk kez 12 Mayıs 1916'da erkek öğretmen okulu öğrencileri yapmışlar, daha sonra bu gösteriler bir gelenek haline getirilmiş.

1938'de 19 Mayıs'ın Gençlik ve Spor Bayramı” olarak kanunlaşmasından sonra ise bu gösteriler de resmi bayram gününe alınmış, daha sonra kutlamalar 19 Mayıs Atatürk'ü Anma ve Gençlik ve Spor Bayramı adı altında gerçekleştirilmeye başlanmıştır.

DOĞUM GÜNÜ VE SAMSUN

Samsun için ayrı bir önemi olan 19 Mayıs her yıl kentte çeşitli etkinliklere sahne oluyor. Özel bir kutlama programı gerçekleştirilen Samsun'da 25 Mayıs tarihine kadar devam eden festival niteliğindeki kutlamalarda açık hava konserleri, ışık gösteriler, yarışma, panel, konferans, sergi, tiyatro, şiir dinletisi, defile ve çeşitli sportif faaliyetler yer alıyor.

19 Mayıs akşamı ise Cumhuriyet Meydanı'nda Atatürk için doğum günü pastası kesiliyor. Bir kaç yıldır sürdürülen bu gelenek, 1936 yılında İngiltere Büyükelçiliği'nin, Kral 8. Edvard'ın tebrik amacıyla bilgi edinme isteğiyle Dışişleri Bakanlığı'na yaptığı başvuru üzerine verilen resmi yanıtta Atatürk'ün doğum tarihi 19 Mayıs 1881 olarak gösterilmesi dolayısıyla gerçekleştiriliyor.

BANDIRMA VAPURU

19 Mayıs denilince ilk akla gelen isim olan Bandırma Vapuru'nun orijinal planları kullanılarak inşa edilen birebir kopyası ise bugün Samsun sahilinde müze gemi olarak ziyarete açık tutuluyor.

2000 yılında yapımına başlandıktan sonra 3 yıl önce tamamlanarak Doğu Park'ta düzenlenen alanda ziyarete açılan müze gemi Bandırma Vapuru özellikle 19 Mayıs Atatürk'ü Anma ve Gençlik ve Spor Bayramı nedeniyle kente gelen ziyaretçilerden büyük ilgi görüyor.

(aa)






SİVASTOPOL MARŞI
Sivastopol önünde yatan gemiler
Atar da nizam topunu, yer gök iniler
Yardımcıdır bize kırklar yediler

Aman da padişahım izin ver bize
İzin de vermez isen dök bizi denize

Sivastopol önünde yıkık minare
Düşman dedikleri gelmez imane
Erenler geliyor bize imdada

Aman da padişahım izin ver bize
İzin de vermez isen dök bizi denize

Aman!
Anam benim de ulu yola durursa
Ak saçını da kelep kelep yolarsa
Hani benim oğlum diye sorarsa
Saklaman, gizlemen, öldü den varın

YEMEN TÜRKÜSÜ

Merhametsiz padişahlar askeri
On senedir eğliyorlar Hicaz'da
Genç iken kocadım yitirdim yari
Soyka Yemen yiğit koymadı bizde

Ne olur karlı dağlar ne olur
Asker yarim gelse yaralarım ey'olur

Padişaha söylen yari göndersin
Bu kanunu bu zakkumu döndersin
On seneyi bir seneye indirsin
Hiç mi merhamet yok Sultan Aziz'de

Ne olur karlı dağlar ne olur
Asker yarim gelse yaralarım ey'olur

cumhuriyet_yemek1.jpg

ATATÜRK*BAYRAK

ÇİÇEK DAĞI

Çiçekdağı derler de, var mı sana zararım
Yâr yitirdim uğrun uğrun ararım
Üç güneydi benim kavli kararım
Beş gün oldu nazlı yârim gelmedi
Derdime bir derman ver Çiçekdağı
Yârim hey, yine mi ben yandım

Hana vardım han değil
Penceresi cam değil
Bugün ben yâri gördüm
Ölürsem de gam değil

Çiçekdağı derler garibin yurdu
Hep orada arttı efkârı derdi
Zâlim felek beni yârden ayırdı
Yârden ayrılması zor Çiçekdağı
Yârim hey, yine mi ben yandım

Hana vardım han değil
Penceresi cam değil
Bugün ben yâri gördüm
Ölürsem de gam değil


Çiçekdağı derler methini etmek
Kolaymıdır seni terkedip gitmek of!
Hele şu gurbetin kahrını çekmek
Gel onu da bana sor Çiçekdağı
Şâhım hey, yine mi ben yandım

Hana vardım han değil
Penceresi cam değil
Bugün ben yâri gördüm
Ölürsem de gam değil

BÜLBÜL HAYLİ OLDU BAĞDAN GİDELİ
UZAK BAĞDA ÖTEN NEŞET HOŞGELDİN
AŞIKLARIN HEPSİ HAKTAN BADELİ
GÖZÜMÜZDE TÜTEN NEŞET HOŞGELDİN

SEN BİZİM OVAYA TÜRKÜLER EKTİN
EKTİĞİN TÜRKÜDEN ÇEKTİN HA ÇEKTİN
GÖNÜL DOLUSUNU GURBETE DÖKTÜN
BİR GELİP BİR GİDEN NEŞET HOŞGELDİN

İNCE İNCE GURBET YAKAR İNSANI
SILADAN AYRILMAM DERDİN HA GARDAŞ HANI
GÜZEL TOPRAĞIMIN EY BÜLBÜL CANI
GAMLI GAMLI YATAN NEŞET HOŞGELDİN

SERİN OLUR ILGAZ DAĞININ BAŞI
SENİNLE ÇOK YEDİK EKMEĞİ AŞI
MAHSUNİ ŞERİFİN GARA GARDAŞI
BİR DOĞUP BİR BATAN NEŞET HOŞGELDİN

KADINLARIMIZ

Ayın altında kağnılar gidiyordu.
Kağnılar gidiyordu Akşehir üstünden Afyon'a doğru.
Toprak öyle bitip tükenmez.
dağlar öyle uzakta,
sanki gidenler hiçbir zaman
hiçbir menzile erişmeyecekti.
Kağnılar yürüyordu yekpare meşeden tekerlekleriyle.
ve onlar
ayın altında dönen ilk tekerlekti.
Ayın altında öküzler
başka ve çok küçük bir dünyadan gelmişler gibi
ufacık, kısacıktılar
ve pırıltılar vardı hasta, kırık boynuzlarında
ve ayakları altında akan
toprak
toprak
ve
topraktı
Gece aydınlık ve sıcak
ve kağnılarda tahta yataklarında
koyu mavi humbaralar çırılçıplaktı.
ve kadınlar
birbirlerinden gizleyerek
bakıyorlardı ayın altında
geçmiş kafilelerden kalan öküz ve tekerlek ölülerine.
Ve kadınlar
bizim kadınlarımız:
korkunç ve mübarek elleri,
ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle
anamız, avradımız, yarimiz
ve sanki hiç yaşamamış gibi ölen
ve soframızdaki yeri öküzümüzden sonra gelen
ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız
ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki
ve karasabana koşulan
ve ağıllarda
ışıltısında yere saplı bıçakların
oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan
kadınlar
bizim kadınlarımız
şimdi ayın altında
kağnıların ve hartuçların peşinde
harman yerine kehribar başaklı sap çeker gibi
aynı yürek ferahlığı,
aynı yorgun alışkanlık içindeydiler.
Ve on beşlik şarapnelin çeliğinde
ince boyunlu çocuklar oynuyordu.
Ve ayın altında kağnılar
yürüyordu Akşehir üstünden Afyon'a doğru


(ANNELER GÜNÜ NEDENİYLE TÜRK ANALARINA İTHAF OLUNUR)

TÜRK MILLETI

Bitsin artık dövüs kavga
Haydı haydı Türk milleti
Çalışalım dalga dalga
Haydı haydı Türk milleti

Komşular kana bulandı
El gitti ay'a dayandı
Dünya kalktı hep uyandı
Haydı haydı Türk milleti

Çok uyuduk bunca yıldır
Uyan kimliğini bildir
Duracak zaman değildir
Haydı haydı Türk milleti

Gelin ile kızın ile
Her tarafta bezin ile
Tüm olanca hızın ile
Haydı haydı Türk milleti

Sen büyük millet'tin ezel
Böyle zayıf durma düzel
Dilin güzel, tinin güzel
Haydı haydı Türk milleti

Hepimiz bacı birader
Çalışana kimler ne der
Mahzuni Şerif beraber
Haydı haydı Türk milleti

KIRŞEHİR ÖZLEMİ
Şemsi yastıman devamı

Harmana denk gelse, düvene binsem
Şöyle dabaz olup, kaşınsa ensem
Acık bağ bellesem, acık dinlensem
Çayıra bir pala sermek istiyom.

Bağ bozumu üzüm haftına batsak
Bekmez kazanına hayvalar atsak
Boranıynan damla şiresi datsak
Arı soksa, çamır sürmek istiyom.

Üç arkadaş şöyle bir bahça bulsak
Çalpıdan hatlayıp, bir üzüm yolsak
Sağbısı dutsa da, bir rezil olsak
O tatlı günlere ermek istiyom.

Seğirdip, dolaşsak hep tarla dapan
Keklik dutmak için kursaydık kapan
Daş döğüşü olsa, vızlasa sapan
Kafamı, gözümü yarmak istiyom.

Bilmem ki olur mu gine becerim ?
Çayırda oynasak zıkka, acerim
Terleyip, karakıp, bir su içerim
Dalağım kabarıp, böğrmek istiyom.

Enteremi giysem, sümüğüm aksa
Koluma silerim, yağlığım yoksa
(Başangı) dır diye mahalle bıksa
Kesekle camları kırmak istiyom.

Cesurluğum dutsa, şöyle kasılsam
Yaylıların arkasına asılsam
Kımçıyı yiyince yere yassılsam
Yollarda ağlayıp durmak istiyom.

Ceviz kaval etsem, sakam da toksa
Çızgılı oynarım, eneğim çoksa
Koluma söylerken bir döğüş çıksa
Sumsuk yimek, hem de cırnak istiyom

Tok, çik, opban, mirre bir aşşık atsam
Sakanın dımığna kurşun akıtsam
Üç yüz enek ütüp, cebe bakıtsam
(Ne şişiyon la) dedirmek istiyom.

Görür m-ola bu fakirin gözleri
Delice Çay'ını, berrak özleri
Kıssıkkaya serinledir bizleri..
Neyleyım denizi, ırmak istiyom.

Kim sorarsa yazdın bunları niye ?
Gelecek nesile kalsın hediye
Kırşehir'de doğdum, Türkmen'im dıye
Her yerde göğsümü germek istiyom.

Ey Şemsi Yastıman, ümitli kulsun
Kısmet ise gayen yerini bulsun
Hemşeriler buna vasıta olsun
Kırşehir'e selam vermek istiyom.

KIRŞEHİR ÖZLEMİ
Şemsi Yastıman (1)

Ölmez, sağ olursam bu yaz inşallah
Sılayı bir daha görmek istiyom
Kırşehir'e varsam ya ağşam, zabah
Topraklara. yüzüm sürmek istiyom

Kaman'ı, Mucur'u, Çiçekdağı'nı
Kındam, Dinekbağı, hem Özbağ'ını
Köylü, kentli, hastasını, sağını
Görüp bir muhabbet kurmak istiyom.

Hacı Bektaş, Ahi Evran Sultanı
Aşık Paşa, Kaya Şeyhi cananı
İmarette neslim Şeyh Süleyman'ı
Aşk ile bağrıma sarmak istiyom.

Ahievran, çarşı içi, hökümet
Kümbetaltı, Kayabaşı, İmaret.
Akrabayı, eşi dostu ziyaret
Uğrayıp, hal-hatır sormak istiyom.

Ne büyüktür zevki yurdu görmenin
Kaç senenin hasretine ermenin
Dört bir yanda methedilen termenin
Şifalı suyuna girmek istiyom.

Halam sağ olsa da, sesim duysaydı
Cebime devramel, iğde koysaydı
(Şunda yi) diyerek alma soysaydı
Cevizi de dişle kırmak istiyom.

Bir de gitsem tezem beni görseydi
İçi çokelikli dürüm dürseydi
Hele azıcık da sızgıt verseydi
O an pirzolayı yermek istiyom.

Dayım gilden acık köğtür aldırsam
Emmim gilden armıt kak'ı buldursam
Ceblerime şak leblebi doldursam
Töhmeleyip, uşgur kırmak istiyom.

Sögürmelik bir et çıksa satırdan
Höşmerim, çullama gitmez hatırdan
Kuşlukleyin hedik gelse tandırdan
Çölmeğin içine girmek istiyom.

Bir hağbe kemeyi yüklesem sırta
Çıksam bir alamaç yapacak sırta
Beş gö suvan, üç kaynamış yımırta
Bazlama içine sarmak istiyom.

Bunları her daim arzular özüm
Memleket mahsülü vücuda lüzum
Tokaloğlu kaysı, dıranı üzüm
Tek, yimeyim, şöyle dermek istiyom.

Bir dügün olsa da bir kayın gitsek
Dokuz butlu tavuk lafını etsek
Dam pilavu, gelse yisek tüketsek
Davullu zurnalı dernek istiyom.

Sevgidir Sevgi

Dışın güzelliği için kalayı
Yüreği pak eden sevgidir sevgi
Kula kazandıran cennet alayı
Hakkı ile hak eden sevgidir sevgi

Sevgi dolsun her nefeste içelim
Sevgiler ekelim sevgi biçelim

Sevgi dünyasına yalan giremez
Gönülden sevmeyen hakka eremez
Bakar ama perdelidir göremez
Perdeyi kaldıran sevgidir sevgi

Sevgi doldur badeleri içelim
Sevgiler ekelim sevgi biçelim

Garibim aklımı alan bir gözdür
Yanar yüreğimde aşkı bir közdür
Hayvan dünyasının nimeti azdır
İnsana çok eden sevgidir sevgi

Sevgi doldur badeleri içelim
Sevgiler ekelim sevgi biçelim

>> Neşet Ertaş >>

Sevgidir Sevgi

Yüzün Güzelliği Özün Coşkusu
İnsanı Var Eden Sevgidir Sevgi
O Dostun Cemali Yürek Tutkusu
Gönülü Yar Eden Sevgidir Sevgi

Sevgi Dolsun Badelere İçelim
Sevgiler Ekelim Sevgi Biçelim
Sevgi Dolsun Her Nefeste İçelim
Sevgiler Ekelim Sevgi Biçelim

Sevgi Dünyasına Yalan Giremez
Sevgiyi Bilmeyen Dosta Eremez
Perdelidir Dostluk Her Can Göremez
Perdeyi Kaldıran Sevgidir Sevgi

Neşet Ertaş

YEMEN TÜRKÜSÜ

Merhametsiz padişahlar askeri
On senedir eğliyorlar Hicaz'da
Genç iken kocadım yitirdim yari
Soyka Yemen yiğit koymadı bizde

Ne olur karlı dağlar ne olur
Asker yarim gelse yaralarım ey'olur

Padişaha söylen yari göndersin
Bu kanunu bu zakkumu döndersin
On seneyi bir seneye indirsin
Hiç mi merhamet yok Sultan Aziz'de

Ne olur karlı dağlar ne olur
Asker yarim gelse yaralarım ey'olur

SİVASTOPOL MARŞI
Sivastopol önünde yatan gemiler
Atar da nizam topunu, yer gök iniler
Yardımcıdır bize kırklar yediler

Aman da padişahım izin ver bize
İzin de vermez isen dök bizi denize

Sivastopol önünde yıkık minare
Düşman dedikleri gelmez imane
Erenler geliyor bize imdada

Aman da padişahım izin ver bize
İzin de vermez isen dök bizi denize

Aman!
Anam benim de ulu yola durursa
Ak saçını da kelep kelep yolarsa
Hani benim oğlum diye sorarsa
Saklaman, gizlemen, öldü den varın

Şeker Oğlan

Gayadan bakan oğlan
Kakili sarkan oğlan
Gece gelme gündüz gel
Horuzdan korkan oğlan

Amman şeker oğlan
Usdan bekar oğlan
Anasına darılmış
Damda yatan oğlan

Elinde de nacak
Sandım bana vuracak
İrkeklerin günahı
Gızlardan sorulacak

Amman şeker oğlan
Usdan bekar oğlan
Anasına darılmış
Damda yatan oğlan



NAZLI YÂRDAN GELDİ BANA BİR NAME

Nazlı yârdan geldi bana bir name
Eğer doğru ise kırdı belimi
Dediler ki yarini yad iller almış
Kadir Mevlam nasib eyle ölümü

Bülbüle söyleyin gülüne konsun
Beni yârdan eden Allah'tan bulsun
Sabreyle sevdiğim ilkbahar olsun
Terkedeyim vatanımı ilimi

Ak yâri gördükçe ağladım coştum
Al elinden dolu badeler içtim
Kötüler sandı ki ben yârdan geçtim
Ölmeyince çeker miyim elimi

Karac'oğlan derki konmadan göçmem
Her olur olmaza sırrımı açmam
Kötüler köprü olsa üstünden geçmem
Taşık suya uğradırım yolumu

İLİM KIRŞEHİR

Nasıl methedeyim Kırşehir seni
Bürünün yeşile cennet misali
Koca Buzluk sana çevirmiş yönü
Kokar burcu burcu gülün Kırşehir

Herbir yanın dağlar ile çevrili
Kılıçözü tam bağrında kıvrılı
Naldöken Dağında kuşlar yavrulu
Eser küfül küfül yelin Kırşehir

Bir yanında Mucur, bir yanın Kaman
Çiçekdağı başından hiç gitmez duman
Hacıbektaş'ta ilçen idi bir zaman
Söylese derdini dilin Kırşehir

Anadoluya bağdaş kurup oturun
Ahi Evran, Aşıkpaşa; yatırın
Yunusu da öksüz koman getirin
Evliyalar diyarı ilim Kırşehir

Tarihte şanlı idin şanlı ezeli
O mübarek insan; şeyh Edebali
Göster nerde yatar ulu Türkmani
Birde Cacabeyi bilin Kırşehir

Bahar gelir türlü çiçek bezenin
Güz gelince dökülür hep gazelin
Çatıkkaş olur hep senin güzelin
Kokar burcu burcu gülün Kırşehir

Yeter Aşık Duursun; bu kadar yeter
Aşıklar dünyada Matahın satar
Gurbette vatanım burnumda tüter
Bedestendir bana çölün Kırşehir


NE GÜZEL YARATMIŞ

Ne güzel yaratmış seni yaradan
Esmesin sevdiğim yeller incidir
Güzelsin sevdiğim gülden goncadan
Uzanmasın sana yar yar eller incidir

Kipriklerin oktur kaşın yay kimi
Gözlerin aklımı etti zay gimi
Cemalin güneşe benzer yüzün ay gimi
Değmesin zülüfler yar yar teller incidir
N.Ertaş

Güzelliğin on para etmez

Güzelliğin on par'etmez
Bu bendeki aşk olmasa
Eğlenecek yer bulaman
Gönlümdeki köşk olmasa

Tabirin sığmaz kaleme
Derdin dermandir yareme
İsmin yayılmaz aleme
Aşıklarda meşk olmasa

Kim okurdu kim yazardı
Bu düğümü kim çözerdi
Koyun kurt ile gezerdi
Fikri başka başk'olmasa

Güzel yüzün görülmezdi
Bu aşk bende dirilmezdi
Güle kıymet verilmezdi
Aşık ve maşuk olmasa

Senden aldım bu feryadı
Bu imiş dünyanın tadı
Anılmazdı Veysel adı
O sana aşık olmasa

KURTULAMAZ

İnsan ömrü kara benzer
Erimekten kurtulamaz
Sona doğru azar azar
Yürümekten kurtulamaz

Gençlik açılmamış güldür
İlim çağı tatlı baldır
Sonu yaprak dökmüş daldır
Kurumaktan kurtulamaz

Reyhani yar yara kalsa
Gönül neşe ile dolsa
Aslı som altından olsa
Çürümekten kurtulamaz

BAĞLAR

Demedim mi gönül kalkıp yürüme
Birgün yollarını harami bağlar
Dertliysen derdini dertsize deme
Dertsiz hekim olsa yara mı bağlar

Yazılan kaderdir başa gelince
Suç sende ayağın taşa gelince
Kudretin damlası coşa gelince
Onu bent mi eyler dere mi bağlar

Oku sayfasını geçen çağların
Yaprağı dökülmüş nice bağların
Adeti böyledir yüksek dağların
Aslı'ya yol verir Kerem'i bağlar

Ben de Reyhani'yim susuz pınarım
Damlam coş ederse olmaz kenarım
Öldüğümü duysa o nazlı yarim
Bilmem al mı giyer kara mı bağlar

BİRGÜN

Deryalar yanmaz diyenler
Denizler de yanar birgün
Nehir içip doymayanlar
Damla içen kanar birgün

Çiçek solar fikir solmaz
Derya damla ile dolmaz
Evladın kötüsü olmaz
Atasını anar birgün

Sözüm söz deyip övünme
Özüm öz deyip övünme
İşim düz deyip övünme
Çark tersine döner birgün

Kesilmez mevladan umut
Bir mürşidin elini tut
Gelir rüzgar gider bulut
Elbet yağmur diner birgün

Gel Reyhani hayal kurma
Yolu bilmeyene sorma
Kendini yüksekte görme
Gökler yere iner birgün

Ne Ağlarsın Benim Zülfü Siyahım

--------------------------------------------------------------------------------

Ne Ağlarsın Benim Zülfü Siyahım,
Bu Da Gelir Bu Da Geçer Ağlama.
Göklere Erişti Feryadım Ahım,
Bu Da Gelir Bu Da Geçer Ağlama.

Bir Gülün Çevresi Dikendir Hardır,
Bülbül Gül Elinden Ah İle Zardır.
Ne De Olsa Kışın Sonu Bahardır,
Bu Da Gelir Bu Da Geçer Ağlama.

Daimi'yem Her Can Ermez Bu Sırra,
Eyüp Sabır İle Gitti Mısır’a,
Koyun Oldum Ağladım Ardı Sıra,
Bu Da Gelir Bu Da Geçer Ağlama.

Yöre: Erzincan

BAŞLAR

Bekle ağaç meyve versin
Taş ondan öteye başlar
Mevsim sonbahara ersin
Kış ondan öteye başlar

Üç kapıyı açacaksın
Dört pınardan içeceksin
Altı şartı seçeceksin
Beş ondan öteye başlar

Gel gülü yandırma bülbül
Önce ağla sonradan gül
Ölüm en son nokta değil
İş ondan öteye başlar

Reyhani can yakacağın
Tükenmedi çekeceğin
Asıl gözden dökeceğin
Yaş ondan öteye başlar

HAKİM BEY

Gene tehir etme üç ay öteye
Bu dava dedemden kaldı hakim bey
Otuz yıl da babam düştü ardına
Siz sağolun o da öldü hakim bey
Kırk yıl önce yani babam ölünce
Kadılıklar hakimliğe dönünce
Mirasçılar tarla takım bölünce
İrezillik beni buldu hakim bey
Yaşım yetmiş iki usandım gel git
Bini geçti burda yediğim zılgıt
Eğer diyeceksen bana ne öl git
Oğlumun bir oğlu oldu hakim bey
Sekiz evlek tarla bir geverlik su
Yüz yılda hüküme bağlanmaz mı bu
Kazanmasam da hu kazansam da hu
Canım ta bunuma geldi hakim bey
Keşife meşife damgaya harca
Kanımız kurudu harca da harca
Sayenizde avukatlar yıllarca
Fakiri yoldu da yoldu hakim bey
Mübaşir itekler katip zırvalar
Değişti bizde de güya devirler
Yüz yıl önce adam yiyen gavurlar
Tapucuyu aya saldı hakim bey
Kabahat sizde mi kanunlarda mı
Şaşırdım billahi yolu yordamı
Kızma sözlerime alam kadanı
Sıkıntıdan içim doldu hakim bey
Mülkün temeliydi adalet hani
Bizim hak temelde saklı mı yani
Çıkartıp da versen kim olur mani
Yoksa hırsızlar mı çaldı hakim bey
Hem davacı pişman hem de davalı
Bu yolda tükettik çulu çuvalı
Sabret makamından çalma kavalı
Sürüler ekine daldı hakim bey
Abdurrahim Karakoç

MERT DAYANIR NAMERT KAÇAR

Mert dayanır namert kaçar
Meydan gümbür gümbürdenir
Şahlar şahı divan açar
Divan gümbür gümbürdenir
Yiğit kendini öğende
Oklar menzilin döğende
Sespe kalkana değende
Kalkan gümbür gümbürdenir
Ok atılır kalasından
Hak saklasın belasından
Köroğlu'nun narasindan
Her yan gümbür gümbürdenir

BAĞDAT'A SEFER EDENLER

Bağdat'a sefer edenler
Hoylu'm nic'oldu gelmedi
Turna teline gidenler
Hoylu'm nic'oldu gelmedi
Bağdat'a sefer eyledim
Hoylu'm da kaldı gelmedi
Acem ile ceng eyledim
Hoylu'm da kaldı gelmedi
Düğünü bozup gidenler
Badeyi süzüp gidenler
Acem ile ceng edenler
Hoylu'm nic'oldu gelmedi
N'olsam koç Köğoğlu n'olsam
Hoylu'yu düşümde görsem
N'olaydı da ben de ölsem
Hoylu'm da kaldı gelmedi

YÜRÜ BRE YALAN DÜNYA


Yürü bre yalan dünya
Senden murad alınır mı
Pek dolukmuş humar gözler
Buna çare bulunur mu

Hem okudum hemi yazdım
Yalan dünya senden bezdim
Dağlar kovuğunda gezdim
Yiten yavru bulunur mu


Bahçelerde biter nergis
Ben ağlarım gece gündüz
Seher vaktı doğan yıldız
Yiten yavru bulunur mu

Karac'oğlan ağlar gülmez
Halin nedir diyen olmaz
Giden yavru geri gelmez
Yiten yavru bulunur mu

BENDEN SELAM OLSUN BOLU BEYİ'NE

Benden selam olsun Bolu Beyi'ne
Çıkıp şu dağlara yaslanmalıdır
Ok gıcırtısından kalkan sesinden
Dağlar seda verip seslenmelidir
Düşman geldi bölük bölük dizildi
Alnımıza kara yazı yazıldı
Tüfenk icad oldu mertlik bozuldu
Eğri kılıç kında paslanmalıdır
Köroğlu düşer mi hele şanından
Çogunu ayırır er meydanından
Kırat köpüğünden düşman kanından
Çevrem dolup şalvar ıslanmalıdır

Original Message -----
From: Alaattin AVCI
To: ismim@benimadresim.com
Sent: Monday, May 29, 2006 2:26 PM


kozanoğlu dostları ile oturmuş sohbet ediyorlarmış
konu dönmüş dolaşmış sulara gelmiş.
"Şuranın suyu iyidir"
"Buranın suyu hafiftir"
"Oranın suyu hazmettirir"
Kapı dibinde bekleyen uşuk, lafa karışmış:
Ağam doruktepenin suyu da iyidir?
Kozanoğlu lafa karışan uşuğu kızmış
Hadi al şu testiyi git doruktepeden su doldur getir!
uşak düşmüş yola yayean yapıldak iki gün yol gitmiş yolda giderken bir tanıdığına raslamışx adam sormuş
hayrola yahu sen burularda ne arıyorsun?
Samandağında bir b..k yedim doruk tepeye ağzımı yıkamaya gidiyorum demiş.


EKSİK OLMAZ DI

Mal güderken araziye uyardık.
Geven (ı) söker ütülerdik (2) kıyardık.(3)
Acıktığımız yerde yerdik doyardık.
Belimizde azzık (4) eksik olmazdı.

Hergi (5) ikileyip tohum ekerdik.,
Patlıcan büberle firek (6) dikerdik.
Gezip dolaşırken çiğdem sökerdik.
Elimizde kazzık eksik olmazdı.

Elde ne var ise biraz koyardık.
At eşşek öküzle, otlar yayardık.
Hergün bir acılı haber duyardık.
Dilimizden yazzık eksik olmazdı.



Topraksız ALKAN'ım dönülmez geri.
Hayâlle yaşadı o günden beri.
Saçı dökülen de kırışır deri.
Kelimizde çızzık (7) eksik olmazdı.



Seyyah Olup Şu Alemi Gezerim

---------------------------------
Seyyah Olup Şu Alemi Gezerim
Bir Dost Bulamadım Gün Akşam Oldu
Kendi Efkarımla Yar Yar Okur Yazarım
Bir Dost Bulamadım Gün Akşam Oldu

Bilmem Amelimden Yoksa Özümden
Ah Ettikçe Kan Yaş Gelir Gözümden
İki Elim Kalkmaz Yar Yar Oldu Dizimden
Bir Dost Bulamadım Gün Akşam Oldu

Kul Himmet Üstadım Ummana Daldım
Gelenden Geçenden Haberin Aldım
Mecnun Olup Şallar Yar Yar Giyip Dolandım
Bir Dost Bulamadım Gün Akşam Oldu

Kaynak : Kul Himmet

Sunayı Da Deli Gönül

Sunayı da deli gönül sunayı
Ben yoluna terk eyledim sılayı
Armağan gönderdim telli turnayı
İner gider bir gözleri sürmeli

Sabahtan uğradım yarin yurduna
Dayanılmaz firkatine derdine
Yıkılası karlı dağın ardına
Aşar gider bir gözleri sürmeli

Ateş yanmayınca duman mı tüter
Ak gerdan üstünde çimen mi biter
Vakti gelmeyince bülbül mü öter
Öter gider bir gözleri sürmeli

Karacaoğlan kapınıza kul gibi
Gönül küsüverse ince kıl gibi
Seherde açılmış gonca gül gibi
Kokar gider bir gözleri sürmeli

Karanfil Suyu Neyler?

Karanfil Suyu Neyler?
Güzel Kokuyu Neyler?
İki Baş Bir Yastıkta
O Göz Uykuyu Neyler?

Karanfilim Susuzum
Kaç Gündür Uykusuzum
Varsam Yarın Yanına
Dilim Durmaz Huysuzum


Yöre : Kırşehir
Kaynak : Muharrem Ertas

YARE GİDEM

Yare gidem yare gidem
Yareliyim nere gidem
Bu derdimin dermanını
Almaya ben yare gidem

Saçlarını ben öreyim
Buna dayanmaz yüreğim
Seni vermem Ezraile
Ben öleyim ben öleyim

Yar elinde yar elinden
Yareliyim yar elinden
Dermansız bir derde düştüm
Dermanı var yar elinden
N.Ertaş

race17.gif **KALKTI GÖÇ EYLEDÝ AVÞAR ELLERÝ.AÐIR AÐIR GÝDEN ELLER BÝZÝMDÝR.ARAP ATLAR YAKIN EDER IRAÐI.YÜCE DAÐDAN AÞAN YOLLAR BÝZÝMNDÝR.

DERE ORTA ÇEÞME ÝKÝ YAKANI-BÝRBÝRÝNDEN AYIRIYOR HALKANI-ALA TEPEYE VERMÝÞSÝN ARKANI-GAVUR KALESÝNE KERÇ OLSUN DÝYE

Bir Kökte Uzamış

Bir kökte uzamış sarmaşık gibi
Uzamış gerdana (yar yar) saçların güzel
Gözlerin ufukta bir ışık gibi
Kara bulut gibi (yar yar) kaşların güzel

Boynundaki turunç mudur nar mıdır
Adın huri midir Gülüzar mıdır
Gönlünde başkaları var mıdır
On beş on altı (yar yar) yaşların güzel

Her güzele eda ile salınmaz
Huri misin melek misin bilinmez
Emsalin dünyada yoktur bulunmaz
Cenneti âlada eşlerin güzel

Söz-Müzik Aşık Veysel-Neşet Ertaş

Değirmenin bendine

Değirmenin bendine,
Taş dönmüyor dönmüyor.
Döner kendi kendine,
Acar gelin arabadan inmiyor.

Değirmene taş koydum,
Taş dönmüyor dönmüyor.
Bir yastığa baş koydum,
Acar gelin arabadan inmiyor

KAMAN AĞIDI

Kaman'da uşak kalmadı
Redif gitti sürüyünen
Yatamıyom gece gündüz
Gelinlerin zarıyınan

Kars'ta kavga kuruluyor
Redif orda deriliyor
Mızıkalar vuruluyor
Trampetli boruyunan

Şimdi aslanlar güleşir
Yiğitler kana bulaşır
İnşallah Hızır ulaşır
Al bayraklı periyinen

tc-bayrak-1.gif

Sevgidir Sevgi

Dışın güzelliği için kalayı
Yüreği pak eden sevgidir sevgi
Kula kazandıran cennet alayı
Hakkı ile hak eden sevgidir sevgi

Sevgi dolsun her nefeste içelim
Sevgiler ekelim sevgi biçelim

Sevgi dünyasına yalan giremez
Gönülden sevmeyen hakka eremez
Bakar ama perdelidir göremez
Perdeyi kaldıran sevgidir sevgi

Sevgi doldur badeleri içelim
Sevgiler ekelim sevgi biçelim

Garibim aklımı alan bir gözdür
Yanar yüreğimde aşkı bir közdür
Hayvan dünyasının nimeti azdır
İnsana çok eden sevgidir sevgi

Sevgi doldur badeleri içelim
Sevgiler ekelim sevgi biçelim

>> Neşet Ertaş >>

BİR DOSTUMUZ 1970 DE YAZILAN MEKTUBU O ESNADA GEÇEN KONUŞMALARI YOLLAMIŞ
BEĞENİRSİNİZ İNŞALLAH

NÖRÜYON GARDAŞ NERDEN GELİP NEREYE
GİDİYON HELE BİR YOL OTUR BAKALIM.
NE VAR NE YOK.RAHAT GELDİN İNŞALLAH.
YOLLAR NASIL AÇIKMI.YOLCUYA SORULMAZ AMMA
AÇMISIN SUSUZMUSUN.
MİSAFİR UMDUĞUNU DEĞİL BULDUĞUNU YER
İŞTE YAVAN SOVAK İKRAMA GEÇER İNŞALLAH.
HELE BİR HABER VER.KİM ÖLE KİM KALA KİM EVLENDİ KİM KAÇTI.

AĞA İŞTE OĞLUNDAN SANA MEKTUP GETİRDİM.
BİR OKU HELE.

DERONU DİLDEN VECANI GÖNÜLDEN ÇOK KIYMATLI BABACIĞIM.BU MEKTUBU SANA HASAN EMMİYLE GÖNDERİYOM.İYİ ADAM HANİ HASAN EMMİ.ELİN GURBET ELİNDE YALNIZDA OLUNCA İNSAN HEMŞEHRİSİNİ ARIYOR.SAĞ OLSUN HASAN EMMİ BANA MELMEKETİ ARATMIYO.BU SENE EKİNLER İYİ DAĞAL DİYORLAR.YAĞMURDA YAMAMIŞ.BAĞLIK GÜNEVİ,SAYI HEP TOLU ALDIDA DEDİLERDİ.NE YAPTINIZ.BİÇEBİLECEĞİNİZ EKİN ÇIKTIMI.HANİ BURALARDA MOTUR DİYE BİR ŞEY ÇIKMIŞ.BABA BİZİM 10 GÜNDE SÜRDÜĞÜMÜZ TARLAYI 3 SAATTE SÜRÜYO.HANİ DESEMKİ,BİZDE ATI ÖKÜZÜ SATIP MOTORMU ALALIM.

BUNU DÜŞÜNMEN İÇİN YAZIYORUM.ANAM İYİDİR HERHALDE ONUNDA ELLERİNDEN ÖPERİM.HANE HALKININ HEPSİNE SONSUZ SELAMLAR.

KADERSİZ OĞLUN ALİ

E-MAİLLE GELEN MEKTUBU 1970 DE YAZILDIĞI SÖYLENEN MEKTUBU SİZLERE SUNUYORUZ.ESKİ MEKTUB VE DERLEMELERİ BEKLİYORUZ.

Site Yapımcısı

BADASI GEÇTİ

Şahman mı buğday mı tahıl seçilmez.
Hangisi ekmeklik, un olur bilmez.
Arpalar çavdarlar, kumdan geçilmez.
Elenmiş ceçbile badasıgeçti.

Yulafı biçmeden tarla da sattı.
Parasını aldı yükünü tuttu.
Her sene ekiyor hergi unuttu.
Gübre icaât oldu nadası geçti.

Ailenin ruhunu yoktan sıkarlar.
Okumaz, çalışmaz, güya bıkarlar.
Hanımlardan izin alıp çıkarlar.
Erkeklere evler ködesigeçti.

Nisbeten hadise sana uğrasın.
İster ezik ezik yapsın, ister doğrasın.
Arzu eder ise yaksın kuylasın.
Aksi felâketin modası geçti.

Topraksız ALKAN'ım derdim toplandı.
Sevgi serdim, saygısızca hoplandı.
Sözlerin ok gibi girdi saplandı.
Bundan sonra artık ötesi geçti.

Gurban Olduğum

Naz eyleme bana n'olur
Naz'ına gurban olduğum
Bakışların canım alır
Gözüne gurban olduğum
Canım gurban olsun sana
Gel görüyüm gana gana
Ben oluyum yanağına
Yüzüne gurban olduğum

Sensin şu gönlümün yari
Bağrıma koydun nari
Sallan da gel bana doğru
İzine gurban olduğum
Ne sarayın ne de köşkün
Garip gönlüm sana düşkün
Yüreğim de yanar aşkın
Közüne gurban olduğum

Neşet Ertaş

Eledim Eledim Hölük Eledim

Eledim Eledim Hölük Eledim,
Aynalı Beşikte Canan Bebek Beledim.
Büyüttüm Besledim Asker Eyledim,
Gitti De Gelmedi Canan Buna Ne Çare,
Yandı Ciğerim De Canan Buna Ne Çare.

Bir Güzel Simâdır Aklımı Alan,
Aşkın Sevdasını Canan Sineme Saran.
Bizi Kınamasın Ehl-İ Din Olan.
Gitti De Gelmedi Canan Buna Ne Çare,
Yandı Ciğerim De Canan Buna Ne Çare.

pirimap3_200.jpg

AMERİKA'YI TÜRKLER KEŞFETTİ

Amerika Kıtası'nı Türkler mi buldu"
Araştırmacı-tarihçi Cezmi Yurtsever, Piri Reis'in haritasındaki şifreleri çözerek Türkler'in Kristof Kolomb'dan 25 yıl önce Amerika Kıtası'nı bularak orada bir devlet kurduklarını iddia etti.

Yurtsever, Piri Reis'in 1513 yılında çizimini gerçekleştirdiği harita üzerindeki simgeler üzerinde sürdürdüğü çalışmalar sonucunda, haritadaki Küba'nın doğusunda bulunan kayık şekillerinin birer şifre olabileceği düşüncesinden yola çıkarak "Kayıklar ve Türkler" anlamına gelen "Turk and Casios" isimli bir ülkenin varolduğunu öğrendiğini söyledi.

Haritadaki kayık şekillerinin bulunduğu yerde bugün "Türk" adı geçen bir ülkenin bulunmasının tesadüf olmadığını belirten Yurtsever, "Piri Reis'in çizimini gerçekleştirdiği 1513 tarihli Antilya ülkesi haritası üzerindeki simgeler üzerinde sürdürdüğüm araştırmalar sonucunda Küba Adası'nın doğusunda kayık şekillerinin bulunduğunu öğrendim. Piri Reis, haritayı çizerken, Kristof Kolomb'un haritasından ve sadece kendisinin bildiği istihbarat raporlarından faydalanmıştı.
Aradan geçen yüzyıllar sonra Karaipler'de Küba ile Haiti adalarının doğusunda 'Türkler ve Kayıklar' ülkesinin varlığı ortaya çıkıyor. Uydu fotoğrafları, yer isimlerinin tarihi üzerinde yapılan araştırmalarda Türkler ve Kayıklar ülkesinin başkenti olan 'Grand Turk' ada isminin 16. yüzyılda yaşamış ve dünya hükümdarı sayılan Kanuni Sultan Süleyman'a batılıların verdiği şöhret olduğu ortaya çıktı.

Araştırmalarımda asıl şaşırtıcı olan ise, 1869 yılında Grand Turk yönetiminin İngilizler'in simgesi olan bayrak içinde Osmanlı Türk bayrağının hilal ve üç yıldız şeklinin bulunması oldu. Günümüzde bile İngiliz Uluslararası topluluğu içinde Türkler ve Kayıklar devleti olarak yer alan ülkenin tarihi geçmişinde Osmanlı'ya bağlılık gösteren Türkler tarafından kurulduğu gerçeği ortaya çıkıyor" dedi.

Türkler'in Kolomb'dan önce gittikleri, yerleşip ülke kurdukları ve isimlerini bölgeye bıraktıklarını savunan Yurtsever, söz konusu ülkenin 1869 ile 1873 yılları arasında kullandıkları ay yıldızlı işaretlerin daha sonra kaldırıldığını savunarak, "Grand Turk yönetiminin kısa süreli de olsa ay yıldızlı Türk bayrağı simgesini kullanmış olması Türkler'in Amerika Kıtası'nda devlet kurmuş oldukları gerçeğini ortaya çıkarıyor. Piri Reis'in haritasındaki şifrelerin çözümlenmesiyle dünya tarihinin yeniden yazılması gerekiyor. Leonardo Da Vinci'nin yaptığı Mona Lisa tablosundaki şifreler gibi Piri Reis'in de haritasında şifreler var. Ben bunları çözüyorum. Bunları zaman zaman açıklayacağım" diye konuştu.

KÖYLÜ KADINLAR

köylü kadınlar
fistanları güllü kadınlar

topraktan doğup da toprağı yoğurandıur onlar
veresiye canlarını doğurandır onlar

köylü kadınlar
fistanları güllü kadınlar

yüzleri güneştir onların yanık
ayakları topraktır onların yarık

doyulmadan güzelliğine
tarlalarda solandırlar

köylü kadınlar
fistanları güllü kadınlar

1970 B.ECEVİT


SÜRÜLER İÇİNDE SÜRMELİ KOYUN

Sürüler İçinde Sürmeli Koyun
Şafaklar Atıyor Sarhoşum Duyun
Son Kadehte Yaptın Bana Bir Oyun

Ni Yandasın Sürmeli Palazım Niyanda
Ellerim Saz Çalar Gözüm İhvanda

Aşağıdan Gelir Gelinin Göcü
Gelin Mi Ettiler Canımın İçi
Beş Sene Sakladım Verdiğin Saçı

Ni Yandasın Sürmeli Palazım Niyanda
Ellerim Saz Çalar Gözüm İhvanda

İki Çeşme Yaptım Altın Oluklu
Soyunu Bağladım Ala Balıklı
Bir Yar Sevdim O Da Benden Yanıklı

Ni Yandasın Sürmeli Palazım Niyanda
Ellerim Saz Çalar Gözüm İhvanda


Kaynak: Şemsi Yastıman
Derleyen: TRT Müz. Dair. Bşk.

Ankara;da Yedik Taze Meyvayı
Boşa Çiğnemişim Yalan Dünyayı
Keskin;den De Sildirmeyin Künyeyi
Söyleyin Anama Anam Ağlasın
Anamdan Başkası Yalan Ağlasın


Ankara;yla Şu Keskin;in Arası
Arasına Kara Duma Durası
Çok Doktorlar Gezdim Yokmuş Çaresi
Söyleyin Anama Anam Ağlasın
Babamın Oğlu Var Beni Neylesin


Trene Bindim De Tren Salladı
Zalim Doktor Ciğerimi Elledi
İyi-olursun Dedi Geri Yolladı
Söyleyin Anama Anam Ağlasın
Anamdan Başkası Yalan Ağlasın


Mezarım Başında Kuşlar Ötüşür
Benzim İçtim Ciğerlerim Tutuşur
Ağlama Hatice, Sefer Yetişir
Söyleyin Anneme Çalsın Nennimi
Kim Alırsa Alsın Nazlı Gelini


Binmiş Taksiye De Sefer Geliyor
Annesinin Ciğerini Deliyor
Gelin Hatice;yi Eller Alıyor
Söyleyin Anama Anam Ağlasın
Gelin Hatice;yi Kimler Eylesin


Mezarımı Derin Kazın Dar Olsun
Edirafıda Lale Sümbül Bağ Olsun
Ben Ölüyom Ahbaplarım Sağolsun
Söylen Kardaşıma Çalsın Sazımı
Kadir Mevlam Böyle Yazmış Yazımı

ERENLER

arzu ederdiniz bir yol görmeye
bugün bize hoş geldiniz erenler
muhabbet bağından güller dermeye
bugün bize hoş geldiniz erenler

tarihler boyunca bir milletiz biz
ilimce dünyayı vermiş idik hız
büyük bir babanın torunlarıyız
bugün bize hoş geldiniz erenler

iyi insan olmak her şeyin başı
kardeş biliyoruz her vatandaşı
anmak için bugün hacı bektaşı
bugün bize hoş geldiniz erenler

hisse alın çırakman'ın sözünden
zerre kaçmaz ariflerin gözünden
kemal atatürk'ün aydın izinden
bugün bize hoş geldiniz erenler

KAMAN AĞIDI

Kaman'da uşak kalmadı
Redif gitti sürüyünen
Yatamıyom gece gündüz
Gelinlerin zarıyınan

Kars'ta kavga kuruluyor
Redif orda deriliyor
Mızıkalar vuruluyor
Trampetli boruyunan

Şimdi aslanlar güleşir
Yiğitler kana bulaşır
İnşallah Hızır ulaşır
Al bayraklı periyinen

Altın yüzük ulanmaz

Altın yüzük ulanmaz
Suya atsan bulanmaz
El kızı değilmi ki
Kurban olsan inanmaz.

Sen az doldur sevdiğim içemiyom ben
Ne kadar güzelisen geçemiyom ben

Altın yüzük yaptırdım
Samsun usdalarına
Doktor ilaç vermiyo
Sevda hastalarına

Sen az doldur sevdiğim içemiyom ben
Ne kadar güzelisen geçemiyom ben

İnsanlar kendini bilebilseydi
Dünyada haksızlık kavga olmazdı
İnsan doğan yine insan ölseydi
Belki de dünyada hayvan kalmazdı

Hayvanlar yabanda sürüsüyünen
Geçinemez biri birisiyinen
İnsan cennetinin hurisiyinen
Sevişseydi Hak yabana salmazdı

Tüm canların hak olduğun bilmese
Hakkın aşkı yüreğine dolmasa
O güzel cemale aşık olmasa
Kul Garibim bu sazını çalmazdı
N. ERTAŞ

SÜVARİNİN TÜRKÜSÜ

Dörtnala gelip Uzak Asya'dan
Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan
bu memleket bizim.

Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak
ve ipek bir halıya benzeyen toprak,
bu cehennem, bu cennet bizim.

Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,
yok edin insanın insana kulluğunu,
bu davet bizim.

Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşçesine,
bu hasret bizim.

Dünya cennettir insana
Eşit olsun sana bana
Kıyılmasın hiçbir cana
Analar ağlamasın.

İsterim ki bu dünyada
Hiç kimse cahil kalmasın
Okusun ilmin kitabını
Cahilden akıl almasın

Gendi gendini yedenlere
İlim tahsil edenlere
İlime doğru gidenlere
Cahalet mani olmasın

İlim edenler nurlaşıyor
İlim etmeyen körleşiyor
İliminen dünya birleşiyor
Söyleki neden olmasın
NEŞET ERTAŞ

ACEM KIZI
Söz/müzik: Neşet Ertaş

Çırpınıp da şanovaya çıkınca
Eğlen şanovada kal acem kızı
Uğrun uğrun kaş altından bakarken
Can telef ediyor gül acem kızı

Seni saran oğlan neylesin malı
Yumdukça gözünden döker mercanı
Burnu fındık ağzı kahve fincanı
Şeker mi şerbet mi bal acem kızı

Avrupa kurban olsun kara kaşına
İngiliz Fransız değmez döşüne
Amerika Belçika düşmüş peşine
Bir de Alman kurban bil acem kızı

KIRŞEHİR VE DÜNYA
Tarihimizde, özellikle Kültür ve toplum tarihimizde,Kırşehir'in çok önemli bir yeri var.Kırşehir bu bakımdan dünya da da güçlü bir ilgi uyandırmış.Uluslar geçmiş toplumsal yaşamımızı izliyor.Hemde örnek almaya çalışıyorlar.
Kırşehir değerleri üzerine yurdumuzda oldukca yoğunluk kazanmış çalışmalar var.Bu dağınık çalışmaları toparlamak gerekiyor.Yapılanlar, yerli ya da yabancı çalışmalarla ortaya çıkarılanlar da ,kamu oyumuza gereğince aktarılmış değil. Kırşehir için, o da belli ölçüde yaygın olarak bilinen bir zamanlar yoğun politik çekişmelerin konusu olduğu bu yüzden bir süre ilçe yapılıp sonradan tekrar il durumuna getirildiğidir.Ama bu değişiklikler sonucunda yinede eski durumunun çok gerisinde kaldığı, ilçelerinin bir bölümünün bu arada HACIBEKTAŞ ilçesinin de bu gün Kırşehir'e değil, eskiden ilçe iken il yapılan Nevşehir'e bağlı kaldığı o yöreden olmayanlarca pek bilinmiyor.Bu parçalanmanın, kültürümüze sosyal ekonomik gelişmemize verdiği zarar ise kuşkusuz daha az biliniyor.Kırşehir tarihi Hititlere kadar çıkıyor. Kent sonra Malazgirt savaşına değin ,başlıca Firigyalılar,Yunanlılar,Romalılar ve Bizanslılar tarafından yönetilmiştir.Türkler bilindiği gibi Anadoluya büyük ölçüde bu savaştan sonra girdiler.Bu girişin bir siyasal çıkarlı, birde kültürel ve toplumsal yanı var.Kırşehir özellikle bu kültür çabasında önemli ilerici bir yer tutar.
Türklerin Anadoluya girişi bölge bakımından tarihin yoğun değişimler gösterdiği dönemlerine rastlar. Anadoluya geliş sürerken Büyük Selçuklu İmparatorluğu dağılır. Anadolu Selçuklu Devleti kurulur. Bizans İmparatorluğu karşılaştığı tarihsel sosyal ve ekonomik sorunları çözememiştir.Tüm uyruğu dışarıdan özellikle doğudan kurtarıcı beklemektedir.Anadolu Selçuklu Devletininde son bulmasıyla Beylikler dönemine geçilir.Bu dönemde ,Cengiz,Timur,Mısır Haclılar vb.etkenlerde zaman zaman işe karışır.
Beylikler döneminde karışıklıklar ve dağılma artmıştır.Bu döneme bölgeler ve kentler açısından da bakılabilir.Bu sırada iki kentin önemli rol oynadığını görürüz.Konya ve KIRŞEHİR. Kırşehir'in öncülüğü,toplumsal düzen vericiliği,kuruculuğu,birleştiriciliği,Osmanlıdevleti kurulduktan sonra da,güçlü bir bicimde sürüyor.Konya kuşkusuz başka türlü gelişiyor.
Birleştiriciliğin kuruculuğun,çözüm getiriciliğin,kısaca o zamanki ilericiliğin kaynağı Horasan'a uzanıyor.Kırşehir Büyükleri gibi Konya'nın Mevlanası da Horasan kökenlidir.Horasan ayrı bir konudur.Kırşehir için bu bilgileri verdikten sonra Türklüğün Anadoluya yayılmasında büyük katkıları olan AHİ EVRAN HACIBEKTAŞI VELİ AŞIK PAŞA siyasette öne çıkmamışlardır.Hatta diyebiliriz ki onların doğrudan siyasetten uzak olmaları başlıca güçleri olmuştur.Ama bu özelliğe de dikkat ederek KIRŞEHİR in uzunca bir süre arka planda ilk bakışda görünmeyen İKİNCİ BAŞKENT olma niteliğini söyleyebiliriz.
Öte yandan Kırşehir tarihte kültürel, toplumsal ve dolayısıyla ekonomik bakımlardan büyük bir zenginliğe sahip olmuş çok yönlü bir kenttir. Bu çok yönlülükten söz ederken kuşkusuz her kent için sayılabilecek turizm arkeoloji doğa vb.ötesinde özellikle Anadolu Selçuklulardan bu yana yaşanmış zenginlikleri amaçlıyoruz.
Konuya Kırşehir Büyüklerini ,yer olanaklarına göre,aşırı bir sınırlama yoluyla anarak yaklaşmaya çalışacağız.Aklımıza ilk gelenler şunlar:MUZAFFERÜDDİN BEHRAMŞAH,,CACA BEY,BABA İLYAS,HÜNKAR HACI BEKTAŞ VELİ,AŞIK PAŞA,AHİ EVRAN,AHMET GÜLŞEHRİ,ŞEYH EDEBALİ.
Mengücükoğlu Muzaferüddin Behramşah yakın tarihte yaşayan Kırşehrin kurucularından. Özünde bu yaşam,onun kurduğu sonra tam bir üniversite olgunluğuna ulaşan Kırşehir Medresesi ile başlıyor.Kırşehir bu tarihlerde Gülşehir adınıda alıyor.Bizim sözünü ettiğimiz özünde işte bu Gülşehir denen KIRŞEHİR'dir.
Kırşehir beyi Nurettin Caca,kuruculukta ondan aşağı kalmıyor.Hem moğollara karşı ılımlı başarılı bir politika ile kenti saldırı ve yağmalardan koruyor, hemde kurulan üniversiteye dünyanın tarih bakımından ikinci rasathanesini; asronomi matematik fizik kimya gibi konularda eğitim gösterecek(Caca bey Mederesesi-Teknik bilimler fakültesini ekliyor)
Kırşehir konusu üzerinde çalışan değerli uzmanlar,özellikle Aşık Paşa;nın Ahi Evran;ın Hacı Bektaş;ın aynı dönemlerde Caca bey zamanında yaşamış,hatta iş bölümü yapmış olduklarını önemle belirtiyorlar.Böylece Gülşehirin yıldızının parladığı 13.yüzyıldaki çok yönlülüğe girmiş oluyoruz.Bu yönler başlıca 1)Aşık Paşa'da simgelenen ;Türkçecilik;Dilcilik 2)Ahi Evran velide simgelenen Ahilik.O zamanki anlamda Emeği temel alan Esnaflık-Sanatkarlık kent çalışanlarına yöneliş.3)Hacı Bektaş Veli de simgelenen Köy çalışanlarına yönelik köycülüktür.
Türkceciliğin temeli olarak Karamanoğulları beyinin Türkçeyi koruyup geliştirmede onu bugün doyamadığımız bir tada ulaştırmada,halk Ozanlarımızın ve halk yazarlarımızın bitip tükenmez inançlı cabalarının bugünkü dil kurumumuz gibi ,bir bakıma belki daha iyi bir biçimde bilimsel bilinçli ve yönetiici kaynağını bu Caca bey Medresesinde bulduğunu artık daha yaygın ölçüde bilince çıkarmamız gerekiyor.
Hacı Bektaş Veli menkibeleşmiş bir büyük insanımız.Büyük insanların adlarına ideolojik dinsel,tarikatlar,okullar bağlanması onları tanımamızı gölgeliyor.Hacı Bektaş için bu büyük ölçüde geçerli.Yunus da efsaneleşmiş.Onun baş öğretmeni kim:Hacı Bektaş Veli değilmi?Hacı Bektaş;ı daha tarafsız daha iyi tanımamız gereğini vurgulamak için aklıma gelenlerden biri bu.
Hacı Bektaş Horasan dan o doğurgan ,efsanecili,kutlu döl yatağından gelmiş.Ahi Evran ,hemen aynı ölçüde efsanelere karışık,Kırşehir;e Hacı Bektaş dan sonra;Denizli yörelerinden gelmiş.Debbağ ustası.Hacı Bektaş Veli;ye konuk olmuş.Orada görüşmüş,işbölümü yapmışlar.Giderseniz,Dergah;da oturup görüştükleri yeri gösterenler var.Ahi Evran Kırşehir de Üniversitenin olduğu yerde yerleşmiş.Zaman zaman da buluşurlarmış.
Osmanlı Devletinin kurucusu Osman Bey;in Kaynatası ŞEYH EDEBALİ de Ahi babası.çağdaşları Kırşehir kökenli.Osman bey bir sanat öğrenip ahi olmadan Edebali kızını ona vermiyor.
Öte yandan Ahilik Kurumunun tarihi çok eskilere gidiyor.Arapca söyleyişle Feta;dan Fütüvvet;ten geliyor.Feta genç yiğit.çömert.fütüvvet gençlik vb.Yani Ahi kardeş demek.Sayın.A.Gölpınar;lınında belirttiği gibi.Ahiliğin düzen bulunmayan yerde yönetim gücünü üstlenecek kadar güçlendiğini görüyoruz.Beylikler döneminde kurulan ve 64 yıl süren Ankara Ahi Cumhuriyeti bunun pek görünen bir örneğidir.
Zamanın Sosyal Kültürel Başkenti dediğinmiz Kırşehir-Gülşehir ile kurulmuş bilebildiğimiz ilişkilere değinmeyi sürdürüyoruz.Anadolu Selçuklu Devletine Siyasal Başkentte olan anadolunun başlıca kültür merkezi kenti bilinen Konya;nın özvarlığı Mevalana ;nında bu ilişkiye girdiğidir.Ayrıca daha önemli anılacak olan ise herhalde Yunus Emre;nin ilişkisidir.Yunus bildiğimiz gibi yola Hacı Bektaş la girer .O bir gezgindir de köyde de dolaşır.kentte de Hacı Bektaş lasda Taptukla da ilişkilidir.Ahi Evran la Edebali;yle Mevlana;ylada. Ahiliği Yunus neden benimsemesin bunu belirten bir şiirinide biliyoruz.
Şimdi bütün bunlar 13.yüzyılda olup bitmiş de ,oradamı kalmıştır?Hayır,Türkcecilikte aldığımız yol,yaşanmakta ve bilinmektedir.Ahiliğin ise uzunca bir olumlu dönemi var.Bugün bütün yeni cabalkara karşın henüz çok uzağındayız kuşkusuz.Ama Kırşehir;in çok yakınlarda Kurtuluş Savaşımızda yine arka planda,yine tarihsel güç kaynağı olarak işlevini başlangıctaki önem ve canlılıkta sürdürdüğünü görüyoruz.
Hacıbektaş celebisi Cemalettin Efendi Patişahın valisinin destek dileğini red etmiş tir.Heyeti temsiliye reisi GAZİ MUSTAFA KEMAL PAŞA;ya onun yönettiği Bağımsızlık savaşına bütün gücüyle katılıyor.Atatürk de o günlerde Hacıbektaşa Celebiyi ziyarete geliyor.Celebi Osmanlı Valisinede Enver Paşayada geldiklerinde göstermediği ilgiyi gösteriyor.MUSTAFA KEMAL PAŞA;yıda BEKTAŞ larda yol boyunca karşılıyor.Sonra Atatürk Kırşehir;e geliyor.Müdafayı Hukuk cemiyet;inde çoşkulu tarihsel konuşmalar görüşmeler yapılıyor.Böylece Kurtuluş Savaşının örgütlenmesinde çok önemli güçlü bir adım daha atılıyor.
Dünya Ahiliğe büyük önem veriyor.Dünyada ilk kooperatifcilik, Sendikacılık Standartizasyon, ve en eski bir sosyal güvenlik sistemi olduğuna dair birliktelilik vardır.
Ünlü bilgin Toeschner Alman sendikacılığının ahilikten çok yararlandığını belirtiyor.

ŞİRİN KIRŞEHİR

Ana vatanımsın baba yurdumsun
Ozanlar diyarı şirin Kırşehir
Uzak kaldım gurbet elde derdimsin
Hasretin bağrımda derin Kırşehir

Kimi engin, kimi yüksek evleriyinen
Kimi zengin, kimi fakir beyleriyinen
Kazaların, nahiyelerin köyleriyinen
Gönlümün içinde yerin Kırşehir

Feleğin yazdığı kara yazıynan
Çok yürüdüm bağrımdaki sızıynan
Kara kaşlarıynan, kara gözüynen
Aşık etti beni birin Kırşehir

Garibim engince gönüller alan
Aşkı feryadıynan sazını çalan
Ozanlar içinde pirimiz olan
Muharrem Ertaş,tır erin Kırşehir
N.Ertaş

KARDEŞE AĞIT
Hatiçe Taşan
(Rahmetli Hacı Taşan'a söylemiştir.)

Bu nasıl talihtir bu nasıl kader
Yüreğimi yaktı sızın kardaşım
Anam feryat eder ağlıyo peder
Niye açılmıyo gözün kardaşım

Zalım gurbet mekanımız yerimiz
Daima ağlamak bizim karımız
Gitti ümidimiz gönül varımız
Ne yatıyon biraz gezin kardaşım

Yürümüyor kırılası dizlerim
Hiç görmüyor kör olası gözlerim
Bayramlar gelse de gene özlerim
Düğününü yaptın güzün kardaşım

Entaresi morumuş

Entarisi morumuş
Yar sevmesi zorumuş
Havaslandım yar sevdim de
İstiyeni çoğumuş

Entarisi moruna
Varmam emmim oğluna
Altın saat yaptırdım da
Sevdiğimin koluna

Entarisi mavili
Nerde kurdun kavili
Evvel böyle değildin de
Şimdi gönlün ne oldu


KIRŞEHİR SEMAHI
Söz-Müzik Neşet Ertaş

Ey erenler Hak aşkına

Hey erenler Hak aşkına
Kalkın semaha dönelim
Gönüldeki dost aşkına
Kalkın semaha dönelim

Dargınlık getsin aradan
Hoş görsün bizi yaradan
Üçer beşer bir sıradan
Kalkın semaha dönelim

O yokları var edene
Gerçek halın sır edene
Şükredelim yaradana
Kalkın semaha dönelim

Hak lokması yiye
Biz bu deme geldik niye
Allah Allah diye diye
Kalkın semaha dönelim

Aşık olan çalsın sazı
Aysın cümlemizin özü
Hak affetsin cümlemizi
Kalkın semaha dönelim

Garibim döndüm şaşkına
Hak yardım etsin düşküne
Gönüldeki dost aşkına
Kalkın semaha dönelim

IRAFA KOYDUM NARI

ırafa goydum narı
ağlarım zarı zarı
küstürdüm de yolladım
ireyhan boylu yari

yar yandan,yandan,
yandan,yandan
severim seni candan
iki can bir sevilmez
ya ondan geç ya benden

ıraftaki siniler
hasta olan iniler
yari gurbett'olanın
kulakları çiniler

yar yandan,yandan,
yandan,yandan
severim seni candan
iki can bir sevilmez
ya ondan geç ya benden

Çekiç ALİ

ERMENİLERİN HAÇİN CİVARINDA BAZI MÜSLÜMANLARI YOLLARDA KATLEDEREK KADINLARA SALDIRDIKLARI

Ermenilerin Haçin civarındaki köylerde Müslüman ahâliden bazılarını yollarda katledilip, kadınları kocalarının yanlarından zorla dağa kaldırdıkları; Fransız askeri elbisesi giymiş Ermenilerin Anteb'e giden üç köylüyü feci bir şekilde katledip, Mağara nahiyesinde de yanlarında bulundurdukları Müslüman kadınların hemen hepsinin namuslarına saldırıda bulundukları ve İslamların elindeki silahlar daha önce Ermeniler tarafından toplanmış olduğundan her zaman Ermenilerin taarruzlarına maruz kaldıkları ancak bu saldırılara karşı Maraş ve Elbistan Müslümanlarının kendini korumaya kararlı olarak her fedakarlığa hazır bulundukları.



Armenians killed some Muslim wayfarers in the
vicinity of Haçin and attacked women.

Armenians killed on the roads some muslim wayfarers from villages in the vicinity of Haçin and kidnapped accompanying wives; Armenians dressed in french uniforms killed savagely three villagers while on their way going to Aintab; in the township of Magara they assaulted and raped almost all of the muslim abducted women; previously disarmed by Armenians, muslims have been always exposed to their attacks, but muslims living in Maraş and Elbistan had decided with determation to make all sacrifices in order to get ready and be prepared for self-defense.

9 R. 1338 (1. I. 1920)

(Sevda Olmasaydı)

Sevda olmasaydı da
Gönüle dolmasaydı
Dünya neye yarardı da
Güzeli olmasaydı

Nar tanesi tanesi de
Seviyom nar danesi
Güzellerin içinde de
Sevdiğim bir tanesi

O yar zülfünü tarar da
Gönül dengini arar
Bu dünyada sevmeyen de
Ahrette neye yarar

Nar tanesi tanesi de
Seviyom nar danesi
Güzellerin içinde de
Sevdiğim bir tanesi

Sevda ömür çürüdür
Has bahçenin gülüdür
Sevmeyeni neyleyim de
Sevenim sevgilidir

Nar tanesi tanesi de
Seviyom nar danesi
Güzellerin içinde de
Sevdiğim bir tanesi

Kaynak Kişi Neşet Ertaş
Yöre Kırşehir

SÜRÜLER ÝÇÝNDE

HACIN AĞIDI 2



Söyleyen: Melek Hanim (Abdulgafur Efendinin Eşi)





1. Amir memur demeyerek

Hep bir ipe bağladılar

Bekiroglu Dede.Yi

Demirinen dağladılar

2. Sekiz gavur bir gelince

Osmanimi çağırdılar

Baban çete başı deyi

Hacı Ahmet.i bişirdiler


3. Muşambaya oturmuşlar

Etrafında geziyorlar

Sen çete topladın deyi

çalgıyınan yüzüyorlar



4. Feke.ye sevkedek deyi

Taşköprü.yü aşırdılar

Yoldan geri kaçtın deyi

Kurşununan düşürdüler


5. Kadan alayım kayınım

Son görgün de bu muyudu

Çifte kurşun sıkılınca

Döşek yerin su muyudu



6. Meydan kazanı kurdular

Bebekleri kaynattılar

Gün görmedik hanımları

Süngüyunen oynattılar



7. Kapı kapı geziyorlar

İfadeyi yazıyorlar

Düşman başına vermesin

Oğlak gibi yüzüyorlar



8. Kele Dudu kele Dudu

Kanlı göynek yu diyorlar

Bebekleri kaynatmışlar

Kuzu eti ye diyorlar

9. Yaşa babam oğlu yaşa

Bu da gelirimi başa

Kaytanci Hössüyün Efendi.nin

Sarığın sardılar taşa

10. Başkatibi öldürdüler

Deyneğinen döve döve

Kürt Genco.yu yüzüyorlar

Özne gibi öve öve

11.Örflüyüdün Genco çavuş

Gavurlara eyler zavır

Bebeğimi Öldürüyor

Çamsar oğlu koca gavur


12. Şefikamı öldürmüşler

Mektebin önünde yatar

Babamoğlu Koç Bilallım

Bunu duysa neler yapar


13. Zabit Katibi Mehmet.i

Topuzunan dövüyorlar

Enfiyeci Hossüyün.ü

Tellerinen boğuyorlar



14. Aman bu ne aci işler

Babasını öldürmüşler

Atfiyem.e selam söylen

Gök yüzünde uçan kuşlar

15. Hacın oldu kanlı kuyu

Uyu Kar Osman.ım uyu

Hucum oldu alınmadı

Yıkılasın Sultan Suyu

16. Kar Osmanim Ağ Mesut.um

(Onları) ben eliminen verdim

Bu ne hikmet ey Allahım

Gavura el-aman dedim

17. Hançer bıçak açıcılar

Gayri bizi kesiciler

Ayan olsun Doğan Beyim

Urumlu.yu basıcılar


18. Bohçalarda altın sahat

Ben bunlari nediciyim

Aman olsun Aram Çavuş

İki destan ediciyim


AÇIKLAMA



1.2. Hacında Ermeniler tarafından yapılan kötülükler ağıtta aynen anlatılmıştır. Deda.yı: Dede Ağa yı



3. Çalgı: Müzik aleti, Yüzmenin müzik eşliğinde yapıldığını söylüyor.

8. Kele: Bir hitap, ayol.

10. Özne gibi övmek: Yörede güveye Özne denir. Özneyi gerdeğe koyarken bu iş özel ezgili bir türkü eşliğinde yapılırdı. Buna özne övme denirdi.

11. Örflü olmak: Gücü, etkisi fazla olmak.

17. Doğan Bey: Atatürk tarafından Güney cephesinde görevlendirilen Kilikya Ulusal Kuvvetleri Komutanı,Top. Binbaşı Osman Tufan Bey (Paşa)

18. Nediciyim, ediciyim: Ne edeyim, nideyim-söyleyeceğim.

ÇANAKKALE SAVAŞINDA MEÇHUL BİR KAMAN.LI
ASKERİN KAHRAMANLIK ÖYKÜSÜ
Çanakkale Savaşlarının tarihimizin en kanlı savaşlarından biri olduğunu hepimiz biliriz. Bu savaşlarda dökülen kanlarla birlikte, öylesine kahramanlık öyküleri oluşmuş ki, birçoğu, asker ve subaylarımız birliklerinde hepsinin şehit olması nedeni ile bizlere ulaşamayanlar da vardır.
Kültür Bakanlığının yayımladığı Destan ve Abide Çanakkale belgesel kitabının 24. sayfasında şöyle bir not düşüldükten sonra, kahramanımızın öyküsü anlatılır:
Ankara.nın Koçhisar Nahiyesi.nin Kaman Karyesi.den Oruç Oğullarından Kadir Oğlu Sadık 17 Ağustos 331 (30 Ağustos 1915) Kerevizdere Kurt Kuyuları.
Harbin en müthiş ve en ateşli bir gününü yaşıyorduk. Düşman piyade ateşi, bombaları; alışıklık sebebiyle artık bize alelade geliyor, hatta bir eğlence teşkil ediyordu. Üzerimizden geçen kurşunları hemen el ile tutacak gibi idik.
Fakat bugün düşman; ölüm fırtınaları koparan mermilerini o kadar büyük bir memnuiyetle üzerimize savurmuş ve o kadar çok torpil atmıştı ki, nasıl bulup da siperlerimizin alt üst olmadığına onlardan ziyade biz hayret ediyorduk. Düşmana bu müthiş faaliyetini, yine bir mi tad bir şey kazandırmamakla nihayetlendiren gece hulûl etti.
Biraz sonra bölüğümün Birinci Takım Çavuşu bana yaklaşarak: Efendim, dedi, bizim Takımdan Kadir Oğlu Sadık şimdi siperden fırladı, düşmanın gündüz attığı torpillerin patlamayanları var. Onları kucaklayıp düşman siperlerinin önüne götürüp bırakıyor. Kendisine o kadar söyledik; Etme be Sadık! Gel.. Tehlikelidir! dedik ama dinlemedi.. ve eliyle göstererek:
İşte dedi Bakın!
Filhakika kahraman Sadık, karanlıktan bilistifade torpilleri ta düşman siperlerinin önüne taşıyor, yerleştiriyordu.
Avdetinde Sadık.ı çağırdım;
-Sadık ne yaptın?, dedim. Yarın yine bize atın diye mi düşmana torpil taşıyorsun?
Hayır beyefendi, dedi. Onları kendi kazdıkları kuyuya düşüreceğim.
Nasıl Onlara ceb-hane, mermi torpil taşıyarak mı?
Kusura bakma beyefendi. Bana yarın sabaha kadar müsaade et.. O zaman
düşman siperlerinde (yırtık) kuyuları görürsün.
Maksadını anlamıştım; Bu yiğit ve fedakâr vatan evladını bakışlarımla ve bütün ruhumla takdir ve teşvik ederek “Peki Sadık! Göreyim seni dedim..
-18 Ağustos 331 (31 Ağustos 1915)-
Şafak atar atmaz düşmanın karşımızdaki iki siperi müthiş tarrakalar, samia hıraş infilaklerle alt üst olduğu ve pek çok telefat vuku bulduğu görülüyordu.
Kahraman Sadık, gece yerleştirdiği torpilleri, tam isabetli endahtlarıyla infilak ettirmeğe muvaffak olmuştu. Hemen yanına gittim.
Ben ona Aferin Sadık diye beyan-ı takdir ve teşekkür etmek isterken, O: Beyefendi bak! Akşam dedim ki kuyuları görüyon mu? diyor ve gülüyordu.
Akşama kadar yapılan hücumlardan hep Sadık.ın düşmana bir arslan gibi saldırdığını gördüm. Ne çare ki akşamüzeri hain kurşun onu yeni bir kahramanlığı sırasında topraklara serdi. Yine kendi kurşunuyla yaralanan bir düşman neferini ölümden kurtararak siperimize getirmek üzere iki yan tarafına gelen bir kurşun, Sadık.a pek sevdiği rütbe-i şehadeti ihraz ettirdi.
Ne kadar şayan-ı gıptadır ki ölüm onu hayatındakilere yeni ve son bir kahramanlık ilavesinde men edememişti Bu meçhul Kaman Kariye.sinin Kahraman Sadık.ının Çanakkale.deki öyküsü aşağıdaki resmi kayıtlarda bulunmakta, ruhu şadolsun:
BDH KLASÖR: 80 DOSYA: 407 FİHRİST: 2 -4
Resim: 1.Sayfada Çanakkale Savaşında ayağı çarıklı bir askerimiz.
2.Sayfada Çanakkale Savaşına katılmış çocuk yaşta Mehmetçik
Kaynak: Destan Abide Çanakkale. Kültür Bakanlığı. Yayınları. Sf: 24-25-26-27-63- 101
Derleyen: Cevat Kulaksız.
EMEKLİÖĞRETMEN
ckulaksizster@gmail.com

..........................................................................................................................................
NUTUK DA ERMENİ MESELESİ
NUTUK,TA ERMENİ KONUSU
Genel Durum ve Görünüş
Ermeni Patriği Zaven Efendi de, Mavri Mira Heyeti ile birlikte çalışıyor. Ermeni hazırlığı da tıpkı Rum hazırlığı gibi ilerliyor. (s. 2)

Milli kuruluşlar siyasi amaç ve hedefleri

Vilayet-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk-ı Milliye Cemiyetinin kuruluş amacı da (tüzüklerinin 2. maddesi), Doğu illerinde oturan bütün halkın dini ve siyasi haklarının serbestçe kullanılmasını sağlayacak meşru yollara başvurmak, bu illerdeki müslüman halkın tarihi ve milli haklarını gerektiğinde medeniyet dünyası karşısında savunmak, Doğu illerinde yapılan zulüm ve cinayetlerin sebepleri ile bunları işleyenler ve sebep olanlar hakkında tarafsız soruşturma yapılarak suçluların süratle cezalandırılmalarını istemek. Yerli halk ile azınlıklar arasındaki anlaşmazlığın giderilmesine ve eskiden olduğu gibi iyi ilişkilerin sağlamlaştırılmasına gayret etmek, savaş durumunun Doğu illerinde yarattığı yıkım ve yoksulluğa, hükümet nezdinde teşebbüslerde bulunarak elden geldiğince çare aramaktan ibaretti. (s. 3)

İstanbul.daki yönetim merkezinden verilmiş olan bu direktife uygun olarak Erzurum şubesi, Doğu illerinde Türk.ün haklarını korumakla birlikte, Ermeni göçü sırasında görülen kötü davranışlarla halkın hiçbir ilgisi bulunmadığını, Ermeni mallarının Rus istilasına kadar korunduğunu, buna karşılık müslümanlara pek gaddarca davranıldığını; hatta verilen emre aykırı olarak, göçten alıkonan bazı Ermenilerin koruyucularına karşı yaptıkları kötülükleri, güvenilir belgelerle medeniyet dünyasına duyurmaya ve Doğu illerine dikilmiş olan hırs yüklü bakışları hükümsüz bırakacak çalışmalar yapmaya karar veriyor (s. 3)

... Vilayat-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk-ı Milliye Cemiyetinin kuruluşuna yol açan asıl sebep ve düşünce, Doğu illerinin Ermenistan.a verilmesi ihtimali oluyor. Bu ihtimalin gerçekleşmesinin de Doğu illeri nüfusunda Ermenilerin çoğunlukta gösterilmesine ve tarihi haklar bakımından onlara öncelik tanınmasına çalışanların, ilmi ve tarihi belgelerle dünya kamuoyunu aldatmayı başarmalarına ve bir de müslüman halkın Ermenileri topluca öldüren barbarlar olduğu iftirasının bir gerçekmiş gibi kabulüne bağlı olduğu düşüncesi ağır basıyor. İşte bundan dolayıdır ki, dernek, aynı gerekçeye dayanarak ve aynı yollardan yürüyerek tarihi ve milli hakları savunmaya çalışıyor. (s. 4)

Kışkırtmalar

Efendiler, Amasya.da görüşmelere başladığımız 20 Ekim günü, alınan bilgilerin özeti şuydu: İstanbul.da, Hürriyet ve İtilaf Partisi, Askeri Nigahban Cemiyeti ve Muhipler Cemiyeti bir blok kurdular. Bu blokla, Ali Kemal ve Sait Molla gibi kimseler, azınlıkları sürekli olarak Kuva-yı Milliye aleyhine kışkırtmaya başladılar. Rum ve Ermeni patrikleri, Kuva-yı Milliye aleyhine İtilaf Devletleri temsilcilerine başvurdular. Ermeni Patriği Zaven Efendi, Neologos gazetesinde yayınladığı bir mektupla, son Milli Mücadele hareketinden dolayı Ermenilerin göç etmekte olduklarını ilan etti. (s. 178)

Çürüksulu Mahmut Paşa.nın Demeci

Ayan üyelerinden Çürüksulu Mahmut Paşa, Bosphore gazetesi yazarlarından birine, siyasi durumumuzla ilgili bir demeç vermişti. Mahmut Paşanın o tarihlerde, Barış Hazırlıkları Komisyonu üyesi olduğunu da hatırlarsınız. Paşanın 31 Ekim 1919 tarihli Tasvir-i Efkar gazetesinde yayınlanan demecini, 17 gün sonra Sivas.ta okudum. Ermenilerin aşırı isteklerine hak vermemekle birlikte, sınırlarda bazı düzeltmelerin yapılmasına razı oluruz ifadesi dikkatimi çekti. Doğu Anadolu.da Ermenistan lehine toprak tavizlerinde bulunulacağına söz verme anlamı taşıyan bu cümlenin, Barış Komisyonu üyesi olan bir devlet adamı tarafından söylenmiş olması, gerçekten üzerinde düşünülmeye ve hayretle karşılanmaya değerdi. Bu sebeple 17 Kasım 1919 tarihinde, Çürüksulu Mahmut Paşa Hazretleri.ne yazmayı yararlı saydığım bir telgrafta, demecindeki işaret ettiğim cümleden dolayı, Doğu Anadolu halkının pek haklı olarak, son derece üzgün ve kırgın olduğunu belirttikten sonra, Erzurum ve Sivas Kongreleri.nin kararları gereğince, milletin Ermenistan.a bir karış toprak terketmeyeceğini ve hatta, eğer hükümet, böyle acı bir mecburiyete boyun eğerse, milletin kendi haklarını bizzat savunmaya kararlı olduğunu ve bunun bütün dünyaya ilan edilmiş bulunduğunu yazdım ve bu milli azim ve kararın herkesten önce, Barış Hazırlıkları Komisyonu.nun sayın üyelerince bilinmesi ve ona göre hareket edilmesi gereğini arz ettim. (s. 211)

Aldatıcı Söz Vermeler, Ağır İftiralar

Efendiler, İstanbul.dan gönderilen 19 Şubat 1920 tarihli yazıda, İngiliz Dışişleri Bakanlığı.ndan İstanbul.daki siyasi temsilciliğine gelen ve siyasi temsilcilik tarafından da resmen hükümete yapılan sözlü tebligatta, padişahlık başkentinin Osmanlı Devleti.nde bırakıldığı bildirilmiş; fakat bununla birlikte, Ermeni katliamının durdurulması ve Yunanlılarla bütün İtilaf Devletleri.nin kuvvetlerine karşı olan tutumumuzun değiştirilmesi istenmiş; aksi takdirde, barış şartlarının değiştirilmesinin muhtemel bulunduğu da ayrıca ifade edilmiştir denilmekte ve bazı hususlar, özellikle şikayete yol açacak en küçük olaylara bile meydan bırakılmaması tavsiye edilmekteydi.

Efendiler, bu sözlü vaadin arkasındaki anlam ve maksat ne olabilirdi? Yunanlıların, Fransızların ve daha başkalarının işgali altında bulunan vatan topraklarından başka, İstanbul.un da alınması kararlaştırılmıştı. Ancak, ileri sürülen şarta uyulursa, İstanbul.u almaktan vazgeçeriz mi, denilmek isteniyordu? Yoksa, Yunanlıların, Fransızların, İtalyanların işgalleri zaten geçicidir, İtilaf Devletleri, yalnız İstanbul.u alacaktı, fakat teklif ettikleri şarta uyarsak, onu da bırakacaklardır; anlamı mı çıkarılıyordu?

Veyahut da Efendiler, İtilaf Devletleri Kuva-yı Milliye.nin işgal bölgelerinde, işgal kuvvetlerine karşı kurduğu cepheleri bozdurmaya ve açtığı savaşları, giriştiği hareketleri durdurmaya, İstanbul Hükümetinin gücünün yetmeyeceğini çok iyi anladıklarından, Yunanlılar da dahil olmak üzere, İtilaf Devletlerine karşı yapılan saldırının önlenememiş ve aslı olmayan Ermeni katliamına son verilmemiş olduğu bahanesiyle İstanbul.u da mı işgal etmek niyetindeydiler?

Daha sonraki olaylar, bu son tahminin doğru olduğunu göstermiştir, sanırım. Ne var ki, İstanbul Hükümetinin İngiliz temsilciliğinin teklifinden böyle bir anlam çıkarmaya yanaşmamış, aksine ümide kapılmış olduğu görülüyordu.

Efendiler, yapılmış olan teklifin ne derece yersiz olduğu hususunda bir fikir verebilmek için, biz de o günlerle ilgili bazı durumları hatırlayalım. Şüphe edilmemek gerekirdi ki, Ermeni katliamı konusundaki sözler, gerçeğe uygun değildi. Aksine, güney bölgelerinde, yabancı kuvvetler tarafından silahlandırılan Ermeniler, gördükleri koruyuculuktan cüret alarak bulundukları yerlerdeki Müslümanlara saldırmakta idiler. İntikam düşüncesiyle her tarafta insafsız bir şekilde öldürme ve yok etme siyaseti gütmekte idiler. Maraş.taki feci olay bu yüzden çıkmıştı. Yabancı kuvvetleri ile birleşen Ermeniler, top ve makineli tüfeklerle Maraş gibi eski bir Müslüman şehrini yerle bir etmişlerdi. Binlerce çaresiz ve suçsuz ana ve çocukları işkenceyle öldürmüşlerdi. Tarihte bir benzeri görülmemiş olan bu vahşeti yapan Ermenilerdi. Müslümanlar yalnız namuslarını ve canlarını korumak için karşı koymuş ve kendilerini savunmuşlardı. Yirmi gün süren Maraş katliamında, Müslümanlarla birlikte şehirde kalan Amerikalıların, bu olay hakkında İstanbul.daki temsilcilerine çektikleri telgraf, bu faciayı yaratanları, yalanlanamayacak bir şekilde ortaya koymakta idi.

Adana ili içindeki Müslümanlar, tepeden tırnağa kadar silahlandırılmış olan Ermenilerin süngülerinin baskısı altında her dakika öldürülmek tehlikesi ile karşı karşıya bulunuyorlardı. Canlarının ve bağımsızlarının korunmasından başka bir şey istemeyen Müslümanlara karşı uygulanan bu zulüm ve yok etmek politikası, medeni insanlığın dikkatini çekecek ve onları insafa getirecek nitelikte iken, aksinin yapıldığını iddia ederek ondan vazgeçilmesini isteme gibi bir teklif nasıl ciddi olarak kabul edilebilirdi? (s. 260,261)

Doğu Cephemizde Ermenilerle Savaş Başlıyor

Arzu buyurursanız o günlerin doğu sınırlarımızdaki ciddi işlerine geçelim:

Yüksek heyetinizce de bilinmektedir ki, Mondros Ateşkes Anlaşması.ndan beri Ermeniler, gerek Ermenistan içinde, gerek sınıra yakın yerlerde, Türkleri toplu olarak öldürmekten bir an geri durmuyorlardı. 1920 yılının Sonbaharında Ermenilerce yapılan zulümler dayanılmaz bir kerteye geldi ve Ermenistan seferine karar verildik. 9 Haziran 1920 tarihinde, Doğu bölgesinde geçici seferberlik ilan ettik. 15nci Kolordu Komutanın Kazım Karabekir Paşa.yı Doğu Cephesi Komutanı yaptık. 1920 Haziranında, Ermeniler, Oltu.da kurulan, mahalli Türk yönetimine karşı hareketle, o bölgeyi ele geçirdiler. Dışişleri Bakanılığı.mız tarafından Ermenilere 7 Temmuz 1920.de bir ültimatom verildi. Ermeniler aynı şekilde hareketlerine devam ettiler. Sonunda, seferberlikten üç buçuk dört ay kadar sonra, Ermenilerin Kötek, Bardiz bölgelerinde toplanan kuvvetlerimize taarruzu ile savaşa başlandı.

Ermeniler, 24 Eylül 1920 sabahı Bardiz cephesinden baskın şeklinde yaptıkları genel bir taarruz ile başarıya ulaştılar. ... Ermeniler geri püskürtülüp girdikleri bölgelerden atıldılar. Ordumuz 28 Eylül sabahı ileri harekete geçti. ...

Ordu, 29 Eylülde Sarıkamış.a girdi, 30 Eylülde Göle işgal edildi. Fakat bazı sebepler ve düşüncelerle 28 Ekim 1920 tarihine kadar, bir ay, Sarıkamış-Laloğlu hattında kaldı.
Efendiler, savaş alanında verilecek emri bekleyen Doğu Ordumuz, 2 Ekim 1920 günü Kars üzerine harekete başladı. Düşman, direnmeksizin Kars.ı terketti. Kars 30 Ekimde tarafımızdan işgal edildi. 7 Kasım tarihinde birliklerimiz, Arpaçay.ına kadar olan bölgeyi ve Gümrü.yü ele geçirdi.

Ermeniler, 6 Kasımda ateşkes ve barış için müracaat etmişlerdir. Biz de ateşkes anlaşmasının maddelerini, Dışişleri Bakanlığı vasıtasıyla, 8 Kasımda Ermeni ordusuna bildirdik. 26 Kasımda başlayan barış görüşmeleri 2 Ocak.ta son buldu ve 2/3 Ocak gecesi Gümrü Antlaşması imzalandı. (s. 331-333)

Milli Hükümet.in Yaptığı İlk Antlaşma: Gümrü Antlaşması

Efendiler, Gümrü Antlaşması, Milli Hükümet.in yaptığı ilk antlaşmadır. Bu antlaşma ile, düşmanlarımızın hayallerinde ta Harşit vadisine kadar uzanan Türk ülkelerini kendisine bağışlamış oldukları Ermenistan, Osmanlı Devleti.nin 1877 seferiyle kaybetmiş olduğu yerleri, bize, Milli Hükümet.e terkederek aradan çıkarılmıştır. Doğudaki durumlarda önemli değişikler olması yüzünden, bu antlaşma yerine, daha sonra yapılan 16 Mart 1921 tarihli Moskova ve 13 Ekim 1921 tarihli Kars Antlaşmaları geçerli olmuştur (s. 333).

Türkiye.ye Yapılan Barış Teklifleri Arasında Karşılaştırma

Kafkas sınırı:

Sevres.de: Türk - Ermeni sınırının tayini Amerika Cumhurbaşkanı Wilson.a bırakılmıştır. Wilson, sınır olarak Karadeniz kıyısında Giresunun doğusundan başlayan, Erzincanın batı ve güneyinden, Elmalı, Bitlis ve Van Gölü.nün güneyinden geçen ve birçok noktada Birinci Dünya Savaşındaki Türk - Rus Cephesini izleyen bir hattı göstermiştir.

Mart 1921 teklifinde: Milletler Cemiyeti bir Ermeni yurdu kurulması için doğu illerinden Ermenistan.a bırakılacak toprakların tespiti için bir komisyon kuracak, Türkiye bu komisyonun kararını kabul edecek.

Lozan.da: Bu konu ortadan kaldırılmıştır. (s. 508, 509)
........................................
Atatürk, Kemal; Nutuk, Yay. Haz. Prof. Dr. Zeynep Korkmaz, Ata. Arş. Mrk., 2000

ERMENLERİN TÜRK KATLİAMI
Ermeni Çeteler 523 bin Türkü Katletti

Ermeniler, yıllardır sözde soykırımı iddialarıyla dünya kamuoyunu yanlarına çekmeye çalışırken, resmi belgeler, Ermeni çeteler tarafından 1910-1922 yılları arasında Anadolu'da 523 bin Türk'ün katledildiğini gösteriyor.

Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürü Doç. Dr. Yusuf Sarınay, uzun bir süredir Türkiye'ye, "tarihinizle yüzleşin" telkinleri yapıldığını belirterek, "Tarihimizle yüzleşince, kendi kayıp ve acılarımızla karşılaşıyoruz" dedi.

Ermeni soykırımı iddialarıyla ilgili olarak tarihin bir noktaya hapsedildiğini ve herkesin 1915 yılına kilitlendiğini kaydeden Sarınay, "Sorun bu tarihte başlamıyor. 1915 bir sonuçtur" dedi.

Ermeni çetelerin Anadolu'da yüz binlerce Türk'ü katlettiğini bildiren Sarınay, şunları kaydetti:

"Ermeniler bir devlet kurmak için Fransız, İngiliz ve Rusların vaat ettiği topraklarda bir çoğunluk oluşturamamış. Bu, büyük devletler tarafından da dile getirilmiş. İşte bu nedenle, çoğunluk oluşturabilmek için, belirli bölgelerde sistematik katliam yapmışlar. Katliamların özelikle Doğu Anadolu ve Çukurova'da yoğunlaşmasının nedeni, etnik temizliğe girişmiş olmalarıdır. Katliamlardan canlarını kurtaranlar da bu bölgelerden göç etmişler. Katliamların amacı, büyük Ermenistan hayalini gerçekleştirmektir."

1910-1922 yılları arasında Ermeni çetelerin yaptığı katliamların tarih ve yerleri ile katledilen Türk sayısı şöyle:

1910 Muş (10 ölü), 21 Şubat 1914 Kars-Ardahan (30 bin ölü), 1915 Van (44 ölü), 1915 Van (150 ölü), 1915 Bitlis (16 bin ölü), 1915 Muş (80 ölü), 1915 Bitlis-Hizan (113 ölü), 1915 Van (5 bin 200 ölü), Şubat 1915 Haskay (200 ölü), Şubat 1915 Dutak (3 ölü), Nisan 1915 Bitlis (29 ölü), Nisan 1915 Muradiye (10 bin ölü), Nisan 1915 Van (120 ölü), Mayıs 1915 Van (20 bin ölü), Temmuz 1915 Muş-Akçan (19 ölü), Ağustos 1915 Müküs (126 ölü), 9 Mayıs 1915 Bitlis (40 bin ölü), 9 Mayıs 1915 Bitlis (123 ölü), 15 Ocak 1916 Terme (9 ölü), 1 Nisan 1916 Van-Reşadiye (15 ölü), Mayıs 1916 Muş (500 ölü), 8 Mayıs 1916 Van-Tatvan (bin 600 ölü), 8 Mayıs 1916 Bitlis (10 bin ölü), 8 Mayıs 1916 Pasinler (2 bin ölü), 8 Mayıs 1916 Tercan (563 ölü), 11 Mayıs 1916 Van (44 bin 233 ölü), 11 Mayıs 1916 Malazgirt (20 bin ölü), 11 Mayıs 1916 Bitlis (12 ölü), 22 Mayıs 1916 Van (bin ölü), 22 Mayıs 1916 Köprüköy-Van (200 ölü), 22 Mayıs 1916 Van (15 bin ölü), 22 Mayıs 1916 Van (8 ölü), 22 Mayıs 1916 Van (8 bin ölü), 22 Mayıs 1916 Van (80 bin ölü), 22 Mayıs 1916 Van (15 bin ölü), 23 Mayıs 1916 Of (5 ölü), 23 Mayıs 1916 Trabzon (2 bin 86 ölü), 23 Mayıs 1916 Van (3 yüz ölü), 25 Mayıs 1916 Bayezid (14 bin ölü), Haziran 1916 Van-Abbasağa (14 ölü), Haziran 1916 Edremid-Vastan (15 bin ölü), 6 Haziran 1916 Şatak-Serir (45 ölü), 6 Haziran 1916 Şatak (bin 150 ölü), 7 Haziran 1916 Müküs-Serhan (121 ölü), 14 Ağustos 1916 Bitlis (311 ölü), 1919 Sarıkamış (9 ölü), 1919 Tiksin-Ağadeve (5 ölü), 1919 Nahçivan (4 bin ölü), 6 Ocak 1919 Zaruşat (86 ölü), 21 Ocak 1919 Kilis (2 ölü), 22 Ocak 1919 Antep (1 ölü), 25 Ocak 1919 Kars (9 ölü), 26 Şubat 1919 Adana-Pozantı (4 ölü), 18 Mayıs 1919 Osmaniye (1 ölü), 13 Haziran 1919 Pasinler (3 ölü), 3 Haziran 1919 Iğdır (8 ölü), Temmuz 1919 Sarıkamış (803 ölü), Temmuz 1919 Kurudere (8 ölü), Temmuz 1919 Sarıkamış (695 ölü), 4 Temmuz 1919 Akçakale (180 ölü), 5 Temmuz 1919 Kağızman (4 ölü), 7 temmuz 1919 Kars-Göle (9 ölü), 8 Temmuz 1919 Mescitli (4 ölü), 8 Temmuz 1919 Gülyantepe (10 ölü), 9 Temmuz 1919 Kağızman (6 ölü), 9 Temmuz 1919 Kurudere (8 ölü), 11 Temmuz 1919 Mescitli (20 ölü), 19 Temmuz 1919 Bulaklı (2 ölü), 19 Temmuz 1919 Pasinler (2 ölü), 24 Temmuz 1919 Kars-Kağızman (9 ölü), Ağustos 1919 Muhtelif köyler (2 bin 502 ölü), 15 Ağustos 1919 Erzurum (153 ölü), 15 Ağustos 1919 Erzurum (426 ölü), Eylül 1919 Allahüekber (3 ölü), 9 Eylül 1919 Ünye (12 ölü), 14 Eylül 1919 Sarıkamış (2 ölü), Kasım 1919 Adana (4 ölü), 11 Kasım 1919 Maraş (2 ölü), 6 Kasım 1919 Ulukışla (7 ölü), 7 Aralık 1919 Adana (4 ölü), 1920 Göle (600 ölü), 1920 Kars (3 bin 945 ölü), 1920 Haramivartan (138 ölü), 1920 Nahçivan (64 bin 408 ölü), 1920 Nahçivan (5 bin 307 ölü), Şubat 1920 Kars civarı (561 ölü), 1 Şubat 1920 Zaruşat (2 bin 150 ölü), 2 Şubat 1920 Şuregel (bin 150 ölü), 10 Şubat 1920 Çıldır (100 ölü), 28 Şubat 1920 Pozantı (40 ölü), 9 Mart 1920 Zaruşat (400 ölü), 9 Mart 1920 Zaruşat (120 ölü), 16 Mart 1920 Kağızman (720 ölü), 22 Mart 1920 Şuregel-Zaruşat (2 bin ölü), 6 Nisan 1920 Gümrü (500 ölü), 28 Nisan 1920 Kars (2 ölü), 5 Mayıs 1920 Kars (bin 774 ölü), 22 Mayıs 1920 Kars (10 ölü), 2 Temmuz 1920 Kars-Erzurum (408 ölü), 2 Temmuz 1920 Zengebasar (bin 500 ölü), 27 Temmuz 1920 Erzurum (69 ölü), Mayıs 1920 Kars-Erzurum (27 ölü), Ağustos 1920 Oltu (650 ölü), Ağustos 1920 Kars-Erzurum (18 ölü), 15 Ekim 1920 Bayburt (bin 387 ölü), 20 Ekim 1920 Göle (100 ölü), 17 Ekim 1920 Pasinler (9 bin 287 ölü), 18 Ekim 1920 Tortum (3 bin 700 ölü), 19 Ekim 1920 Erzurum (8 bin 439 ölü), 26 Ekim 1920 Kars civarı (10 bin 693), Ekim 1920 Aşkale (889 ölü), 1 Aralık 1920 Kosor (69 ölü), 3 Aralık 1920 Göle (508 ölü), 4 Aralık 1920 Kosor (122 ölü), 4 Aralık 1920 Kars-Zeytun (28 ölü), 4 Aralık 1920 Sarıkamış (bin 975 ölü), 6 Aralık 1920 Göle (194 ölü), 7 Aralık 1920 Kars-Digor (14 bin 620 ölü), 14 Aralık 1920 Sarıkamış (5 bin 337 ölü), 29 Kasım 1920 Zaruşat (bin 26 ölü), Aralık 1920 Erivan (192 ölü), 1921 Nahçivan (12 ölü), 1921 Bayburt (580 ölü), 1921 Arpaçay (148 ölü), 1921 Karakilise (6 bin ölü), 1921 Karakilise ( 6 bin ölü), Şubat 1921 Zenibasar (18 ölü), 21 Kasım 1921 Pasinler (53 ölü), 21 Kasım 1921 Erzurum (bin 215 ölü), 1918 Hınıs (870 ölü), 1918 Tercan (580 ölü), Mart 1922 Maraş (4 ölü).

Sarı Saçlım Mavi Gözlüm

Sana Hasret Sana Vurgun Gönlümüz
Neredesin Mavi Gözlüm
Nerde Nerde Nerdesin Dost
Bu Gemi Bu Karadeniz
Sarı Saçlım Mavi Gözlüm
Nerde Nerde Nerdesin Dost

Ararım İzini Dolmabahçeden
Bir Daha Dönmezmi Bu Yola Giden
İçimde Sen ,Gözümde Sen sarı Saçlım Mavi Gözlüm
Nerde Nerde Nerdesin Dost

Kurban Olam Yürüdüğün Yollara
Kara Peçe Yakışmıyor Kullara
Uyan Bak Bizim Hallara
Sarı Saçlım Mavi Gözlüm
Nerde Nerde Nerdesin Dost

Bulutlar Terinden, Dağlar Kokundan
Sarhoştur Sevdiğim Mahsuni Bundan
Bir Daha Gel, Gel Samsundan
Sarı Saçlım Mavi Gözlüm
Nerde Nerde Nerdesin Dost

Kaynak: Asik Mahzuni Serif








GAZİ DESTANI

Gücüm yetse keşke yazsam bir destan
Okunsa istekle nihayete dek
Başımızda her gün o Başkumandan
Methini söylerim kıyamete dek

Onunçün açılır sümbül menekşe
Cihanda adını söyler her köşe
Nüfuzu yürüdü dağ ile taşa
Methini söylerim kıyamete dek

On yılda yüzlerce yılı aştırdı
Şanlı geçmişleri deşti deştirdi
Okuyup yazmayı kolaylaştırdı
Methini söylerim kıyamete dek

Varsın geçsin benim yaşım yetmişi
Son on yılda gördüm en büyük işi
İster er meydanı böyle er kişi
Methini söylerim kıyamete dek

Geçit tünel oldu her çetin kaya
Şimdi tirendeyiz yürürdük yaya
Dünya imreniyor Gazi Paşa'ya
Methini söylerim kıyamete dek

Sohbetinin doyum olmaz tadına
Odur haklarını veren kadına
Aşık Hasan derler benim adıma
Methini söylerim kıyamete dek

Arık toprağa yaslanı yaslanı
Sığır güderken yazdım ben bu destanı
Nasıl methedeyim böyle aslanı
Methini söylerim kıyamete dek


Aşık HASAN

ZAHİDEM TÜRKÜSÜNÜN HİKAYESİ

Halk arasında ;Zahidem; adıyla ün yapan türkünün şairi Aşık Arap Mustafa, 1901 yılında Çiçekdağı;na bağlı Orta Hacı Ahmetli köyünde dünyaya gelmiştir. Babasını annesini çok küçük yaşlarda yitirdi. İlk önce bir akrabasının himayesinde, daha sonraları da onun bunun yanında büyüdü.

Arap Mustafa;nın babası düğünlerde, toplantılarda ;Koca Oyunu; adı verilen oyunda ;Arap; rölünü üstlenirdi. Bu nedenle Mustafa;ya da ;Arap; lakabı takılmıştır. Kimsesiz kalan Arap Mustafa 10 yaşına gelince Yukarı Hacı Ahmetli köyünden Hacı Bürozadeler;den Mehmet;e çiftçi durdu. Zaman içinde çalışkan, babayiğit, giyimine özen gösteren yakışıklı bir delikanlı olan Arap Mustafa, Ağasının yeni yetişen Zahide;ye gönlünü kaptırdı. Fakir ve kimsesiz olduğundan bu sırrını bir türlü açığa vuramadı.

20;sinde askere giden Mustafa;nın aklı, deliler gibi sevdiği Zahide;de kalmıştı. Köydeki dostlarına mektuplar göndererek Zahide;den haber almaya çalışan Arap Mustafa, Zahide;nin başka biriyle evlendirildiğini ve düğünün;ün de bir hafta sonra olacağını duyunca üzüntüsünü aşağıda içli mısralara dökmüştür. Türküyü Neşet Ertaş plağa okuyup tanıtmıştır. (1)

Zahide Kurbanım n'olacak Halim
Gene bir laf duydum kırıldı belim
Gelenden gidenden haber sorarım
Zahidem bu hafta oluyor gelin

Hezeli de deli gönül hezeli
Çiçekdağı döktü m'ola gazeli
Dolaştım alemi gurbet gezeli
Bulamadım Zahidem'den güzeli

Ay ile doğar da gün ile aşar,
Zahide;mi görenin tebdili şaşar
İyinin kaderi kötüye düşer,
Diken arasında kalmış gül gibi.

Zahide;m kurbanım kurtar bu dardan
Baban anlamadı bizim bu haldan
Kekiline sürmüş kokulu yağdan,
Derdin beni del;ediyor Zahide;m.

Ziyaret;ten çıktım Cender;in özü
Kum gibi kaynıyor Zahide;m gözü
Aslını sorarsan esalet yerden
Hacı Bürolardan Mehmet;in kızı.

Gurbet ellerinde esinim esir
Zahide;m kurbanım hep bende kusur
Eğer baban seni bana verirse
Nemize yetmiyor el kadar hasır.

Çiçekdağı;nda da hiç gitmez duman
Zahidem kurbanım hallarım yaman
Yapamadım şu babayın gönlünü
Fakir diye bana vermedi baban.

Anamdan doğalı çok çektim cefa,
Şu yalan dünyada sürmedim sefa,
Adımı namımı soran olursa,
Orta Hacı Ahmetli Arap Mustafa.

Arapoğlu Mustafa;nın kendisine Mecnun gibi aşık olduğundan etkilenen Zahide, Mustafa için şiirler söylemiştir. Bu şiirin üç kıtasını H. Vahit
Bulut, 1973 yılında Yukarı Hacı Ahmetli köyünden Zahide;nin yakın arkadaşı ve sırdaşı Fatik;ten derlemiştir.(2) Baştaki iki kıta tarafımızdan derlenmiştir.

Bu nasıl sevdaymış geldi başıma
Felek ağu kattı tatlı aşıma
Sevda çekenlere zor gelir gurbet
Gece gündüz elim kalkmaz işime.

Aşağıda sap kağnısı geliyo
Derdin beni elik elik eliyo
Kurbanlar olayım gara Mustafam
Babam beni yad ellere veriyo.

Arapoğlu derler gayeten atik
Gözleri kara da, kaşları çatık
Git nazlı y de bir haber getir
Bastığın yerlere kurbanım Fatik.

Ağlayarak yayığımı yayarım
Yarim gitti günlerini sayarım
Çıksa Büyüköz;e mendil sallasa
Islık çalsa ıslığını duyarım.

Coşkuna da deli gönül coşkuna
Aşkından Zahide döndü şaşkına
Sensiz edemiyom nazlı civanım
Nolur bir yol görün Allah aşkına.

BİR ASKER TÜRKÜSÜ

Yürüdü tren de yolda eğlenmez
Derdim çoktur memlekete söylenmez
Tükendi cephanem geriden gelmez
Teskeremden evvel vurdular beni
Sılama hasret koydular beni

Aziz Abdal dağı ordugah yeri
Bir haftalık tayın yenmiyor kuru
Hasretli kaldık koca Kayseri
Teskeremden evvel vurdular beni
Sılama hasret koydular beni

Ağır makinalı da tepeden inmez
Tarıyor ormanı kimse görünmez
Verilen parolalar aklıma gelmez
Gözüm göre göre vurdular beni
Sılama hasret koydular beni

CEVAT KULAKSIZ HOCANIN ARAŞTIRMALARINDAN

ERMENİ DİASPORASINA TOKAT GİBİ YANIT !

Ermeni diasporasının (kopuntu) soykırım' iddialarını yalanlayan belgeler ortaya çıktı
Hürriyet gazetesinin haberine göre, Moskova'daki Askeri Tarih Devlet Arşivi'ni (RGVİA) araştıran akademisyen Mehmet Perinçek, Tuğgeneral Bolhovitinov'un 11 Aralık 1915'te karargahına gönderdiği 65 sayfalık raporu buldu. Rus komutan raporda, "Ermeni gönüllü birlikleri ırkçı duygularla Müslüman halka karşı vahşi kırımlara girişti" diyor.
RUSYA'nın başkenti Moskova'da bulunan Rusya Askeri Tarih Devlet Arşivi'nde (RGVİA) çalışmalar yapan İstanbul Üniversitesi araştırma görevlisi Mehmet Perinçek, Birinci Dünya Savaşı sırasında Kafkas cephesinde görevli Tuğgeneral Leonid Bolhovitinov'un karargahına gönderdiği raporu buldu. Diğer adı 'Çarlık Rusyası Askeri Arşivi' olan merkezde bulunan tarihi belge, günümüzde Erivan hükümeti ve diasporanın sloganı haline gelen "Türkler 1915 yılında 1,5 milyon Ermeni'yi öldürdü" iddiasını ilk elden çürüten bilgiler içeriyor.
SORUMLU KENDİLERİ
11 Aralık 1915'te Rus karargahına gönderilen 65 sayfalık rapor, "Gerçek durum. Düzeltme" başlığını taşıyor. Taşnak Partisi'nin, "Kafkas cephesinde Ermeni gönüllü çetelerinin faaliyetleri" başlıklı bir mektubu Rus Çarı'na iletmesinden iki ay sonra yazılan raporun girişinde, Ermenilerin kaleme aldığı bu mektuptaki bilgilerin "siyasi amaçlı" olduğu uyarısı yapıldıktan sonra, bölgedeki "gerçek durum" özetleniyor. Bölgede patlak veren hadiselere, "Ermeni problemi olarak tabir edilen mesele" tanımını uygun gören Rus general, Osmanlı içinde istenmeyen unsur haline gelmelerinde sorumluluğu Ermenilere yüklüyor. Raporda, "Ermenilerin verdiği ölü sayısına güvenmemek gerekir. Taşnak partisi bildirilerinde belirtilen kayıp rakamları devamlı surette abartılıyor ve bunların siyasi amaç taşıdıkları şüphe götürmüyor. Bu kayıpların sorumluları da, kırımı ateşleyen Ermeni çetelerinin kendisidir" ifadesi yer alıyor.
İNGİLTERE KIŞKIRTTI
Bölgede fitilin 1915'ten çok daha önce, 1890 tarihlerinde dış güçler tarafından ateşlendiğini merkeze bildiren Bolhovitinov, "Özellikle İngiltere, Osmanlı ile Çarlık Rusya arasında ittifak kurulup Ortadoğu'da yeni güç merkezi oluşmaması için, Türkiye'nin doğusundaki Ermenileri kışkırtarak karışıklık çıkartmıştır. Bundan önce, Türkler, Ermeniler ve Kürtler barış içinde yaşıyordu. Hatta bölgedeki Ermenilerin hayat koşulları, Kürtler'den ve Türkler'den bile iyiydi" diyor. Rus general şöyle yazıyor: "Rusya, Osmanlı içindeki Ermeni meselesini ilk başta uzaktan izlemekle yetinmiştir. İmparatorumuzun görüşü, Almanya ve üç ay sonra Osmanlı devletinin de bize savaş ilan etmesiyle değişti. Rus birliklerine ek olarak Ermeni gönüllü çetelerini kullanma kararı, Osmanlı'nın bize savaş ilanı sonrasında alındı. Zayıflayan Osmanlı Devleti, Rusya için potansiyel müttefik olmaktan zaten çıkmıştı."
RAPORDAN TESPİTLER
Cepheyi teftiş eden Çarlık Rusya'sı Tuğgenerali Bolhovitinov'un 1915 tarihli raporunda karargâhına bildirdiği bazı tespitler şöyle:
Kullanıldılar Ermenilere kendi yardımlarıyla "Bağımsız Ermenistan" kurabilecekleri fikrini (empoze)dayatılmış eden Avrupa diplomasisidir. Bu fikrin aşılanmasında özellikle Ermeni diasporası aydınları kullanılmış ve onlar aracılığıyla Osmanlı'da yaşayan Ermenilere karışıklık çıkarmaları ve kan dökerek Avrupa kamuoyunu etkilemeleri öğütlenmiştir.
Feda edildiler Ermeni liderleri, gerçekleşmesi imkânsız "Bağımsız Ermenistan" fikrine kapılarak Ermeni halkını Avrupa diplomasisi için feda etmiştir. Ermeni çeteleri, suni ayaklanmalar kışkırtarak, yoğun propaganda faaliyeti yürüterek ve Müslüman nüfus üzerinde her türlü tecavüzü uygulayarak kırımı ateşlemiştir.
Herkese terör Ermeni örgütleri, eylem biçimi olarak terörü benimsemişlerdir. Terörü, sadece başka milletlerden kişilere karşı değil, kendi fikirlerini benimsemeyen Ermenilere karşı da uygulamışlardır. Hatta özerklik karşılığında Rusya ile ittifakı da geçici bir araç olarak görmüşlerdir. Dolayısıyla Ermeni gönüllü birlikleri uzun vadede Rusya İmparatorluğu çıkarlarının aleyhinedir. Rusya'da terör eylemleri düzenleyen Taşnak komutanlarının 1914 affından yararlandırılması ve serbest bırakılması hatadır.
Vahşi kırımlar Savaş esnasında işgal edilen bölgelerde Ermeni gönüllü birlikleri ırkçı duygularla Müslüman halka karşı vahşi kırımlara girişmiş, nüfusu cins veya yaş ayırt etmeden ya imha etmiş ya da sürmüş, köylerini yerle bir etmiş ve mallarını yağmalamıştır. Bu uygulamalar sistemlidir. Düzensiz ve yağmacı Ermeni çeteleri, müttefik Rus ordularına karşı bile zaman zaman silah kullanmıştır. Rus yetkilileri bu yüzden önlemler almıştır.
DEHŞET ÇETELERİ
Rus general Leonid Bolhovitinov'un raporuna göre, Birinci Dünya Savaşı'na Rus saflarında katılan gönüllü Ermeni çeteleri, Anadolu topraklarında sivil halk arasında dehşet saçmıştı. Fotoğrafta görülen "Kazar" ve "Sepuh" gibi çeteler, Ruslar tarafından bile kontrol altında tutulamıyordu.
'DÜŞMAN'IN KALEMİNDEN
BUGÜNE kadar Rus arşivinin tozlu raflarında kalan ancak tarihi öneme sahip olan raporun, o dönemde Osmanlı ile düşman olan bir ülkenin askeri yetkilisi tarafından hazırlanmış olması önem taşıyor. Raporu yazan Rus Tuğgeneral Bolhovitinov, Osmanlı İmparatorluğu'nun Almanya ve Avusturya-Macaristan ile birlikte, İngiltere, Fransa ve Rusya'ya karşı savaştığı 1914-1918 yılları arasında Kafkas cephesinde bulunuyordu. Dolayısıyla gördüklerini diplomatik bir çarpıtma yapmadan, asker gerçekçiliğiyle aynen üstlerine aktarmış olduğu sanılıyor. Sözde Ermeni soykırımı meselesinde en büyük sorun, tarihi belgelerin nesnelliği. Özellikle Ermeni iddialarını destekleyen belgelerin, o dönemde Osmanlı'nın karşısında yer alan devletlerin diplomatları ve gazetecileri tarafından yazılmış olması dikkat çekiyor.
ÇAR'A SADAKAT YEMİNİ
Akademisyen Mehmet Perinçek'in ulaştığı tarihi fotoğrafta, Ermeni gönüllü çeteleri, Rus Çarı'na sadakat yemini ederken görülüyor. Çarlık Rusya generali Bolhovitinov, Kafkasya cephesinde Osmanlı ile savaşırken yazdığı raporunda, "Almanya'dan sonra Osmanlı Devleti de Rusya'ya savaş ilan etmeseydi, kontrol altında tutulması çok zor olan Ermeni unsurunu gönüllü birlikler olarak Kafkas cephesinde kullanma düşüncemiz olmazdı. Ermeni çeteleri savaştan sonra süngülerini rahatlıkla bize karşı da çevirebilir" diyor.
Dâhildeki hasım unsurları yenmek genç inkılâpçılar için güç olmamıştır. Asıl müşkülat bu karanlık kuvvetleri harekete getiren yabancılardan geliyor. Afrika'da, yakın ve uzak şarkta garpçılığın en korkunç düşmanı bizzat garptır... Garp; hürriyetten, ilimden, fenden, seviye ve şuurdan Korkuyor. Mücedditler (yenilikçiler), silindir şapkanın üzerindeki sarığı çıkarmalıdırlar." Falih Rıfkı Atay
Tarihi belgeler göstermektedir ki, Türk-Ermeni olaylarını başlatan, vatanları Osmanlıya ihanet edip işgalci emperyalistlerle işbirliği yaparak, Osmanlıyı arkadan vuran Ermenilerdir. Türk evlatları birbirinden binlerce Km uzakta (Yemende- Galiçya-Kafkasya gibi) uzak cephelerde çarpışırken, Ruslarla el ele vererek, sihasız, yoksul Anadolu halkını-köylüsünü, oluşturdukları silahlı çetelerle saldırmaya, arkadan vurmaya, köyleri işgalle halkı kırmaya başlamışlardı.
Bu olaylarda her iki taraftan, ne yazık ki, binlerce, on binlerce insan hayatlarını kaybetmiştir. Türkiye Devleti, tarihin bu acı ve trajik olayları için, tarihçi ve bilim adamlarına bütün arşivlerini açmıştır. Ama katliamları başlatan, arşivlerinde katliamları yazılı olan ve dünyaya kendilerini mazlum, soykırıma uğramış millet olarak gösteren Ermeniler, Ermenistan, bir türlü arşivlerini dünya kamuoyuna açmamaktadır. Çünkü aleyhlerine pek çok delil, kanıt olduğu için, dünya kamuoyunun aleyhlerine dönmesini istememektedirler. Doğu Anadolu Bölgesinde, Ermeni bir halk ozanının yazdığı Müslümanları böyle kırdık, şöyle kestik diyen bir destanı ve başka belgelerle Ermenilerin yaptıklarını okuyucuya ilerde sunacağız.
Dünyanın pek çok ülkesine dağılmış ve çok zenginleşmiş durumdaki Ermeni Diasporası da, ellerindeki etkin basın yayın araçları ve sınırsız paraları ile Türkiye aleyhine, kendilerini haklı çıkarmak için, akla hayale gelmeyen yalan ve iftiralarla propaganda yapmaktalar.
Ermenilerin ne kadar hilekâr olduklarını gösteren bir kanıtı size tekrar sunuyoruz. Yukarıdaki resme dikkatlice bakınız. Bu resim gazetemizin 20.8.2008 tarihli sayfasında Fransa ve Ermeniler başlığı ile yayınlanan yazımızdan alınmıştır. Resmin sağ tarafındaki orijinal yazılı görüntüde, Atatürk bir sandalyede veya kanepede bahçede oturmakta; önünde de küçük bir köpek yavrusu var bulunmakta. Ermeniler yayınlattıkları bir dergide, bu resimdeki köpek yavrusunu silmişler, onun yerine karnı parçalanmış bir çocuk resmi koymuşlar. Resime de, Atatürk, barbar Türkler parçaladıkları bir çocuğu seyrediyor diye yazmışlar. Düşününüz ne kadar büyük yalancılık, ne kadar büyük hayâsızlık ve utanmazlık. Dünyayı böyle kandırıyorlar.
Türk milleti olarak, bıkıp usanmadan, her türlü yayın araçları ile, bu yalanlarını, onların aleyhindeki gerçekleri, niçin arşivlerini dünyaya açmadıklarını Dünya kamuoyuna anlatmalıyız. Ermenilerin katlettiği on binlerce vatandaşlarımzın, Talat Paşaların, Sait Halim Paşaların, Enver Paşaların, Cemal Paşaların ruhlarını şad etmek için gerçeği dünyaya haykırmalıyız. Ne yazık ki, dışarıda yeteri kadar, etkili olamıyoruz. Bunun için para yanında, çokça yabancı dil bilen, tarihin bu olaylarını çok iyi bilen, tanıtıcı personele gereksinim vardır. Yoksa böyle sessiz, ilgisiz kalmaya devam edersek, Ermenilerin etkin propagandası ile, dünyanın bütün meclislerinde soy kırım yok diyene ceza kararları çıkmaya devam edecektir.
kaynak: emceto <emceto@gmail.com>
Cevat Kulaksız ckulaksizster@gmail.com




SÜVARİNİN TÜRKÜSÜ

Dörtnala gelip Uzak Asya'dan
Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan
bu memleket bizim.

Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak
ve ipek bir halıya benzeyen toprak,
bu cehennem, bu cennet bizim.

Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,
yok edin insanın insana kulluğunu,
bu davet bizim.

Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşçesine,
bu hasret bizim.

GÜÇLÜ TÜRK HAKANI

ATTİLÃ HAN

Büyük Türk-Hun İmparatoru'dur. 395 yılında doğdu. Hun Devleti'nin kurucularından Muncuk'un oğludur. 434 yılında kardeşi Bledu ile birlikte İmparatorluğun başına geçti. Bir süre sonra kardeşinin öldürülmesiyle Tuna kıyılarından Çin Seddi'ne kadar uzayan imparatorluğun tek hâkimi oldu. 750 bin kişilik ordusuyla Galya şehirlerini alt üst etti. Orleans'ı kuşattı. Kuzey İtalya'yı silindir gibi ezip geçti. Avrupa'yı titreten bir cihangir oldu. 453 yılında öldü.Tıpkı Büyük İskender gibi bütün dünyaya hâkim olmak ihtirası ile dopdolu bulunan Attila, bu büyük emelini tamamen gerçekleştiremedi. Ancak tarihin tanıdığı en ünlü cihangirlerden biri oldu.Gençliğini barış için rehin olarak Roma'da geçirmiş, bu yüzden Roma kültürünün yanı sıra zaaflarını ve karakterlerini incelemişti. Latince'yi de ana dili gibi öğrenmişti. Hükümdar olduktan sonra Romalılar hakkındaki bütün bu bilgilerini en iyi şekilde değerlendirmeyi başardı.

Attilâ önce Doğu Roma'yı hedef aldı. Bizans üzerine yürüdü. Kendisinden aman dileyen İmparatoru yıllık vergiye bağladı. Bir süre sonra vergisini ödemeyen imparatora, bunu pek pahalıya ödetti. Balkanlardan Mora'ya, oradan İstanbul kapılarına kadar olan bölgeyi ele geçirdi. Bizanslılar vergiyi iki misline çıkartarak İstanbul'u kurtardılar. Fakat, bu arada Bizans İmparatoru III. Valentinianus, bir suikastçi göndererek Attilâ'yı öldürtmeye teşebbüs etti. Bu teşebbüs sonuçsuz kaldı. İmparator bu kez kendi emriyle suikasti hazırlayanın kafasını kestirip Attilâ'ya göndermekle, kendisini temize çıkarmaya kalkıştı.

Bu arada III. Valentinianus'un hayatı boyunca evlenmemeye mahkum ettiği kız kardeşi, rahibe olarak kapatıldığı manastırdan Attilâ'ya bir nişan yüzüğü göndererek kendisiyle evlenmeye hazır olduğunu bildirdi. Bütün Avrupa'ya dehşet saçan Attilâ, Bizans İmparatoru'na daha sert bir mesaj göndererek, nişanlısının kapatılmış bulunduğu manastırdan serbest bırakılmasını ve müstakbel eşine çeyiz olarak Batı Roma İmparatorluğunun yarısının verilmesini istedi. III. Valentinianus, Büyük Türk-Hun İmparatoru'nun bu teklifi karşısında kara kara düşüncelere daldı. Bunun verdiği huzursuzluk bütün Bizans'ı kapladı. Doğu Roma İmpatorluğu sınırları içinde bitip tükenmek bilmeyen korkulu günler ve aylar başladı, Attilâ'nın bütün emeli Batı ile Doğu Roma İmparatorluklarının kendisine karşı birleşmelerini önlemekti. İki cephede birden savaşmak istemiyordu. Doğu Roma'yı bu huzursuzluğun içinde bıraktıktan sonra ani bir kararla Batı Roma'ya yürüdü. Bir hallaç pamuğu gibi attı, Batı Roma İmparatorluğu'nu.
Roma'ya girmesinin gün meselesi halini aldığı bir sırada Papa III. Leon, bizzat Attilâ'nın karargâhına giderek Roma'yı çiğnememesi için ricada bulundu. Hattâ bunun için kendisine yalvardı. Papanın bu yalvarışı karşısında istilâyı durdurmayı kabul eden Attilâ, Romalıları çok ağır bir vergiye bağladı.Sekiz yıl içinde bütün Avrupa'da eşi görülmemiş ölçüde büyük bir istilâda bulunan Attilâ, korku ve dehşet ifade eden tek isim oluvermişti. Bu yüzden son derece âdil bir hükümdar olmasına rağmen bütün Avrupa kendisini barbar gözüyle gördü. Onun etrafına saçtığı büyük korku ve dehşetin psikolojik bir sonucu olmuştu bu yanlış teşhis...


Attilâ yalnız büyük bir istilâcı ve yaman bir komutan değil, mükemmel bir hükümdardı. Tarih onu, milletine medenî bir düzen veren ve dünyada posta teşkilatını kuran ilk kişi olarak tanır.Attilâ'nın ilk eşi ve baş kadını Arıkan idi. Ölümünden sonra yerine geçen oğlu İlek'in anası olan Arıkan'dan başka bir kaç kadın daha almıştı. 453 yılında büyük Türk-Hun İmparatorluğu'nun başkenti olan Etzelburg'da (Bugün Macaristan sınırları içinde bulunan şehri) İlkido adında genç bir kızla evlendi. Elli sekiz yaşında olmasına rağmen son derece dinç ve kuvvetli idi. Zifaf gecesinin sabahında, bütün Avrupa'yı tir tir titreten cihangir, yatağında ölü bulundu. Ağzından, burnundan boşanan kanlarla, bütün yatak kıpkırmızı olmuştu. Ölümünün şiddetli bir burun kanamasından mı, bir hastalıktan mı, yoksa bir suikast sonucu mu meydana geldiği kesinlikle anlaşılamadı.

Cenazesi, ölümünün ertesi günü yapılan çok büyük bir törenle kaldırıldı. Cesedi altın bir tabuta konulmuştu. Bu tabut, önce gümüş, sonra da demir bir mahfazanın içine yerleştirilmiş ve böylece toprağa verilmişti.Attilâ, ölümünden sonra, kimse tarafından rahatsız edilmeden ebedî uykusunu uyumak isterdi. Bunu, böyle vasiyet etmişti. Bu nedenle mezarını kazıp kendisini toprağa verenler okla vurulmak suretiyle hemen oracıkta öldürüldü. Sonra mezarının yanından geçmekte olan bir çayın mecrası değiştirildi. Sular başta tarafa, muhtemel olarak mezarın üzerinden verilen yeni mecrasına akıtıldı. Böylelikle büyük cihangirin son arzusu yerine getirilmiş oldu.
Ne yazık ki bugün mezarının yeri dahi bilinmez...

**
ALATEPE GİBİ DAĞIN OLMASIN
ÜZERİNDE MOR SÜMBÜLLÜ BAĞIN OLMASIN
DUL AVRAT ÇOCUĞUNDAN AĞAN OLMASIN
KELLE İLE KARINI HESABA SAYAR
*AŞIK İSMAİL

**
DELİK KAYA DELİNMİŞ
ÜSTÜNE KÖPRÜ KURULMUŞ
BİZİNM KÖYÜN KIZLARI
GÜL OĞLANA VURULMUŞ

**
PECELERİ PERDELİ
ÇİCEK AÇMIŞ ZERDELİ
YENİLE BİR YAR SEVDİM
ODA BENDEN ZIR DELİ
**
TİLKİ GİRDİ KÜMESE
TAVUKLARI YEMESE
ERGEN KIZIN KOYNUNA
KOCA HERİF GİRMESE
**
İKİ EVLENDİMDE ERDİM MURADA
HİÇ SÖZÜM GEÇMİYOR BÜYÜK AVRADA
KÜÇÜĞÜN GÖZÜDE DAİM KAVGADA

KÜÇÜK DERKİ SENİN NEN VAR.
KARAKAŞ BENİM GÖZ BENİM.

BÜYÜK DERKİ SENİN NEN VAR
OĞLAN BENİM KIZ BENİM
**
EKİN EKİLEN YERE
CIZGI ÇEKİLEN YERE
BEN KURBAN ANAM KURBAN
KEKİL DÖKÜLEN YERE


(MİTOLOJİK TOPRAK SEVDASI HÖLLÜKLE BÜYÜME)
HÖLLÜK VEYA BEBEK TOPRAĞI

Türk'lerde Bilhassa eski göçebe Türk'lerde ve küçük yerleşim merkezlerinde,köylerde bebeklere doğuşundan 9 aylık olana kadar bez veya bugün çocuk bezi denen altlıkların yerine kırmızı toprak kullanırdı.
Bu kırmızı toprak çocuğun ıslaklığını emer ve vucudu ile temasını azaltırdı.
Bugün 50 yaş ve üzeri olan Anadolu doğumlu olanların bebek toprağında büyüdüğü olağan vakadır.
Kırşehir köylerinde 1965 e kadar yaygın olarak kullanılan bebek toprağının,Maraş şehrinde bir malum türküsü var.Eledim eledim höllük eledim,aynalı beşikte bebek beledim.diye devam eden sitemizede aldığımız çok güzel bir türkü.
Halk arasında ve Mitolojide ise Türk'lerin çocuklarını toprağa belemelerinin bir nedenide VATAN VE TOPRAK sevgisine dayandırılır.O nedenledirki Anadolu insanının Vatan sevgisi bayrak sevgisi imrenilecek kadar yücedir.

Türk Askeri.nin Hatay.a girişinin yıldönümü coşkuyla kutlandı


Türk askerinin Hatay'a İskenderun üzerinden girişinin 71. yıldönümü ilçede büyük bir coşkuyla kutlandı. Cumhuriyet Alanı'nda gerçekleştirilen tören, şehre ilk giren Türk askerini temsilen bir birliğin İskenderun Belediye Başkanı Yusuf Civelek tarafından karşılanmasıyla başladı. Kentin sembolik anahtarını İskenderun Belediye Başkanı Yusuf Civelek, askeri birliğin komutanına teslim etti. Atatürk Bulvarı'ndaki törene ise AK Parti Hatay Milletvekili Orhan Karasayar, CHP Hatay Milletvekilleri Aziz Yazar ve Gökhan Durgun, Kaymakam Cengiz Horozoğlu, Belediye Başkanı Yusuf Civelek ve Garnizon Komutanı Tuğgeneral Gürsel Öztürk askeri erkan ve vatandaşlar katıldı.
Belediye Başkanı Yusuf Civelek, "Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk Hatay'a özel bir önem vermiştir. İskenderun Atatürk'ün gözünde olduğu gibi bugün de Türkiye'nin ve dünyanın strajetik öneme sahip bir kentidir" şeklinde konuştu.
Konuşmaların ardından resmi geçit töreni düzenlendi. Kurtuluş günü kutlamaları çerçevesinde gerçekleştirilen kültür ve turizm festivaline katılacak gruplarının da katıldıkları geçit töreninde askeri birliklerin geçişi vatandaşlar tarafından ayakta alkışlandı.


BÜYÜK TAARRUZUN
EŞSİZ KOMUTANINA
CAN KURBAN

Ayın altında kağnılar gidiyordu
Kağnılar gidiyordu Akşehir üstünden Afyon'a doğru
Toprak öyle bitip tükenmez
dağlar öyle uzakta,
sanki gidenler hiçbir zaman
hiçbir menzile erişmeyecekti.
Kağnılar yürüyordu yekpare meşeden tekerlekleri ile
Ve onlar
ayın altında dönen ilk tekerlekti
ayın altına öküzler
Başka ve küçük bir dünyadan gelmişler gibi
ufacık, kısacıktılar
ve pırıltılar vardı hasta kırık boynuzlarında
ve ayın altından akan
toprak,
toprak
topraktı.


buyuktaarruz2.gif

BÜYÜK TAARRUZ

Dağlarda tek tek ateşler yanıyordu
Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki
şayak kalpaklı adam
nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden
güzel rahat günlere inanıyordu
ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin
yanında,
birdenbire beş adım sağında onu gördü
paşalar onun arkasındaydılar
O, saati sordu.
Paşalar:"Üç" dediler.
Sarışın bir kurda benziyordu.
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
Yürüdü uçurumun başına kadar,
eğildi, durdu.
Bıraksalar
İnce, uzun bacakları üstünde yaylanarak
ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak
Kocatepe'den Afyon ovasına atlayacaktı.

46.jpg

AYIN AĞIDI:HAÇİN AĞIDI
AYIN YORUMU:ANADOLUDA ERMENİ MEZALİMİ
Bir Avşar Ağıdı
Bugün adı Saimbeyli olan
Adanın ilçesini Kurtuluşta Ermeni ve Fransızlar İşgal eder.Orada yapılan zulmü
Bir Avşar kadını ağıda döker.Bu ağıdın bir bölümünü sizlere sunuyoruz.Sonra Hain işbirlikçiler bu ağıtçı anayıda şehit eder.
Boğçasında çıkan bu ağıdı 1922 yılında Mustafa Kemal paşaya okurlar ve Paşa göz yaşını tutamaz.İşte her olay Mustafa Kemal paşa ve Kurtuluşu sağlayan dedelerimizin Bu vatanı kolay kazanmadıklarını anlatır.Bazen ağıt olur Avşar anada,Bazen Marş olur Mehmetcik te.


Baş ucumda geziyorlar
İfademi yazıyorlar
Ayan olsun Tufan Beyim
Sağ adamı yüzüyorlar

Haçına da geldi paşa
Sarığın doladı daşa
Bir saatçık mühlet verin
Yaşa Tufan Beyim yaşa

Yağ kazanını kurdular
Çocukları kaynattılar
Gün görmeyen hanımları
Süngü ile oynattılar

Genco Çavuşu yüzdüler
Özne gibi öğe öğe
Başkatibi öldürdüler
Değnek ile döğe döğe


Armenians killed some Muslim wayfarers in the
vicinity of Haçin and attacked women.

Armenians killed on the roads some muslim wayfarers from villages in the vicinity of Haçin and kidnapped accompanying wives; Armenians dressed in french uniforms killed savagely three villagers while on their way going to Aintab; in the township of Magara they assaulted and raped almost all of the muslim abducted women; previously disarmed by Armenians, muslims have been always exposed to their attacks, but muslims living in Maraş and Elbistan had decided with determation to make all sacrifices in order to get ready and be prepared for self-defense.

9 R. 1338 (1. I. 1920)

CEVAT KULAKSIZ HOCANIN ARAŞTIRMALARINDAN

ERMENİ DİASPORASINA TOKAT GİBİ YANIT !

Ermeni diasporasının (kopuntu) soykırım' iddialarını yalanlayan belgeler ortaya çıktı
Hürriyet gazetesinin haberine göre, Moskova'daki Askeri Tarih Devlet Arşivi'ni (RGVİA) araştıran akademisyen Mehmet Perinçek, Tuğgeneral Bolhovitinov'un 11 Aralık 1915'te karargahına gönderdiği 65 sayfalık raporu buldu. Rus komutan raporda, "Ermeni gönüllü birlikleri ırkçı duygularla Müslüman halka karşı vahşi kırımlara girişti" diyor.
RUSYA'nın başkenti Moskova'da bulunan Rusya Askeri Tarih Devlet Arşivi'nde (RGVİA) çalışmalar yapan İstanbul Üniversitesi araştırma görevlisi Mehmet Perinçek, Birinci Dünya Savaşı sırasında Kafkas cephesinde görevli Tuğgeneral Leonid Bolhovitinov'un karargahına gönderdiği raporu buldu. Diğer adı 'Çarlık Rusyası Askeri Arşivi' olan merkezde bulunan tarihi belge, günümüzde Erivan hükümeti ve diasporanın sloganı haline gelen "Türkler 1915 yılında 1,5 milyon Ermeni'yi öldürdü" iddiasını ilk elden çürüten bilgiler içeriyor.
SORUMLU KENDİLERİ
11 Aralık 1915'te Rus karargahına gönderilen 65 sayfalık rapor, "Gerçek durum. Düzeltme" başlığını taşıyor. Taşnak Partisi'nin, "Kafkas cephesinde Ermeni gönüllü çetelerinin faaliyetleri" başlıklı bir mektubu Rus Çarı'na iletmesinden iki ay sonra yazılan raporun girişinde, Ermenilerin kaleme aldığı bu mektuptaki bilgilerin "siyasi amaçlı" olduğu uyarısı yapıldıktan sonra, bölgedeki "gerçek durum" özetleniyor. Bölgede patlak veren hadiselere, "Ermeni problemi olarak tabir edilen mesele" tanımını uygun gören Rus general, Osmanlı içinde istenmeyen unsur haline gelmelerinde sorumluluğu Ermenilere yüklüyor. Raporda, "Ermenilerin verdiği ölü sayısına güvenmemek gerekir. Taşnak partisi bildirilerinde belirtilen kayıp rakamları devamlı surette abartılıyor ve bunların siyasi amaç taşıdıkları şüphe götürmüyor. Bu kayıpların sorumluları da, kırımı ateşleyen Ermeni çetelerinin kendisidir" ifadesi yer alıyor.
İNGİLTERE KIŞKIRTTI
Bölgede fitilin 1915'ten çok daha önce, 1890 tarihlerinde dış güçler tarafından ateşlendiğini merkeze bildiren Bolhovitinov, "Özellikle İngiltere, Osmanlı ile Çarlık Rusya arasında ittifak kurulup Ortadoğu'da yeni güç merkezi oluşmaması için, Türkiye'nin doğusundaki Ermenileri kışkırtarak karışıklık çıkartmıştır. Bundan önce, Türkler, Ermeniler ve Kürtler barış içinde yaşıyordu. Hatta bölgedeki Ermenilerin hayat koşulları, Kürtler'den ve Türkler'den bile iyiydi" diyor. Rus general şöyle yazıyor: "Rusya, Osmanlı içindeki Ermeni meselesini ilk başta uzaktan izlemekle yetinmiştir. İmparatorumuzun görüşü, Almanya ve üç ay sonra Osmanlı devletinin de bize savaş ilan etmesiyle değişti. Rus birliklerine ek olarak Ermeni gönüllü çetelerini kullanma kararı, Osmanlı'nın bize savaş ilanı sonrasında alındı. Zayıflayan Osmanlı Devleti, Rusya için potansiyel müttefik olmaktan zaten çıkmıştı."
RAPORDAN TESPİTLER
Cepheyi teftiş eden Çarlık Rusya'sı Tuğgenerali Bolhovitinov'un 1915 tarihli raporunda karargâhına bildirdiği bazı tespitler şöyle:
Kullanıldılar Ermenilere kendi yardımlarıyla "Bağımsız Ermenistan" kurabilecekleri fikrini (empoze)dayatılmış eden Avrupa diplomasisidir. Bu fikrin aşılanmasında özellikle Ermeni diasporası aydınları kullanılmış ve onlar aracılığıyla Osmanlı'da yaşayan Ermenilere karışıklık çıkarmaları ve kan dökerek Avrupa kamuoyunu etkilemeleri öğütlenmiştir.
Feda edildiler Ermeni liderleri, gerçekleşmesi imkânsız "Bağımsız Ermenistan" fikrine kapılarak Ermeni halkını Avrupa diplomasisi için feda etmiştir. Ermeni çeteleri, suni ayaklanmalar kışkırtarak, yoğun propaganda faaliyeti yürüterek ve Müslüman nüfus üzerinde her türlü tecavüzü uygulayarak kırımı ateşlemiştir.
Herkese terör Ermeni örgütleri, eylem biçimi olarak terörü benimsemişlerdir. Terörü, sadece başka milletlerden kişilere karşı değil, kendi fikirlerini benimsemeyen Ermenilere karşı da uygulamışlardır. Hatta özerklik karşılığında Rusya ile ittifakı da geçici bir araç olarak görmüşlerdir. Dolayısıyla Ermeni gönüllü birlikleri uzun vadede Rusya İmparatorluğu çıkarlarının aleyhinedir. Rusya'da terör eylemleri düzenleyen Taşnak komutanlarının 1914 affından yararlandırılması ve serbest bırakılması hatadır.
Vahşi kırımlar Savaş esnasında işgal edilen bölgelerde Ermeni gönüllü birlikleri ırkçı duygularla Müslüman halka karşı vahşi kırımlara girişmiş, nüfusu cins veya yaş ayırt etmeden ya imha etmiş ya da sürmüş, köylerini yerle bir etmiş ve mallarını yağmalamıştır. Bu uygulamalar sistemlidir. Düzensiz ve yağmacı Ermeni çeteleri, müttefik Rus ordularına karşı bile zaman zaman silah kullanmıştır. Rus yetkilileri bu yüzden önlemler almıştır.
DEHŞET ÇETELERİ
Rus general Leonid Bolhovitinov'un raporuna göre, Birinci Dünya Savaşı'na Rus saflarında katılan gönüllü Ermeni çeteleri, Anadolu topraklarında sivil halk arasında dehşet saçmıştı. Fotoğrafta görülen "Kazar" ve "Sepuh" gibi çeteler, Ruslar tarafından bile kontrol altında tutulamıyordu.
'DÜŞMAN'IN KALEMİNDEN
BUGÜNE kadar Rus arşivinin tozlu raflarında kalan ancak tarihi öneme sahip olan raporun, o dönemde Osmanlı ile düşman olan bir ülkenin askeri yetkilisi tarafından hazırlanmış olması önem taşıyor. Raporu yazan Rus Tuğgeneral Bolhovitinov, Osmanlı İmparatorluğu'nun Almanya ve Avusturya-Macaristan ile birlikte, İngiltere, Fransa ve Rusya'ya karşı savaştığı 1914-1918 yılları arasında Kafkas cephesinde bulunuyordu. Dolayısıyla gördüklerini diplomatik bir çarpıtma yapmadan, asker gerçekçiliğiyle aynen üstlerine aktarmış olduğu sanılıyor. Sözde Ermeni soykırımı meselesinde en büyük sorun, tarihi belgelerin nesnelliği. Özellikle Ermeni iddialarını destekleyen belgelerin, o dönemde Osmanlı'nın karşısında yer alan devletlerin diplomatları ve gazetecileri tarafından yazılmış olması dikkat çekiyor.
ÇAR'A SADAKAT YEMİNİ
Akademisyen Mehmet Perinçek'in ulaştığı tarihi fotoğrafta, Ermeni gönüllü çeteleri, Rus Çarı'na sadakat yemini ederken görülüyor. Çarlık Rusya generali Bolhovitinov, Kafkasya cephesinde Osmanlı ile savaşırken yazdığı raporunda, "Almanya'dan sonra Osmanlı Devleti de Rusya'ya savaş ilan etmeseydi, kontrol altında tutulması çok zor olan Ermeni unsurunu gönüllü birlikler olarak Kafkas cephesinde kullanma düşüncemiz olmazdı. Ermeni çeteleri savaştan sonra süngülerini rahatlıkla bize karşı da çevirebilir" diyor.
Dâhildeki hasım unsurları yenmek genç inkılâpçılar için güç olmamıştır. Asıl müşkülat bu karanlık kuvvetleri harekete getiren yabancılardan geliyor. Afrika'da, yakın ve uzak şarkta garpçılığın en korkunç düşmanı bizzat garptır... Garp; hürriyetten, ilimden, fenden, seviye ve şuurdan Korkuyor. Mücedditler (yenilikçiler), silindir şapkanın üzerindeki sarığı çıkarmalıdırlar." Falih Rıfkı Atay
Tarihi belgeler göstermektedir ki, Türk-Ermeni olaylarını başlatan, vatanları Osmanlıya ihanet edip işgalci emperyalistlerle işbirliği yaparak, Osmanlıyı arkadan vuran Ermenilerdir. Türk evlatları birbirinden binlerce Km uzakta (Yemende- Galiçya-Kafkasya gibi) uzak cephelerde çarpışırken, Ruslarla el ele vererek, sihasız, yoksul Anadolu halkını-köylüsünü, oluşturdukları silahlı çetelerle saldırmaya, arkadan vurmaya, köyleri işgalle halkı kırmaya başlamışlardı.
Bu olaylarda her iki taraftan, ne yazık ki, binlerce, on binlerce insan hayatlarını kaybetmiştir. Türkiye Devleti, tarihin bu acı ve trajik olayları için, tarihçi ve bilim adamlarına bütün arşivlerini açmıştır. Ama katliamları başlatan, arşivlerinde katliamları yazılı olan ve dünyaya kendilerini mazlum, soykırıma uğramış millet olarak gösteren Ermeniler, Ermenistan, bir türlü arşivlerini dünya kamuoyuna açmamaktadır. Çünkü aleyhlerine pek çok delil, kanıt olduğu için, dünya kamuoyunun aleyhlerine dönmesini istememektedirler. Doğu Anadolu Bölgesinde, Ermeni bir halk ozanının yazdığı Müslümanları böyle kırdık, şöyle kestik diyen bir destanı ve başka belgelerle Ermenilerin yaptıklarını okuyucuya ilerde sunacağız.
Dünyanın pek çok ülkesine dağılmış ve çok zenginleşmiş durumdaki Ermeni Diasporası da, ellerindeki etkin basın yayın araçları ve sınırsız paraları ile Türkiye aleyhine, kendilerini haklı çıkarmak için, akla hayale gelmeyen yalan ve iftiralarla propaganda yapmaktalar.
Ermenilerin ne kadar hilekâr olduklarını gösteren bir kanıtı size tekrar sunuyoruz. Yukarıdaki resme dikkatlice bakınız. Bu resim gazetemizin 20.8.2008 tarihli sayfasında Fransa ve Ermeniler başlığı ile yayınlanan yazımızdan alınmıştır. Resmin sağ tarafındaki orijinal yazılı görüntüde, Atatürk bir sandalyede veya kanepede bahçede oturmakta; önünde de küçük bir köpek yavrusu var bulunmakta. Ermeniler yayınlattıkları bir dergide, bu resimdeki köpek yavrusunu silmişler, onun yerine karnı parçalanmış bir çocuk resmi koymuşlar. Resime de, Atatürk, barbar Türkler parçaladıkları bir çocuğu seyrediyor diye yazmışlar. Düşününüz ne kadar büyük yalancılık, ne kadar büyük hayâsızlık ve utanmazlık. Dünyayı böyle kandırıyorlar.
Türk milleti olarak, bıkıp usanmadan, her türlü yayın araçları ile, bu yalanlarını, onların aleyhindeki gerçekleri, niçin arşivlerini dünyaya açmadıklarını Dünya kamuoyuna anlatmalıyız. Ermenilerin katlettiği on binlerce vatandaşlarımzın, Talat Paşaların, Sait Halim Paşaların, Enver Paşaların, Cemal Paşaların ruhlarını şad etmek için gerçeği dünyaya haykırmalıyız. Ne yazık ki, dışarıda yeteri kadar, etkili olamıyoruz. Bunun için para yanında, çokça yabancı dil bilen, tarihin bu olaylarını çok iyi bilen, tanıtıcı personele gereksinim vardır. Yoksa böyle sessiz, ilgisiz kalmaya devam edersek, Ermenilerin etkin propagandası ile, dünyanın bütün meclislerinde soy kırım yok diyene ceza kararları çıkmaya devam edecektir.
kaynak: emceto <emceto@gmail.com>
Cevat Kulaksız ckulaksizster@gmail.com


yasaravci@karincalikoyu40.com

Bana ulaþmak için yukarýdaki e-mail adresini kullanýn